- 970 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MUSTAFA FEHMİ KUBİLAY
Yıl 1906…
İzmir yeni bir güne uyanırken bir çocuğun çığlık sesleri yırtıyor seher vaktini.
Baba Hüseyin Bey, heyecanla bağırıyor etraftakilere;
“Uyanın bir oğlum oldu” diyor.
Girit’ten İzmir’e göç ettiklerinden bu yana yaşadığı en büyük heyecandı. Ailesinin genişlemesinden gurur duyuyordu Hüseyin Bey.
Anne Zeynep Hanım, Hüseyin Bey’e bir erkek evlat vermekten son derece mutluydu. Oğlunu kucağına verdiklerinde büyük bir heyecan sarıyordu yüreğini ve öpüyordu oğlunu alnından, göğsüne sıkıca bastırıyordu. Anne yüreği, belki de oğlunun genç yaşta başına gelecekleri hissediyordu ve erkenden ondan ayrılacağı içindi o anda taşıdığı his. Göz göze geldiler baba Hüseyin Bey ile anne Zeynep Hanım ve çocuğun adını Mustafa Fehmi koydular.
Mustafa Fehmi, sakin geçirdiği çocukluktan sonra ilkokulu başarıyla bitirdi. Çalışkandı, boş durmuyordu; yaz tatillerinde hem öğretmen okulu sınavlarına hazırlanıyor, hem de bir terzide çıraklık yapıyordu. O yıl Antalya Öğretmen Okulu’nun sınavlarını kazandı. Önce Antalya’da, sonra İzmir’de ve sonra Bursa’da okuyarak 1926 yılında öğretmenlik yapmaya hak kazandı. İzmir öğretmen okulundayken de Kubilay adını aldı.
1929 yılında vatani görevini yapmak üzere askere gidecek olan Kubilay’ı ailesi kutsal görevine uğurlarken, Menemen’e giden trenin basamaklarında son kez el sallıyordu anne ve babasına Kubilay.
Yedek subay olarak geldiği Menemen’de yeni kurulmuş Cumhuriyet kadar gençti Kubilay. Askerliğinin birinci yılı dolmadan, 23 Aralık 1930 günü sabahı, namaz vakti kasabada yaşanan hareketlilik dikkatleri çekiyordu.
Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim tarafından yönlendirilen, Manisa tarafından gelen çember sakallı, sarıklı ve cüppeli silahlı kişiler, camiden aldıkları yeşil sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam topluyorlardı. Giritli Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan vardı kalabalığı yönlendiren.
Derviş Mehmet camide namaz kılanlara;
“Ben mehdiyim, taraf-ı ilahiden geliyorum. Ben ve arkadaşlarım, dini korumaya geldik. Şeriat istiyoruz. Arkamızda yetmiş bin kişilik halife ordusu var, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanın, herkes bu bayrağın altından geçsin, geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. ” diye bağırıyor ve halkı isyana çağırıyordu.
Derviş Mehmet ve taraftarları camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye başladılar, bir yandan da bağırıyorlardı;
"Şapka giyen kâfirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir."
Şeriat taraftarı, Cumhuriyet düşmanları bu kişilerin amaçları genç Türkiye Cumhuriyetini yıkmak, irticai ve siyasi bir hareket ortaya koyarak halk arasında bir isyan hareketi başlatmaktı. Saldıkları korku ve kasabaya halife ordusunun geleceği endişesi ile şeriat bayrağının altından ahaliden bazı kişiler geçti.
Olayların kısa sürede duyulması ile alay komutanı, yedek subay Kubilay’ı olay yerine göndererek duruma el koymasını istedi. Kubilay, yanına bir manga asker alarak olay yerine geldi. Gençliğinin verdiği heyecanla olsa gerek tek başına olayı çözmeye çalıştı. Şeriatçıların arasına girip teslim olmalarını istedi. Onlardan biri ateş ederek genç Kubilay’ı yaraladı. Bunu gören askerler, komutanlarını korumak için şeriatçılara ateş açtılar. Tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri ile başarılı olamadılar. Derviş Mehmet bunu fırsat bildi;
"bana kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmaya çalıştı.
Kubilay yaralanmıştı. Sendeleyerek kendisini cami avlusuna attı. Derviş Mehmet ve arkadaşları Kubilay’ın arkasından geldiler cami avlusuna. Gözlerini kin ve nefret bürümüş olan Derviş Mehmet, çantasından çıkardığı testere ağızlı bağ bıçağı ile Kubilay’ın başını acımadan kesti. Kubilay’ın kesik başı yeşil bayrağın dikili olduğu sopaya iple bağlandı. Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki de şeriatçıların açtıkları ateş sonucu öldüler.
Olayların büyüdüğünü ve Kubilay’ın öldürüldüğünü duyan komutanın emri ile gönderilen askeri birlik olay yerine yetişti. Çıkan çatışmada Derviş Mehmet de dâhil bazıları ölürken, bazıları da olay yerinden kaçtılar.
Olaya doğrudan veya dolaylı yoldan katılan yüz beş sanık Divanı Harpte yargılandı. Bazıları ömür boyu hapse mahkûm oldu, sanıklardan çoğu idam edildi. Ancak bunların hiçbiri yirmi dört yaşındaki genç asteğmen Kubilay’ı geri getirmedi ve bunların hiç biri Cumhuriyete yapılan saldırıları engelleyemedi. Müslümanlık adına işlenen bu hunhar cinayetin sebebi dini korumak olamazdı. Bugün bile din adına işlenen cinayetlerin ardındaki gerçekler ürkütücülüğünü korumaktadır.
Kubilay, şehit edildiğinde genç ve pırıl pırıl bir insandı. Atatürk devrimlerine inanan ve Cumhuriyete yürekten bağlı bir askerdi. O uğurda şehit olurken şeriatçıların Cumhuriyeti yıkma heveslerinin bir simgesi olacağını bilmiyordu. Kubilay artık "devrim şehidi" olarak anılıyordu. Onun anısına Menemen’de yapılan anıta ve Bursa Öğretmen Okulundaki büstüne yapılan ziyaretlerin mesajı Atatürk’ün şu sözünü hatırlatıyor.
“Efendiler, Sırası gelmişken, aziz Milletime şunu tavsiye ederim ki; başının üzerine çıkaracağı adamların kanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile geri kalmasın…”
Hülya TÜRK BOYACIOĞLU
Aralık/2012
Kaynak; Tarihi bilgiler
İnternetten alıntı yapılarak
hikâyeleştirilmiştir.