Eğrelti Otu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yapay bir tat var damağımda. Uzun zamandır boğuştuğum düş ve imgelerden kalma yapay bir tat. Etrafımdaki kalabalığın eski bir zamandan kalmış olması onların gerçekliklerini sorgulamama nedenim olabilir mi? Belki de farkında olmadan aslında yok olanların acısını maskelemek için, “eski zaman ” avuntusuna sığınmaktı bu.
Zamanın arsız bir iştahla tüm sahte ve sağlam olmayan dostlukları yuttuğuna daha önceleri de şahit olmuştum. Ama bu seferkinin hayal kırıklığı öbekleriyle baş etmekte zorlanıyorum galiba. Geçenlerde Yekta Kopan’ın bloğunda okumuştum şu diyaloğu:
“ Adam: Düşüncelisin...
Emma Peel: Belki.
Adam: Belki mi? Sesin bile titriyor.
Emma Peel: Bir yıl daha bitiyor... Belki de onun getirdiği hüzündür.
Adam: Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi? Sen öyle yılların geçişine üzülecek melankoliklerden değilsin.
Emma Peel: Geçip giden yıllara değil, o yıllarda hayatımızdan geçip giden insanlara üzülüyorum galiba.”
Oysa kimse hayatına geçip gidecek insanları almak istemez. Öyleyse geçip giden herkes hüzün, sızı tortusu bırakır hayatlarımızda. Ama ne yazık ki bazen, dostluk adını taşıyan bazı ilişkiler- ki ben onlara eğrelti otu ismini veriyorum, siz ne kadar ağır devinimlerle zaman kazanmaya çalışsanız da- biter, bitmeyi hak eder. Çünkü gerçek olmayan, çarpık temelli her şey yıkılmaya mahkûmdur zamanla.
Benim için o eğrelti otlarıyla kopuş noktası, onların inciten, özensiz seçilmiş sözcükleriyle karşılaştığım anlar değildir. Çünkü gerçek dostlar da birbirine daima pespembe cümleler kurmaz. Bazen en acıtan cümleleri dahi onlar kurabilir, ama bu cümleler sizi üzmek için değil, aksine ilerdeki üzüntülerinize önlemek üzeredir, bunu pekiyi bilirim. O kopuş noktası nedir biliyor musunuz? O eğrelti otlarının daimi beklentileri, karşılıklı alışveriş hissiyatı uyandıran davranışlarıdır. İşte dostluğa bu “ben” düşüncesi kırbaçtır, onu yaralar, yıpratır hatta öldürür.
Yani eğrelti otu, gerçek dost senin gibi yapmaz. “Beni ararsan seni ararım, bana yardım edersen sana yardım ederim, beni mutlu ettiğin sürece sana gülümserim” demez. O uzun bir süre görüşemese dahi dostu için hep güzel düşünen, onu üzecek her durumdan onu -o bundan haberdar olsa da olmasa da korumaya- çalışır. Dostuna büyük, çok büyük bir inanç duyar. En küçük bir rüzgârda savrulmaz, büyük fırtınaları yıpranmadan atlatabilir.
Yıkılmaz gibi görünen duvarı, yerinden oynayan bir tuğla yıkmak için yeterliyse, o duvar zaten hiç var olmamış demektir. Oysa biz o duvarı oluşturabilmek uğruna ne savaşımlar vermiştik. Senin dostluğumuza milim milim enjekte ettiğin kömür karası sözcüklerin, “benlik” telaşın, alışveriş ahbaplığın bizi kangren etti. Kaskatı, artık ne ileriye ne geriye gidebilecek büyük koskoca bir pıhtı gelip oturdu dostluğumuza. Ve bu pıhtıyı eritebilecek herhangi bir ilaç artık yok.
Gerçek dostlukların yokluğu içinizde buz gibi bir boşluğun oluşma nedenidir, daha önce hiç tanımadığınız bir boşluk. Ya da teklifsizce sizi sarıp sarmalayan bir yoksunluk hissi. Eğer giden dostunuzun ardından bir tutam dahi bunları hissedemiyorsanız zaten yanınızda olsa da küllenmiş bir dostluğa hala ateş muamelesinde bulunuyorsunuz demektir.
O küllerin yanıltıcı zırhına sığınmaya çalışmayın lütfen!
Ne kendinizi, ne külü ne de eğrelti otunu kandırmanın bir anlamı var.
Ve eğrelti otu sen…
Bir gün sen de öğreneceksin dostluğun günü gelmiş senet gibi ödenecek bir borç olmadığını.
Sinem Ilgın Omay
YORUMLAR
Dostluk denince akla yenen kazıklar gelir hep.. Çünkü o eğrelti otları çoğu insanın hayatında umarsızca yer etmiş ve bir gün kazığı saplamış gitmiştir. Geri de kalan onun dost olduğuna inanmak istemiş öylece anı olarak bırakmıştır asıl gerçeklerin bu yazılanlar olduğunu asla kabullenmeyecek kabullenmek istemeyecektir...
Nefis bir yazıydı kutlarım...
Sevgili Sinem,
Gerçek olmayan, sadece olması gerekeni, gerektirircesine , mecburiyet ,duygusallık, gibi yapay zorlamalarla, götürülmeye çalışılan dostluklar, elbette eğrelti otları basitliğinde patlar.
Bilir misiniz, eğrelti otlarının üreme sistematiğini,tahtaya çizemediğim için ,ikmale kalmıştım. Yıllar sonra ,karpuz tezgahına konan, ince narin otların, onlar olduğunu öğrendim.
Çok kısa bir süre , işe yarayan bu otlar, sonunda yol kenarına ,fırlatılıp atılırlar hep. Ya temizlemek için tezgahı, ya da , yeni karpuzlara ,yeni eğrelti otları sermek için. Yem yeşilliğini, tazeliğini çabuk kaybeder, eğrelti otu.
Karpuzcu olmak , eğrelti otu olmaktan çok daha iyidir bence.
Teşekkür ederim. Saygılarımla.
Son cümle en parlak flaştı yazıda. Aynen katılıyorum her satırına, imza Engindeniz yani:)
Nerelerdesin sen küçük devim?
Sevgilerimle.
O qué
Biraz yoğunum bu aralar.
Ama sevdiklerimiz hep kalbimizde .
Teşekkür ederim güzel yorumun için.
Sevgilerimle daima.
O qué
Nun hitabını ben çok seviyorum ki zaten, beni mutlu eder bu hitap.
Daimi sevgilerimle
Benim tatlı yazarımı kim üzdü bilmem ama kelimelere dans ettirmiş bu kızgınlık. Yalnız, eğrelti otunun günahını almışsın biraz Sinem, Eğrelti otunun kelime anlamı; samimiyettir.
Eğreti dostluklar bizden, biz de onlardan uzak olalım.
Onlar da olmasa gönül bu denli dertlenip yazar mı acep:)
Tebrikler Sinem, çok sevgimle...
O qué
Eğrelti otu samimiyetti benim içinde eskiden.
Ama artık benim sözlüğümde, sentetik bir samimiyet olarak değişti.
Sevgilerimle daima..