- 1141 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BABA SULTAN
-------Aylardan Nisan”ın on biri yıl iki bin, günlerden cumartesiydi. Gülümseyen bir güneşin aydınlığında, doğayı sarmalayan yeşillik ılık bir esinti eşliğinde Amasya da askeri görevini yapan bir dostumun oğlunu ziyaretten dönüyordum. Vatani görevini yapan diğer askerlerle harika bir gün geçirmiştik. Onlarla anılarıma yolculuk edip dopdolu bir sohbet sonrası ziyaret ettiğim askerin mutluluğu ve gözlerinde ki kıvılcımı gözümün önünden hiç gitmiyordu. Böyle bir ruh haliyle aracımı çalıştırarak Tokat istikametine doğru Hey onbeşlionbeşli türküsü eşliğinde seyir halindeydim.
Kara yolunun gidiş istikametinde aksak adımlarla kollarını her iki yana açmış yalpa yaparak gah yolun içerisine gah dışına taşarak yol alan birisini fark edince hız sınırımı düşürerek yolun sağına yaklaştım aynı hizaya geldiğimde,aracın sağ ön kapı camını açarak başımı uzatıp,
-------Selamın Aleyküm yolcu dedim.
Hafifçe başını çevirdikten sonra gözleriyle temas kurduğum sırada kararlı adımlarla yol alan meçhul yaşlının aynı hızla başını tekrar gidiş istikametini çevirerek yola revan olduğu sırada,
--------Hak selamı verdim dayı!.. Nedir bu telaşın?Gücendim bak sana selamımı bile almadın. Dememle birlikte,
-------- De get yoluna gardaşım!.. Derdim katmerlidir. Senide boğmasın,diyerek Birkaç adım attıktan sonra yürümeyi keserek ellerini basenine koyup,
--------Senin işin yok mu? Bırakın da huzurlu şekilde kaderimizin çizdiği hatta önümüze konulanı yaşayalım. Derken gözlerinin yoğunlaştığını gözlemledim. Yaşlı adamın sağ elinin işaret parmağıyla gözüne dokunduğunda yanağına dökülen damlacığı fark ettiğimde,işin ciddiyetini kavrayarak yardıma ihtiyacı olduğunu düşünüp ısrarla,
-------Amma ettin Dayı!..Sanki bir dertli sensin..Birde beni dinle bakalım. Hangimizin sıkıntısı katmerli,vallahi canım sıkkın hastanın ilaç ayağına gelirmiş derler. Gel otur şöyle seni gideceğin yere bırakayım. Bu arada da sohbet etmiş oluruz. Dedim.
Çaresiz olan Veli Dayı başını iki yana çevirerek,Allah Allah!...Bulduk yitirmezsek!.. diyerek önce sağına sonra soluna baktı. Başını yere eğerek uzun süre düşündükten sonra aracın kapı koluna elini uzattı. Kapıyı açmakta zorlanınca hemen içten açıp oturmasını söyledim. Sendeleyerek önce platinli sol ayağını her iki elinin yardımıyla içeri soktu ve diğer ayağını çekerek oturmayı başardı. Bana dönerek şöyle tepeden tırnağa süzdükten sonra,
-------- Sür!... “Baba Sultan” dedi.
Elimi vites koluna atarken gülümsedim. İkna etmenin mutluluğunu yaşıyordum. Kafamda binlerce soru vardı yanıt bekleyen, acaba iletişime hangisini sorarak geçmeliydim. Bunu düşünürken gözlerim Veli dayının ayağına çevrildi araca binerken zorlayarak soktuğunu görmüştüm. Ona dönerek,
--------Dayı romatizmadan mı kaynaklı ayağında sorun var galiba? Dedim. Derin bir of çekti!..
------- Yok delikanlı ben Kore gazisiyim bu hatıra bana savaştan kaldı dedi. Gözlerini uzaklara dikerek hayat hikayesini anlatmaya çalıştı. Belki de bugüne dek anlatmak istemişti. Belkide içini birilerine dökememenin burukluğunu yaşıyordu sanki bu gelgitler içerisinde,
-------- Sigaran var mı? Diye sordu. Arabamda sigara içilmesine asla izin vermediğim halde onun bu haline hayır diyemedim. Sigara paketimi uzattım içerisinden bir dal sigara aldı. Cansız damarları belirgin elleriyle titreyerek sigarasını yaktı. Üç sefer çektikten sonra,
-------- Sen başına iş aldın Baba Sultan!.. Dedi ve derin bir soluk çektikten sonra hayat hikayesine başladı. Anasının kendisine anlattığına göre zemherinin ortasında köy yunağında esvap yıkarken aniden sancılanıp doğumu gerçekleşmiş. Yokluk sefalet içerisinde fakir bir ailenin yedi çocuğundan birisi olan Veli Dayı,köylerinde ilkokul olmadığı için okuyamamış en yakın okulu bulunan köy on kilometre uzaklıkta olduğundan gidememiş. Askerlikte öğrenmiş çat pat okumayı. Babası ince ağrı diye tabir ettiği hastalıktan vefat ettiğinde sekiz yaşındaymış. En büyük abisi on yedi yaşında bulunuyormuş. Abisine on dokuz yaşında iken hayvan otlattığı merada yıldırım düşmesi sonucunda kaybedince evin bütün yükü Veli Dayının omuzlarına kalmış.
--------Günler su gibi akmış askerlik için çağrıldığında beş kardeş ve anasını onca sorun içerisinde bırakarak birliğine teslim olmuş Üç yıl askerlik yapmış. Teskereye altı ay kala Kore”ye gönderilen birliğe seçilerek kendisini yaban ellerinde bulmuş. Sıcak çatışma sırasında sol ayağından vurularak yaralanmış. Yaralı vaziyette iken geç müdahale edildiğinden yaraya ayağını kangren olmaktan zor kurtarmış. Bir ay sonra yurda intikal etmiş. Anası amcasının kızıyla evlendirmiş. Yaptığı evlilik sonrasında peş peşe üç oğlu dünyaya gelmiş bilinmeyen nedenle iki yaşına değmeden sırasıyla vefat etmişler. Eşiyle evliyalara adaklar adamışlar ve evliliklerinin onuncu yılında Dursun ismini verdikleri oğulları dünyaya geldiğinde mutlulukları katlanmış.
--------Aradan yıllar su gibi geçmiş. Oğlunu on altı yaşında hasımlı olduğu komşusunun kızıyla istemeyerek zoraki evlendirmek zorunda kalmış. Oğlunu zor şartlar altında okutarak Amasya”da memur olmasını sağlamış. Takip eden yıllarda sırasıyla iki kardeşini amansız bir hastalıktan ve eşini de kadın hastalığından kaybedince ortalıkta kalakalmış. Oğlunun ısrarı ile ahırında bulunan büyükbaş hayvanlarını,bağını,yetiştirdiği ağaçlarını paraya çevirerek oğluna Amasya”da ev alınca kendisi de oğlunun devamlı istemesi üzerine köyündeki evine kilit vurarak Amasya”ya yerleşmiş. Ne yazık ki baştan beri istemediği gelini evde varlığını istememiş. Oğlu evden işe çıktığında oda kendisini evden dışarı atarak parklarda vakit geçirmiş. Gelini ne yemek vermiş ne de bir tas su her halini irdelemiş oğlunu her gün doldurarak ondan intikam almak için her yola başvurmuş.
---------Hasımlı dünürü Şükrü Bey vefat edince annesinin yalınız kaldığını, ayrıca anasının babasından kalan emekli aylığının kendi bütçelerine fayda sağlayacağı yönünde eşini ikna eden gelini apar topar köye giderek annesinin özel eşyalarını toplayıp Amasya”ya getirip, üç odadan birisine yerleştirince,ipler kopma noktasına gelir. Gelinin annesi geldiği günün akşamında damadı ve kızına hitaben,
--------Beni getirmekle iyi etmediniz. Ben bu adamla aynı evde yaşayamam. Elin dilinin kemiği yoktur. Ya o ya ben? diye kesip atınca,Oğlu tartışmayı büyütmemek üzere kendisine,
--------Baba gel biraz dolaşalım. Der ve birlikte yakınlarında bulunan kahvehaneye giderler. Üzgün tavrını ifade edemeyen oğlu boncuk boncuk ter atar. Kendisiyle göz göze gelince,
--------Baba hal ahval ortada. Ne yapmamı önerirsin?İki seçenek var önümde Ya gelinini boşayıp bu acıya son vereceğim. İki tane torununu ortada bırakacağım. Ya da!.. sözü ağzından çıktığında,
--------Veli Bey anladım oğlum. Ben zaten annen öldüğünden beri yalınızım. Ha bura ha köyüm ne fark eder. Senin huzurunu bozacağıma gider uzun süre viran bıraktığım acı tatlı anılarımı yaşadığım barakamın tamir ve bakımını yapar,verilen ömür süremi tamamına erdiririm. Hata yapılmayı görsün zincirleme devam eder. Perşembenin geleceği, çarşambadan belliydi. Keşke düzenimi dağıtıp peşine düşüp gelmeseydim. Alışmıştım torunlarıma. Zor gelecek ama katlanırım merak etme.Ne acılar gördü başım saçlarımı değirmende ağartmadım. Yanlış eş seçiminle zaten kusuru baştan işledin bizi dinlemeyerek,o murtad herifin kızı beni Hiçbir zaman istemedi evinde ben bugüne dek sunduğu zehiri içtim. Çoktan gidecektim gel gelelim kopamadım torunlarımdan onlara sahip çık benim çektiğim acıları sana da onlar çektirmesin. Der ve cebinden eşinden yadigar olarak sakladığı sadece hüzünlendiğinde gözyaşlarını sildiği mendilini çıkarır gözlerinin üstüne bastırarak titreyerek içten ağlamaya başlar. Üç batında doğan ve kısa ömür sürdükten sonra vefat eden çocuklarından sonra,dünyaya gelen ve yaşaması için ümit bağlanarak adını Dursun koydukları oğlu babasının bu hazin halini görünce,
-------- Baba ağlama gerekirse memuriyeti de bırakıp köye birlikte dönerim seninle şu anda bende bitmiş durumdayım. Gidip cinayet işlemeyi bile göze alıyorum neredeyse seni anlıyorum ama çaresizim. Diye lafını bitirmeden
-------- Veli Dayı yok asla böyle bir delilik yapmana gönlüm rıza olmaz .Hadi kalk git evine yuvana dön ben başımın çaresine bakarım. Bitmemiş çilemi tamamlamak düştü payıma git mesut ol karına da söyle hakkımı ona helal etmiyorum asla der.
Mahzun ve üzgün şekilde yerinden kalkan Dursun evinin yolunu tutar. Veli Dayı yaşlı gözlerle arkasından bakakalır. Öyle dalmıştır ki anılarla yaşar dalıp gider evlendiği o mutlu günlere, oğlunun doğduğu gün ki yaşadığı sevinci anımsar daha sonra eşinin hakkın rahmetine kavuştuğu gün sol yanının çöktüğünü hatırlar. Oğlunun seslenmesiyle kendine gelen Veli Dayı iki saattir sandalyede kaldığının farkına ancak tatlı rüyasından kendine geldiğinde anlar.
Oğlu karşısında iki poşetle durmaktadır. Babasının kıyafetlerini doldurarak getirdiğini görünce üzüntüsü katlanır. Haykırmak gelir içinden. Ama hüznünü ve öfkesini içine akıtarak gülümser numarası yapar belli etmeden,ve oğluna hitaben;
---------Neden zahmet ettin oğlum. Hiç bir şey istemiyorum. Bu sakat bacağımla yük taşıyamam ben zaten de get bir hayırsevere ver. Köydeki evimde giyeceğim kadar kıyafetim var ananın gül kokulu yadigar sandığında. Köydeki evimden ayrılmadan önce özenle yerleştirmiştim. Allah işini rast getirsin. Diyerek yönünü ters tarafa çevirir.
Önüne döndüğünde oğlunun gittiğini fark eder. Gözü poşetlere ilişir. İçerisinde yıkanmadığı ter kokusunun hala keskin hissedildiği balya gibi basılmış elbiselere bakar. Ağlamaya başlar. Onun bu haline yan masadan gözlemleyen kahveye takıldığında sohbet ettiği emekli Saffet Bey omuzuna dokununca irkilir.
---------Veli kalk yürüyelim biraz içimiz açılsın. Takma kafana hayat ne sürprizler doğurur insanoğluna tevekkül eyle,sıkma canını Der ve birlikte dışarı çıkarken oğlunun getirdiği poşetleri alarak kahvenin köşesinde bulunan çöp bidonuna atarak gecenin derinliğinde konuşmadan yol alırlar. Şehrin ortasında bulunan parkın bankına oturarak birbirlerine içini dökerler. Vaktin geç olduğunun farkına vardıklarında kendisi gibi eşi öldükten sonra yalınız yaşayan Saffet Beyin Veli Dayının gidecek yerinin olmadığını, çaresiz olduğunu bildiğinden,
--------- Dostum evim üç oda ve geniş bizim gibi on adama yeter. Gel biraz nevale alalım. Evde hazırlar atıştırırız. Sohbetimize de orada devam ederiz. Bugün misafirim ol. Yarın ola hayrola, yarın karar verirsin ne yapmak istediğine der. Gidecek yeri olmayan uzatılan yardım eline yaratanın lütfü olarak gören Veli Dayı teklifi memnuniyetle karşılar. Birlikte gıda marketinden aldıkları yiyeceklerle Saffet Beyin evinin yolunu tutarlar.
-------Eve vardıklarında onları saffet beyin sevimli köpeği karşılar. Birlikte eve çıkarlar. Yemeklerini yedikten sonra çay içerken sohbetin derinliğinde dalıp giderler. Her ikisi de oturdukları kanepede birer örtü alarak uyuyakalırlar. Uyandıklarında saat 12.00 civarındadır. Kısa bir kahvaltı yaptıktan sonra birlikte akşam ki kahvehaneye giderler. Bir müddet oturup dertleştikten sonra, Veli Dayı ayağa kalkarak Saffet Beye
-------Ölümlü kalımlı dünya dostum Allah ısmarladık. Hakkını helal et. Bana dar günümde kapını açtın. Allah’ım seni darda bırakmasın .Yolcu yolunda gerek. Diyerek kucaklaştıktan sonra köyüne dönmek için yola düşer. Aklına torunları gelir. Oğluna aldığı evin önünden geçerek son kez torunlarına sarılmayı ümit eder. Ne yazık ki balkonda oturan dünürünün soğuk yüzüyle karşılaşır. Hiç bir şey demeden ihlas suresini okuyarak buruk bir şekilde yürümeye başlar. Sokak o kadar uzamıştır ki bitmek bilmez sanki,Şehrin çıkışına kadar yaya olarak dakikalarca yol alır. Dinlenmek için mola verir şehir çıkışında uzunca bir müddet çıkış yapan araçlara el kaldırır hiç kimse onun yardımına cevap vermez. Yetmiş kilometrelik yolu gerekirse yaya olarak kat etmeyi ve viran bıraktığı huzuru bulacağı evine kavuşmanın hayaliyle yola çıkar. Veli Dayı Uzun hayat hikayesini bu cümlelerle anlattıktan sonra bana dönerek,
--------Baba Sultan bir sigara daha içebilir miyim? Dedi. Başımı sallayarak onayladığımda talebini utangaç tavırla pakete uzandı bir dal sigara aldı ve yaktı. Peşi peşine çekmeye başladı. Aracın ön torpido gözünde bulunan kaleme aldığım şiir çıktılarını görünce merakından,
-------Yahu senin adın ne sahi?Burada ki evraklara bakılırsa Mamürsün galiba!..Katip misin? döktürmüşsün yalan değil yazında güzelmiş ha!.. deyince,
------ Evet bende memurum. Kağıtlarda şiir. Duygular şaha kalktığında gerçek yaşamdan görüntüleri kimi zaman hüzün,sitem,neşe katarak kimi zamanda empati kurarak satırlara döküyorum. Adım Ali şiirlerimde mahlas olarak Ozanmerdan kullanıyorum. Dedim
-------Senin adın da mahlasında gözelmiş adınla bin yaşa. İsmini taşıyan bir yüreğin var onu gözlemledim ben insan sarrafıyım delikanlı. Sana bir isimde ben verdim. Bundan böyle sana Baba Sultan adını takıyorum. Yalınız duydun yaşam hikayemi madem ki şairsin Birkaç satırda bana yazsın kalemin mahlasında Ozan var demek ki sazda çalıyorsun ezgisi yanık olsun bu senden tek isteğim olacak olursa bu garipten ne dilersen dile başım gözüm üstüne. Dedi.
------Veli Dayı söz isteğini yerine getireceğim. Tek şartım var seni köyüne bırakmamı kabul edersen olur. Dememle birlikte gururundan olsa gerek önce itiraz edecek gibi oldu. Sonra yahu dost sana neden hayır diyemiyorum. Sana ısındı şuram. Kul darda kalınca hızır yetişirmiş yoksa hızır mısın?Beni ihya ettin yardım elini uzattın Allah”da seni memnun etsin. Dedi.
-------Veli Dayıyı köyüne kadar götürmenin mutluluğunu kelimelerle anlatamam. Köyün girişinde pınarın yanına arabayı çektim. Birlikte indik buz gibi soğuk suyundan içtik elimizi yüzümüzü yıkadık. Veli Dayıyı düşünceli bir noktaya baktığını gözlemlediğimde istikametin köy mezarlığı olduğunu fark ettim.
-------Atla arabaya hasretin dinsin dememle birlikte arabanın içerisinde hıçkırarak ağladığını gördüm. Kabristana vardığımızda seken sakat ayağıyla eşinin mezarına varınca birlikte Fatiha okuduk. Veli Dayı kabrin sağ yanına oturdu. Mezardaki ayrık otları elleriyle yoldu. Bir su kovası bulup mezarına su dökmek için kabirden ayrıldığında,Cebimden çıkardığım kağıt ve kalemle son isteğini yerine getirerek kendisine kabrin başında okudum ve teslim ettim. Evinin geniş bahçesine indirdikten sonra helalılaşarak ayrıldım. Altı ay sonrası köy muhtarından aldığım mektupla hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendim. Kabrine vararak bir gül dikerek yazdığım şiirin bir nüshasını kabir toprağına bıraktım. Allah rahmet eylesin Ruhu şad olsun.
*BABA SULTAN*
Sür de paylaşalım derdi seninle
Anlatacak sorun çok ‘Baba sultan’
Kimse tanınmıyor kalsa bununla
Adam gibi adam yok Baba sultan.
İçi başka dışı başka söylüyor
Dokun biraz senden önce ağlıyor
Onca ozan sanki boşa çağlıyor
Aç kalmamış herkes tok Baba sultan.
Menfaat yok ise selam bekleme
Sakın dert katarın fazla yükleme
Ayağın kayıpta bir kez tekleme
Laf değil kafana sok Baba sultan.
Dost sandığın bile kaçar el olur
Bozulur sağlığın dert seni bulur
Yanında sadece eyvahlar kalır
Saplanır yüreğe ok Baba sultan.
Dersimi almışım öğüdüm sana
Bir garip yolcuyum atma yabana
Buldun mu bir sırdaş hadi de bana
Düştün mü anlarsın bak Baba sultan.
Canım diyenlerim kayboldu gitti
Masalmış meğerki bir sevda bitti
Şu yalan dünyada bir ömür yitti
Aklın kullanmazsan hak Baba sultan.
İster anla beni istersen unut
Bir canlı örneğim istersen kanıt
Hele bir yol kurban kendini tanıt
Faydasız ağacı yak Baba sultan.
Görürüm dertlisin hep iç çekersin
Çok şey bahis ettim söyle ne dersin
Talih sana boş ver gülmesin varsın
Kafana yar etme çak Baba sultan.
MERDAN ismi hoştur ballara batır
Derdimi dinledin dök satır, satır
Gönlün kalacaksa kalmasın hatır
Unut beni boş ver kalk Baba sultan.
OZANMERDAN/ALİ BİLECEN /11/04/2000