- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAPALI KUTU
Geçen gün oğlumun Legolarıyla kule yapmaya çalışıyorduk. Muntazam bir şekilde yerleştirdik tüm parçaları, öyle güzel ilerliyordu ki arada bir şaheserimize bakıp sarılıyorduk sevinçle. Son bir parça kalmıştı elimizde, nereye koyacağımızı bilemedik. Sonra en tepesine kondurdu oğlum ve o tek parça, harikulade kulemizi yerle bir etmeye yetti… Yeniden inşa edebilirdik ama yine de üzüldük, dudakları büzülmeye başladı ağladı ağlayacak. Sarıldım sıkıca : “ Tekrar yaparız oğlum, üzülme, hem de daha güzelini yaparız" dedim.
Karşılığında aldığım cevap ise beni derin düşüncelere sevk etmeye yetti:
“ Ama anne, çok uğraşmıştık. Keşke o son parçayı koymasaydım.”
Şimdi düşünüyorum da, insan ruhunun da, Legolarla tamamlanmış bir kuleden ne farkı var ? Yaşanmışlıklardan oluştururuz kendi kulemizi. Kâh acı kâh tatlı anılar üst üste dizildikçe, kişiliğimizin yapı taşları gibi şekillenmeye başlar. Temelinde çocukluktan gelen hatıralar saklıdır ve onlar dik durdukça, kule bozulmaya yeltenemez. Kimi zaman yakınırım geçmişimden, tartışırım bilinçaltımla ama bilirim ki, beni ben yapan her şey orada saklıdır. Mazinin surlarla çevrili ihtişamlı şatosunda… Bu gösteriş sadece ağızda tat bırakan anılardan mı kaynaklanıyor dersiniz? Belki de, esrarengiz duygular hüküm sürmekte acılarla beslenerek.
Bir de diğer açıdan bakmak gerekiyor şu kule yapma olayına. Biz dört dörtlük bir şaheser ortaya çıkardığımızı düşünüp, ufak tefek detayları göz ardı ederken, üstüne koyduğumuz tek parça, her şeyi yerle bir etmeye yetmişti…
Hani bazen olur ya, hüzün bulutu yüzünü gösterir yağmur yağdırmadan. İlk başta neye uğradığımızı anlamayız, es geçeriz, görmeyiz. Sonra çoğalır bulutlar, daha da kararır tepemizde yağmaya hazır. Yine rahatsız olmayız bu görüntüden ama en sonunda öyle bir boşalır ki sağanak, neye uğradığımızı şaşırırız.
Bizler, içimize atarak kendimize ne büyük bir eziyet çektirdiğimizi bilmeyiz aslında. Her şeyi mükemmel gördüğümüzü sandığımız halde, içimizde her daim patlamaya hazır bir yanardağ oluşturmuşuzdur. Olsun deriz, geçer. Susarız, kırılmasın yeter ki. Ağlamayız, kimse görmesin. Gülmeyiz, çok gülmek şerdir. Ve doyasıya yapamadıklarımız, tek kibritin fitiliyle alev almaya başlar. İçimizdeki volkanın lâvlarını fışkırtması her yere… Zincirlenen duyguların azat edilmesi… Sonra saçmak dökmek zehrimizi her yere, yıkmak hayalleri ve kırmak sevdiğimizi… Bazen derim, fırtına öncesi sessizliği yaşıyorum ve fırtına başlayınca bakarım ki her yere enkaz… En çok da yüreğim…
İşte bu yüzden düşündüğünü anında söyleyen, sıkıntısını hemen paylaşan kişilere her zaman hayranlık duymuşumdur. “Kapalı kutu” olmak ve kilidi kimsenin eline vermeden yaşamak, kendi kendine esir hayatı yaşamak gibi… Güven duymak, inanmak öyle önemli ki kişinin benliğinde hapsolmaması için! Ama bir kere lugatından çıkarmışsa bu duyguları, geri getirmek zordur, yaşanmışlıklar aynasıdır insanın. Ya baktıkça hayran kalırsın ya da her baktığında girdabında boğulursun.
Tek mermiyle ölmemek, tek parçayla yıkılmamak için her şeyi içimizde saklamamızın yarar sağlamayacağını bilmemiz gerekir. Terzi kendi söküğünü dikemez hesabı, zor olduğunun farkındayım ama sıkıntılarımızı içimizde ateş topuna çevirmek yerine paylaşıp dağıtırsak eminim ki dolmayacak , her şey birbiri üzerine gelmeyecek ve hayata bağlılığımız artacaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.