- 703 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Yıldız Kovalayan Tel
.
Sayın Tayyibe Atay ın şiir dilindeki genel karakter üzerine yalnızca ilk kitap şiirlerinden bakabilmek ne kadar eksiklik içeriyorsa da bu çalışmayı hazırlarken, internet olanaklarının sunduğu ‘karakteri hazır bulma’ durumundan kısmen istifade etmiş olduğumu belirtmeliyim.
Bu çalışmanın; içsel kimliğin yol işaretlerini veren sözcük ve kavram seçeneklerinde, ‘’gözlenen bireye’ ilişkin epistem olguları ayrı ayrı ele alma gafletine düşmemek niyetindeyim.
Eserlerinde oluşan genel karakter üzerine bir kaç söz söylemeye çalışırken bireyi, salt yazmış oldukları ile anlamaya yönelmenin yeterince sağlıklı olup olmadığına ilişmeden,
şiire ilgi duyan bir okurun şair ve yazdıklarına ilişkin nispi yaklaşımlarının nerede durduğu ile ‘şiir yaygın okuyucusunu bulamıyor çıkarımına ufak da olsa ‘’yanıt arama serüveni’’ ve yeni bir tanıtlama biçimi olarak değerlendirileceğini ummaktayım.
Sınırları belirgin olmayan serbest şiir anlayışı ve modernleşmeye bağlı zaman akış hızının, şairlerin ve okurlarının birbirini anlamaya yönelik aralıkları açtığını göz önüne alarak; okumayı değerlendirmede tarafsızlık bilincini önceleyen izleklerin var olup olamayacağının tespiti bakımından ele alınacağını varsayıyorum.
Çün ki sevgili Tayyibe Atay, zamanın ruhuna uygun bir suyun interaktif iletimin’ yüzüne konuşuyor hislerini. Ve bir çocuk zıplaması gibi ritim kurarak, tek kalemde okutuyor iz düşlerini.
Her şeyle kavgayı bırakmaktan yana bir tutum, hayattan çıkarılan sonuçların espri dolu yaklaşımlarla bezeli olması; Atayın şiir anlayışıyla yaşamı arasında kurduğu bağın minik zerrinlerle kaplı sahasına yönelmemi sağlıyor.
Basit yaklaşımlarla zorlayıcı ikilemeler üretmek şairin çok başarılı olduğu bir temeli oluşturuyor.
... Uykusuzluktan değil gözümdeki çapak
uyandığımda unuttuğum düşün vebali...
veya
...Ömrüm derim acı soğan doğramakla geçti...
ve veya
...Ardıç ağacının gölgesini büyüt, şişendeki su ile... dizelerindeki gibi.
Şiirin atmosferi altındaki acıya rağmen bazen mizahi bazen de gerçekliği kabul eğilimi arasında gidip gelen kırılmalar, umarsızlık yahut
ironi üreten yapı taşları bir biri ardına sıralanıyor.
Şiirlerinin birçoğunda kendisi ve diğeri arasındaki dialogları yönetirken Ben kavramını elden bırakmayan yanıyla bencil yanlarını törpüleyen hatta eleştiren bilgeliği, şiirin akış yönünü kesmesi pahasına elden bırakmıyor.
...Çünkü gözlerini bırakmıştın mazgallarına
hem beni öldürdün onlarla hem askerlerimi
…kal bakalım öylece! ...
Buna karşın, uzakta durup baktığı anlatı biçemini tercih ettiği bazı şiirlerinde görülen net ve bütüncül yaklaşım, atmosfere sadık kalınma bakımından ilgi çekici.
Ve bu ayrıntı bilhassa Tutku ve İki Çınar adlı şiirlerinde göz dolduruyor.
Hız çağına rağmen şairin doğa ile yaptığı karşılıksız iç döküşlerde hedef ne olursa olsun özneyi ele alma biçimi, okurun ironi yakalaması üzerine şekillenmekte.
Şiir okunur. Her şey biter. Bir yıldız ip bulmaya yeltenir, yakalayan gülümser.
Az sonra bir su kıyısından geçip gittiğinizi, ağlayan bir çocuğun yanaklarının silindiğini, tozlanan giysilerinin silkelenip saçının tarandığını hissedersiniz.
Somutu anlatabilmek adına seçilmiş yolun, hiç beklenmedik anlarda soyut bir varlığa yahut duruma dönüşmesi karşısında şaşkınlık içinde bırakılıyorsunuz.
Bazen yar bazen de diğeri oluverme prensibi öylesine yaygın kullanılmış ki bir süre sonra okurunu verdiği ’bütün iletinin kabulüne’ yöneltiyor.
Seher vaktiyle konuşup ardından sevgiliye
...Eğer güneşse beklediğin, kaldır dağından dumanı
sil göğünden bulutu, yat deniz kıyılarına
…soyun biraz...
derken oluşturulan imaj; derinlerdeki bilgeliğin bilhassa azımsanarak yüzeye çıkma serüvenini resimler halinde sunmayı nasılda başardığını düşündürtüyor.
Atay ın poetik tavrında görülen yaygın mizahi hava Pano adlı şiirinde adeta karikatür baloncuklarını hatırlatan yıldız kaymaları ile en üst seviyede hissediliyor.
Aşkı anlatırken evsizliği, gerçekle sahteyi, yersizlikle tutunamamayı kabullenmeyle reddetmeyi bir arada tutan bu dilin harcı, yüzey akışlarından karılmış gibi görülmesini ve alt anlamların okura yansılar bırakmasını engellemeyerek şiirleşme çabasını yitirmiyor.
Şairin herhangi bir duruma tanı koyma biçimi; Uzak kavramının nispi dengesi içinde yer alarak, şu an ile biriktirilen veriler karmasının oluşturduğu yansıdır. Elastik çağrışımların tutukluk gösterdiği hâl ve durumların tasvirini yapma şeklinde ilerlediği de söylenebilir.
Ce adlı şiirinde, sağdan sola yazılan yazı ve elif sözcüklerinin ideolojik bir yaklaşıma işaretler göndermeden, simgeler aracılığıyla eleştirilmesini bu açıdan çok anlamlı buluyorum.
Bir erkeğe dört kadın çıkmazının Bir ce ye dört elif gibi nükteli yaklaşımı ile dilin paslı olma betimi ve oku gibi sözcük seçimleri, sözünü ettiğim elastik tavrın en önemli ipucunu tutuşturuyor elime.
Aşk için koyduğu tariflerin en çarpıcısı Tomurcuk adlı şiire bakılırsa, bireyin kendinden başlayan yıldız kovalama dürtüsünün dışsal uyarılar eşliğinde sürmekte olduğuyla özdeş sözdizimleri bulunur.
Jenerik adlı şiirde ise mizahi bir yaklaşımla aşkın çerez oluş hikâyesi karikatürize edilerek sunulmakta.
Dizelerinde ki bilinçaltı aktarımlar ve yüzeysel denebilecek akış biçemi sevgili Atay a özgü şiir dilinin neredeyse temelini oluştururken; duygu
durumların yan anlam ihtiyaçlarını göz ardı etmeyen, fakat bütün önerilerini derin bir boş ver-geç bunları mantığı üzerine tahsis eden pratik yapıdan söz edilebilir.
Böyle bir sonuca ulaşmak için Soğan ve Fırça adlı şiirlerinde öne çıkan bireyi yazmaya iten gerçek nedenin, dipten bir çığlık kopardığını ve bu halin duymazlıktan gelinemeyeceğidir.
Her iki fonun yüzey ve dip olma halini konuşma baloncukları eşliğinde örtebilme başarı ve yenilgisini şairin bilhassa seçtiğini zannediyorum.
Çünkü Atay; Doğdum Yaşadım Öldüm sözcüklerinin oluşturduğu ve bile isteye seçilmemiş bir sürgünlüğün, ancak çocuksu bir sevme biçimi eşliğinde sürdürülebileceğine inanıyor.
Yıldızları Kovalayan Tel de olunabileceğini, yerçekimine yahut hava boşluklarına rağmen yıldızlara kement atılabileceğini duyumsatıyor.
Hatta
...Gökyüzünün terzisidir yeryüzü, Yağmur beklemeye gidilir içindeki çölle, Nifakçı vadiye inat ayaklarıyla sevişir dağ, Uçmayı unutup denizin yüzünü siler martılar, Ezan okuyan martı teleği mağaraları deler, Yeşile çalan elbisesinin en yırtık yerinden balıklar dalıverir içine…
Yollar ayağında postalla yürür hatta yorulur dönemeçlerde tütün sarar. O yollar bazen yılanla sevişir yine dönemeçlerde ağzını açıp canları yutar.
ilk aşkı bir kuştur kırkında göğe kaçırdığı, hem kesişmeyen yol ne işe yarar.
Bir ‘cümle üşür’...
Gümüş teldir şair, eğilip bükülür, partoner vazifesi görür. On dört yaşında göz yaşını içine akıtsa bile acısını mendiline bağlar. İflah olmaz bir cümle ve bir cümle daha üşür.
Aşk, güneşe dayanan tendir anlar...
Her basamağına acı çakılı bir merdivendir hayat... Saçak altından su içince çocuk yeşerir ondan...
Ay sularda yürür gece başlarken o içeride, su çekmiş gemidir. Sonra dağı aşan güneş geçirip ayağına paletlerini gelir…
Bütün bu yıldız kovalama serüveni boyunca; gerçekliğin doğadan henüz kopmadığı, uzlaşılmış bir yaşamı iddiasız reddiyelerle göz önünde tutarak; ideolojik, çığırtkan, teşhirci yahut mistik hiçbir saçak altına sığınmadan öznel bir şiir dünyasının ifade bulduğunu gözlemliyorum.
Felsefi ve toplumbilimsel bir yaklaşım dayatması bulunmayan şiirler kurarak malzemeyi sorunlaştırmadan, olduğu gibi kullanma çabasını da bu gözleme dahil ediyor.
Şairin dış dünya ile bağı hakkında ilk elden oluşan yanıltıcı ipuçlarını ötelemesi, asıl resmi engellemiyor. Okur dimağındaki ‘’hafifletilmiş acı’’ esas duygu aktarımını azaltmadığı gibi ünlemli yıldız çakmaları sunmakta mahir.
...Her kadın aslında tek kadındır
adı yazgının karasına yazılır
...baş harfi ben! ...
ve
...Unutma zahiri bir resimdir yaşamak
...aldan ve bak! ...
Karo Taşı adlı şiirinde hayatı betimlerken; kesintilerle birleştirilen yaşayış ve söyleyiş biçeminin yekpare olmayan dizgesini buluyor ve Kitap kapağındaki fotoğraf seçimiyle ilişkilendirsem de esere ismini veren
Yıldız Kovalayan Tel şiiri ile yeterince uzlaşmadığını üzülerek fark ediyorum.
Arka kapakta sunulan Mihenk Taşı dizelerini bu anlamda olumlu Şair Kaan Özer in ilk sözünü samimi bulmakla birlikte;
- Bu rüyayı daha önce gördünüz ifadesini boşlukta bırakarak okuru yeterince kitaba yöneltmediğini ve yine kapak resmine ait kaynağın açıkça belirtilmediğini gözlemliyorum.
Bu bir rüya ise, hız çağının olanaklarına teşekkür edip, geçte olsa matbaa kokusu eşliğinde değerli Şair Tayyibe Atay ın şiirlerini okuma ayrıcalığına gelecekteki kitaplarına kadar Gülden bir ayraç bırakıyorum...
.
13.08.2011
YORUMLAR
Her ne kadar yazı bölümünde okunma sayısı çok az olsa da şahsım olarak burada hangi zamanda yazılmış olursa olsun, yazılanları okuma gayretindeyim. Çünkü bazen bu yazıda olduğu gibi gerçekten farklı tür ve içerikler de yeterince keyif verici ve alıcı olabiliyor.
Nefis bir eleştiri yazını okudum. Değme şiir eleştirmenlere taş çıkartacak türden. Eleştirilecek konuya olan hakimiyet, şairin şiirlerine ait verilen örnekleri irdelemedeki akıcılık, ustaca ifade biçimi, hakkı teslim eden takdir beyanı yanında eksik görülen hususlardaki samimi ve yapıcı tavır etkileyici bir şiir gibiydi. Eleştiri yapabilme yetisi özel bir edinimdir veya yetenektir. Kanımca bunu sınırlı tutmamak ve devam ettirmek gerekir diye düşünüyorum. Kaldı ki bu bize bilmediğimiz ki ben mesela (Tayyibe ATAY'ı) daha önce bildiğim bir şair değildi. Vesilenizle öğrenmiş oldum. Bu bir okuyucu için marjinal faydadır diye düşünüyorum. Tebrik eder, devamını dilerim.