- 1307 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Nasılsın? İyiyim..(3) (KİMLİĞİ HACZEDİLMİŞ KADINLAR)
Ve gün gelir, sizin çocuklarınız da iyice palazlanır; bu sorunlar yumağı içerisinde!
Hatta, öyle hızla büyümüşlerdir ki; siz, kendi cehennem ateşlerinizde debelenirken;
hayatta size bahşedilmiş bu en güzel anları kaçırmışsınızdır ne yazık ki.!
Çok yılar sonra bunun böyle olduğunu daha çok fark eder ve buna da ayrıca hayıflanırsınız/derinlerde sırasını bekleyen bir yaranın, artık gün yüzüne çıkması,nüksetmesi gibi….
Neredeyse bakar kör olan gözleriniz, çocuklarınızın gün- gün nasıl yeni filizler verdiğinin, tomurcuklanıp, nasıl mucizevi çiçeklere dönüştüğünün bile farkına varamamıştır doyasıya/ Heyhat!
Çünkü, kıyasıya bir ‘ayakta durmak SAVAŞI’ vermişsinizdir hep, KIYASIYA!
İşte böyle bir ortamda büyüyen bu çocuklar, artık üniversite çağına gelmiştir veya iş güç sahibi olmuşlardır mesela!.
Hani hep deriz ya ”Böyle bir babadan nasıl böyle efendi ve böyle başarılı çocuklar olur!” diye
Oysa, öyle ailelerde yetişen çocukların asla ortalarda olmak gibi bir şansı olmaz ;ya çok düzgün, çok başarılı olacaklardır veya tam zıttı çocuklar. Ama genel de annelerinin mutsuzluğuna ve haklılığına şahit olarak büyüyen çocuklar “Hiç değilse biz annemizi üzmeyelim, bizimle gurur duysun ve mutlu olsun” diyerek kendi minicik omuzlarına kocaman sorumluluklar yüklerler ne yazık ki..
Ve dayanışma içinde, başarılı kardeşler; böyle ailelerden çıkar daha çok..
Hatta bu öyle bir sorumluluktur ki, bu çocuklar üniversite, askerlik vs sonrası ve hangi yaşa gelmiş olurlar sa olsunlar ‘evlenmedik çe’ çok uzakta olmak istemezler annelerinden ve mutlaka annelerinin yaşadığı eve döner, orada tanzim ederler hayatlarının geri kalanını/ tüm kararları da genelde bu süreç içerisine inşa edilir/
Çok acı ama ne yazık ki bu bir “Anneyi, babadan korumak içgüdüsüdür!”
İşte şimdi, bu çocuklardan biri ve o! Anne arasında geçen binlerce telefon görüşmesinden yalnızca biri, nasıl olur-a bakalım biraz; varsayımla..!
Kız veya erkek çocuk arar annesini mesela gün içerisinde;
Bütün bir gece olanlardan bihaber değillerdir ama annelerinin yine ’Çocuklarımın uykusu bölünmesin sabah erken kalkıp işe-okula gidiyorlar bari, uykularından olup birde moral bozukluğu içinde çalışmasınlar-okumasınlar’ diye düşündüğünü ve yaşadığı olumsuzlukların ancak binde birini kendilerine yansıttığını bilmenin ezikliği ile sorarlar;
"Anneciğim, güzel annem, canım annem nasılsın?"
Burada anne ve çocuklar arasında birbirine güç verme yarışı başlar ve ilk önce sağlam bir ses perdesi seçilir; her iki tarafça.
"İyiyim çocuğum, gayet iyiyim.
Sen nasılsın yavrum?"
"İyiyim annem ne olsun? Çalışıyoruz işte!"
“İyi yavrum Allah kolaylık versin. Bende kahvemi içip, gazetemi okuyorum şimdi"
"Anne gerçekten iyisin değil mi yani, her şey yolunda mı!?"
"İyim yavrum, gerçekten iyiyim. Neden bu telaş, bir sorun mu var?"
"Yokta ne bileyim hani dün gece yine Ba-"
“Aman yavrum boş ver sen babanı, babanla farklı bir durum yok! Hem alışkanlık yaptı artık ben takmıyorum ne olur sizde takmayın şunu!"
Hüzünlü bir sesle "Emin misin anneciğim?"
Hüznünü gizlemeye çalışan metalik bir sesle "Tabi ki eminim yavrum. İşine konsantre ol sen, beni düşünme bebeğim.. Hem biz arkadaşlarla sözleştik, öğleden sonra dışarıya çıkacağız"
"Ya iyi sevindim! Çık tabi anneciğim ve ne olur üzülmemeye çalış! Biz, seni çok seviyoruz bunu unutma sakın!"
"Unutmam- unutmam canım benim. Hadi kolay gelsin, akşama görüşürüz"
“Görüşürüz annem, çok öptüm”
“Ben de öptüm iki gözüm”
O rutin telefon kapanır ve kadın keşke! leri ile yine iç dünyasına döner;
Keşke unutsam, keşke beni bu kadar sevmeseniz, keşke ben sizi bu kadar sevmesem, keşke benim gibi pasif,korkak bir anneniz olmasaydı, keşke daha güçlü olabilseydim ve keşke siz benim bu korkaklık larım yüzünden, böyle bir adamla yaşamak zorunda kalmasaydınız/babanız olmasına rağmen..
Korkak mıydı gerçekten bu kadın?
Peki, bir insan neden hayatını cehenneme çeviren bir adamla hem de hiç istemediği halde, hiç istemediği bir hayatı yaşar ki?!.
Bir kadın, nasıl hem hayatın, dünyanın, insan olmanın, kadın olmanın ve kendinin bu kadar çok farkında olup hem ve kendisi tüm fikirleri bu denli çağdaş ken, bu denli çağ dışı bir hayatın esiri olabil ki?!.
Çok güçlü ve çok köklü bir ailede yetişmiştir oysa hani o ; saygın, itibarlı sözü her yerde geçen aileler vardır ya işte öyle bir aile/ VARSAYIM!!
Yani sıradan, pasif öyle höt! denince sesini kesen bir aile değildir bu aileler ama asla o bilindi “AĞALIK sistemi de değildir” bu, burada işleyen..
Aslında, böyle itibarlı aileler de doğmak hem, en büyük şanstır hem de, en büyük şanssızlık
Bir kere doğuştan çevrenizdeki herkesin imrendiği bir güç vardır ailenizde ve size ancak çok güçlü olanlar çok yaklaşabilirler.
Mesela, hasbelkader farklı bir yerde, farklı bir konumdan ,bir gence aşık olmamışsanız ki, bu çok zor bir olasılıktır; hapsedildiğiniz fanus içerisinde. Ailenizle aynı güç ve koşullara sahip iyi bir ailenin oğlu ile ,iyi bir evlilik yapacağınız gün gibi aşikardır..
Bu ailelerin erkekleri genelde yüksek eğitimli ve sosyal yönü çok güçlüdür..
Evlenecekleri kadının sa eğitimli olması asla önemli değildir; o! Ailelerden birinin kızı olması yeterlidir izdivaç için!!
Çok güzel evlilikler de yaşanabilir tabii bu aileler arasında, çok kötü olanlar da ama “tüm haklar yalnızca erkekte olmalıdır” koşulunu her iki tarafın kabullenişi ile..
Zaten Türk toplumunda atalara asla eskimeyen bir saygı hakimdir ve neredeyse Ata Sözleri ile biçimlenir yaşamlar;
At-Avrat- Silah/ eşittir NAMUS! Bilinci ile yetişir erkekler.
Kadın, erkeğin elinin kiridir! Der mesela bir ATA SÖZÜ-MÜZ!
Ve evli olsalar bile, bu sözle erkelerin, karılarından başka kadınlar la birlikte olmasının yolunu açmışlardır o, çokbilmiş atalarımız.
Erkek, kadın için rahmettir;bir kömür parçası olsa bile/ diyen, bir atamız da varmış hatta! VE DAHA NELER?
Yani tüm dünya düzeni, erkeğin yeryüzü cenneti olarak inşa edilmiştir aslında hem de, en modern geçinen ülkelerde bile ve halen yani günümüzde de bu böyledir .
Evet şimdi kadınlar Türkiye’de de eskisinden çok daha bilinçli ama bu bilinç kadına çok şeyler kazandırmış olsa da halen ezildiği, şiddet gördüğü, horlandığı gerçeğini değiştiremiyor MAALESEF!!
Her kulunu eşit tutan ve eşit yaratan Allah ın bu adaletsizlikler de ne kadar payı var aklım yetmez ama bence Allah kullarını yaratırken kadınlara bahşettiği onca güzellik içerisinde eşsiz gücünü "gizli noktalara" yerleştirmiş.
Lakin, erkeğin gücünü bariz bir şekilde, gözle görünür kılmıştır
Erkeklerin dünya üzerinde ki bu acımasız hakimiyeti ve kadınların bu hakimiyeti sessizce veya, ustaca bertaraf etmeye çalışması ve bunda da bu denli başarılı olması bundan olmalı; geçmiş tarihlerden, bu güne dek, iyice gözlemlersek..
Erkek, gözle görünen gücünü yani yaradılış özelliklerini yüklendiği bedenini kullanır daha çok; doğası gereği ve bodoslama/ DIŞA DÖNÜK BİR GÜÇ VE TÜM TEHLİKELERE AÇIK.!
Kadın, gizli güçlerini yani, duygularını ve yüreğini kullanarak sürdürür yaşamını/ İÇSEL BİR GÜÇ VE KENDİ İÇİNİ TAHRİP EDEN BİR SAVAŞ ALANI..!
Her iki tarafta yorulur aslında kendi konumlarında/ En öncelikli olarak erkeğin bedeni ,kadının yüreği bitap düşer bir zaman sonra çünkü, vücut coğrafyalarında her ikisinin en çok kullandığı bölgeleridir bunlar..!
Aslında her iki tarafta insana bahşedilen en özel yönünü AKLINI kullansa öncelikle belki de dünya daha yaşanılır bir yer olacaktır her iki taraf için.
Lakin ve ne acıdır ki her iki taraf ta kendileri için çok önceden tasarlanmış yaşam modellerini giyerek katılırlar yaşam balolarına. Bu eğreti elbiseler sıksa da, sırıtsa da üstlerinde daima taşırlar çünkü kendi tasarımları asla kabul görmez taa ki, kendileri de usta bir yaşam tasarımcısı olana dek; üzerlerinde ki tek örnek elbiseye baka, baka!!
İşte ilk gençlik yıllarında yani, henüz tüm dünyası, yalnızca kendi evi kadar olan bu ailelerde yetişen genç kızlar, bütün bu durumların ileride, kendileri için nasıl bir handikap’a dönüşeceğini bilemeden yaparlar evliliklerini; bu güçlü ailelerin, donanımlı! Çocukları ile..
Bu durumlar, gençlik yıllarında “en azından hava atmak için” iyidir;
Bir eli yağda, bir eli balda bir hayatın içine doğmuştur kız ve
ağzından çıkacak kelimeyi bekleyen onca insan doludur hep çevresinde.
Masallarda ki, filmlerde ki gibi bir “İlk Gençlik” yani; ve o denli mutlu..
En basit örnekle; çevrenizde ki çoğunluk bağda, bahçede veya ailenizin hizmetinde çalışırken; Sizin banyo yapacağınız sular bile bin bir çiçek ile kokulandırılır başkaları tarafınca; o kadar avantajdır yaşamınız hani..!
İşte bu alışılmış hayat, evlendikten sonra da devam edecektir kuşkusuz; zaten, bu nedenle yani bu standardın altına düşmemek için seçmiş ve seçilmiş sinizdir!
Ama zaman geçtikçe nasıl bir kıskaç içinde debelendiğinizi fark edersiniz, en acı şekillerde..
Ve en can alıcı nokta ise gücü, sizin ailenizin gücü ile orantılı olarak seçilmiş biri ile yaptığınız evliliği bozmaya sizin, o ‘çok güçlü’ aileniz bile bozamaz, çünkü şartlar ve yaşam tarzları, haklar ve hukuklar bellidir ve dağılımı hepsi için eşittir; savaşta ve barışta
Hani “Kör, köre ‘kör, parmağım gözüne" veya şöyle miydi; Kör, köre ‘cırt parmağım gözüne’ ” diyemez ya hani!/İŞTE, ATALARIMIZ BUNU NE İYİ DEMİŞ…!
Yani, evlilik yaptığınız erkeğe o kadar çok sınırsız hak ve hukuk tanınmıştır ki siz, onun hayatında demirbaş bir eşya olarak kalmaya mecbursunuz;sizi sevse de, sevmese de ve siz onu sevseniz de, nefret etseniz de hayatından çıkamazsınız ama o da sizin hayatınızda kalmaya mahkumdur aslında/ GÖRÜNMEZ ZİNCİRLER...!
Bu tuhaf güç ile büyümek, size asla zayıf halka olma şansını vermez, çünkü zamanla öğrenirsiniz ki, her koşulda ve her şartta zayıf halkalar bu zincirin dışına atılır hem de, aynı acımasız ellerce.
Bu nedenle en zayıf anlarda bile, çelik gibi görünmeyi öğrenirsiniz/mecburen..
Size o gücü veren güçlü adamlar ordusu, o gücü elde etmek için yan gelip, yatmamışlar dır elbette;BİLİRSİNİZ!
Bazı değerler gökten zembille inmez ve özellikle bu ortamlarda payeler hiç kimseye kara kaşı, kara gözü için verilmez;bilmiyorsanız, öğrenirsiniz..
Özellikle böyle geniş ve tutucu aileler de, aile kavramının gücüne karşı gelirseniz o güç, hiç acımadan sizi öyle bir ezer, geçer ki/nefessiz kalırsınız..
Çünkü bunlar, kendi çevrelerinde daima rol modeldir, yapıcı konumda dır, yol göstericidir.
Kısacası, her olumsuzlukta bu aileler aracı olarak kullanılır/ Aslında onlar da kullanılırlar bu garip düzen kurallarınca.
Ve bu garip durum, inanılmaz bir ‘mutsuzlar ordusu’ yaratır ama hiç kimse bu duvarları aşamaz/ne kadın, ne de erkek …!
Öyle zavallı bir güçtür ki bu aslında, bu ailelerde çok güçlü görünen erkeklerin bile yanlış yapma lüksleri yoktur (kendileri için konan kurallar içerisinde) eh böyle bir aile de kadın olarak doğmuşsanız sizde bırakın o dar çerçevenin dışına çıkmayı, aklınızdan bile geçiremezsiniz.
Kimliğinizde yalnızca sizin görebildiğiniz uzunca bir imza vardır; gayri resmi;
“Modern ve güçlü görünümlü ‘KAYIP Kadınlardan biri daha”
Gerçek" KAYIP KADINLAR" bunlardır aslında çünkü; bu kadınların hikayesini kendilerinden asla dinleyemezsiniz- Bu kadınlar, öyle televizyonlara, gazetelere asla düşmezler çünkü kendilerini malzeme etmektense ölmeyi yeğler ler..
Bu kadınlar doğuda, güneydoğuda değil! Aksine, koca şehirlerin tam da göbeğinde yaşarlar hem de, hayatın tam ortasında ve yanı başımızda.
Ve, en acısı ise bu kadınların gözyaşları alınmış GİBİDİR; ağlarken bir kez bile göremezsiniz..
Kat, kat gülen ve mutlu kadın maskeleri ile dururlar hep karşınızda….!
Bu çaresiz bir kabulleniştir veya sorgusuz, sualsiz BİAT..!
_Yaşamı boyunca o maskelerin ardındaki gözleri belki de bir kişi görebilmiştir ya da hiç!
Görebilen, ölümüne dostu olarak kalmıştır veya ölürcesine sevdiği ama; o da ayrı bir hikayedir ki, buraya sığmaz.._
Yaşamları boyunca kendi yürekleri ile hasbihal içindedir bu kadınlar;özelikle de gecelerin en sessiz saatlerinde ve kendi derin, ulaşılmaz kuytularına çekildikleri zamanlarda..
“Keşke, sıradan bir kadın olsaydım, utanmasaydım çığlıklarımı özgürce haykırmaktan/Keşke,onca yağmura, borana hedef olduğu halde; dallarına sığınan onca yaprağın, kuşun, böceğin kelebeğin sorumluluğunu üstlendiği için, dik durması gereken bir ağaç olacağıma o ağaç kovuğundan çıkmış, yalnız ve basit bir tırtıl olsaydım. Ve ağacı umursamadan özgürce kemirseydim yapraklarını/güvenle girseydim yine o ağacın kovuğuna /en alaca karanlıklardan bile ve korkmadan.
Yalnız ama ÖZGÜR!!
Veya daha cesur bir kadın olsaydım ve namluların üstüne yürüyebilseydim; her bir kuralı bir kurşun niteliği taşıyan…! “
İşte böyle sorgular yaşamını “o kadın!” yaşadığı sürece ve ’keşke’ leri, daima ’iyi ki’ lerini tekme tokat bertaraf eder..!
Bu kadınlar her dönemde vardı, hâlâ varlar ve dünya durdukça da var olacaklar ama toplum bu kadınların ancak; parıltılarını görür ve şen kahkahalarını duyar
İşte bu nedenlerle bu kadınlara ne zaman ve hangi şartta olursa olsun “Nasılsın?” Diye sormakla yetinmeyip, istediğinizi kadar eşeleyin asla “İYİYİM, ÇOK İYİYİM” den başka hiçbir cevap alamazsınız..!!
Acaba, bu kadınlar korkak mıdır?
Acaba, hangimiz söyleyebildiğimiz kadar iyiyiz!?.
_BİTTİ_
YORUMLAR
Alanında güzel bir yazı dizisi oldu...3, bölüm oldukça feminen bir bölüm olmuş, günümüz dünyasına atfen bir genelleme yapmak yanlış olur kanısındayım artık kadınlar daha özgür ve büyük bir bölümü ekonomik özgürlüğünü de kazanmış durumda...hayır korkak olduklarını düşünmüyorum...devreye başka başka yeni olgular girmeye başladı...rahmetli babaannem hep "oğlum erkeği rezil eden de vezir eden de kadındır " derdi. Bana göre kadın çok güçlü yaratılmıştır, doğaya bakın bir tek istisna yoktur, doğayı yöneten dişilerdir...erkekler mi? Aslında zavallı ve kendini beğenmiş yaratıklardır, görüntü itibarı ile bedensel olarak kadınlardan onlarca kat güçlü olsalar bile akıllı bir kadın önün de her zaman diz çökmeye mecburdurlar...saygılar Meral hanım