1960–1970 YILI GENÇLİĞİ
1960–1970 YILI GENÇLİĞİ
1960–70 yılı gençliği hakikaten şanslı bir kuşaktır. Yaz aylarında, Çengelköy’ümüz de Nur Sineması ve Yeni Sinema, Yeşil Park Sineması ( daha eski o zamanlar gazino olarak hizmet veriyordu) olmak üzere üç adet, Beylerbeyi’nde Sadi Tek Sineması, Yıldız Sineması bir de şimdiki Futbol federasyonunun bulunduğu küçük halı sağanın yerinde büyük bir kulüp sineması vardı ki bu sinemanın Türkiye Futbol Federasyon binasının orta katında kışlığıda vardı. Kış aylarında ise, Üsküdar ve Kadıköy de her yaştan insanların gidebileceği saatlerde sinema ve tiyatro mevsimi başlardı.
Köprü yolları daha yapılmamıştı bu yüzden trafik akışı, Deniz Astsubay Okulu ile Beylerbeyi Sarayının arasında yapılmış şimdi hala yerinde olan ama kullanılmayan bir tünelden yapılmaya çalışılırdı. Kırmızı ve yeşil ışığıyla tek yönlü tünelin bir yerinde kırmızı ışık ihlali yapan bir araç düzeni bozar, haydi herkes arabalardan, otobüslerden iner hatalı giriş yapan ve inat eden şoförü ikna ederek geri geri çıkartır, tabi bu arada trafik arap saçına döner ve herkes işine gücüne geç kalırdı. Sabah veya akşam saatleri bu yoğunluk artar ve sinirler daima gergin olurdu. Her an kavgaya hazır insanların etrafa verdikleri husursuzluk dolayısıyla, diğer yolcuların de keyifleri kaçar, işyerlerindeki stres yetmiyormuş gibi, bir de burada sinir orucu tutarlardı. Şimdi ki yolun geçtiği alanın tam ortasında bir park vardı parkın sağından boğazdan gelen araçlar, solundan ise Üsküdar yönünden gelen araçlar geçerdi. Şimdi ki yol altı dolgu yapılıp yükseltilmiş bir geçittir. Aslında yolun altından Çayırbaşı ile deniz kenarını birleştiren tünelden de bu belli olmaktadır.
Efendim, konumuza dönersek, ayrıca Anadoluhisarında iki adet, Kanlıca da bir adet, hatta Paşabahçe’de bir adet kapalı sinema vardı. Üsküdar ise bir sinemalar diyarıydı,Sunar Sineması, Yeni Sinema, Lale Sineması vardı. Sunar Sineması; büyük localı, büyük balkonlu kocaman bir yerdi üzerinde “Sunar Düğün ve Sinema Salonları” yazardı. Çengelköy İlkokulu’nun her yıl bu salonda “Çay” adı altında bir eğlencesi olurdu. Hocalarımızdan; Okul Müdürümüz İsmet Tüblek, Müdür Muavini Hulusi bey (Zımbacı) , diğer öğretmenlerimiz; Fevzi Hoca, Resul Hoca, Fikriye Hoca, Leman Hoca, Şükriye Hoca, Müşerref Hoca, Mukadder Hoca, Hüsniye hoca, Feride Hoca gibi isimleri anımsıyorum. Bu hepsi birbirinden muhterem hocalarımızın içinden, Hulusi Bey’in sopasını yemeyen öğrenci çok azdı. Bırakın okulumuzu o zamanlar Çengelköy’ün tek İlkokulu olması itibarıyla hemen her Çengelköylü mutlaka Hulûsi Hocanın sopasını yemiştir. Her ilkbaharda okulumuzun bu geleneksel çay’ı yapılırdı. Çaydan önce okulda şık davetiyeler basılır ve satılırdı. Herhalde maliyeti çok fazla olmamalıydı çünkü, zengin fakir herkes katılırdı. Hanımlar güzel yapılı saçları, takıları ve kabarık şifon elbiseleriyle çok güzel ve şık, erkekler ise; nefis traşlı, kravatlı ve kibar bir görünüm sergilerlerdi.
Ben o zamanlar yapılan hiçbir düğün, nişan veya toplantıda şimdi ki gibi içki içip kavga çıktığını hatırlamıyorum. Çocuklar ve hanımlardan gizli az bir şey demlenip neşelenen erkekler, hocalar şarkılar söyleyip hep birlikte halay çekilir ve günümüzün dansları yapılırdı. Burada adını zikrettiğimiz her bir kişiye Allah rahmet eylesin. Okulumuz müdürü İsmet Tüblek’e “Çarşambayı Sel Aldı” şarkısını kızarmış suratı ile söyletirlerdi. Bir delikanlının büyük bir doğallıkla ailesiyle beraber oturan genç bir kızı dansa kaldırması gayet normal bir şeydi. Aileler zaten bunları gençlere öğretirler ve açıklalardı. Ben o kadar çekingen olduğum halde kimbilir öyle kaç kızı ailelerinden izin alıp dansa kaldırdığımdan artık bu duruma alışmıştım, diğer arkadaşlarım da öyle.
Çengelköy, Beylerbeyi, Kuzguncuk, Üsküdar, Anadolu hisarı, Kanlıca, Paşabahçe sinemaları derken bizim gençler gençliklerini bol bol yaşadılar. Bunun yanında yazın yazlığa gitmek kültürü henüz gelişmemişken bir de deniz mevsiminin bol sandallı,kalabalık deniz kenarları hatta Küçüksu Plajı bile bunu anlatmaya yeterdi. Evet, değerli okuyucularım teknoloji bu kadar ilerlememişti. PC, TV, Cep Telefonu ve Mp3’ün olmadığı,onlara esir düşmemiş bir gençlik tamamen doğal besinlerle beslenmiş çocukluk ve gençliğini gerektiğince yaşamış,eğitim seviyesi daha yüksek ve zor bir eğitimden geçerek, liseyi bitiren gençlerin yedek subaylığı bile hak ettiği ve askerlik dönüşü kolaylıkla iş bulabildiği bir neslin bizler son temsilcisi, sizler ise torunlarısınız.
Sevgili genç kardeşim, arkadaşım sizlere naçizane tavsiyem, büyüklerinizden, netten veya kitaplardan 1950-70 tarihleri arasını iyice araştırın. Sosyo kültürel ve ekonomi kırsal kesimle kentsel yerleşim belgelerinin yaşam tarzlarını, eğitimin seviyesinin neden yüksek ve bilinçli olduğu sorularını açığa çıkarın ve bunu tarafsız bir gözlemle yapın! Göreceksiniz yine oy kavgası, yine sandalye kavgası, yine Vatan Millet Sakarya Edebiyatı, koskoca bir Türkiye yi Atatürk ilke ve inkılaplarından uzak ne geçmişi ne geleceği belli olmayan dipsiz bir kuyuya düşürüvermişlerdi. Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerden teknik ve bilimsel konularda destek almaları olağandır. Ancak ideolojik açıdan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletinin kimselerin aklına ihtiyacı yoktur.
Sevgili Çengelköy, ülkemizin son zamanlarda ihtiyacı olan tek umut, birlik ve beraberliktir. Unutmayalım ki; “Türkün Türkten Başka Dostu Yoktur” atasözü boşuna söylenmemiştir. İşişimiz gerçekten zor ama imkansız değildir. Eğer Türk Milleti, ihtiyacı olan birlik ve beraberliğini tekrar kazanırsa, hiç kimseler kusurumuza bakmasınlar ama “Dış Ve İç Düşmalar” ımızın hevesleri kursaklarında kalacak ve avuçlarını yalayacaklardır. Yinede umudumuz yeni nesildir... Gençlik, gençlik, gençlik... Tabii ki ATATÜRK GENÇLİĞİ...
Hüseyin Tuna
Tunacan