- 523 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ADAM'IN BİRİ
Yiğit lakabıyla anılsa da, Bursalı havlu dokuma ustalarından birine takılan lakap hiç de hoş değildi.
Adam’ı çok iyi tanıyan birinin taktığı ve tamamı ile Adam’ın karakterini yansıtan lakap; halkın oturma organına verdiği lakaptı.
Adam kıtlığında adam geçinen şahıs son derece yalancıydı.
Kendini övmeye bayılırdı.
Örnek mi?
Mesela, bir zamanlar Bursa’da da görev yapmış, dürüstlük timsali Tantan, Adam’ın çok samimi arkadaşıymış!
Adam, bir gün Kiremitçi mahallesindeki kahvede kumar oynarken polis uygulamasına denk gelmiş.
Adam’ın üzerinde ruhsatsız bir tabanca varmış.
Polisler Adam’ın üzerini aramışlar, tabancayı bulmuşlar.
Adam polisleri uyarmış (Adam’ın iddiası)
Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Demiş.
Benim tabancamı alırsanız, başınıza iş alırsınız.
Polisler Adam’ı ciddiye almamışlar ( nedense) sadece tabancayı alıp gitmişler, Adam’ı gözaltına almayı unutmuşlar!
Polisler gidince, Adam, Bursa Emniyet Müdürlüğüne bir telefon etmiş, Tantan’la görüşmüş, tabancasına el koyan polisleri şikayet etmiş.
Tantan; Adam’ı dinlemiş, sevgili kardeşim, sen hiç kafana takma, sana bu terbiyesizliği kim yapmışsa ondan bunun hesabını sorarım demiş!
Gerçekten de 1 saat kadar sonra, Tantan, Kiremitçi mahalesindeki kahveye gelmiş, el koyulan tabancayı Adam’a teslim etmiş, bir çay içmiş, Adam’ın gözlerinden öpmüş, abi bana müsaade, işimiz çok demiş yanından ayrılmış!
Adam’ın Tantan’la tanışıklığı bu kadar mı?
Hayır canım; ne alaka.
Adam bir gün İstanbul’a gitmiş, gece bir pavyona gitmiş oturmuş.
Şarkıcı kadından bir şarkı istemiş, galiba kadın, ben bu şarkıyı bilmiyorum demiş, Adam’ın canını çok sıkmış!
Adam tabancasını çekmiş, havaya bir jarjör mermi boşaltmış!
Silah sesleri paniğe sebep olmuş, pavyon tamamıyla boşalmış.
Az sonra elinde otomatik silahlarla çok sayıda polis memuru içeri girmiş, mevzilenmiş.
Ekibin başında ise Tantan varmış!
Tantan Adam’ı görünce vaaaayy, kardeşim, sen miydin demiş, meseleyi kapatmış!
Adam’ın hayal gücü, benim diyen öykü yazarından fazlaydı.
Ama mesele iş yapmaya geldi mi, Adam o kadar da mahir değildi.
Fazla bir ustalığı olmasa da ispiyonculuğu çok sevdiğinden ve çıkarı olursa satmayacağı adam olmadığından ustabaşı mevkiine kadar yükselmişti.
Zerre kadar matematik bilgisi olmasa da deverecilere verdiği işçözümü raporunda kaç telle gidilmesi gerektiğini bile dikte ettirmeye çalışırdı.
Bölme ve çarpım taplosunu da bilmediğinden çözüme sadece rakamları alt alta yazarak toplama yoluyla ulaşmaya çalışırdı, bu yöntem de çoğunlukla yanlış çıkardı.
Halbuki havlu dokumacılığında devereciye rapor verilecekse, sadece toplamın kaç tel olacağı söylenir, devereci ipliğin durumuna göre metre ve kaç telle çözeceğini kendi belirlerdi.
Ama o işyerinde usta Adam gibi biriyse herşeyin ters gitmesi çok normaldi.
Ters bir durumda da Adam suçu deverecinin üzerine atar, işin içinden sıyrılırdı.
Dokuma tezgahı arıza yaptıında arızanın türünü hemen kestiremez, tezgahın orasını burasını kurcalar, yapacağım derken daha fazla bozardı.
Birlikte çalıştığı işçilerden hiç bir Adam’ı sevmediği halde sırf ekmek kaygısıyla sesini çıkarmaz, katlanmaya çalışırlardı.
Adam’ın en kötü huyu ise karşısına çıkan her kız ya da kadının kolay kadın olduğu yolundaki çirkin huyuydu.
O’na göre ekmek parası için işe gelen her kadın, Adam’ın kurduğu tezgahtan geçmek zorunda olmasıydı.
Çalışan kadın ya da kızın yaşı ne olursa olsun, güzel ya da çirkin hiç fark etmez, Adam muhakkak salça olurdu.
İşi olmadığı zamanlarda da sandalyesini kadınları seyredebileceği duruma getirir, adeta gözleriyle kadınları soyardı.
Bu kötü huyu nedeniyle bir kaç fabrikadan atılmış, bir kaç kez taciz ettiği kadınların yakınları tarafından eşek sudan gelene kadar dövülse de huylu huyundan vaz geçemiyordu.
Ahmet, kendini diğer işçilerden önemli saydığından işyerine daima en geç gelirdi.
Bir sabah işyerini açan bir işçi, kapının altından atılmış, üzerinde ’’Adam’ın adı yazılı’’ yazılı bir mektup buldu.
İşçi, Adam’ı günahı kadar sevmeyen ve uyanık mı uyanık biriydi.
Durumdaki anormalliği fark edince aklına bir cinlik geldi.
Mektubu açtı, okudu.
Okurken gözleri hayretten büyüyordu.
İşçi, mektuptan ve içeriğinden diğer arkadaşlarını da haberdar etti,hep birlikte Adam’ın gelmesini beklemeye başladılar.
Saaat 08.15 de Adam salına salına fabrikaya geldi, hiç kimseye selam vermeye tenezzül etmediğinden doğrudan soyunma odasına gitti, soyundu, takım tezgahının başına geldi.
Takım tezgahının üzerine rast gele atılmış anahtarları sıralarken, işçi mektubu getirdi, Adam’a uzattı.
Adam zarfı açtı, mektubu çıkardı, okumaya başlamıştı ki, mektubun içeriğinden haberdar olan çalışanlar Adam’ı gözetlerlerken sol elindeki elindeki anahtarı düşürdüğünü gördüler.
Adam mektupta yazılanları okuyunca şoka uğramıştı.
Kimseden izin almaya gerek duymadan daha 5 dakika önce geldiği soyunma odasına geri döndü, iş elbisesini çıkardı,günlük giyslerini giyindi, fabrikayı terk etti.
Olaydan 4 gün sonra Bursa’daki yerel gazatelerden birisini okuyan işçiler haberin kahramanının kim olduğunu görünce fazla da şaşırmadılar.
4 gün önce elden ulaştırılan mektupta Adam’a bir ihbar yapılıyordu.
Sen elelamin karısına, kızına göz koyuyorsun.
Fakat senin karın şu anda, Kurşunlu sahilindeki falan kampta tatilini geçiren falancanın koynunda yatıyor.
Sende biraz adamlık varsa, gider karını adamın altından çıkarırsın diyordu.
Ve gerçekten de Adam verilen adrese gitmiş, karısını bahsedilen adamın koynunda bulunca da neticede karakolluk ve gazeteye malzeme olmuşlardı.
Bursa’daki havlu dokuma camiası Adam karısının vukuatıyla çalkalanıyordu.
Adam’ın kim olduğunu bilenler, meseleden Adam’ı sorumlu tutarken, Adam’ı çok iyi tanımayanlar faturayı Adam’ın karısına çıkarmaya çalışsalar da Adam’ı çok iyi tanıyan birinin sorduğu sorunun cevabını öğrenince de bu kadarı da olmaz ki demişlerdi.
Siz Ahmet’i benim kadar tanımazsınız demişti adam sözüne başlarken.
Size bir soru; adamın biri, kardeşi için kız kaçırsa ve kızın kalite kontrolunu da bizzat kendi yaparsa siz bu adama ne dersiniz?
Evet adam sorduğu soruda çok haklıydı.
Adam o kadar şerefsiz biriydi ki kardeşine kaçırdığı kızın kalite kontrolunu yaparken kızın ırzına geçivermişti, sonra da; tamam, kız bakireymiş deyip işin içinden çıkıvermişti!
Kız ne mi oldu?
Hiiiiçç, ne olacaktı ki?
Adam’ın kardeşi, ’’ben bozuk kız almam’’ dedi, kızı kapının önüne koyuverdiler.
Aradan yıllar geçmişti, Adam yaşadığı onca olaydan zerre kadar ders çıkarmamıştı, hala iki gözü kadınların kızların üzerindeydi.
Bir gün Bursa’da yayın yapan yerel TV’lerden biri çok ilginç bir haber yayınlamıştı.
Bursa’nın Yeşilova semtinde,tenha bir köşeye park etmiş minibüsün durduğu yerde sallandığını görenler, olaydan polisi haberdar etmişlerdi.
Polis ekibi her ihtimale karşın tüm tedbirleri alarak minibüsün yanına geldi, elindeki fenerleri araca tutarak kapıyı açmışlardı ki bir de ne görsünler?
Minibüsün içinde yaşları 17-18 gösteren iki genç bayan ve iki erkek anadan üryan güreşmiyorlar mı?
Polisler, büyük ihtimalle hırsızlık olayıyla karşılaşacağını sanırken, minibüsün içinde grup seksi yapanları görünce gözlerine inanamamışlardı.
Grubu karakola götürdüler, kimlik tespiti yaparlarken bir şok daha geçirdiler.
Çünkü iki genç bayan kardeşlerdi ve işin esas ilginç yanı; Bursa’da Adam olarak bilinen şahsın ilk eşinden olma kızlarıydı.
Haberle Bursa havlu camiası bir bir kez daha çalkalanmıştı.
Adam’ çok iyi tanıyan birinin yaptığı yorum, ders kitaplarına girmesi gereken bir atasözünü hatırlatıyordu:
Çalma el kapısını fiskeyle, çalarlar kapını yumruk ve tekmeyle...