- 762 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
yarım mektup
yarım mektup
Duvarları küfle kanayan dar koridordan yürürken itiraf etmeliyim ki dizlerim yerle bir olup sallanıyordu. Soğuk demir kapı açıldığında yüzüme burnuma ilk konan şeydi eski mahkumların hatırasından kalan yosun kokulu çeltikleri
Usulca arkamdan kapanan kapının kilit sesleri yankılanmıştı solgun duvarlarda.Gülümsedim uzun bir süreden sonra paslı bir pencereden bakarken, paslıydı yedi parmaklık ve birde ranzaların köşesi. İçerde bir soğuk dışarıda bir fırtına ve ben boşluktaydım.En çokta eski bir zamandaydım…
İşte o an bir mektup yazmaya başlamıştım.Şu an hatırlamasam da.
…
Ey sevgili Katerina,
İlk seviştiğimiz mevsimin arasından asır dolu birkaç ay geçti. Ama ben her geçen günün terini içimde biriktirdim.Her sayım saatinde gözlerim eski yaşanmışlıklarla bir olup hayali uçurtmalarımla kanatlanırken mahpushanenin uzak uçurumlarında. Haykırmak istediğim çok oldu. Duvar üstü dikenli tellerin üstünden uçan kırlangıçların kanatlarını hep kıskandım seni düşünen bir yanımla. Şimdi ayaklarıma takılmış prangalar ve gecenin karanlık kelepçeleri bana senden daha yakın olurken, nedense zorlanıyordum. Her seferinde sana dair yazılar yazmak istediğimde, sağır bir sessizlik kesilirdi nevresimler. Ve parmaklarım kanarken çoğalıyordu, dolaşıyordu harflerin üzerinde.
Bu yüzden sana mektup yazmaktan vazgeçtim.Senden geçmeyen yanlarımla birkaç saksı doldurdum.Hem de en kahverengisinden bir avlunun kenarından. Kentin tüm katilleri yağmurda toprak topladığımı gördüğünde bana “deli” lakabı bile taktılar. Aklımı bu yüzden yağmurlu havalarda salmayı sevdim.Tıpkı deli gibi seni sever gibi üstümü ıslatan yağmurların tanelerini bir de ellerimdeki kalan toprakları koklamayı sevdim seni sever gibi.
Tek sevmediğimse gecenin bir vakti kelepçeli sayılma vakitleriydi.Tam aklım sende firar eden rüyalarla kandırıldığım bir anda, nefret ederdim tüm hücrelerimin hasretten yana zincir takan yönlerinden.
Bakma sen ben hep zaten terli terli uyanırdım, şafaktan önce uyuklarken tüm serçeler. Bunları nereden çıkardın deme.Ben burada her sabah en erken kalkanım.Akşamdan kalma ekmeklerim kurur çoğu kere sağ cebimde.
Bu yüzden senin yüzün suyun hürmetine besledim tüm pencereme gelen serçeleri ,kendi ekmeğimle.
Şimdi sımsıkı yumruklarımla kanatıyorum duvarlarımı. Duvarlardan bir kan akıyordu birde dışarıda gezen tüm serkeş gecelerin suskunluğu. Tenhalığın çoğalırken etrafımda daha da daralıyordu, bir metre karelik hücremin küçük parmaklıklı penceresi.
Boğuluyordum.Dışarıda bir kış sarkıtlar büyütürken, ben sana dair ne yazabilirim endişesindeydim, üşümelerime umursamadan.
Şimdi bir cellat geçecek belki de en sivri baltasıyla.Başımız tanrıya emanet ve sevmelerimizse onun yarattığı toprağın ta kendisi.
En azından şimdilik iki satır yazmalıyım sana, bu şafak aydınlanmadan önce.Arada kelepçe sesleri kelimelerimi rahatsız etse de varsın olsun Katerina. Birazdan sana son mektubumu göndereceğim, ah bu beni alıp götürecek celladın ayak sesleri kulaklarımda yankılanmasaydı, satırlarıma başlayacaktım sana selam ederek başlayan.
Son satırlarımdaki son isteğimdi hep uzaktan uzağa yüzünün görümlük tarafı ..
Katerinam şimdi bir resmin asılsa duvarlarıma, işte o zaman daha iyi asılacaktı sallanan yağlı ilmekli ipliklerim dar kollu kiraz ağacıma…
Ya da bir mektup bırakabilseydim şimdi kendimden geriye sana…
Ölürken daha bir gülümseyecekti belki sana yazdıklarım….