- 1502 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İNCE AYAR
“İnce ayar” denilince hemen aklınıza askerlerin düzen adına yaptıkları ayarlar gelmesin. Aynı askerlerin düzen adına yaptıkları ince ayarlar gibi, hayatımızın her köşesinde hemen her birimizin ince ayarları vardır.
İnsan için ömür istisnalarıyla en fazla 130 yıl. Ama ortalama insan ömrü 70–80 yıl. Ömrün yaşama yansıyan en önemli kısmı ise 30–60 yaş arası. Çocukluk, gençlik zamanlarımız sorumluluk sahibi olmadığımız zamanlar.
Ağaç yaşken eğilir hesabı, düzen, toplum, aileler kendi adına çocukları yetiştirip, yaşadıkları hayat içine atıyorlar. Tabi düzen, toplum, aileler bunu yaparken hep çocuklarının iyiliği için yapıyorlar. Böylece hayata atılan çocuk, toplumda önceden var olan, sorunların, çelişkilerin içine de atılmış oluyor.
Yaşama atılan yetiştirilmiş çocuk aslında kalın bir ayardan geçirilmiştir.
Düzen Laik Kemalist, aileler geleneklerine, toplum milliyetçi, liberal ve çıkarcı yetiştirirken, toplumun geneline egemen olan dinler hayatlarına egemen kılınır.
İnsan Müslüman bir toplumda doğmuşsa Müslüman…
Yahudi, Budist, Hıristiyan bir toplumda doğmuşsa, Yahudi, Budist, Hıristiyan olur.
İnsanlar hayata başlamadan önce, doğumundan itibaren bunlara göre kalın ayarlardan geçirilir. Yaşken eğdirilir. Kalıplara göre yetiştirilir. Artık insanlar toplumun ürettiği robotlar gibidir.
Hayata atıldığımızda, gerçek karşımıza çıkar. Gerçeklerle kalıplar uyuşmaz. Değişmeyen tek gerçek olan “gerçeklere göre değişim” gerçeği insanı etkilemeye başlar.
Laiklikle din, milliyetçilikle küresellik, insanlıkla çıkarcılık, vahyin gerçekleri ile insanların gerçeği birbirine uymaz.
Çelişkileri yaşayan insanların yapacağı iki şey vardır.
Ya düzenden, ailesinden, çevresinden aldıklarını ret edecek…
Ya da düzenden, ailesinden, çevresinden aldıklarına göre, gerçekleri ince ayarlardan geçirerek hayatına uyarlayacak…
Yaşamında, düzenin, ailesinin, çevresinin kalıplarına karşı çıkan insan çok azdır.
Genellik, düzenden, ailesinden, çevresinden aldıklarına göre, ince ayarlarla yaşamın gerçeklerini hayatına uyarlar.
Dünyadaki insanları şimdilik bir kenara koyarak, Müslüman olarak hayata baktığımızda, Allah’ın gönderdiği din ile ilişkilerimiz nedir sorgusunda değişik konular ortaya çıkar.
Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanlar, düzenin okullardan Laik Kemalist, ırklarından milliyetçilik, ailelerinden örf, din, mezhep olgularıyla kalın ayarlardan geçerek yetiştirilir.
Ortaya şöyle bir durum çıkar…
Laik Kemalist Müslüman...
Liberal çıkarcı Müslüman…
Milliyetçi muhafazakâr Müslüman…
Olmak zorundalığında kalın ayarlardan geçirilmiş insan, bu kalıplarına göre hayata bakar.
Karşılaştığı tüm sorunları kalın ayarlara göre ince ayarlardan geçirerek hayatına alır.
Dine ait gerçekleri mi öğrendi, Laik Kemalist kalıplara göre ince ayarlardan geçirir.
Küreselliğe ait gerçekleri mi öğrendi, milliyetçi muhafazakâr kalıplara göre ince ayarlardan geçirir.
Sosyal, adalet, eşitlik özgürlük, insanlık erdemleriyle ilgili gerçekleri mi öğrendi, liberal çıkarcı kalıplara göre ince ayarlardan geçirir.
İnce ayarları yapamayanlar radikalleşir.
Radikal, dini ret eden ateist…
Radikal, dini kabul ederek kalıpları ret eden Müslüman…
Radikal, ırkından başka kutsal tanımayan ırkçı…
Radikal, örfünü, gelenekleri kutsayan aşiretçi…
İnce tahlilde, bütün bu görünümler hayatımızda yaşanır.
Dikkatle baktığımızda Radikallik, sanki kabul edilen kalın ayarlara göre, ince ayarlar yapmama sonucudur.
Kalın ayarlara göre ince ayarları yapanlar Radikal olmaz.
Veya “radikaller ince ayar yapmayı beceremeyenlerdir” diyebiliriz.
Aslında ince ayarlar yapıp Radikal olmayanlar ile, ince ayarlar yapmayarak kalın duvarlardan birini kabul edenler sonuçta aynı yerdedir.
Yani her ikisi de, çocukken, gençken aldığı kültürlere göre hareket eder.
Yani netice değişmemiştir. İnsan kalıplarına göre hareket eder hale gelmiştir.
Radikaller kalıplarında bilgiden birini seçerek çeşitliliğe karşı çıkarlarken…
Radikal olmayanlar, kalıplarla elde ettikleri bilgilerle, hayatın gerçekleri arasında ince ayarlar yaparak kozmopolitleşirler.
Konunun en can alıcı yeri ise, ister radikal, ister değil, hangi olursa olsun, çocukken, gençken öğrendiği kalıpların köleliğini sürdürmesidir.
Müslümanlık mı kabul ediliyor? Gerçeği nedir sorgusunda yorumlara atalarından öğrendiği dinsel kalıplar hâkimdir.
Laiklik mi kabul ediliyor? Gerçeği nedir sorgusunda düzenin öğrettiği kalıplar hâkimdir.
Milliyetçilik mi kabul ediliyor? Gerçeği nedir sorgusunda düzenin ırk anlayışı, duygular, tarih düşüncelere hâkimdir.
Liberallik mi kabul ediliyor? Gerçeği nedir sorgusunda tüm insanlık değerlerine inat olarak kalıplarla öğretilen çıkarcılık hâkimdir.
İnsanların dillerinde dolanan, sevgi, saygı, paylaşım değerlerinin tümü bu kalıplara göre ince ayarlardan geçirilerek kabul edilir.
İnsanın kutsallaştırılması, derinliğinde tanrılaştırılması esasını taşıyan Hümanizm insan sevgisi olarak sunulurken, uygulamasında insanın sadece kendisini sevdiği gerçeği gizlenir.
Günümüzde dünyanın gerçeği, insanlık ve hümanizm söyleminde, güçleri elinde bulunduranların bencil sevgilerini insanlığa egemen kıldıklarına ilişkin yaşanan gerçeklerdir.
Mesela bugün, Amerika ve Avrupa insanlık erdemlerini yükselttiğini iddia ederken, yılda yaklaşık 30.000 civarında kendi insanlarının savaşlarda ölümüne neden olurken, öldürdüğü insanların sayısı meçhuldür. Güya bu ölümlerin nedeni insanlık sevgisi, dünya barışıdır.
Allah’ın dini İslam; Kur’an öğretisinin dışında kabul edilerek, atalardan gelmiş, ailelerden çocuklarına miras kalmış, günümüzdeki laik rejimlerce toplumsal yapılardan uzak tutulmuştur.
İman ve Müslüman bağlamını Allah Kur’an-da şu ayetlerle özetlemektedir.
“İnananlar gönderilen ayetleri işittik ve itaat ettik derler”
“İnsanlara gönderilen ayetler üzerinde ancak inkâr edenler tartışır”
Ayetleri işitme noktasında, Müslüman’ım diyenlerin çoğu Kur’an-ı işitmemiştir.
İtaat etme noktasında, neredeyse radikal, radikal olmayan bütün Müslümanlar Allah’ın gönderdiği ayetleri, kalıplarına göre ince ayarlardan geçirerek kabul ederek, hayatlarında uygularlar. Sorgusuz sualsiz bir şekilde ayetlerin gerçeğine itaat edenler neredeyse hiç yoktur.
İnananlar için ayetler Müslümanların tartışmayı bırakacağı gerçekler iken, günümüzde ne yazık ki Müslümanları tartıştıran konuların başında gelmektedir.
Hâlbuki ayetler Müslümanlar arasındaki tartışmaları bitirmek için gönderilmiştir.
Hatta sadece Müslümanlar arasında değil, bütün insanlar arasındaki tartışmaları bitirmek için Allah tarafından gönderilen gerçekler olarak insanlığa sunulur.
Günümüzde ayetler kalıplarına göre ince ayardan geçirildiği için, ayetlerin yorumları insanları birbirinden ayırır. İnsanları bir araya getirmez.
İnsanın çıkarları, kalıplarına göre yaşadıkları hayat olguları, hayatın gerçeklerinin ince ayarlardan geçirilerek kabul ettiği gibi, ayetler de aynı şekilde kabul edilir.
İman, Allah’tan gelen gerçekleri kabul ederek, gerçeklere teslimiyeti ifade ederken, ne yazık ki Müslümanlar, Allah’tan gelen gerçekleri, kalıplarına göre yorumlayarak kabul eder.
Günümüzde insanın gerçekleri, çocukken, gençken, düzenden, çevreden, ailelerden öğrendikleridir.
Özellikle Müslüman’ım diyenler, her ne kadar, Allah’ın ayetleri tek gerçeğimiz deseler de, hayata yansıttıkları bu değildir.
Müslümanların gerçekleri, Allah’ın ayetlerinin belirlediği gerçeklerden uzak, kalıpların gerçekleridir.
Laik Müslüman, Solcu Müslüman, Milliyetçi Müslüman, Muhafazakâr Müslüman, Liberal Müslüman olunabilir mi sorgusunda, Allah’ın ayetlerine göre düşünmeyip, düzenden, çevreden, ailelerinden örendiklerine göre düşünenlerin, Allah’ın ayetlerini işitip itaat ettikleri noktasında tereddütleri olmalıdır.
Müslümanların kabul ettiği “Allah dünya hayatının sonunda insanları gönderdiği ayetlerle hesaba çekecektir” gerçeği iyice düşünülmelidir.
Buradaki en önemli sorgu…
Allah’ın ayetlerini kendi kültürlerine, yapılarına, kalıplarına göre ince ayarlardan geçirerek hayatına alanların, Allah’ın hesabından ak çıkıp çıkmayacakları sorgusudur.
Güle oynaya, cümbür cemaat, birbirini öven, alkışlayarak, hayatlarına, anlayışlarına göre Allah’ın ayetlerini yorumlamayı maharet sayanların, hesap günü Allah tarafından kabul görüp görmeyeceğidir.
Önemli olan; kibir ve gururla, Allah’ın ayetlerini, düzenden, tarihten, çevreden, aileden alınan kalıplara göre ince ayarlardan geçirme maharetini bilgiçlik, açık görüşlülük, erdemlik, çağdaşlık görenlerin, hesap gününde, “ayetlerimi işitip itaat ettin mi, yoksa kendi anlayışlarına, çıkarlarına göre kıvırarak kendine payanda mı ettin” sorgusunda ne söyleyecekleridir.
İman etmeyi, Allah’ın ayetlerini kabul etmek, Allah’a göre düşünmek, hayat yaşamak olarak algılamayan insanların, kendilerine göre yaptığı ince ayarlar ne olacaktır?
Allah tarafından kabul edilecek midir?
Yoksa Allah tarafından şeytanlaşmak veya haddi aşmak olarak mı değerlendirilecektir?
Ortalama 70 – 80 yıllık ömrün sorgusunda, ahiretteki ömrü düşünerek gerçekçi cevap vermek Müslümanlık olsa gerektir.
İçinde yaşadığım ülkede, düzenin koruyucusu askerin, yargının, bürokratların düzen adına yaptıkları ince ayarlara karşı çıkanların,
Kendi düşüncelerine, yaşamlarına, tarikatlarına, cemaatlerine, mezheplerine, siyasetlerine, atalarından öğrendikleri dinsel bilgilere göre yaptığı ince ayarlar yaparak dinini yaşayanların,
Aynı konumda olduklarını gözden kaçırmak yanılgının başlangıcıdır.
Allah’ın ayetlerine karşı ince ayar yaparak yaklaşmak suçsa, bütün ince ayarlar suçtur.
Tabi insanlar bu konularda her şey söyleyebilir. Önemli olan Allah’ın ne söyleyeceği, ne şekilde hükmedeceği değil midir?
Acaba, ince ayarlar yapmak konusunda Allah’ın ne söyleyeceğini merak eden var mı?
Kanımca yoktur. Eğer olsaydı.
Hem Müslüman’ım demek.
Hem de Allah’ın ayetlerine karşı ince ayarlar yapmak mümkün olmazdı.
Çünkü Müslüman olmak, Allah’ın ayetlerinin gerçeklerine karşı ince ayarlar yaparak, kendi gerçeğimizi Allah’ın hükümlerine egemen kılmak değil, ayetlerin gerçeğine uymaktır.
Gerisi sadece kendimizi kandırmak olacaktır.
YORUMLAR
bu yazının aşk kategorisinde ne işi var
Anafikirden çok, bir detay dikkatimi çekti:
''Mesela bugün, Amerika ve Avrupa insanlık erdemlerini yükselttiğini iddia ederken, yılda yaklaşık 30.000 civarında kendi insanlarının savaşlarda ölümüne neden olurken''
Bu istatistiği nereden aldığınızı öğrenebilir miyim? Çünkü benim elimdeki rakamlar epey farklı:
Irak'ta bu sene değil, 2003 ten bu yana (Yani 10 yıldır) koalisyon güçlerinin toplam kaybı: 4,804. (1)
Afganistan'da, bu sene değil, 2001 den bu yana (Yani 12 yıldır) BM güçlerinin toplam kaybı: 3,242 (Ki bu Türkiye dahil, birçok Amerika ve Avrupa'da olmayan ülkelerin de katıldığı bir kayıp) (2)
10 yıldan fazla bir sürede toplam 8,000 kayıp verilmişken sizin verdiğiniz rakam olan 300,000 (Yıllık 30,000 x 10 yıl) pek ince bir ayar olmamış. Saygılarımla.
(1) http://icasualties.org/iraq/
(2) http://icasualties.org/OEF/index.aspx