ACI DONDURMA
ACI DONDURMA
Her şey ablamın üniversiteyi kazanması ile başlamıştı.
Annem tam o sene emekli olmuş babam ile İstanbul a göç etme konusunda tartışıyordular.
Annem ’ben kızımı kimsenin evine yollamam’ deyip ağırlığını koymuş ve olayı bitirmişti.
Fakat babama göre her şey yeni başlamış ,iki inatçı keçi nin hikayesine dönmüştü olay.
Babam bir türlü razı olmayınca dominant annecim hemen harekete geçmiş,yola koyulmuştu.
Evimize sürekli gelen sevimli ,kültürlü,babacan bir akrabamız vardı.
Gidişimize çok üzülmüştü fakat bizi hiç bırakmamış sürekli mektupları ile desteklemişti.
Bir mektubu şöyle:’ Kızım ara sıra babanı ziyaret ediyorum.
Sizin olmamanız beni çok üzüyor tabi ama ne yapalım kader.
Bir akşam yine babana gittim birde ne göreyim babanın kapısında bir çift kırmızı kadın terliği var.Dur şu Nuri beyi aşığı ile basayım dedim.Aniden eve girdim.Bir de ne göreyim sizin alttaki Hüseyin amca karısının terlikleri ile babanı ziyarete gelmiş.’ aynen böyle yazmıştı .
Bilmeden kimseyi suçlamamayı,iyi niyetli olmayı öğütlerdi hep.
Bu kıymetli ve komik mektupları biriktirdim ,atmaya kıyamadım .
Çünkü çocuk falan dememiş yazdıkça yazmış ve bizi güldürmek için resimler ,şiirler yapıştırmıştı.
Nasihatlerle dolu bu mektupları yıllardır saklarım .Benim için değerlerini asla kaybetmedikleri gibi antika oldular.
Zaman zaman ailece toplandığımızda çıkarır okurum.Her okuduğumda ev halkı güler ,rahmet yollar ruhuna.
Artık alışık olduğumuz yerde değildik.
İlk günlerimizdi.
Kardeşim okul çıkışı müthiş tabelası olan olan dondurmacıyı görünce dayanamadı.
Biz çocuktuk ve dondurma rengarenkti.
’İstiyorsan git al’ dedim.Aldı geldi.Tıpkı tabeladaki gibi kocaman rengarenk bir dondurma almıştı.
Yiyerek ilerliyorduk ki ’eve nasıl gideceğiz’ dedi.
Bir anda bütün keyfim kaçmıştı.Bütün parayla dondurma almıştı.’git geri ver’dedim’.Olmaz almaz ki ’dedi.’O zaman borç iste’ dedim.’vermez bizi tanımıyor ki ,inanmaz ’dedi.’Sakin olup düşünelim’ dedim.Gurbet denilen şeyi bir anda çözmüştüm.Memlekette olsaydık biz alırdık babam akşama öderdi.
Düşündük taşındık ve minibüsleri takip ederek eve gidebileceğimize karar verdik.Zaten başka çaremizde yoktu.Ara sıra yaladığımız dondurma bir anda zehir e dönmüştü.
Ellerimden akıp gidiyordu.
Üzüntüden ağzımı açamıyordum.
Sonunda ikimizde attık.
Yürürken ’sence kaç günde varırız ’ diye soğuk espriler yapıp canımı yakıyordu.
Beni sürekli güldürmeye çalışıyordu ama ona hiç kızmadım,moralini bozmadım gücünü kaybedip başıma bela olmasından mı korktum bilmem.
Minibüsler yanımızdan vınnn diye geçiyor bizde arkasından koşuyorduk. Minibüs kaybolunca bir yenisini beklemeye başlıyorduk.
Yolda anlaştık eve çaktırmak yoktu.
Sözleştik yeminler ettik.
Herkese anlatıp bizi rezil edebilirdiler.
Eve geldiğimizde perişan bir haldeydik.
Ara sıra birisi’bunlara da ne olmuş böyle’ deyince telaşlanıp canlı görünmeye çalışıyorduk.Hele o kapıyı açan olmasa vatan toprağına kavuşmuş bir vatanperver misali halıları öpebilirdim.
O gece ne ders yapabildik nede başka bir şey.Çünkü ne yerdeydik ne gökte.
Şu an hatırladığım en çarpıcı görüntü caddeye yapışmış iki rengarenk acı dondurma o kadar.