KAFEDEKİLER :7
Volkan, kafede gene sabahlamış, evde yatıyordu. Uyandırmadan usulca dokunuyordum her şeye. Ben de kendimi çok yorgun hissediyordum ve uzandım koltuğa şöyle bir. Karnımda öyle acıktı ki, ne yiyebilirim diye düşünürken, bir yandan da bu gün kafede yaşanan o olayı düşünüyordum. Çocuklarımı o gencin yerine koydum, ne hal olurdular acaba? Yada ben yapsam o kadının yaptığını, bana ne tür tepki verirlerdi.? Neyse ya geçtim o konuyu, çok sinir bozucuydu çünkü. Kalkıp kendime yiyecek bir şeyler hazırladım. Yedikten sonra biraz fındık alıp odaya televizyon seyretmeye başladım.
Fındıkların yarısından çoğu ya boş, ya da çürüktü. Çuvalın dibine indikçe bu oran daha da çoğalıyor, çürükler sağlam kalanlardan daha fazlaydı. Şuna bakın ya, kendi fındıklarıma kazıkladım, deyip kendi kendime tepki verdim. Televizyonda ya tekrarlar vardı, ya da sözde kadına yönelik programlar. Can sıkıntısından ne edeceğimi bilemiyor, öylece koltuğa uzanıp seyrediyordum.
…Koltukta uykuya dalmışım Okan la birlikte. Okan daha önce uyanarak beni de uyandırmıştı. Saate baktım, saat gece yarısını geçmiş, Volkan henüz yoktu, ben hemen yatağıma girdim, gerisini hatırlamıyorum. Bir ara kapı sesiyle uyandım, Volkan geldi sanarak, sevinmiştim.Meğer sabah olmuş, yukarıda ki işe gidiyordu.. Yataktan kafamı uzatıp baktım Volkanın ayakkabıları yoktu gene eve gelmemiş, kafede sabahı etmişti, İçim cız etti. Ama şu aşamada yapacak başka bir şey de yoktu. Geceyi güne çevirmişti, ama olsun, kafede tek başına kalması çok da hoş bir şey değildi. Sandalyelerin üzerinde havasız, gel de bunu Volkana anlat, dinlemiyor ki. Her seferinde Kafede kalmak için bir bahane buluyordu, ya da hiç cevap vermeden çekip gidiyor, yada müziğin sesini daha çok açıyordu beni duymamak için.
Saat henüz erkendi. Bir iki saat daha yatabilirim diyerek geri yattım Tam gözlerim almıştı ki birden uyandım, saat çok geç olmuş gibi geldi bana,oysaki henüz yarım saat geçmişti..Sekizi çeyrek geçe kalktım hiç rahat değildim. Çok garip bir vicdan azabı çekiyordum. Ana baba olarak biraz daha dikkatli olabilseydik, belki de hayatımız çok daha farklı olabilirdi. Bak şu halimize, ne hallere düştük, gözlerim doldu birden ama ağlamak yoktu benim kitabımda.
Bu gece arkadaşıyla kalmışlardı kafede, onlara kahvaltılık bir şeyler hazırladım, ben de hazırlanıp evden çıktım. Köşeyi dönerken öbür sokağın başında bir manav var, her sabah onunla selamlaşıyorduk, manav benden önce açıyordu dükkanını. Bu sabah ben ondan erken çıktığım için, sokakta karşılaştık elinde terazisiyle birlikte. Oldukça ağır olmalı, her gün böyle götürüp getiriyor musun? Diye sordum kadına.
Kadın, evet. Ne yapayım? Dükkanın kapısı sağlam değil, hırsızlardan korkuyorum, yedi yüz bin lira, az değil ki, dedi kadın.
Haklısın, böylesi daha garantili, en azından daha rahatsın evde. Baksana manavın duvarlarına üflesen yıkılacakmış gibi, iyi günler deyip uzaklaştım kadının yanından.
Yıllardır hep aynı güzergahtan gider gelirdim. Bir kaç gündür daha ilerki sokaktan caddeye inmeye başlamıştım bir değişiklik olsun diye.. O gün gene her zamanki yoldan inmek istedim. Caddeye inen tüm yollar biraz dikti. İnerken yolun solunda iki katlı evin, giriş katında oturan adam felçliydi, konuşmuyorduk ama her gün selamlaşıyorduk adamla. Öyle içten, öylesine sempatiyle bakıyordu ki, anlatamam. O felçli adam sanki benim geçeceğim saati biliyordu ve her gün o saatte o kapının önünde, yanlarında birer baston,sağ kalçasında demir kelepçesiyle, yürümek için çok çaba sarf ediyordu.. Her sabah, evet ben yürüyeceğim, ben de, evet sen yürüyebilirsin, diyordum, bunu bakışlarımızla anlatıyorduk birbirimize. Bazen karısı yanında olurdu, çoğu kez yalnızdı ve çok çaba harcıyordu yürümek için.
Son birkaç gündür görememiştim onu kapın önünde, neden acaba? Ödlü mü diye üzülüyordum. Az zaman değildi, neredeyse iki yıl boyunca sadece bakışlarımızla konuşuyorduk. Bir kaç kez konuşmak geçmiş olsun demek istedim ama cesaret edemedim. Birde bu bakışların tılsımı bozulur diye de konuşmak istememiştim, böylesi çok daha iyiydi çünkü.
Yol bayır olduğu için, alt kattaki evlerin perdeleri açıksa eğer, odanın içini görülebiliyordu Bu evde yolun kenarında tam sokağın başında değilse de, ortasında da değildi. Yani tam olarak odanın içerisi görünmese de, ayakta duranların belden yukarısı rahatlıkla görülüyordu camdan içeriye bakınca
Adam öyle yaşlı sayılmazdı pek, felç işte yaşlı genç bilmiyordu ki..
İki güm önce büyük bir merakla o sokaktan aşağıya inerken, gene gözüm o evin camına takıldı. Baktım camın perdesi aralık yavaşlayıp içeriye baktım çaktırmadan. Adan hasta yatıyordu. Belli ki ikinci felç gelmişti adama. Perdeyi aralamış dışarıyı seyrediyordu ve bir anda onunla göz göze gelmiş, ne yapacağımı şaşırmıştım.. Adam öylesine garip bakıyordu ki, benim her yanımı karıncalar sarmış, sanki kurdeşen olmuştum
. Adamın bakışlarında dayanılmaz biracı vardı. Seni gözlüyordum camadan, bu sabah dışarıya çıkamadım bak yatıyorum der gibiydi bana bakışlarıyla. Yüreğime kramplar girmişti o an, ayaklarım birbirine dolandı, bu yolu nasıl? İneceğim şimdi diye geçirdim içimden.
O bakışlar, o bakışlar bana hiç yabancı değildi. Eşimde de görmüştüm o bakışlardan. O bakışlar asla unutulur bakışlardan değildi. O bakışlar, çaresizliğin bakışlarıydı. O bakışlar ölüm korkusunu yaşayan insanın bakışlarıydı. Ablamın kocası da üç yıldır aynı hastalıktan yatıyordu,.Ve ben, ablamın neler çektiğini çok iyi biliyordum.İnsan üzülse de bu duruma, yapacak bir şey yoktu.
İş yerine geldiğimde ise, Volkan bilgisayarın başında ayakta durmaya çalışıyordu. Hafta sonu olduğundan dolayı okul yoktu, bu yüzden mahalleden arkadaşı da Volkanla beraber sabahlamıştı kafede. Bir de müşteri vardı, bu adam akşamdan beri buradaymış. Bu adamın evi yok muydu?
Biliyorum ki vardı.
Peki, bu adam evine gitmeyip neden burada sabahlıyor? Benim hala aklım almıyordu..!
Ben evden getirdiğim kahvaltılıkları hazırladım, bir de çay demledim, üçü beraber yediler.
Volkanın yanında oturdum, bu adam vaktinin çoğunu bu kafede geçiriyor, bu nasıl? İş, bu nasıl? Bir aile düzeni böyle diyerek tepki gösterdim
Volkan ise, her zaman olduğu gibi sadece baktı suratıma. Ben babanla severek bir evlilik yapmadım, hatta onu hiç tanımadan evlendim diyebilirim. Babanın arkadaşı bizim oradan evliydi ve bu arkadaşı kendi kız kardeşiyle babanı evlendirecekti, ama baban o kızı beğenmemiş, daha sonra tesadüf o ki, tam o sırada ben gelmiştim Rize’den.
Birkaç gün sonra, memlekete geri gidecektim. Memlekete geri gitmeden amcamı ziyaret etmek istedim ve ablamla birlikte Amcamı ziyarete gittiğim de ise, babanın iş yerinden arkadaşının karısı beni görüyor ve çok beğeniyor, kocasına o arkadaşını tekrardan getirmelisin, çünkü ona uygun bir kız var diyor. O arkadaşı, bu sözleri aynen babana iletiyor ve bizi tanıştırmak için yeniden babanı evlerine davet ettiler, babanda geldi. Daha sonra, Ablamı, yengemi ve beni de evine çaya çağırmış gibi yapıp, tanışmamızı sağladılar. Ben, babanı gördüğümde hiç beğenmemiş bu iş olmaz diyerek kesip atmıştım o anda. Ama baban beni çok beğenmişti. Ben olmaz desem de, amcam vede amcamın çocukları babanı çok beğendikleri için, bu iş olsun diyerek beni ikna ettiler, yani bu bir riskti. Ama baban çok iyi bir insandı ve bana ondan zarar gelmedi. Ya böyle birisi olsaydı, ben ne yapardım?
Volkan, anne bu adam kumarcı, kumar oynamamak için buraya gelip çat yapıyor dedi
Çat, kiminle çat yapıyor?
Volkan bilmiyorum deyip omuzlarını kıvırdı
Dün gece birde gelmiş, saat öylene yaklaştı ve hala daha burada bu adam. Buradan çıkınca evine gider yatar geceye kadar, sonra her şey yeni baştan, bu nasıl bir hayat?
Bu nasıl bir yaşam biçimi böyle? Karısı, çoluk çocuğu var bu adamın, onlara nasıl zaman ayırıyor? Böyle bakıldığında çok iyi bir insan, iki saatte bir paket sigara içiyor, beklide içkisi de vardır. ee. Allah’tan burası havadar bir yer, ya kapalı olsaydı?
Nasıl bir insan bu? Koskoca bir geceyi İnternet başında geçiriyor. Aile ilişkilerini nasıl ayarlıyor, en çok da bunu merak ediyordum?
Bu adamın, Nasıl bir aile yaşantısı vardı?
Eşiyle çocuklarıyla ilişkileri nasıldı?
Adam kumarbaz, kumar oynamamak için gece sabahlara kadar ya burada, yada kahvehaneler deymiş. Geliri nedir? Nasıl geçinir? Hiç kimse bilmiyormuş.
Bu adam buraya yıllardır geliyor, yani biz devir aldıktan sonra gelmeye başlamadı.
Bu kafenin bizden önceki sahibi, anlatmıştı. Bu adam çok zenginmiş, her gece birkaç arkadaşıyla buraya gelip sabahlıyorlarmış. Çok da para bırakırlardı, bu yüzden gündüzleri iş olmuş olmamış çok da umursamazmış. Çok cömert ve de bonkör muş. Ama daha sonra, aşırı kumar hırsından, tüm parasını kaybetmiş, üstelik de borçlanmıştı. Kötü bir durumdu elbette ki. Yaşı çok genç değilse de, yaşlıda sayılmazdı. Kumardan kazanmışsa o parayı, gene kumarda kaybetmişti, yani çok şey kaybetmiş sayılmazdı. Bir yolunu bulur mutlaka kazanır kaybettiklerini, yeter ki yuvasını kaybetmesin. O yuva bir kaybolursa, bir daha bulmak zor oluyordu çünkü.
Ben henüz bu adamın, hiç bir bahşişini almadım bunca zamandır. Ama her akşam burada olması gene de bize kar idi, hemen hemen kiranın tamamını bize veriyordu, bu da fena değildi benim için. Volkanın burada onunla sabahlaması, bize problem yaratıyordu ve ben bu duruma çok üzülüyordum. Çünkü oğlumu neredeyse göremiyor, git gide oğlumla yabancılaşıyorduk birbirimize. Birde sigarayı bol miktarda içiyordu, burası bir anda duman altı olsa da tavanın yüksek oluşu kurtarıyordu durumu, yapacak bir şey yoktu mecburen katlanıyorduk..
Volkan bana söz vermişti, asla sigara içmeyeceğim demişti bana, ama içiyordu benden gizli. Onun sigara içtiğinden benim haberim yokmuş gibi davranıyordum..Şimdilik en azından yalnız kaldığında içiyor. O zaman benim yanımda da içmeye başlar ve bu benim çok zoruma giderdi. Şimdi de çok zoruma gidiyor sigara içmesi, ama ne yapabilirdim ki? Henüz bana yakalatmamıştı sigara paketini, içerken de görmemiştim onu, bakalım nere kadar sürecekti bu kaçamak. Volkanın sigara içiyor olması, beni çok derinden yaralamıştı. Her fırsatta onu uyarıyor, bu sigaranın getirdiği olumsuzlukları hatırlatıyordum durmadan. En net somut örnek babasıydı,sonra bir arkadaşının babası da akciğer kanserinden ölmesi ve bununda nedeninin sigara olduğuna bizzat Volkanın kendisi bana söylemişti.Ama Volkan gene de bu sigarayı içmeye devam ediyordu, sanırım içmeye de devam edecekti.
Her sabah uyandığımda Volkanın yatakta olmadığını görünce, içime bir sızı düşüyor, acı çekiyordum. Acaba ben, yanlış iş mi açmıştım? Volkan gene kafede sabahlamıştı, mutlaka o adamla beraberlerdi diyerek çar çabuk hazırlanıp yola düşüyordum. Kafeye geldiğimde, o adam ve volkanın tek başına kafede sabahlıyor oluşu, beni çok üzüyordu.
Okusunlar diyerek her türlü olanağı sunmuştum onlara elimden geldiği kadarıyla. Ama Volkanın okumaya hiç niyeti yoktu,liseyi zor bitirmişti zaten, pek de bitirdi sayılmazdı ya neyse.Gene oku,madem yatay geçiş hakkın var, o hakkını değerlendir, burası geçici, ama diploma her zaman kalıcıdır desem de, Volkan beni hiç duymuyordu..!
Ben evrensel de çalışırken, uzaklardan, başka şehirler’ den gençler vardı orada çalışan. Hepsi ailesinden uzak, hepsi çalışmak zorunda oldukları için buralara kadar gelmiş, Çalışıp hem kendilerine bakacak, hem de ailelerine para yollayacaklardı. Bunu öylesine benimsemişlerdi ki, aldıkları paraya hiç dokunmuyorlardı. Orada, iş yerinde yeyip, iş yerinde yatmak istiyorlardı. Sürekli mesai olması için, işi yavaşlatıp sabaha kadar orada kalabilmek için olmadık yollar deniyorlardı o gençler. Ertesi gün hiç uyumadan işe devam ediyorlardı Hemen hepsi benim çocuklarımla aynı yaşlardaydılar. Bu çocukların çoğu ailelerinden şiddet görüyor dışlanıyordu. Bu yüzden bana, senin çocukların çok şanslı, oları kıskanıyoruz senin gibi bir anneleri olduğu için. Her fırsatta bunu tekrarlıyorlardı bana.
Bazen düşünüyordum da, ama işin içinden çıkamıyordum.
Aile baskısından kaçıp da kendi ayakları üzerinde durmayı başaran çocuklar mı?
Yoksa hiçbir aile baskı görmeden, büyüyen ama acıktıklarında karınlarını zor doyuran çocuklar mı?
Örneğin benim çocuklarım gibi, Yani Okan gibi, hangisi acaba?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.