- 878 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bir başkadır ayrılığın senfonisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gözleri yerde, boynu bükük, elleri cebinde bir şeyler aranıyor. Düşüncelerinin ağırlığını savuşturmak ister gibi telaşlı elleri. Gözleri yerde ne arıyor? Aradığı yerde mi, cebinde mi? Belli ki çıkmazdan çıkmak için açar arıyor. Daha ne kadar arayacak. Yolların kesiştiği yerde, girdabın ortasındayız. Sevda gibi ayrılık da ansızın geliyor. İnsan ansızın doğuyor, ansızın ölüyor. Gerçekler ansızın zuhur ediyor. Kaderin yazdığı senaryoyu doğaçlama oynamak düşüyor payıma. Ayrılığa dair okuduğum yazıları, izlediğim sahneleri hatırlayamıyorum bir türlü. Payıma düşen rolü biliyor ama karşımdaki telaşlı arayışın etkisinden çekip alamıyorum düşüncelerimi. Sahnede ne yapacağını unutmuş oyuncular gibi elim ayağıma dolaşıyor. Ellerim konacak dal bulamayan kuşlar gibi savruluyor boşluğa.
Gözlerini yerden çekip alsa, görecek gözlerimdeki gerçeği. Gerçek gözle görülür mü? Gerçek gözle görünen midir gerçek ruha işleyen mi? Sevenle, sevilen arasında en samimi gerçek aşktır. Bir nazarda buluşup, sevenle sevilen arasında köprü kuran huzmelerin ruha sevgiyle dokunuşudur aşk. Yalan sevdalar ışık geçirmez. Gözlerini kaçıran gerçeği göremez. Sevgi dolu bir bakışın yüceliği, sevmeyeni korkutur. Her insan kendi gerçeğiyle korkmadan yüzleşir. Boynun bükük, yere bakarken anladım ki bu aşk benim gerçeğim, senin yalanınmış. Sevda gibi ayrılığında bakışı ansızın bir ok gibi saplanıyor yüreğe. Yüreğimden kanatlanan bir beyaz güvercin ufka doğru kanat çırpıyor. Uzaklaştıkça beyaz kanatları alacalanıyor. Ufukta kara bir noktaya dönüşüyor.
Usul usul anahtarını bulup çıkartırken cebinden, verdiğin kararın etkisiyle önce ellerin çıktı saklandığı yerden. Aklınla yüreğinin savaşı bitmiş, ellerin titremeyi kesmişti. Bir an, mecburiyetten kaldırıp başını bakıyorsun. Kirpiklerinin gölgesinde ışıksız, mühürsüz bakışların dokunuyor yüreğime. Zaman donup kalıyor. Kirlenmemek adına onca nazardan kaçmış gözlerim, ilk kez bir bakışta buluşuyor gözlerinde. Gözlerinden kirli, iki siyah benek yuvarlanıp düşüyor yere. İlk kez bu kadar günaha yakınken, yabancılaşan bakışlarında günahtan bu kadar uzağız. Kâğıda yan yana düşen iki damla mürekkep lekesi birleşip, tüm kâğıda yayılıyor. Kocaman siyah bir noktaya dönüşüyor. Ben o lekeye bakıyorum. Sen anahtarını düşürüyorsun elinden.
Senin kaçtığın, benim yüzleştiğim gerçek ayakta tutuyor gökkubbeyi. Tek kelime etmeden anahtarınla baş başa bırakıyorum seni. Ayrımsayamıyorum; ayaklarım mı beni sürüklüyor, ben mi ayaklarımın peşi sıra gidiyorum. Ayrılığın keskin köşesinde yitiyorum. Güneş gün ortası gözünü yumuyor. Kör oluyor gözlerim, şaşırıyorum yönümü. Yalnızlığın dört duvarına sıkı sıkı tutunuyorum. Annemin hep sözünü ettiği "ya nasip" diyen al duvaklı gelinin bindiği at tökezliyor. Bir şair elinden kalemini düşüyor. Gözlerinden iki kor parçası yuvarlanıp düşüyor yüreğime. Kavanozdaki kırmızı balık sıçrayıp düşüyor yere. Balık çırpınıyor, deniz geri çekiliyor. Balık can havliyle sıçradıkça deniz uzaklaşıyor.
bir gözü taş zemine yapışık,
bir gözü açık,
ölüyor balık…
böyle mi başlar ayrılık?
Zeynep Özmen – 15 Aralık 2012