KÖRDÜĞÜM GİBİ
Hüzünbaz bir gecenin koynunda elinde sigarasıyla dalıp gitmişti gökyüzündeki en parlak yıldıza bakarken, kimsesizliğinin içinde arıyordu terk edip giden sevgiliyi, yokluğunun ortasında üşüyordu zamansızca… Birden geçmiş günlerdeki mutlu anları geldi gözlerinin önüne gülümsüyordu yanaklarından yaşlar süzülürken… Durdu, dudaklarını ısırdı bir müddet ve sessizce fısıldadı; “Seni kördüğüm gibi seviyorum. ”
Elinde telefonuyla bekledi uzun süre, yüreğinde bir kuş çırpınmaya başladı nedensizce. Bir umut yeşerdi içinde birilerinin yıldızı kayarken, şerre yormamak lazımdı yaşananları hayırlara yordu, korkulu bir rüyanın içindeki suskun huzuru
Görmüşçesine… Gecenin sessizliğini ikiye böldü telefonun sesi… Elleri titreyerek açtı.
—Alo… Bende sensizliğimde çok düşündüm, sensiz yapamıyorum, güzel günlerimiz gözümün önünden gitmiyor, acılara karşı sen yanımdayken ne kadar güçlüymüşüm meğer… Kıymetini anlamak için, kıymetimi bilmen için ille de ayrılmamız gerekmezdi. Fakat yazılanı yaşıyor insan…
—Bende seni kördüğüm gibi seviyorum, bende seni…
Kırgın zamanların korkulu rüyaları bitmişti ayrılığın ardından gelen kavuşmaların eşliğinde, belirlenen mekânlara sığmıyordu yorgun bedeni kendince, elinde bir tek gül, buketler senden çok var anlamına gelirdi tek olmalıydı o nedenle… Bekleyişler yorsa da onu bekledi hayatın omuzlarına bıraktığı ağırlığına rağmen… Kalbinde bir kuş çırpınıyordu ve bir kez daha anlamıştı ki, kadınını çok seviyordu. Sanki ilk gün ki gibi heyecanlıydı yine yerinde duramıyordu. Köşe başında görünce sevdiğini kendine doğru ağır adımlarla gelişini, bir an bayılmaktan korktu. Dizleri titriyordu. Kadın kaldırıp başını gözlerini kenetleyip gözlerinin içine ona gülümseyerek bakıyordu. Sordu, beni nasıl seviyorsun? Sustu bir an… Sesi titreyerek söyledi… Kördüğüm gibi…
Vuslata gebe gecenin çığlıklarıyla dünyaya gelen huzuru tutuyordu kollarında, gözlerini tavana dikmiş, göğsünde kadınının yanaklarında sakladığı ateşi taşırken, onun yokluğunda çektiği sıkıntılarını anlatıyordu kadın… Sonra kaldırdı başını, gözlerinin içinde sakladığı sevdiği adamı gösterdi kadın ve şehvet kızılı dudaklarındaki volkan sıcaklığını bırakırken dudaklarına… Gözlerini sonsuzluğa yumarcasına yumdu, hissedişlerinin zirvesindeydi, huzur pınarlarında yıkanırken ruhu… Bir daha bırakma beni derken kadın ona, o defalarca tekrar ediyordu. “Seni bir daha kaybetmeyeceğim ruhum”
Hayat ayrılık için çok kısaydı, mutlulukla el ele yaşam için boşa harcanmaması gereken anlarla doluyken, değerini bilerek hayatının içinde olan tüm değerleri yitirmeden önce yaşaması gerektiğini fısıldıyordu ona tüm evren… Hayatın telaşında durup düşündü birden, ne çok vakit kaybediyoruz yaşamın içinde birbirimizi yaşamak varken, ne çok dert ediniyoruz ve en küçük sorunları bile dertleştirip, birbirimize aldığımız yollarda habire engeller inşa ediyoruz kendi elimizle… Nedensizce saklıyoruz acılarımızı birbirimizden, hâlbuki acılar paylaşıldıkça azalır bu fani dünyada… En çok değer verdiğimiz insanlar şimdi nerede, hani dost dediklerimiz, çocuklarımız vardı bir an kalabalık bir sofranın etrafında otururken varlıklarına şükrettiğimiz çocuklarımız, yedi düvele yetecek serveti elde edeceğim derken neler yitirdik birden, gençliğimiz vardı elimizde nerede, ya çocukluğum…
Acımasızca geçip giderken zaman, anladım ki her şey yalan olsa da yine en sonunda sevdiğim insanla birlikte kalacağız bir başımıza… Ama biz birbirimize yeteriz, yetmesini bildikten sonra… Düşüncelerin içinde gezinirken, kadın sordu ardı sıra;
—Ben senin için neyim?
—Nefesimsin.
—Beni nasıl seviyorsun?
—Kördüğüm gibi aşkım, kördüğüm gibi…
BAKİ EVKARALI
samed şahin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.