- 450 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
nermin'el hüsr'an
Agâh çeker nefesini billur Nil! Evrad’um ‘of’ oldu şimdi ‘ah’ sonrası. Cenab-ı Hak insanı doğru yoldan ayırmasın, ama yolu görmedi mi insan, doğruyu ve yanlışı da unutabiliyor. Yanlışı doğru, doğruyu yanlış biliyor. Sigaya çekerken kendini, avamın nâsından olduğunu unutuyor.
Pencere kenarında oturuyorum ve bir şey bekliyorum, bir şey olsun. Heyhat! Yanıyorum. Yanıyorum parmak izlerimden başlayıp, kemik kemik. Aşık, kemik; âşık kemik! Tûr üzerinde sine gülistan olması gerekirken, seriliyor can kuşum tepenin diğer yanına.
Bekliyorum hâlâ! Rahmet… Rahmet… Ona fazla mı gelir, yorulur mu bana da etse merhamet? Ona inanmadığım geçmiş senelerin azabı mı bu? Evet, bu dünyayı göremediğimiz birinin yaratması garibime gitmişti gençliğimde, ama şimdi O’nun var olduğuna inanıyorum.
İnsan ne ile yaşar ki? Gurur, kariyer, sevgi, saygı… Ne?
Mazeretim var, O severek yaratmışsa, benim de Nermin’i sevmeye ihtiyacım var yaşamak adına! Gözlerimi göremiyorum, ama sevgimi hissedebiliyorum. Yaşarken ölmeyi isterken, yaşamaktan ne bekleyebilir daha fazla insan?
-Nermin!
…
Otobüsten indim. Bankaya doğru giderken, kaç gündür gizli aşkımı yaşadığımı düşünüyordum. Bankada arkadaşlar durumumu anlayıp, ikide bir neyin var diye soruyorlardı. Bir şeyim yoktu! Nerminatolog diye bir bölüm var mıydı hastanelerde? Acile kaldırılacak gibi oluyordum. Bankada bir bayan arkadaşa Nermin’i anlattığımda, bana bakışını unutamıyorum. Sanki malını çalmış ya da ona zarar vermiş gibi hissetmiştim kendimi.
-Nermin diye birisi var, aşık oldum ona.
-Konuştun mu hiç onunla?
-Yok da, gerek mi var konuşmaya? Aşık oldum diyorum, onu düşünüyorum hep. Geceleri yatamıyorum, ilaç kullanmak zorunda kalıyorum. Anlıyor musun beni?
-Anlamam mı gerekiyor?
-Sordun anlatıyorum, aşığım evet!
-E, biz de olduk zamanında. Ama..
-Ne aması?
-Aslında zor bir şey, hiç bulaşmasaydın. Sen bir de platonik aşık olmuşsun.
-Ona zarar vermiyor aşkım. Aslında böyle sevmek de güzel, onun haberi olmadan. Ama bilemiyorum.
-Bırak, elle tutulur bir şeyler yapmaya bak! Git konuş mesela.
-Ne konuşacağım ki? Kocası var mı, sevgilisi var mı? Evli mi dul mu bilmiyorum hiçbir şey!
-Senin gemi su almaya başlamış, batacak be!
-Battı bile!
İş yerinde saatler nasıl geçer ki? Benden öncede buralarda çalışanlar vardı, emekli olup şimdi evlerinde göbek büyütüyorlar. Ben de öyle olmak için mi çalışıyorum. Vakit de geçmiyor. Birazdan yine çok yoğun olacak. Emeklilerin maaş günü!
Nermin çalışıyor mu? Ciddi Nermin’in parası var mı? Kazandığımın bir kısmını ona versem, kabul eder mi?
Ciddi Nermin’in çocukları kendisinin mi? Tabi kendisinin, anne demişlerdi ona.
Hayatıma anlam verdiği an, Nermin hayatıma istemeden de girdiği zaman, o an cazibesini yitirdi hayat. Ama saplantıların ilerlemesi durumunda, kendi kendimi yiyip bitireceğimi de iyi biliyorum. Nermin’e dair acı çektiğim için, aslında kendi boyutlarım adına köleleşiyorum. Var olmak için yok olmak! Ne diyorum ben?
Saatler işlemiyor sanki! Tak tak, geri dön tekrar! Tak tak! Tik tik… Sahi saat nasıl ses çıkarıyordu akrep ve yelkovan dayanışması arasında. Tak tri tak tak… Tri trum tak tak! Darbuka gibi kafamın içi, her saniye aynı sesleri çıkarmaktan kulaklarım yoruldu.
Ah Nermin, yağma, yağdırma, kaldır beni! Geçen gün başka bir arkadaşıma Nermin’i açtım. Kızdı bana. Yapma dedi, git konuş dedi. Herkes onunla konuşmamı istiyor. Konuşunca her şey hallolacak mı?
…
Onu görmek istediğim için kendi yok oluşumda saçmalayıp duruyordum. Evet, onu görünce çektiğim sıkıntılar birden donacak ve artık kaynar suyun yakışı karşısında donuk bir levha gibi kalabilecektim, gözlerim gece gibi sarılarak onun gözlerine.
Beş oldu mu paydos deyip, yine Nermin’i bekleme nöbetine tutulabilirdim. Yarım saat vardı. En son işlemini yaptığım fiş numarası 269’du. 270’i bekliyordum. Beklemem gerekiyordu. Aslında tuvaletim geliyordu, ama beklemek istedim. 270’den sonra tuvalete gidecektim!
Bilgisayarda açtığım spider solitaire oyununda bir hamle daha yaptıktan sonra, ‘buyurun’ dediğim insanın yüzünü görünce afallamıştım. İnanmak zordu, bugün günlerden kıyamet kopması için verilmiş bir kehanet olmalıydı! Nermin’di!
Dilimi çözemiyordum. Gülmek istiyordum, gülemiyordum. Nermin’de beni görünce şaşırmıştı ama şaşkınlığını çabuk üzerinden atmış gibiydi.
-A a, sensin! Osman abiye sordum seni, ama o da seni görmüyormuş kaç gündür. ‘Kaç gündür sigara dahi almaya gelmiyor kerata’ demişti dün. Sahi nerelerdesin, iyi misin?
Ne diyebilirim diye düşünmek de zordu. Ne demek istiyordu şimdi Nermin! Gerçekten beni merak etmiş miydi?
-Ben… Be be… ben… İyiyim. Sadece birkaç küçük işim vardı, uğrayamadım evet onun yanına da. Sen iyi misin Nermin?
-A, tabi canım; çok güzel mahalleniz. Seninle baştan yaşadığımız lavabo kazasından beri konuşmak istiyordum. Gerçekten o zaman çok stresliydim, sana da teşekkür edemedim. Gerçekten uğraştığın için…
-Ne yaptım ki sana? Sadece…
-A a, öyle deme lütfen! Birkaç gün önce kocam geldi. O yüzden dışarı çıkamıyordum. Çıksaydım, yanına teşekkür etmeye de gelirdim.
Ne demişti? Kocam mı?
Yıkılmak böyle bir şeydi sanırım. Final maçında kaybetmek, en önemli maçta ikinci sarıdan maçtan çıkarılmak, sakatlanmak… Yıkılmıştım. İflas etmiştim. Çalıştığım banka batmıştı ve iflas eden bendim!
Uzattığı paralarda kocasının getirdiği paralar olmalıydı. Meryem yüzlü Nermin, kilitlenmişti yüreğimde. Göremiyordum hiçbir şeyi.
Aşktan kendimi uzaklaştırmam gerekiyordu o an. Aşk, sevgi, karşıt cinsler arasında; ne iğrenç bir eylem! İki salgı, tükürük birleşiyor. Bu onlara heyecan veriyor, bunu yaşamak için uzun seneler bekleyebiliyorlar! Asalet nerede bu durumda?
Üryandı yüreğimin acışan ve kendini yemek üzere hazır kanalları. Kanallarım kanalları yiyebilirdi, kapanabilirdi damarlarım. O an ölmek istiyordum, ‘kolay gelsin, bir akşam çay içmeye bekliyorum Osman abiyle’ dediği an, yıkılan varlığım üzerinde leş peşinde havlaşan köpeklerin patilerini hissediyordum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.