- 2192 Okunma
- 26 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZ
Engin denizin mavisine...
Ne zaman seni özlesem, keskin bir çilek kokusu doluyor odama. Kitapları karıştırıyorum, haberlere bakıyorum, heyhat; hepsi nafile çaba. Bir yerlerde beni beklediğini unutmak mümkün değil. Ve bu mümkünsüz çaresizlikle yaşamak.
Sen garip bir şeysin anne. Karlı köy sabahlarında, her şeyiyle içimize oturmuş o yolun ucunda belirecek ekmek arabasını beklemek kadar güzel ve hüzünlü bir şeysin.
Bazen bir çentik atıp monotonluğuma, bu yabancı şehrin uzak mahallelerine gidiyorum. Gözüm kapılarda. Üzerinde adın yazan bir zil, ya da yaşmağının asıldığı bir çamaşır teli görmek muradıyla. Benzetmek bile kafi. Beton dedikleri soğukluk, diğer bütün nemli engeller gibi bitiyor bir yerde. Her mahallede yarım bir anne yüzü anımsayacak ve bir nefes çocukluk soluklanacak kadar boşluk var anne. Bir parça yeşil çimen. Kalasla dolu bir arsanın ortasında durup, aşk ile gökyüzüne başını kaldırdığında bile, hayali bir çimenin olması mümkün. İnsan çok isteyince…Çok isteyince her şey mümkün. Ben ne zaman özlemle dolduysam, başımı gökyüzüne kaldırdım, fakat hiçbir zaman gökyüzüne baş kaldırmadım anne. Bu sadakatimin mükafatı, gördüğüm her tutam mavide eşkalini bulmam. Belki diyorum bu gökyüzü, senin elinden kaçmış o mavi çarşaftır. Çivitle yıkayıp, öperek katladığın…
Bu aralar yine nüksetti eski hastalığım. Ne yana baksam hunharca terkedilişimi görüyorum. Pencerenin perdesi, açık camdan firar etse ya da mumlar yanıp içindeki kara ipi birkaç damla suyun içinde bırakıp sönse, yağmur sonrası evleklere dolan su, ötelerdeki bulanık ve engin denize doğru aksa, ozonla yıkanmış kadar pak bir acı gelip oturuyor içime. İnsan çok büyüdüğünde, teselliler de kifayetini yitiriyor anne. Avuntular sahte birer gülümsemeden öte ne verebilir ki insana? Birkaç bilinmeyenli terkedilme denkleminden başka hiçbir şey olmayan bu hayatı, beni tahtaya kaldırmasına ramak kalmış bir matematik öğretmenini kollar gibi yaşıyorken, sen bile teselli olmaktan çıkıyorsun anne. Korku insanı etinden sıyırıyor.
Herkesin bir ıssızlık mevsimi olur, diyor içimden bir ses. Benimki geçmeye niyeti olmayan bir mevsim. Zaten ben, oldum olası kırlangıca benzetmişimdir kendimi. Ömrünün altıncı ayında, çok uzak bir yerde sıcak ülkeler bulacağı ümidiyle yuvasını terk etmişken, tam iki mevsimin arasında, ince bir dal üzerinden pat diye düşüp ölen kırlangıçlar gibi gafil. Kırlangıçların ikinci bir mevsimi hiç olmaz anne. Vedalaştıkları yuvalarına “Yeniden geleceğim” diye gülümserlerken, aslında dönüşü olmayan bir yola revan olduklarını bilemezler. Kırlangıçlar, sıcağa doğar, göç yolunda ölürler.
Anne,
“Ben daima seninle olacağım” dediğin halde, beni bir saklambacın içinde terk edişini hiçbir zaman unutmayacağım. İçimden yirmi yıla kadar sayışımı ve seni bütün müsamere alanlarında arayışımı…Bulamadığım vakit, en son basılan ayak izinin üzerinden yıllar geçmiş bir kuytuda sessizce elma armut, diye sayıklayışımı. Belki ben yanlış hatırlıyorumdur, elma çıkma, armut çıktır belki. Belki tam aksidir ve belki biz hiç bilmediğimiz birileriz diye, her ikisini de aynı sayıklamanın içinde andığımı…
Ucu bir “Of!” bu mektubun anne. Buradan ta sana kadar of!
A.ENGİNDENİZ
YORUMLAR
ve benden de sana taa yanıbaşına bir kocaman "offf" olsun Aynurr...
Ne şahane yazmışsın, imrendim, imrendim.
Ve nasıl içlendim.
Canım benim, leziz ve son derece değerli idi yazın. Çok özenilmiş, nefis bir anlatımla nakışlanmış duygular.
Ne kadar övsem az gelecek yahu.
Şu an hasta olduğuma fena halde içerliyorum, yoksa hemen mikrofona sarılıp okurdum.:((
Tebrik ediyorum tüm kalbimle...
sevgili aynur,
epeydir uzak kaldım yazılarından . yine de takip ettim seni. çok içli bir mektup. senin anne aşkını hem şaşırarak hem de imrenerek izlemişimdir hep. ne şanslı anne o anne. sen de, sevgiliye duyulan tutkuyla yazıyorsun annen söz konusu olunca. zaten yazıların her geçen gün serpilip şaheserleşiyor. bence bir kitap yapmanın zamanı geldi.
bir tek küçük bir uyarım var can aynur. bizde çok sevilen bir özneye ''şey'' demek yoktur. bu dil ifadesi bize dublaj filmlerden yadigardır. ister istemez kullanıyoruz. şey. nesnelere kullanılmalı oysa.
çok çok güzeldi. tebrikler.
Off ki ne of.
Nasıl dokundu bu yazı bana bir bilsen, çünkü kapısını çalacağım bir annem yok dört yıldır, yaşmağını bulup koklamam imkânsız, mekânı cennet olsun ebediyete göçen tüm annelerle birlikte.
Emek verilmiş güzel bir nesirdi herzamanki gibi, kutlarım sayın yazarım.
Selam ve sevgimle.
Merhaba değerli kalem...
Yazınızın estetiği ve kalitesi ortada...Bunu dünyanın en nadide duygularını yüreğinizde şerbetleyerek ANNE çeşnisi ile şerbetlemişsiniz...
Zor, kritik ve önemli iir konuyu kendisine yakışır düzeyde kaleme almak elettre ki cesaret ister...Fakat yüreğinizle beyniniz öyle güzel harmanlamış ki, paylaşmakla tadına doyulmamakta...
Hüzün...ahdevefa...sevgi...özlem...terkibi mükemmel bir lezzet kokteyli...
O kadar yazmak istiyorum ki...Bu kez de duygular aceleden eynimde ve ruhumda kontak yapıyor...
En güzel anne kimin annesidir diye sorarsanız herkes, “benim” der. Gerçekten de öyledir. Her birimizin annesi kendine özeldir . Fakat neticede hepsi de eşsizdir, benzersiz ve bir tanedir.
Annelik duygusu, yüreğimizdeki en hassas en erişilmez yere sahiptir. Dünyaya gelmemizde, hayata tutunmamızda, iyi ve kötü günlerimizde hep annemiz başucumuzdadır. Güldüğümüzde onu hatırlarız, ağladığımızda ona koşarız.
Yemeklerin en lezzetlisini anne yapar. Bu yemeklerin eşi ve benzeri hiçbir zaman olmaz.
Ağrı ve sızımıza onun elleri, şefkati, sıcacık kolları dermandır. Hüznümüze, gülümseyen gözleri çaredir. En buhranlı anlarımızda saçlarımıza dokunan elleri mutluluklara taşır bizi.
Anne varken biz büyümeyiz, saçlarımıza aklar düşse de, O’nun bir tanesi, minicik, büyümeyen yavrusuyuzdur.
Bu yüzden anne duygusunu tadamayanları hep şansız sayarım. Çünkü anneler; ücretsiz rehabilitasyon ve terapi merkezleridir. O’nlar, lezzetler diyarı, huzurlar ülkesindeki gizemli kucak, her ilacın bulunduğu en ihtimamlı eczane, en etkili teşhislerin konulduğu tıp merkezleridir.
Ya manevi yönlerine ne demeli. Akla hayale gelmedik şifa duaları onlardadır. Her birine servetler verebileceğiniz, eşi emsali olmayan gizemli söylemlerle, en ufak bir vesile ile durmadan size dua ederler.
Her vesilede elleri açılır semaya, dudakları durmadan mırıldanır, üzerinize en nadide meltemlerde bulunmayan mini bir esinti yayılır usul usul.
Sonra da vefalı, çilekeş parmaklar şakaklarınızda dolaşır şefkatle, merhametle. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine huzur veren, mutlu eden bir masaj bulamazsınız. Hiçbir terapi tedavisi bunun emsali olamaz.
Bir keresinde annemi yolcu ediyordum memlekete. Valizi otobüsün bagajına verdikten sonra beraberce otobüse çıkıp yerini bulduk. Koltuğu kendisine göstererek oturmasını sağladım ve vedalaşarak aşağıya indim.
Az sonra otobüs kalkacaktı. Fakat nedense birden bir hareketlenme oldu, yolculardan birisi aşağıya indi. “herhalde bir şey unutmuştur” diye düşünürken, ilgili yolcunun; “az önce arabaya binen teyzenin oğlu kimdir” diye seslendiğini duydum.
Acaba bana mı sesleniyor diye emin olmak istedim. Çünkü arabada başka teyzeler de olabilirdi. Emin olmak için,“hangi teyzeden bahsediyorsunuz” diye sordum. “On beş numaralı koltukta oturan teyze” dedi.
Telaşlanmıştım, “ne oldu bir aksilik mi var, ben onun oğluyum” dedim. Bunun üzerine yolcu yanıma geldi, heyecanla; “arkadaş Allah aşkına söyle, sen annene ne gibi bir iyilik yaptın, çok merak ediyorum, söyle de bileyim” dedi.
Bunları duyduğumda rahatlamıştım, tebessüm ederek sordum “niçin merak ettiniz, bu soru nereden aklınıza geldi” dedim.
Yolcu, “hele yukarı çık da annenin senin için ettiği duaları bir dinle. Bana hayatta hiç kimse böyle bir dua etmedi, bu duanın bana yapılması için bütün servetimi verirdim inanın, ne olur söyle de bende böyle bir iyilik yapayım” dedi.
Daha da rahatlamıştım, “O hep öyledir, bir şey yapabildiğim de yok kendisine, keşke hakkını ödeyebilsem” dedim. Otobüs korna çalarken “seni yürekten tebrik ediyorum dostum ve sana imreniyorum şu anda senin yerinde olmayı çok isterdim” dedi ve otobüse bindi.
İşte anneler böyle. Yemez yedirirler, içmez içirirler. Hastaysak komaya girer, açsak hüzünlenirler. Biz bir yapsak, bin verirler.
Dünyanın en harikulade besteleri onların ninnilerinin yanında bir hiç kalır. Hele de yüreklerini koyduklarında. Gel de uyuma, bir anda uçar gidersiniz mutluluklar ülkesine. Yatağınız beyaz bulutlar kadar rahat, yastığınız kuş tüyünden yumuşaktır. Çünkü onun kollarında ve onun kontrolündesinizdir.
Hayatta neye kavuştumsa annemin ihtimamı, duaları ve pırlanta kalbindeki iyilikleri sayesindedir. Maddi ve manevi dünyamın mimarı annemdir. İlk kez besmeleyi, ilk oruç tuttuğumda yaptığım niyeti öğreten O’dur.
Hayatında hep kendinle ve insanlarla barışıktı. Ölüme bile hoşgörü ile, “ne zaman isterse gelsin, ben hazırım, başım gözüm üstüne” diyerek hazırdı.
Dünyaya değer vermedi. Bütün dualarında “az olsun hayırlı olsun” derdi. Kanaatkardı, garip ve kimsesizlerin dostu idi. Evimizde bazen aylarca akrabamız olmayan yaşlı hastaları barındırdı, yedirirdi içirirdi.
Ne yazsak, ne anlatsa az onlar için...
Değerli kalem...
Ufkumuza lambalar yakan değerli yazınızı iştiyakla paylaştım...Mesrur ve mutlu oldum...
Lütfen teriklerimi, teşekkürlerimi ve saygılarımı kabul ediniz...
...
Özledim gül yüzlüm ıslaktır gözler,
Duygular hüzünlü kar etmez sözler,
Ciğerim yanıyor sönmemiş közler.
Geçmiyor aylarım bitmiyor senem,
Kapadım gözümü nerdesin minem,
Sürpriz yap son kere öpüver annem.
sevgili Nur; senin canına her ne vakit ayaz düşse, yüreğim acıyor, içim kabarıyor biliyorsun bunu.
telaşların rüyalarımı bölüyor bazı bazı söylemiştim ya sana. avuçlarındaki yıllanmış olan bu kış ve göz çukurlarında sakladığın o engin bahar yok mu,işte iyi ki umut ve korku içinde savrulan böyle bir cansın sen.
hani geçen hafta sana bir şey söylemiştim hatırlıyor musun.sana hissettirmeden içime akarak,acıyarak söylemiştim bunu. biliyordum ki beni hissedip anladın o an. o yüzden sessizliğine bir gülüş katıp nokta koymuştum.
yaralar vardır zamana inat daha çok kanar ve iyileşmez- zaman her yarayı iyileştirmiyor demiştim.
geçen o her gün hep bu gündü aslında. uzun yollar,yıllara bölünmüş günler ve yaşlanan bir keder. ortak payda bu minik kuşum.
işte böyle. şu an seni gözleriyle kırık bir pencereye b/akan,parmaklarında kalem sallayan,muhayyilesi taşkın bir kadın olarak düşünüyorum.
Aşık,Anne,Bacı,Dost ve güzel bir eş olarak düşlüyorum.
seni anlıyorum aşkısım. ama burada bir şey paylaşmak istiyorum seninle. eminim ki hoşuna gidecektir bu ve belki teselli edeceksin kendini. belki gözlerin dolacak yine ve yüzüme bakacaksın o kocaman gözlerinle. sana göz kırpa cağım bakarken bunu düşün ama kabul?unutma...(:
Bir gün Hz Peygamber Ashabıyla aile hakkında konuşurken bir anda gözleri dolup yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyor. uzaklara bakıyor uzun uzun. ona can veren sahabe merak içinde soruyorlar bu halinin sebebini. Rasul cevap veriyor sav.
nolurdu ki diyor sevgili, anne veya babamdan biri hayatta olsa ve bana ben namaz kılarken"Muhammed” diye seslenselerdi ve ben namazı bozup onlara efendim diye cevap verebilseydim.
böyle bir acı var mı. Allahın en sevdiği olan bu insan en azız sevgiden mahrum olarak büyüyor ve böyle derin bir acı içinde tarifsiz özlem ile ömrünü nihayete erdiriyor.
Canım benim, şükür ki Anneciğin hayatta ve seni büyütüp sevgisini böyle derince sana sunmuş ve mavi mavi şirincik bu kızı o derin sulara salmış.
Ben şimdi yüreciğinde kürek çeken minik bir sandal. Sense beni korktuğum o fırtınalardan koruyacak duamsın.
Hayat; geçer deriz lakin çoğunlukla geçmez olduğunu görürüz geçitler içinde büyürken kavga gürültü benliğimiz.
Geçer yinede bebeğim,o güzel yüzün nolur hep gülsün lütfen. Bilirim senin tam bittim dediğin yerde var olan bir Allaha uzandığını.
O yüzden senin asla tükenmeyecek bir cennet kuşu olduğunu düşünüyorum kuzucuk. sen nesli kıyamete varacak bir hümasın.
Ben gibi, o gibi,tüm inananlar gibi…
İnşirah da ne derdi Rabbi? her güçlüğün ardından muhakkak gelen bir kolaylık vardır. Evet evet, inanın mutlak bir kolaylık vardır.
Başka bir ayette “Üzülme kederlenme inanmışsan üstünsün.”ve Kalpler yalnız Allah zikri ile mutmain olurlar…
Allah doğru söyler hatun.(.
Ben daha fazla uzatmadan kaçayım bebeğim. İlk boş vaktimde arayacağım seni inş.
Sevgi ve duamla….
Lavi_(n)_Su tarafından 12/13/2012 2:09:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Birkaç bilinmeyenli terkedilme denkleminden başka hiçbir şey olmayan bu hayatı, beni tahtaya kaldırmasına ramak kalmış bir matematik öğretmenini kollar gibi yaşıyorken, sen bile teselli olmaktan çıkıyorsun anne. Korku insanı etinden sıyırıyor."
Korku ve çaresizlik daha başka nasıl anlatılır bilmiyorum.
Duygular görünmez derler oysa cümlelerinizde duygular, üstlerine özel bir ışık düşmüş de birer varlığa dönüşüvermişler gibi karşımıza dikilyorlar. Hem yazıyor hem çiziyor hem boyuyorsunuz yani. OKuması da zevk, seyretmesi de zevk.
Burada biz okurlarınızla yazılarınızı paylaştığınız için çok teşekkürler.
Annem ve babam hayatta şükür.Rüyalarımda onların öldüklerini görür ağlardım.Bazen de oturur bu hayali kurar ağlardım.Bu benim için dayanılmaz bir acı idi.Onların bir gün öleceklerini düşünürken en küçük kardeşim öldü.Onunla aramızda çok güçlü bir bağ vardı.O da anneme ve babama çok ince davranır ,yaşlandılar diye üzülürdü .Hayat ne garip .Allah hepsine rahmet etsin .Bizi böyle yalnız bıraktılar .Kim öldü acaba giden mi kalan mı? Sevgilerimle yeni güzel yazılara inş:)
Seni seviyorum Aynur Engindeniz. Bu denli güzel bu denli derin hissedişini ve hissettirişini...
Ve inandığın için yazdığına. Ve inandırdığın için...
Anne kokusunu, özlemini, boynu bükUk bırakılmışlığın asla ve asla dolmayacak bir boşluktaki bu iniltilerini sesime ve hatta sessizliğime yamadığın için... Yazmaya verdiğin önem aşk ve saygı için... Bunun bir yaşam biçimi olduğunu hissettirdiğin için her satırında...
Defalarca diyorum ki "iyi ki'msin okumak adına"
Her satırına derin muhabbetle...
daha bu sabah evime gelen bir dergide okumuştum, paylaşmak istedim...
Anne
İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum.
Acı nedir
Tatlı nedir... bilmezdin
Dilin damağın
Ben oldum.
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum.
Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini...
Tülün duvağın
Ben oldum!
Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
'Onun Annesi' diyorlar...
Bu yeter sevgilim bu yeter bana!
Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu kırdın...
İncinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum.. Yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum...
Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum
Annen oldum!
Arif Nihat Asya
anneciğime, tam 6 yıl boyunca her gün mektup yazdım ama bir tanesini bile gönderememiştim,
yazınız beni o çocukluğuma götürdü aynur hanım.
bin off deldi geçti hayal dünyamı sabah sabah...
anne geçen herşey güzeldir ama siz daha bir hoş dokunmuşsunuz bamteline,
o güzel yüreğiniz dert görmesin dilerim...
neden bilmiyorum başlıklar hep beni etkiler ve sürükler..öyle hastayım ki bugün yazmak bile zor okumaksa müthiş sanki kendimi ve içimdeki hüznü okuyor oldum zaten oldum olası size ve yazdıklarınıza hayranım.. ama mektuplar beni ayrı bir etkiler oradaki samimiyet içtenlik..okurken sizi dahada sevdim duygularınızı özlemlerinizi burukluğunuzu ve yalnızlığınızı kucakladım..
mutlu oldum sevgilerimle.
Ben de çok mektuplar yazdım anneme. Yolak başlarında yüzüm ellerimin arasında bekledim. Telefon açtım. Durakta annemi bekledim. Evine gittim, beni o coşkulu karşılamasını bekledim.
Doğum günlerim, bayramlar, anneler günü,yılbaşılar,lar lar lar !!!
Mektuplar cevapsız,gidişler dönüşsüz, telefonlar sessiz, kapı duvar. Özel günler çıhh..
Anne nerdesin ? Önüm, arkam, sağım, solum sobe demeyeceğim, seni de sobelemeyeceğim, söz.
Hadi Menekşe Gözlüm çık..
Çıkmıyor !!!
Sessizliğin içinde duran bir mektubun satırlarında saklanmıştı anne hasretiyle dolu olan bir çığlık...
"...hiçbir zaman gökyüzüne baş kaldırmadım anne. Bu sadakatimin mükafatı, gördüğüm her tutam mavide eşkalini bulmam. Belki diyorum bu gökyüzü, senin elinden kaçmış o mavi çarşaftır. Çivitle yıkayıp, öperek katladığın…"
dediğiniz bu sözlerin üzerine ne yazılsa söylense yetersiz kalır..Okuduğum yazılarınızın içindeki en yoğun duyguları bu yazıda okudum sanki...
Saygıdeğer Aynur Engindeniz, bu yazıyı okuttuğunuz için kendi adıma teşekkür eder, sonsuz saygı ve selamlarımı sunarım....
Benim için birisine yazmanın dayanılmaz bir çekiciliği var: Bir generale, savaşta kaçan askere, eski sevgilinin yeni sevgilisine, ortaokulda arkadaşı tarafından dövülen çocuğun annesine, her gün uçaklar dolusu insanı gönderen ama kendisi kıpırdayamayan yer hostesine, vs... Hepsinde aynı sorun var: Yazmak istediğim, özel olduğu için mi ilginç geliyor, yoksa gerçekten öyle mi?
'Sessiz' bu sorunun ötesine geçmiş gibi duruyor. Belki tamamen hayali bir anne için tasasrlanmış, belki de gerçekten ona yazılmış da rötuşlanmış. Kimin umurunda? Gerçekliğinden şüphe edilmeyen bir özlemin yazısı. Anneme kavuştuğumda bazı cümlelerinin aklıma geleceğini bildiğim bir yazı.
Bir of da benden olsun...
Gecenin bu vakti düşürdün yüreğime. Ama dur üzülme, aklıma geldi yine bak Dünya döndükçe ve biz soluklandığımız sürece onlar hep yüreğimiz de.
Birde bu duygudan yoksun olanları düşününce varlıklarıyla anlam ifade etmeyenleri görünce, Oflayan ana babaların ızdırabı kondu yine yüreğime.
Dur hele oflanmayı bırakalım ve dua edelim. Hayattayken ana babalarının kıymetini bilmeyenlere.
Selam olsun yüreğine.