- 618 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Büyük Birlik Diriliş
Büyük Birlik Diriliş
“İlah” lara yaranmak için debelenen ve onlardan medet uman insan modelinden; “La ilahe İllallah” (İlahlar yok, Allah var) diyerek “İlah” ların tesirinden kurtulmuş özgür insan modeline geçiliyor. Bu ilahlar, insanlığı kontrol altına alan her şey olabilir. Gelenekler, ideolojik veya dinsel öğretiler, mecburiyetler, acizlikler ve zaafların tamamı olabilir!
Neden insanlığı sürükleyen, etki altına alan ideolojik veya dinsel öğretilerin nerdeyse tamamı “Orta Çağ” ürünü? Bu konuda ciddi düşünmek gerekmez mi? İlk çağlarda da muhteşem uygarlıkların var olduğunu biliyoruz! Hatta uzay çağı, bilgi çağı derken, bilinç çağına gelindi ama hala “Orta Çağ” dinsel veya ideolojik kalıplarında takılı kalmak niye?
Bu konuda;
"Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkîde istikbale uçmalarıyla beraber, bizi maddî cihette kurûn-u vustada(Orta Çağ) durduran ve tevlaf eden altı tane hastalıktır.” Bediüzzaman Sait Nursi
Ne güzel ifade etmiş orta Çağ’da kalmayı! Kendi tespitinde “Ben” dili kulanmış. “Bizi” dediği yerde ise içinde bulunduğu toplumu kast ettiği için çoğul kullanmış. Ecnebilerin, Avrupalıların terakki ettiğini, hatta uçtuğunu özellikle vurgulamış. “Bizi” diyerek (maddi cihette, teknolojik olarak; Orta Çağ’da kalan) yaşadığı topluma işaret etmiş!
Bazıları kişisel tespitlerini daha güçlü göstermek için “Biz” dili kullanıyor, bunu da güya nezaket için yapıyor! Oysa kuranda “Biz” ifadesi büyüklük göstergesidir! “Kaş yaparken göz çıkarmak!” böyle olmalı… İnsan kendi adına konuşuyor ise “Ben” bir grup adına konuşuyor ise “Biz” demeli. Kendi söylemini “Biz” üzerinden anlatırsa kendi öz söylemi değildir sözü. O halde naklettiği kaynağı, kimler adına konuştuğunu da bilmek ister muhatabı!
Bakınız dil kullanımında dahi sıkıntılar var! Aslında insanlar arası iletişim o kadar kolay olmuyor. Kastedilen mana ile anlaşılan mana örtüştüğünde belki anlaşmak mümkün!
Bazı hakikatleri çok yazımda tekrar ediyorum devamlı okuyanlar yine aynı şeyi yazdı diyebilir ama her konu önemi kadar tekrar edilmeli.
Madem insan için “İnsan”dan daha kıymetli bir varlık yok; çünkü “Ben” olmasam benimle alakalı hiçbir şey olmaz! Ne varsa benimle, bana göreceli olarak, benim algılamamla açığa çıkıyor.
İnsanların kendi aralarında kavga etmesinin nedeni hakkında düşündüm. Teklikten kaynaklı bir kavga var. İnsan “Bir” olan “Tek” olanı gösteriyor. Ayna gibi. Bu nedenle şirke, ikinci ya da daha fazlasına tahammül edemiyor! Bu tahammülsüzlük boyut sınırından kaynaklı yoksa ruhlar aleminde kavgaya gerek yok, zaten kavga için sınırlı bir zemin de yok. Misal ile anlamaya çalışalım; birbirini sevmeyen iki insan düşünün birbirini görünce yön değiştiren. Bunlar sınırsız ortamda mesela evrende ruhsal boyutta birbirlerine rastlamazlar bile. Yani birbirleriyle kesişmezler. Karşıtlık kesişme ve kavga Dünya boyutunda açığa çıkan bir durum. Esfel “sefil” Dünya boyutuna, bedene bağıl şeyler bunlar. Bu iki kişiyi dar bir odaya kapatırsanız, ihtiyaçlarını, yiyeceklerini paylaşması gerekiyorsa ne olur? Muhtemelen biri diğerini boğazlar! İşte ilk kan: Adem’in oğullarından Habil’in, Kabil tarafından öldürülmesi efsanesi… Kavganın nedeni boyutun darlığından. Bu nedenle Dünya boyutuna “Esfel-i Safilin” (en sefil yer) denir. Ruhların asıl yaratıldıkları boyutta “Ahsen” (en güzel) yer denir. En güzel yerde yaratılmış olan bir varlık “İnsan” en kötü yere atılınca aralarında kavga etmeleri de kaçınılmaz oluyor. Kavga muhabbetini burada kesmek isterim. Çünkü bu kavgacı varlığın “Büyük Birlik Diriliş” i nasıl olacak o mühim.
Büyük Birlik Diriliş nasıl olacak?
Ben özel ad koydum buna ismi “Diriant” olan Altınçağ…
İnsan “Miraç” ile aslına ulaşır. Her varlık kendi miracına koşar. Miraç, yukarda bahsi geçen sefil boyuttan kurtulmak ve ahsen, en güzele ulaşmaktır. Diriliş ise insanın şuur ile teorik olarak miraç yapmasıdır. İnsan teorik olarak; dar gördüğü, içinde boğulduğu Dünya, sefil boyuttan çıktığında evrenselleşir. Tüm evren hatta Dünya artık onundur. Bu sefil boyuttaki sahiplenme ve kavga halinde olmaz. Çünkü Dünya’nın fani yok olan maddi cihetine talip olmaz. O manayı yakalamıştır. Maddi sefil sayılan yönü için kan dökmez, kavga da etmez!
Peki bilinçli olanlar kavga etmeyi bıraktı, bilinçsizler vahşice saldırırsa “Büyük Birlik Diriliş” sekteye uğramaz mı?
El cevap; Evrensel Sistem, öyle adil çalışıyor ki her eylem döngülerle karşılık buluyor. Önceki biriken enerjiler uygun şekilde iade ediliyor! Yani herkes ektiğini biçer, eden bulur. Bu karşılık önceleri daha uzun dönemlerde oluyorken “Diriant” Altınçağ’da hızlanacak. Bir örnek vereyim. Sobaya elini değen anında karşılığını alır! En azından ölmez, eli yanar! Nükleer tesir altında kalan ise o anda bir şey hissetmez, daha sonra ölümle sonuçlanan bir sürece girer. İşte geçmiş çağlardaki karşılıklar öyle idi. Negatif enerji; savaşlar, katliamlar, yağma, talan, kölelik, cariyelik şeklindeki insan hakkı ihlalleri genellikle bir sonraki nesile kalıyordu. Köroğlu’nun intikamını oğlu alıyordu. Yanlışlıklar uzun vadede fark ediliyordu. Yeni dönemde ise sobaya değenin eli yanması gibi karşılık hemen gelecek. Bunun emareleri göründü. Toplumlar çalkalandı, uğruna ölüme gidilen liderler çok kısa bir dönemde lanetlenir oldu. Yani Karşılık eskisi gibi gelecek nesillere bırakılmıyor. Anında alınıyor. Başkalarını acımasızca eleştirenler ya da cezalandıranlar karşılığında çabucak ihanete uğruyor. Bu çok önemli daha çok itiraflar, ihanet ve karşılık gözlemlenecek! İşte Altınçağ’da böyle olacak. Evrensel karşılık hemen geleceği için insanlar daha çabuk hatasından dönecek. Şuursuzlar birbirine düşeceği için şuurluların onlarla kavga etmesine gerek kalmayacak. Çünkü şuursuzlar birbirine düşman olduğundan zaten kendi kendilerini de imha edecek! Yasaklarla, kutsal savaşlarla, ırksal, ideolojik ve dinsel söylemlerle birbirlerini suçlayıp imha edecekler. Şuurlu olanların din, dil, ırk, ideoloji kavgası olmaz! Yani taraf olmaz. Taraf olacaksa “insan” orjin insan tarafında durur. Bu da eğer kendi insan ise kendi tarafıdır. Menfaat için taraf olanlar zaten birbirlerini tamamen imha edecek. İhanet ve entrikalarla mahvolacaklar! Bu süreç de başladı. İzleyin. Geçmişte katliam yapan, katliama taraf olan toplumların şimdiki nesilleri bedel ödüyor. Şimdi katliam yapanlar da yakında bedel öder. Ödeşme halinde denge olur. Duygusallık her zaman doğru sonuca çıkarmıyor insanı. Duyguları tahrik edip insanları kullanmak da mümkün. Bu nedenle menfaat planlarına alet olmamak gerek.
Bediüzzaman bu konuda “dehşet aldığın zaman, ibrahim hakkı gibi "mevla görelim neyler / neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.” diyerek anlayana işareti vermiş.
Ben de “Ünlem” şiirimle kendimce işaret verdim.
Ünlem
Ezeli kavga devam ediyor!
İlahların bahanesidir şeytanların icadı!
Zavallılar hep kullanılır!
Sakın!
Bu kavgada kazanan yok!
İlahların satrancında "Şah" olsan!
Şahlardan biri mat!
Yaşam ve ölüm, oyunda yarı yarıya!
Şimdi tüm ruhlar kıyamda!
Herkes kendi sürüsünde!
Ben "İyi" değilim, "Kötü" hiç değil!
İlahlarınız istedi, savaşın!
Ata piyon verilir!
Ortalık temizlenecek!
Zaten "Melek" olmasa, "Şeytan" da olmazdı!
Kol kola, el ele verip; ilahlarını yücelttiler!
Sana göre "İyi" ya O’na!
Bana göre hava hoş!
Oyunda değilim!
Selametle;
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.