2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1502
Okunma
Nasıl yağmur yağıyor şu an, bir bilsen ...
Dışarıya çağırıyor her damla beni, üzümler olmasa da artık asmada; saçımı, yüzümü öpmek için buluttan intihar ediyorlar. Aslında ben araya giriyorum kara kedi misali yoksa her biri toprağa aşkından bırakıyor kendini boşluğa...
Kara kışın ortasında üşümüş toprağın birkaç günlük cemre düşmesi ile yalancı bahar sevincini kursağında bırakacak olan ayazlara hazırlıyor doğayı ve gülümseyen haylaz çocuk suratından siliyor tozu, toprağı.
Martıları susturuyor gecenin karanlığını da fırsat bilip...
Şehrimin günahını yıkayıp, kutsuyor her bir yerini ;
yağmur...
Işıkları ıslatıyor, trafiği, taşı, toprağı, kediyi, çatıları, henüz can yürüme emrini yeni almış dalları...
Gök sakin, hava durgun; semadan dökülen damlaların sesi var sadece
Bir de;dudağımda türkü ’’beyaz giyme’’... Düşünüyorum ve düşüyorum her bir damlada, düne.
Gelincik mevsimini bekliyorum
ve
kokluyorum havayı, yosun kokusu duyabilmek için.
Kokluyorum havayı, ciğerlerimde adını yakmak için.
Kokluyorum havayı, o masum sesini duymak için.
...
Bir tren geçiyor. insanlar su sıçratan topukları ile şehrimin ışıklarında koşturuyorlar.
Trafik yine berbat. ekmek tükenmek üzere fırında. Kepenklerin çoğu kapatılmış, terk edilmiş hatta dükkanlar geceye. Kediler çiftleşiyor gözleri umursamadan, saçaklardan kaldırıma dökülüyor biriken yağmur.
Sokak lambası duman çıkarıyor ama, ısıtamıyor ıslanmış omuzlarımı; paçalarımdan akıyor hüznüm ; kokluyorum havayı.
Kulaklarım acıyor sessizlikten
...
Şiir yazmak istiyorum, yağmur yağıyor...
Gözlerimde deniz fenerlerim, ninni bellemiş damlaları hafiften sarhoş mırıltıları duyuluyor.
Sakin dalgalarımda kelimelerim ıslanıyor . sözcüklerim üşüyor nefesimle. göğüs kafesim şeytanıma dar geliyor özlemin namusuyla.
Birkaç çocuk geçiyor karşı kıyımdan. her birinin kapşonlu yüzüne bakmaya çalışıyorum, karama ilk adımı atıyorum; en sağlamından.
En yakın zamanda özürlerimi köprüden sarkıtıyorum tren raylarına tel örgüler ardından.
Biri kornaya basıyor yayanın sağır olduğundan ve ışığın kırmızı yandığından habersiz.
Ayı özlüyorum, dedemin toprağını, dereyi, yaylaları...
Damlalarla yoğruldukça yoğunlaşıyorum. belki de sokak lambası gibi duman çıkartıyorum; ısıtamadan gönül bahçemi.
...
Yağmur yağıyor; aleni sesim; içli...
Parmaklarımın arasından kayıp mazgala düşmesine izin verdiğim son anımın kaygan kuyruğuna sarılıyorum ’’keşke’’ demeden.
Derin bir nefes alıyorum dimdik durduğum karanlık sokağın ortasında. korkmak aklıma bile gelmeden izliyorum ciğerimin sessiz çığlıklarını.
Ve avuçlarımı uzatıyorum yağmura; öpsün diye...