- 1110 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FISTIK İLE ÇAPKIN
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde bundan uzun yıllar önce. Siz değin iki yüz yıl ben diyeyim dört yüz önce bir kuşçu dükkanı varmış. Bu dükkan İstanbul’daki kuşlu caminin (Yeni Cami) arkasındaki kuşçular pazarındaymış. Sahibi ülkenin dört bir yanından ve hatta Osmanlı sınırları dışından güzel kuşlar getirir satarmış kuş meraklılarına. Kendisi de meraklıymış kuşlara getirttiği bazı kuşları o kadar çok beğenir ve severmiş ki satmaya kıyamazmış, Eğer müşterisi çıkınca da almasın diye çok para istermiş.
Bu dükkan da çeşit çeşit kuşlar varmış. Kanaryalar, muhabbet kuşları, papağan, bülbüller daha bir çok kuş çeşitleri varmış. Kuşların hepsi çok güzel ve gösterişliymiş. Müşterilerin gözlerini alan, etkileyen parlak tüyleri varmış ve rengarenkmişler. Her çeşit kuş varmış ama dükkanın namı bülbüllerinden gelirmiş. Çünkü bülbüller ötmeye başlayınca çarşıdaki diğer dükkan sahipleri hayranlıkla dinlerlermiş. Bir o kadar da kıskanırlarmış, bizim neden böyle güzel öten bülbüllerimiz yok diye.
O yıllardan birkaç yıl öncesine kadar dükkan küçük, pek müşterisi olmayan kendi halinde bir dükkanmış. Bir gün dükkana bir bülbül gelmiş. Dükkan sahibi bu bülbülü Anadolu’nun bozkırın dan getirtmiş. Geldiği yer soğuk olsad da bülbül kıpır kıpır, canlı, hareketli ve neşeliymiş. Dükkan sahibi bu kuşu çok sevmiş ve adını da ‘Fıstık’ koymuş. Tüyleri parlak ve göz alıcı ve çok güzel bir bülbülmüş. Ötmeye başlayınca herkesi büyüler kendini hayran hayran dinletirmiş. Çok müşterisi çıkmış ama kıyıp da kimselere satmamış.
Dükkanda kendi halinde öten ve çok fazla etrafıyla ilgilenmeyen bir bülbül daha varmış. Kendi halinde kafesinde otururmuş. Bazen hüzünle bazen neşeyle ötermiş. Bu bülbül yüreği yaralı, acılar çekmiş, erkek bir bülbülmüş. Aklına geçmişi ve çektiği acıları gelince ağıt yakarmışçasına öter dinleyen herkesi ağlatırmış. Çok sık olmasa da keyiflenince neşe içinde şakırmış. Ne kadar şakısa da etraftaki diğer kuşlar onunla pek ilgilenmezmiş. Çünkü parlak tüyleri ve göz alıcı canlı renkleri yokmuş. Her ne kadar güzel ve genç gözükmese de dükkan sahibini etkileyen bir yanı varmış. Onun için de o bülbülüde bir türlü satamıyormuş.Bu bülbüle dükkan sahibinin de bu bülbülün hüznü üzüyormuş. Onun için ona isim koymamış, çünkü hiçbir kuşuna hüzünlü isimler koymayı sevmezmiş.
Dükkan da ki diğer bülbüllerin bazıları uzak yerlerden gelmiş. Bir tanesi Germen ülkesinden getirtilmiş ki çok güzel mavi gözleri ve tüyleri varmış. Uzak diyarlardan geldiği için hep ‘’Gurbetten gelmişim yorgunum hancı’’ şarkısını şakırmış. Bu dişi bülbül her şeyden şikayet etse de ara sırada komik hikayeler anlatır herkesi güldürürmüş. Dükkan sahibi adını ‘Maviş’ koymuş.
Dükkan ülkenin bir çok yerlerinden gelen kuşlar varmış. Hatta bazı şehzadeler kendi şehirlerinden getirdiği kuşlar bile varmış. Bu kuşlar Şehzadelerin gözdeliğinden düşse de yine de çok güzelmişler. Renkleri parlak sesleri güzelmiş. Şark diyarından gelen ilginç ve o zamana kadar görülmemiş nadir kuşlar varmış. Acem diyarından güzel sesli kanaryalar getirirlermiş. Hatta Hindistan ülkesinden konuşabilen papağanlar bile varmış. Leventen lerin çok olduğu şehirden de bir bülbül gelmiş adı da ‘Zilli’mış.
Fıstık dükkana getirirlince önce tedirgin olmuş. Dikkatle etrafını incelemeye başlamış. Diğer kuşları dinlemiş, bazıları çok güzel ötüyormuş. Zilli denen kuş, çok güzel aşk şarkıları söylüyor ve şiir okuyormuş. Fıstık bazı şiirlerini beğenirmiş, içini acıtan şiirlermiş bunlar. Fıstık, Zilli’yi dinleyince sanki yarım kalmış bir aşk hikayesini anlatıyormuş dibi gelirmiş. Şehzadelerin getirdiği diğer bir bülbüllerden biri çok neşeliymiş, kahkahalar atar gibi şakırmış. Çok eğlenceli bir bülbülmüş. Dükkan sahibi onun adını ‘Güleç’ koymuş. Diğeri ise kıssadan hisseli hikayeler anlatır gibi öttüğünden ona ‘Nasihat’ adını takmış.
Fıstık tek tek bütün kuşları incelerken birden, kafesin birinde kendi halinde öten bülbüle takılmış gözü ve bir anda göz göze gelmişler. Fıstık, onun gözlerindeki hüznü görmüş ve Fıstığı o hüzünlü gözler etkilemiş. Kendini o hüzünlü gözlerden alamıyormuş bir türlü. Ona şakımaya başlamış, şarkılar söylüyor, şiirler okuyormuş. Tek istediği onun gözlerindeki hüznü silmek yerine aşkı ve sevgiyi koymakmış. Fıstık, hüzünlü gözlerin etkisinde kalmış ve aslında onun etkisinden kurtulmakda istemiyormuş. Sanki, kendisini ona doğru çeken görünmez bir güç varmış.
Fıstık, hüzünlü bülbüle şarkı söyledikçe, şakıdıkça diğer kuşlarda Fıstığa bakıyorlarmış. ‘’Bu güzel bülbül, çok güzel şakıyor, ötüyor böyle acaba kime ötüyor’’ diye şakıdığı bülbüle bakıyorlarmış. Gördükleri ise şimdiye kadar hiçbir dişi bülbülün dikkatini bile çekmeyen kendi halindeki sessizce duran bizim hüzünlü bülbülmüş. ‘’Bu bülbül sıradan bir bülbüle benziyor neden Fıstık ona böyle aşkla ötüyor ki’’ diye bir birilerine sormaya başlamışlar. Onlar hüzünlü bülbülün gözlerindeki hüznü, kalbindeki açıları ve gönlünün güzelliğini görmüyorlarmış. Onlar sadece dış görünüşe bakıyorlarmış. Fıstık onun kalbini, gönlünü görmüş. Gözlerindeki hüznün yanında yüzündeki aydınlığı, nuru görmüş. Diğer kuşlar sadece tüylerine ve dış görünüşüne bakıyorlarmış. İçindeki güzellikleri görmeyi bilmiyorlarmış
Gözleri hüzünlü bülbülde, Fıstığa karşılık veriyor, ona şiirler okuyor, şarkılar söylüyormuş. Bazen dükkan sahibi kafesini açık unuttuğunda, hemen fıstığın kafesine gider, ona şarkılar söylermiş. Hep aşk şarkıları söylüyormuş. Fıstık da ona eşlik edermiş ve birlikte mutluluk içinde şarkılar söylermişler. Fıstık, Hüzünlü Bülbüle karşı daha önce bilmediği ve hissetmediği bazı duygular hissetmeye başlamış. Erkek bülbülünde gözlerindeki hüzün az da olsa siliniyormuş, hatta son zamanlar da neşeli bile sayılırmış. Bu Fıstığı çok mutlu ediyormuş. Hüzünlü bülbül Fıstığa ‘’tombiş’’, diye yakılırmış. Çünkü Fıstık, bozkır ülkesinden sonra bu şehri çok sevmiş, tabiî ki kuşçunun verdiği yemlerde çok lezzetliymiş ve biraz kilo almış ve tombiş bir kuş olmuş. Fıstık, o ne derse mutlu oluyormuş.
Bazen Fıstığa, ‘’sen bende ne gördün, ne buldun da bana bu kadar değer veriyorsun ve seviyorsun ’’diye sorarmış. Fıstık ise, ‘’Ben senin gönlünü gördüm, senin yüzüne bakmadım. Gözlerine baktım ve yüreğini gördüm, keşke sende gönlümdeki aynada kendine bakabilsen, seni ne kadar yakışıklı gördüğümü bilsen’’, dermiş. Hüzünlü bülbül, Fıstığa karşı içinde bir şeyler hissetmeye başlamış ama ne olduğunu tam olarak bilemiyormuş. Belki de geçmişte yaşadığı acılar aşkı hissetmesine engel oluyormuş. Belki de aşk varmış da, tekrar aynı acıları yaşamaktan korkuyormuş. Onun için bazen Fıstığa, ‘’Bir dertte sen katma bülbül’’, dermiş.
Bir gün, dükkan sahibi Fıstık ile Hüzünlü Bülbülün kafesini açık unutmuş. Fıstık ile Hüzünlü fırsat bu fırsat değip açık kafeslerinden birlikte kaçmışlar. Özgürce uçmuşlar, çok güzel yerlere konmuşlar. Hüzünlü o şehirden olduğu için her yeri biliyormuş. Bozkırdan gelen Fıstığı gezdirmiş. Birlikte çok güzel yerlere gitmişler. Birlikte bir simidi yemişler, parklardan güzel bahçelerde gezmişler ve su içmişler. Denizin üzerinde uçmuşlar, yüzen gemileri birlikte izlemişler. Hüzünlü bülbül Fıstığın tüylerinin arasına gül takmış, Fıstık da onun kanatlarının arasına karanfil. Hüzünlü ile hastaneye bile gitmiş. Çok güzel üç gün geçirmişler, çok mutlularmış. Her şeyden uzak sevgiyle, aşkla, mutlulukla birbirilerine şarkılar şakımışlar. Üç gün sonra kuşçu dükkanına geri döndüklerinde birlikte olduklarını söylememişler elbette. Yaşadıkları bu çok güzel günler onların özeli olarak kalacakmış. Dükkanda ki diğer kuşların dedikodu yapmalarını istemiyormuşlar. Ne kadar aralarındaki muhabbeti gizlemeye çalışsalar da, dükkanda ki diğer kuşlar dedikodularını yapıyorlarmış. Aslında Fıstığın da Hüzünlünün de bu pek umurlarında değilmiş.
Diğer dişi kuşlar, ‘’Fıstık buna ötüyorsa, şarkılar söyleyip, şiirler okuyorsa bu kuşta bir şeyler var demek ki’’ diye düşünmeye başlamışlar. Yinede gönül gözüyle bakmıyorlarmış. Diğer dişi bülbüller hüzünlü bülbülün, onların fark etmediği ama Fıstığın gördüğü bir özelliği olduğunu düşünmeye başlamışlar. Diğer bülbüllerde, hüzünlü bülbüle ötmeye, şakımaya başlamışlar. Hüzünlü bülbül, birden bire kendisine gösterilen bu ilgiye şaşırmış. Neler olduğunu anlamaya çalışmış, aklı karışmış. Kendisine gösterilen bu ilgi çokta hoşuna gitmiş. Şimdiye kadar geçmişindeki yarası ve Fıstık hariç hiçbir dişi kuş onunla ilgilenmemiş. Hüzünlü bu ilgiden hoşnut olmaya başlamış ve onların ötüşlerine karşılık veriyormuş. Bütün dişi bülbüller arkadaşı olmuş onlarla Ağustos böceği misali şarkılar söyleyip eğleniyorlarmış.
Dükkan sahibi olanlardan şaşkınmış, bir zamanlar kimsenin ilgilenmediği, görmediği, kendi halindeki bülbül birden bire herkesin gözdesi olmuş çıkmış. Şimdiye kadar hüzünlü kuşa isim koyamamış çünkü ona güzel bir isim koymak istiyormuş. Oysa şimdi Hüzünlü çok neşeli gözüküyormuş ve dişi bülbüllerin gözdesi olduğu için adını ‘Çapkın’ koymuş.
. Fıstığa bakınca da gözlerindeki hüznü görüyormuş ve onun için çok üzülüyormuş. Eskiden Çapkının gözleri hüzünlüyken şimdi zaman zaman Fıstığın gözleri hüzünleniyormuş. Çünkü Çapkın başka dişi bülbüllere şiirler okuyormuş ve bu da Fıstığı üzüyormuş. Çapkın başka kadınlara ötse de, şiir okusa da sadece Fıstığa şarkılar söylüyormuş. Her seferinde de ‘’sen benim için çok kıymetlisin ve özelsin ama beni sıkma bırak da biraz eğleneyim’’ dermiş. Fıstık bazen ona çok kızıyor ve kendisini unuttuğunu düşünüp üzülüyormuş. Tam böyle düşünürken Çapkın onun kafesine gidip şarkılar söyleyip, şiirler okuyunca ve onu güldürünce bütün kızgınlığı, küsmeleri bitiyormuş. Ama diğer bülbüllerden de ayrı kalamıyormuş. Fıstık, diğer kuşlar Çapkını fark etmeden önce ne kadar mutlu olduklarını düşünürmüş. Hepsi Fıstığın suçuymuş aslında, o şarkılar söylemeseydi, ona şiirler okumasaydı, diğer kuşlar onu fark etmeyecekler ve popüler olmayacaktı. Oysa şimdi birden bire dükkanın en gözde kuşu olup çıkmıştı. Fıstık istemeyerek de olsa Çapkın’ın reklamını yapmıştı.
Fıstık Çapkın ile diğer dişi bülbüllerin şakımalarını ve muhabbetlerini görünce kıskanır ve çok üzülürmüş. Sonradan anladı ki asıl kıskanılan oymuş aslında, Çapkınla şarkılar söyleyip muhabbet eden bülbüller Fıstığı kıskanıyorlarmış oysa. Çünkü Çapkın her zaman Fıstığın özel olduğunu ve kendisi için çok kıymetli olduğunu herkese söylermiş. ’Sen gönlümdeki tahtta oturuyorsun, oraya yakışır şekilde otur mağrur ol ve kimseyi kıskanma’ dermiş. Fıstık bu sözlerden sonra kıskanılan bülbül olarak Çapkının gönlünde hep oturmuş.
Fıstık sabırla bekleyecekmiş, çünkü Çapkın, ‘’Eğer birinin olacaksam o sen olacaksın diyormuş. Sen kendini yeter ki kendini de beni de üzme ve ne olur boştan yere tartışıp birbirimizin kalbini kırmayalım’’, dermiş. Fıstık, kim ne derse desin, Çapkını beklemeye karar vermiş. Kalbinde çapkından başkası yokmuş, Çapkının kalbinde de kendisinin olduğunu biliyormuş. Mutlu güne az kalmış ve adı Çapkın bile olsa, mutlu gün gerçekleştikten sonra kendisine sadık kalacağını biliyormuş.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.