- 1006 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
BAĞLANTI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Aslında beni etkileyen, konuştukları adam epeyce uzaklaştıktan sonra arkasından bağırması oldu: "Bir daha da buraya gelme! Gelsen ne alacan? İstersen gel, bennen bekle burda. Zaten sabahtan beri yaptığım otuz liralık satış..."
Öbür adam yanındakiyle söylenerek uzaklaşırken, bu bağırma üzerine dönüp bağırarak laf yetiştirdi. Yanındaki koluna girip çekiştirerek götürdü. Uzaklaştıkları için sabahki kardan sonra yağan yağmurun sesine karıştı, yarım yamalak bir- kaç kelime: "Öde... biliyorum..."
Adam, pazarın cami tarafındaki girişinde duruyordu. Kendinin miydi, arkada duran kamyon, başka bir satıcıya mı aitti, belli değildi. Yere serilmiş naylon üzerine dökülmüş bir iki çuval patates ve soğanın başında ellerini oğuşturarak bekliyordu. Aynı naylonun üzerinde de yarım yarım üç- dört çuval duruyordu. Güneşli bir havadan sonra başlayıp çoluk çocuğu heyecana boğan aceleci kar durmuş, arkasından yağan şakır şakır yağmur da yerini seyrek damlalara bırakmıştı. Meyve kasalarının bazılarının üzerinde hâlâ kar duruyordu.
Müşteriler yağmurdan korunmaya çalışarak tezgahları tarayıp ürünlerin en kalitelisini ve de en hesaplısını alma telaşındaydılar. Sakinleşen yağmurun tekrar bardaktan boşanırcasına yağmayacağının garantisi yoktu. Pazarcı esnaftaki durgunluk herkese yansısa da, karısıyla beraber tezgahını açan Delibozuk, esprili çığırtkanlığından kaybetmemişti: "Bak şu baldırcanlara, domatislere ablam! Ebem ölsün taze değilse! Organik bunlar, organik! Gaynanam öldü, daha cenazesini galdıracam, acelem var; bedavaya satıyom, haydi!"
Bir yandan tezgahların üzerine açılan brandaların üzerinden akan sulardan korunmaya çalışarak, diğer yandan minik göllere dalmadan alışverişini bitirmek için büyük ustalık gerekiyordu. Gözü tezgâhları tararken, elindeki alışveriş arabasının birine mi çarptığı, üzerine su mu sıçrattığını umursamayanlardan sakınmak ise daha büyük dikkat istiyordu.
Bir elini oğuşturan, ayaklarının üzerinde ağırdan yaylanarak ısınmaya çalışan adama, bir yerdeki patateslere, soğanlara baktım. Adam mı daha zavallı görünüyordu, satmaya çalıştıkları mı, belli değildi. Hiç değilse bir- kaç kilo almak istedim, ama bu havada arabaya kadar gidip elimdeki torbaları bırakıp tekrar pazarın öbür ucuna gelmeyi de gözüm kesmedi.
Yazmaya niyetlenip de tembelliğime kurban ettiğim pek çok olay gibi, bu da aklıma geldikçe içimde bir yerleri sızlatarak öylece kalıp gidecekti: Sabahın erkeninden kış ikindisine kadar otuz liralık satış yapabilmiş ve alacaklısı iş yerinde yakasına yapışmış adamın hikâyesi... Neler düşünmedim ki, şu kış gününde...
Öyle olmadı işte... Aradan geçen dördüncü günde gazeteye düşen, gözü bantlı bir haberden sonra yazmakmış nasip: "Pazarcı Cinayeti" diye manşet atmış gazete. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan yaralı, kurtarılamamış. Pazar yerinde alacağını isteyen şahsı öldürdükten sonra kaçan pazarcı M. ise saklandığı eve yapılan baskınla kısa sürede yakalanmış. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği bildirilmiş...
YORUMLAR
Zannedilirki; okuyan yazıyı okur.Değil, değil her yazı bir insanı okumaktır.İyiki varsınız
Saynur Baysal Öztürk
Bunu verebildiysem, ne mutlu!
Selâm ve saygı ile...
Saynur Baysal Öztürk
Nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim, Fatih Bey; sağ olunuz, var olunuz.
Selâm ve saygı ile...
Sayın Yazarım,
Bu tip, kazanamayan ve borç batağında olan o kadar çok esnafımız var ki,
hiper marketleri, şehirlerin göbeğine açanlar, sermayesiz emekçiye ,şans tanımayan, açgözlüler,
banka yım deyip de ,esnafı ,içeri bile sokmayanlar,koca bir nufus la, verimsiz ,ithal ota mahküm Türkiye' yi ,gelişmişlik masallarıyla oyalayanlar utansın.
Saygılarımla.
Saynur Baysal Öztürk
Ben de sermayeye, zenginliğe karşı değilim, ama küçük esnafı koruyacak mevzuatın da yeterli olmadığı kanaatindeyim. Devletin, ekonomik uçurumu önleyici tedbirler alması, Anayasamızın gereği aslında. Umalım ki, kısa sürede gerekli tedbirler alınsın. Ben, mümkün olduğunca küçük esnafı desteklemeye çalışırım. Olayımızda görüldüğü gibi, istediğiniz kadar alacaklı olun, bedeli can olduktan sonra... "Aç it, fırın yıkar" derler, bizim buralarda. Fakirden bana ne deme lüksümüz yok, ama bunu bir de yukarıdaki büyüklerimiz anlasa!
Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum. Selâm ve saygı ile...
Ülkeyi bu hale getirenler utansın...
Paylaşım için teşekkürler Saynur Hanım...
Saynur Baysal Öztürk
Gerçekten, toplum olarak geldiğimiz nokta kara kara düşündürüyor. Allah yardımcımız olsun. Toplumun bir kesimi aşırı tüketirken, bir kesiminin acz içerisinde kıvranması korkunç bir noktada olduğumuzu söylüyor. Bir ailenin aylık ihtiyacından fazlasını, bir kedisinin, köpeğinin kuaförüne vermekten çekinmiyor ve içleri sızlamıyorsa insanların ne denilebilir ki?
Selâm ve saygı ile, efendim.
Öyküden çok sıcak bir gözleme ve kanlı sonla bitmiş bir cinayet! aslında buna benzer çok olaylar vardır kimi sudan bahanelerle, kimi "hakkımı yedirmem" düellolarla birbirlerini yaralar, öldürür.
Tabii bu yazılanlar elbette bir cinayet veya polisiye romanı için yazılmadığı da aşikar. Yazı, insanların ne şartlarda çalıştığı ve zor şartlar altında çalışmanın verdiği insan psikolojisinin nelere mal olduğuydu.
Yürekten kutlar, başarıların devamı dilerim
Saynur Baysal Öztürk
Haklısınız tabii ki. İçinde bulundukları zor şartlar insanlara hiç de istemedikleri şeyleri yaptırabilir. Halkımız "Fakirliğin gözü kör olsun!" derler, durumu anlatmak için.
Selâm ve saygı ile...
sade etkin ve alabildiğince içten seçkiyi fazlasıyla haketmiş.... ben yaşanmışları yazmayı ve okumayı çok severim kutluyorum saygılar
Saynur Baysal Öztürk
Selâm ve saygı ile...
Değerli yazarım, Herhangi bir öyküyü sonuna kadar okuyup okumayacağıma öykünün kendisi daha ilk cümlelerinde kararını veriyor. Yani sıcaklığı, yani Türkçesi, yani cümle kurguları, yani insanı çarpması neden oluyor devamını okuyup sonunu getirmeme.
Burada da aynı şey sözkonusuydu. Daha ilk cümlelerinde öyüknün sıcaklığı sarmaladı beni, anlatılan soğuk ve yağmurlu bir hava olsa da...
İşte, dedim; tadına vara vara okuyacağım bir öykü. Ve de öyleydi. Soğuk, yağmurlu bir günde pazar yeri, satıcılar, müşteriler ve yaşanan bir olayın abartısız anlatımı. Ekmek parası uğruna mücadele eden o insanların yaşadıkları zorluklar, kendi aralarındaki diyaloglar, soğuğa, işlerin azlığına rağmen neşeli kalabilen, espiriler üreten bizim insanlarımız...
Ama öykü akıp giderken birden hayal kırıklığına uğradım. Bıçakla keser gibi kestiniz ve sonradan oluşan adli bir olayı anlattınız, günlük ya da anılarınızı yazar gibi.
Oysa ne güzel, ne sıcak bir öykü çıkacaktı devamında.
Elbette yaşanan şey acı ve daramatik bir durum. Ama ben yine de öyküsnü beklerdim bu sıcacık konunun.
Her şeye rağmen, sadece baştaki öyküsel anlatımıyla bile güne gelmeyi hak etmiş bir çalışma. Acizane önerim; öyküleştirin bunu.
Tebriklerim saygıyla...
Saynur Baysal Öztürk
İnşallah birgün, uğrattığım hayâl kırıklığını telafi babında, koptuğu yerden başlayarak yeniden yazmak isterim. Tabii o başka bir hikâye olur, kanaatimce, ama olsun.
Selâm ve saygı ile...
Güzeldi... biraz, koyu kurşûnî bitti... yağlıboya resmi seyretmek, olayın, tesellisi gibi.
Pazarcının çürüğünden uzak kalasın...
Sağlamını, üretenin elinden alasın.
Soğuk bir pazar günü sabahı okudum.
Kanal B ?
Sağlık dileğimle...
kadiryeter Kadir Yeter.
09.12.2012 Merkez İlçe- TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=108299
Saynur Öztürk
Saynur Baysal Öztürk
İçinizi kararttığım için üzgünüm; haklısınız, insan güzel şeyler görmek, güzel şeyler duymak, güzel şeyler okumak istiyor. Maalesef, benim pazarım tablodaki gibi güzel değildi. (Gerçi ben pazarların her halini severim.)
Sağlıklı, huzurlu günler diliyorum.
Selâm ve saygı ile...
kadiryeter
Yüzümün renginde bir güzellik var... Sağolun.
kadiryeter
Saynur Baysal Öztürk
Hayırlı akşamlar diliyorum.