BEKLEMEK
Hayatta hep bir şeyleri bekleriz. Bütün hayatımız beklemekle geçiyor aslında. Doğarız büyümeyi bekleriz, büyürken eğlenmeyi, severken sevilmeyi, ardından mutlu olmayı bekleriz. Hayallerimizin gerçekleşmesini bekleriz, ev sahibi olmayı, işe girmeyi, başarılı olmayı bekleriz, çocuklarımızın büyümesini, onlar büyürken başarılarını bekleriz, gide gide ölümü bile bekler oluruz.
Bunun yanında farkına varmadan geçip giden küçük beklemeler de hayatımızın içindedir hep. Saatlerin geçmesini bekleriz mesela sıkılıp dururken, otobüsün gelmesini, girdiğimiz kuyruğun bitip sıranın bize gelmesini, sınavın bitmesini, yemeğin pişmesini, tatilin gelmesini, hafta sonunu v.b. …
Beklemek, beklentilerimizin oluştuğu anı bekleyerek umarak hayata dair bir bağ kurmaktır. Umudunun olmadığı zaman bile yine de geleceğe gülümsemektir bazen. Çoğu zaman da kendini kandırmaktır. Ertelenen hayaller ve geleceğe endişe ile bakarak geçmişte yaşamak veya kendinle yüzleşmeye korkarak hayatla yüzleşmektir bazen beklemek.
Beklemek hayatımızı boşa harcamanın en kestirme yoludur bence. Beklediğine değecekse beklenen o zaman hayatını boşa harcamayı da göze almaktır zaten. Bazen karanlıkta ışık aramaktır.
Beklemek, bekleyen ile bekleten arasında bir bağdır aslında... Bekleme sürecinde hiçbir şey elinizde değildir ki. Beklemek, bekleyen için zor, beklenen için vuslat anı olur ve bu süreçte kafanızdaki olasılıklarla öylece beklersiniz.
Beklenen kişinin gelmesini beklemek, saatlerin geçmesini beklerken zamanı önemsemeden olduğun yerde kalakalmaktır. Ancak beklenen biri varsa kavuşmayı beklemek, her şeye değer yine de. Ve sen beklediğin kadar beklenensindir aynı zamanda. Eğer beklenen kişi buna değiyorsa önceleri umutla hatta belki de hevesle yapılan ama zaman geçip beklenen kişi gelmediğinde insanın içinde yaralar açan, ümitlerini tüketen, kim bilir belki de insanda yaşama sevinci bırakmayan eylemdir.
Necip Fazıl usta ne güzel anlatmış duygularını.
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Ancak en kötüsü hiç gelmeyecek bir yolcuyu bekler gibi durmadan beklemenin yorgunluğu. Hiç gelmeyeceğini bile bile, belki diye diye kendini kandırarak sonu gelmeyen beklemelerin canını yaktığını bilerek beklemenin hazzını yine de duymak. “Gelme artık istemem” demiş usta zaten.
Kendine acımak belki de bunun sonu. Bu acının bitmesini beklemek, sürekli kafanızda kurup inanmaya davetiye çıkarmak, istemeye istemeye kendine acı çektirmektir. Dünyanın ne kadar yavaş döndüğünü ayrımsamak, akrep ve yelkovanın nasıl da yavaş ilerlediğine şahit olmak, yere göğe sığamamaktır.
Umarsızca beklerken, gözün yollarda, kulağın kapıda, elin telefonun ahizesinde, belki dersin bu belkiler hiç bitmez. Beklersin üzülürsün, yine beklersin, çalar telefon o arıyor diye koşarsın her telefon sesine, kapı çalar o geldi diye koşarak gidersin açmaya, hep bir hayal kırıklığı, hep bir iç ezikliği.
Yollarda bakarsın şu köşeden çıkacak mı diye, her döndüğün köşe başında sanki o vardır. Artık bir oyun olmuştur senin için, pat diye karşına çıkacak diye hayaller kurarsın inanırsın kendi kurduğun senaryolara. Olmaz hüzünlenirsin. Yine kurarsın, yine hüzün. Sonunda elde var hüzün.
Hiç bir şey mutlu etmez insanı, ne gün ışığı, ne çocukların kahkahaları, ne izlediğin film, ne dinlediğin müzik ne de dostlarının esprileri. Sen içinde yarattığın diğer dünyaya kapılmışsındır, onunla dost olmuş, başka hiç bir şeyi/duyguyu oraya sokmazsın. Bir uyuşturucu gibi girer canına ve yavaş yavaş karışır kanına, ağlama isteği uyandırır içinde psikopatça canını yakarak ve daha çok zevkle düğüm atarsın boğazına.
"Bugün de geçsin" dersin kendine kendi acziyetini görmeden ve yarın da aynı şeyi söyleyeceğini bilerek. ” Zaman geçsin de ne olacaksa olsun artık” diye diye yer bitirirsin kendini. Yeter ki şu andaki ruhunun huzursuzluğu bitsin. Zaman geçsin de soğutsun acıları, yaralara merhem olsun.
Binlerce soru karmaşası içinde çabalayıp da bir türlü doğru cevabı bulamamak, çalmayan telefonlarla dost olmak, boş posta kutularına dert anlatmak, yediğinden zevk almamak, konuşmak istememek hep susmaktır beklemek. Direnmektir.
Sabretmektir beklemek… Biten her günde yarın gelecektir diyebilmektir, erteleyebilmektir… Özlemektir beklemek... Bazen gelmeyeceğini bile bile, yokluğunu ta en içinde hissederek özlemektir… Ümit etmektir, çaresizce durmaktır yerinde. Ne ileri gidebilmek ne geri dönebilmek sadece durmaktır öylece…
Bazen geleceğini bildiğin için beklersin, gözün yollarda kalır, heyecanla hazırlanırsın gelişine, uykusuz geceler geçer, sabahlar olmak bilmez, gelir dünyalar senin olur. Hiç gitmeyecek sanırsın, hep yanında kalacak. Hayali bile güzel.
Zordur beklemek… Dönmeyecek ise daha da zordur…
Şükran Demirtaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.