- 907 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ıssız bir serenat
usulca kalkıp masadan önce çatal ve bıçağı içine koyduktan sonra kendi tabağını ve bardağını kaldırıp bulaşık makinesine koydu ve sonra karşısındaki boş ve hiç kirlenmemiş tabak, çatal, bıçak ve bardağı aldı. mutfak dolabını açıp yerlerine yerleştirdi. masanın üzerini temizledikten sonra mutfaktan çıktı. çalan telefona şöyle bir bakıp en üst kattaki evinin balkonuna çıktı ve sokağı ve şehri izlemeye koyuldu. her şey burada yaşanmıştı. hatta hâlâ yaşanıyor ve elbette daha da yaşanacaktı. aşağıya doğru eğildi. başı dönüyordu. "şaraptandır" dedi içinden. biraz daha eğildi...biraz daha...sonra?
sonra telefon ısrarla bir kez daha çalmaya başladı. çaldı, çaldı, çaldı ve sonra sustu. balkon kapısından içeri giren rüzgarla perde havalandı. içindeki kırmızı lalelerle orta masadaki vazo devrildi. özgürlüğüne kavuşan vazonun içine hapsedilmiş su masanın üzerinden hızla halının üzerine akmaya başladı. ertesi gün ıslaklık kurumuş olacaktı ama şimdi karanlık her şeyi örtüyordu...ıssız bir serenat gibi!
bir gün
silinecek
hayata bıraktığımız bütün izler
çünkü
eldivensiz silinmiyor gözyaşları!
ve kimse duymuyor
bir kedinin çığlığına saklanmış
çaresizliğini ölümün
soklarda insan sesleri
ve geceye vurgun
ıssız bir serenat
yağmalıyor yüreği...
atilla güler
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.