- 747 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SORULARA CEVAPLARIM
Soru: Çorum Hizmetleri AŞ tarafından 1997 Yılı Başarı Ödülüne layık görüldü." yazıyor.O zaman neler hissettiniz?
Cevap: Çok sevindim. Kültüre, sanata yaptığım hizmetlerin bilinmesinden, görülmesinden mutlu oldum.
Soru: Efendim önceki belediye başkanı farklı bir partidendi, şimdiki başka bir partiden.buna rağmen her ikisiyle de uyum içinde çalıştığınız söyleniyor.bunu neye bağlıyorsunuz?
Cevap: Ben siyasi çalışma yapmıyorum.Beni sayan,seven,kültür,sanat ve edebiyatı önemseyen belediye başkanlarıyla ve herkesle kültüre, sanata, edebiyata karşılıksız hizmette bulunuyorum. Kültürün, sanatın önemini bilen insanlar da benim gayret ve hizmetlerimin değerini biliyor. Onlar da, ben de mutlu oluyorum.
Her iki başkanı da çok seviyorum; çünkü onlar da sanatı, edebiyatı çok seviyorlar ve bu konuda bana tam destek oluyorlar.
Prensibim sanatı, edebiyatı seven, kültürü önemseyen herkese karşılıksız hizmette bulunmak ve bu konuda onlara elimden geldiğince yardımcı olmaktır.
Soru: Hocam bu güne kadar bir çok eseriniz yayınlandı
Bunların içerisinde" işte bu durdu şahinin sanatını tam anlamıyla ifade ediyor, ortaya çıkartıyor" diye bileceğimiz bir eseriniz var mı?
Cevap: 9 Adet kitabım yayınlandı; ancak noksanları var. Ayrıca yayınlanmayı bekleyen 5 adet eserim daha var. Bunlar daha güzel olacak. Sürekli kendini aşmaya çalışan ve sadece kendiyle yarışan biri olarak şimdilik "Bekleyin göreceksiniz eskimeyen yeniyi" diyorum.
SORU: Eserlerinizi yazarken en büyük ilham kaynağınız nedir?
Cevap: Atatürk,vatan,millet,bayrak,insanlık ve her zaman taze kalan değerler eksenli yazıyorum. Bu konuda kendimce faydalı olmaya çalışıyor ve bu tür çalışmaları da çok önemsiyorum. Bazı densizlerin " vatan,millet,sakarya" diyerek küçümsemeye çalıştığı değerler; beni ve hepimizi ayakta tutacak değerlerdir.
Soru: Türk edebiyatında en derinden etkilendiğiniz bir üstat var mı?
Cevap: Şiirlerimi okuyan usta şairler herhangi bir ustadan etkilendiğimi veya taklitçisi olduğumu söylemediler. Ancak usta şairleri okuduğumu ve sevdiğimi söylemek zorundayım. Nesirde Cemil Meriç,Akif Ak ve Bahaettin Karakoç’a benzeyen bir üslubum olduğunu kimse söylemedi; fakat (kimseye söylememek şartıyla) ben size söylüyorum.
Soru. Dünya edebiyatından eskilerden ve yenilerden en çok kimleri beğeniyorsunuz?
Cevap: Kendi iklimimden dışarı fazla taşamadım.Üniversite yıllarında edebiyat fakültesinde batı edebiyatı derslerinde okuduklarımla kaldım dersem sakın şaşırmayın. Son 15 yılım yazmakla,önceki yıllarda okuduklarımdan oluşan sanat,edebiyat bilgisini yazarak okuyucularımla paylaşmakla geçti. Öğretmenlik,kitap,dergi yayınları,gazete,dergi yazıları,araştırma ve incelemeler vs.
Kendi gökkubbemde yalnız gezmekten,bilgi birikimimi yazarak meraklılarıyla paylaşmaktan, günün adamı değil gönül adamı olmaya çalışmaktan mutluyum...
Soru: Hocam sayısız şiirleriniz var. ve bir sürü yazardan şairden destekler ve güzel yorumlar alıyorsunuz. bunu neye borçlusunuz?
Cevap: Samimiyet,gayret ve sebatlı olmama bir de vefa duygusunu çok önemli bilmeme borçluyum. İnsanlara yakın olmam,fedakarlığı kimseden beklemeden kendimin gerçekleştirmesine inanmam da önemli rol oynamaktadır bu işte.
Bir de yazdığım yazı ve şiirlerde insanların kendilerini bulması da önemli olabilir kanaatindeyim.
Soru: Aşksız şiir yazılmaz derler. hatta daha ileri giderler aşk şiirin çiçeği, mayası hatta en büyük imgesidir derler. Şiirde ola ki aşk yoksa o şiirin monoton bir yazıdan zorlama bir şiirden başka hiç bir değeri yoktur derler. onun için şaşırdım…
Cevap: Şiir sadece aşk temeli üzerinde yükselmez ve aşk denince de sadece karşı cinse tutkunluk akla gelmez. Mesela Akif haklı olarak bir şiirinin bir mısrasında “ Doğduğum günden beri aşığım istiklale” der. Mevlana da aşık ol da ister hamamdaki kurnaya, ister davuldaki zurnaya” buyurur ve böyle demekle de karşı cinsten başka gerçekleri de aşk derecesinde sevebileceğimizi, başka gerçeklere de aşk derecesinde bağlanabileceğimizi dile getirmek ister. Halkımız da “vatan aşkı”, ”millet aşkı” gibi aşk çeşitlerini sık sık dillendirir.
Benim şiirlerimde de vatan, millet, bayrak, insanlık, istiklal ve istikbal aşklarını okuyanlar ve okuduklarını anlayanlar görüyorlar.
Bir de şiir üç temel üzerinde yükselir. Bunlardan biri ilim, biri aşk, biri de ahlaktır. İlim şiirin temeli, ahlak hedefi, aşk da dinamiğidir.
Gençlerin aşk denince sadece karşı cinsi anlamaları gelip geçici arızi bir haldir ve yaşları kemale erince bu acayip anlayıştan kurtulur, aşktan başka aşkların da olduğunu görürler diye düşünüyorum.
SORU: Zamanı geri çevirmek mümkün olsaydı en çok neyi değiştirmeyi düşünürdünüz.?
Cevap: Bu zamana kadar yaşadığım zamanı yeni baştan yaşamak mümkün olsaydı veya bana bir kere daha böyle bir imkan verilseydi bu dünyaya bu dünyada kalacağım kadar, öteki dünyaya öteki dünyada kalacağım kadar değer verirdim. Dostlarımı daha da artırmaya gayret eder, daha az konuşur daha çok dinler, ulu kişilerin tecrübelerini daha çok önemserdim. Kendimle, kendi nefsimle uğraşır, kendi hatalarımı daha çok ve daha iyi görmeye çalışırdım. Anama, babama, Alimlere, erenlere, hakikati bilenlere, velilere, delilere, çocuklara, çiçeklere, kuşlara, gerçek manada nefsinin esiri olmaktan kurtulanlara, sözün fazlasını tutup paranın fazlasını hayır hasenat yolunda değerlendirenlere, ilmini başkalarına aktarmayı, anlatmayı fazilet bilenlere, erdemlilere, gerçek sanatkarlara ne kadar gerekiyorsa o kadar saygılı ve yakın olurdum.
Soru: Sizin hayat terazinizin kefesinde iki önemli değer var; eğitimcilik ve edebiyatçılık. Hangi kefenin ağırlığı daha fazladır? Neden?
Cevap: Eğitimciliği de, edebiyatçılığı da çok önemsiyorum. Zaten ben de edebiyat öğretmeniyim. Öğrencilerimin iyi bir edebiyat eğitimi almaları için gayret gösteriyorum. Şiirlerime, yazılarıma gelen övgülerden, eğitimciliğim konusunda aldığım onca takdir ve teşekkürlerden anlıyorum ki her iki konuyu da aynı hassasiyetle işliyorum. En azından birini ihmal ettiğime dair bir belirti olduğunu hem bugüne kadar söyleyen olmadı, hem de ben böyle bir durum olduğuna dair bir işaret görmedim.
Hayatımın bundan sonraki kısmında da bu minval üzere çalışmayı, gayret etmeyi düşünüyorum. İnanıyorum ki, edebiyat da, sanat da, eğitim de son derece önemlidir. Birbirlerini destekleyen, besleyen, geliştiren değerlerdir.
Soru: En çok beğendiğiniz üç şiirinizi ve bu şiirleri kaleme almanızı sağlayan etkenler hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Cevap: Her şiirimi evladım gibi görmekle ve hepsini de sevmekle birlikte "Ordumuz", "Çanakkale’de", "Türkiye", "Vatanıma" isimli şiirlerimi çok beğeniyorum.
Onlarda adeta kendimi buluyorum. Hepsinin bir yazılış sebebi elbette var fakat burada uzun uzadıya yazmaya gerek yok diye düşünüyorum.
-Gül Yağmuru" ile okuyucuyu gül yağmuruna tuttunuz. Beklediğiniz ilgiyi gördünüz mü; bundan sonra yayınlanacak olan şiir kitabınızın ismi ne olacak?
Gül Yağmuru’nu okuyanlar da beni gül yağmuruna tuttular. Gelen övgüleri, güzel eleştirileri buradaki sütunlar almaz. Bunlardan sadece birkaç cümle şöyle:
"Samimi, sevecen, dürüst kişiliğini şiirlerine yansıtıyor, Durdu Şahin. Şiirleri, yüreğinin tınısı." ( A. Vahap Akbaş)
" Durdu Şahin’in şiiri,sermayesi samimiyet ve sözün gönülden kopup gelmesi; Anadolu insanının duasını, ağıtını, kimi zaman öfkesini, sevdasını, hasretini yansıtıyor olması. Sâde, kolay anlaşılır bir şiirdir; tıpkı Anadolu’nun türküleri, ağıtları, koçaklamaları gibi. Samimiyet ve içtenlik ölçü alınırsa, adı şaire çıkmış birçok kişi, Durdu’nun eline su dökemez. Ve hiç kimse, Anadolu bozkırında, sert rüzgârlara ve mahrumiyete mâruz kalan kır çiçeğinin, fazla ‘alımlı-çalımlı ve gösterişli’ olmamasından istihza ile söz edemez. Mühim olan onun yaydığı ıtırdır. Ve bu ıtırın ruhu ferahlandıran ilklimidir. Bu bozkır çiçeği, şehrin gösterişli fakat rayihasız ürünlerinden daha güzel, daha saygıya değerdir. İşte Durdu Şahin’in şiiri büyük iddialardan uzak, fakat rayihalı, samimi, tabiî bir şiirdir." ( Olcay Yazıcı)
” Edebiyatın çok değişik alanlarında at koşturan ve şimdiye kadar çok sayıda şiir kitabına imza atan şair bu kitabıyla şiirin patikalarından otobanına çıkmanın rahatlığıyla okuyucuya büyük ufuklar açıyor.
Durdu Şahin’in şiirleri “sehli mümteni” denilen görünüşte söylenmesi kolay gibi görünen ve fakat söylemeye çalışıldığın da zorluğu anlaşılan şiirler." ( Kenan Yaşar)
" Araştırmaları,şiirleri ve röportajlarıyla Anadolu”nun yılmaz kalemleri arasında haklı bir şöhret sahibi olan Durdu Şahin,son şiir kitabı “ Gül Yağmuru” ile yine gönülleri fethediyor." ( Ahmet Yabuloğlu)
“Gül Yağmuru”nda; “Sevgi Pınarı” ile “Kutsal Sevda” yı suluyor, sevdasından “Kar Çiçekleri” açtırıyor, “Kuşluk Vakti”nde “Gönül Bahçesi” ne giriyor ve “Soylu Şarkılar” söylüyor şair.” (Hayrettin Durmuş)
Bundan sonraki şiir kitabımın ismi belli; fakat affınıza sığınarak şimdilik ismini söylemeyi uygun bulmuyorum.
Soru: Şiire yeni başlayan şair adaylarına güzel şiir yazabilmeleri için neler tavsiye edersiniz?
Cevap: Şiire yeni başlayan gençlere öncelikle usta şairlerin güzel şiirlerini çok okumalarını tavsiye ediyorum. Unutmasınlar ki şiir şiirin anahtarıdır.
Gençler çok çok okusunlar, çok yazsınlar fakat yazdıklarını çok az beğensinler. Kendini aşmanın bir yolu da kendini beğenmemek, her yazdığı şiirden daha güzelini yazması gerektiğine ve yazabileceğine inanmak, usta şairlerin öğütlerini tutmak, her türlü eleştirinin bir nimet olduğunun farkına varmak, dinimizi, tarihimizi, Türk müziğini çok iyi bilmektir.
Tekrardan kaçmak, cüruf olmuş kelimelerle yazmamak, sağlam cümle yapısına sahip olmak, güzel şiirleri ezberlemek fakat taklit etmemek, aynı şeyleri söylese bile değişik şekillerde söylemek, taşmak için dolmak gerektiğini bilmek, yazdığı şiir üzerine düşünmek, yazdığı şiiri yayınlamadan önce defalarca okumak, şiirde ahengi ve sesi düşünce kadar önemli görmek; gençleri bulundukları yerden daha ileri ve daha güzel şiir iklimlerine götürecektir
Soru: Has şiirde hangi özellikler olur?
Cevap: Öncelikle ses güzelliği, ahenk, metafizik ürperti, felsefi derinlik, sağlam ve sağlıklı düşünce, yerini seven ve çağrışımı çok olan kelime, hangi çeşit şiir yazılmışsa o şiirin kurallarına uygunluk, mecaz ve imaj zenginliği, ahlaka aykırı olmamak, milletinin değerlerine yabancı kalmamak gibi özellikler, güzellikler olur ve olmalıdır.
Soru: Çorum ilinin Alaca ilçesini,ilçemizi şiir ve şair potansiyeli bakımından nasıl görüyorsunuz?
Cevap: İlçemiz şair bakımından da, şairlerimizin yazdıkları nitelikli şiirler bakımından da iyi bir yerdedir denilebilir. Şu kadar nüfusa sahip bir ilçede bu kadar şairin olması sevindiricidir; fakat hem nitelikli şair hem de nitelikli şiir bakımından daha da artmaması için herhangi bir sebep yoktur.
İlçemizde üç adet haftalık gazete, bir adet de aylık dergi yayınlanmaktadır. Gazetelerimiz ve dergimiz şiirlere ve şairlere gerçek anlamda kucak açmalı, sanat, edebiyat sayfaları yayınlamalı, Alaca çapında usta sayılan şairlerimiz genç şiir meraklılarına her bakımdan örnek ve yardımcı olmalı, onları yüreklendirmeli, şiir bahçelerini yeşertmelidirler. Kurumlarımız, zenginlerimiz genç şairlerin nitelikli eserlerinin kitaplaştırılması noktasında onlara her bakımdan destek olmalıdırlar. “Unutmayalım ki marifet iltifata tabidir”.
Gençlerin yetişmesi noktasında yıllardır şiir yazan usta şairlerimize büyük görevler düşmektedir. Onlar da bu işin bilincinde olmalıdırlar.
Gençlerin ihtiyaçlarını, ustaların görevlerini bilmeleri dileği ile…
Soru:Durdu Hocam; Alaca’ya siz gelinceye kadar kurumsal bir kültür edebiyat çalışması yoktu. Bunu başlattınız ve de başardınız, tebrik ederim. Statüko ile ilgili düşünceleriniz doğru. Her devir, akım ve fikrin statükocuları vardır. Kesin ilahi emirlerin dışındaki tüm fikirler statik değil kinetik olmalıdır.
Edebiyatta, şiirde belki iyi tahliller yapabilirsiniz. Doğruyu tespitte yanılma payınız az olabilir.
Bazen insanları değerlendirirken “ben iyi dediğime kötü demem” yaklaşımıyla statik bir düşünce ile hareket etmiyor musunuz?
Allah için sevmek iyidir, güzeldir. Kötüler için de Allah için buğzetmek yok mudur?
Sizin sosyolojik tahlil ve tespitlerinize önem ve değer veren birisi olarak soruyorum…
Cevap: Öncelikle hakkımdaki iyi niyetiniz, güzel değerlendirmeler ve belki de hak etmediğim övgüleriniz için teşekkür ederim, Zeki Ağabey.
Bilelim ve hiç unutmayalım ki, her insanın her konuda çeşitli sebeplerden dolayı yanılma payı her zaman vardır. Biz gerçeğe sadece aklımızla değil elimizdeki imkanlar, materyaller ile de ulaşıyoruz. Daha doğrusu imkanlarımız, mevcut materyallerimiz bizim doğruya ulaşmamızı hızlandırıyor, yahut yavaşlatıyor. Örneğin gözü gören, kulağı duyan akıllı bir adam, gözü görmeyen, kulağı duymayan akıllı bir adamdan bazı hususlarda gerçeğe daha çabuk ulaşıyor.Yahut gözü gerçek manada görmeyen çok akıllı bir adamın aklı, onun, önündeki çukura düşmesini çoğunlukla önleyemiyor.
İnsanları değerlendirmede büyüklerimizin izledikleri metotlar bir değil birden çoktur. Ve metotlar, değerlendirmeler çoğu zaman eldeki imkanlara, durumun önemine, günün şartlarına, karşımızdaki insanın niyetlerine göre yapılır. İslam’daki azimet ve ruhsat inceliği, hassasiyeti ve gerekliliği bu hususta işimizi ve mevzuyu anlamamızı kolaylaştıracaktır…
Ben tanıdığım, bir değerlendirme yapacak kadar hakkında bilgi sahibi olduğum herkes hakkında o insanı üzecek veya sevindirecek bir kanaate sahibim. Tanıştığım, konuştuğum, yanında bulunduğum, yanımda bulundurduğum, sözünü önemli bilip itaat eylediğim veya sözlerime uymasını beklediğim herkesle ilgili düşüncelerim var mutlaka.
Kişiler hakkındaki düşüncelerimin bir kısmını hemen her fırsatta, her ortamda söylüyorum. Bu söylediklerim “Güzel söz sadakadır” ilahi emri gereği konuya muhatap olanları ve hatta onları sevenleri üzmeyecek şekilde olanlar oluyor genellikle… Bir de hemen her fırsatta söylediğim ve konuya muhatap olan şahsı ve o şahsı sevenleri muhtemelen üzecek olan hususlar var. Bunlar da “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” ilahi emri gereği söylenmesi elzem olan, söylendiğinde de hem söyleyene,hem de o sözün muhatabına faydası olacağına inandığım tespitler oluyor çoğunlukla. Haksızlık karşısında susmayıp konuşanların da konuşma şekilleri, üslupları yine ayrı ayrı oluyor tabii. Kimi bağırarak, kükreyerek, saldırarak, yüksek sesle, kimi de “ seslerin en çirkini eşek sesidir” düsturuna uyarak nazik, güzel ve tatlı bir sesle konuşmayı seçiyor. Ben ikinci tür konuşma şeklini, yani tatlı, nazik ve güzel söylemeyi seçiyorum ve buna gayret ediyorum.
Üçüncü bir durum da söylemediğim fakat mutlaka söylemem gerektiğini bilip söylenecek zamanı beklediğim ve zamanı gelince de mutlaka söylediğim türdendir.
Neden böyle yaptığıma gelince şunları söylemek mümkündür:
Bir kere konuşmada da yazmada da öncelikli hedefimiz, iyiliğe, güzelliğe, iyi ve güzel bir yoldan ulaşmak olmalıdır. Esas olan bir yanlışlığı yok ederken başka bir yanlışlığa sebep olmamaktır. Güzelin hem yolu, hem yolcusu olmaktır. Sizin de bildiğiniz gibi hiçbir zafer bütün ordunuzu telef etmeye hak verdirecek kadar büyük değildir ve zaten zaferler de insanların daha iyi bir dünyada, daha güzel şartlarda yaşaması içindir.
Ben şu doğruyu söylemeyim, şu hakikati saklayayım demiyorum. Bu doğruları mutlaka söylemeliyim, bu hakikatleri mutlaka dillendirmeliyim diyorum ve fakat zamanını bekleyip söylediğim zaman olumlu sonuçlara ulaşmış olayım, savaşı bitirip, barışa sebep olayım, “fitne katilden beterdir” hikmeti gereği fitne çıkarmayacak şekilde söyleyeyim diyorum. İşte tam da bundan dolayı söylediğim her sözün doğru olmasına çalışmakla birlikte her doğrunun her yerde söylenmeyeceği gerçeğini de hep aklımda tutuyorum.
Özeti şu: ben şimdilik sadece söyleyebileceğim doğruları söylüyor, söylemem gerekenleri de söyleyebileceğim zamanlara saklıyorum.
“Bir kere iyi bildiğimi bir daha kötü bilmem” sözü, “Bir kere iyi dediğime kolay kolay, basit, sudan sebeplerden, şahsi çıkarlardan dolayı kötü demem” şeklinde anlaşılmalıdır. Buna “sonradan kötü deme ihtimali olan kişiye, önceden kolay kolay iyi demem” de denilebilir.
Üslubul beyan aynen insan”. Benim üslubum da böyle Zeki Ağabey…
Sevdiğim insanlar içerisinde siz de varsınız!..
Sağlıcakla ve dostça kalınız…
Soru:Günümüz gençliği malumunuz çok az okuyor. Buna bağlı olarak okumanın önemi konusunda neler dersiniz?
Cevap: Herkes bilir ki insan olmak,insan kalmak,yüzlerde yeşeren soylu türkülerle yürümek için,mutlaka okumak gerekir.Okumayan insan koftur,boştur.Sesleri seslerle,düşleri düşlerle tartmayı bilmediği için kendisiyle,çevresiyle,tabiatla küstür.
Okuyan insan;gönül bahçesini sürekli çiçekli kılan,yürek bohçasını güzelliklerle dolduran ve sözü kendi kınında paslanmaktan kurtarandır.
Okuyan insan,düşünen insandır.Düşünen yani aydınlığa kavuşandır.Kavuşmak için durmadan kulaç atandır. Kalbini daha hassas, kanını daha sıcak, zekasını daha işlek, ruhunu daha huzurlu kılandır.
Okumak; içimizdeki ve dışımızdaki meçhul alemi anlamaktır, hakikatin karşısına dikilen barikatları aşmaktır. Işıklı, ölçülü, ökçeli düşüncelerle sığda kürek çekmekten kurtulup sonsuza açılmaktır.
Okumayan insan, olayları irdeleyemez.. Olayları birbirleriyle kıyaslama melekeleri kaybolmuştur. Kafa için ihtiyaç, gönül için bir zevk ve beyin için gerçek bir spor olan okumadan nasibini almayan kişi uyuşur,uyandırmazsan daldığı uykudan uyanacak gibi değildir.
Okumayan fertlerin geçen her zaman içerisinde sinir hücreleri daha hızlı bir şekilde azalır,eksilir ve artık diğer doku hücreleri gibi yenilenmez.
Okuyan insan, çok lifli bir düş urganı olan zamanı, kalbini harita, gözlerini pusula yaparak değerlendirir.Demirden bir dağı delerek boynuna asmaktan farksız ağırlıkta olan "sorumluluk" denen erdemle donanmıştır.
Elbette okuyan insanın huzur kaynağı,bilgi kaynağı umut kaynağı kitaptır.
Kitap; vakti bilgiyle buluşturmak, insanı ruhuyla konuşturmaktır. Yönünü kitaba çeviren insan çevresini daha iyi görür.Mukavemet gücü yüksektir,yüreklidir.
İnsanın içindeki canavarı, dizginleyen kitaptır.Kitabı sevmeyen insan, düşünceyi sevmeyen insandır. Düş kuramayan, düşünemeyen, dolayısıyla kültürel açıdan hiç gelişemeyen insandır.
İnsan,kitaptan korkmamalıdır. Kitaptan korkan insanın mesuliyet hissi kalmaz. Mesuliyet hissi kalmayan kimsede ruh başka alemlere göçer.İşte bundan dolayıdır ki,çağı yakalamak,çağlar öncesini anlamak için;yüreğimizi sevgiye ayarlayan,kini ve nefreti Kaf Dağı’ndan da ötelere kovalayan,bize istediğimizi seçme imkanı veren ve zekayı kibarlaştıran kitaplara yönelmemiz gerekiyor.
Okumaktır bizi yalnızlıktan kurtaran, sevimli yanlarımızı besleyen, ruhumuzu tarihin derinliklerine, dalları geleceğin ufuklarına uzanacak şekilde geliştiren...
İnsanımız bin türlü problemin, bunalımın, iç ve dış ihanet şebekelerinin, sayısı belli belirsiz ’yavan akıllı aydınların’ tahakkümü ve tahammülsüzlüğü ile karşı karşıya. Kutsal değerlerini unutmuş, ahlakının havlusunu alçaklara atmış kişiler insanımızı ve insanlığımızı sefil emelleri peşinden sürükler duruma gelmiştir.
Sağduyu sahibi insanların acıları, açmazları, sinirleri, stresleri devamlı artırılıyor. Özünde ahlak ve anlayışın mayalandığı, sevgi, saygı, bağlılık ve barış çiçeklerinin yeşerdiği bir avuç insan, çaresizlik içerisinde bir köşede bırakılmak isteniyor belli mihraklar tarafından. Azığımızı, erzağımızı, umudumuzu, inancımızı, dostluğumuzu yenileyerek, yemleyerek yeniden tırmanmalıyız doruklara. Kuvvetli, kararlı, kazançlı olarak yanlışsız ve yanılgısız uyandırmalıyız, uzun zamandır uyuyan uykularımızı.
Uyanmalıyız artık okumaya. Okumadan mümkün mü erzağımızı tamamlamak? Mümkün mü yitirdiğimiz sevinci, bitirdiğimiz umudu, dağıttığımız uyumu, dar düşünceli insanlara esir bıraktığımız vefayı, dostluğu bulmak, bilmek. Uyanmamız lazım uzun uykulardan, bin yıllık ideallerimizin, türlü töhmetler altında tutulmaya çalışan törelerimizin hatırı için. Okumazsak, okumayı kendimize tali değil, asli bir görev haline getirmezsek, nasıl doyarız mutluluğa? Okumazsak nasıl koşabiliriz karşılıksız kulluğa? Okumaktır insanı insan haline getiren. Okumaktır bizi yalnızlıktan kurtaran, sevimli yanlarımızı besleyen, ruhumuzu tarihin derinliklerine, dalları geleceğin ufuklarına uzanacak bir şekilde geliştiren...
Okumaya uyanmak dedik, uyuyan insanlığa uyarmak için. Sureti değil sireti önemli görmeyi, ham iken olgunlaşıp pişirmeyi göze alabilmeye, soylu duygularla dolmayı bir kuru söz olmaktan çıkarıp yaşanan bir hakikat kılmayı gerçekleştirmek için, okumaya uyanmak... Yeter mi okumaya uyanmak? Yeter mi binlerce çalı, çırpı içinde okumaya niyetlenmek? Yeter mi okumayı susturmaya gözlerini dikmiş, kafasını da, kalbini de kaybetmiş etten robotlar arasında okumaya göz kırpmak? Kafasının kapısını hakikat güneşine kapatmış aklının astarı yırtılmış kişiler, sadece okumaya uyanmamızla unuturlar mı uygunsuz planlarını? Okuyarak uyanırsak, okumaya uyanırsak; yolumuzdaki yokuşlar düz, karakışlarımız yaz, acılarımız haz haline gelir diye düşünüyoruz.
Sonuç olarak diyeceğimiz son söz şudur:
Okumaktır, insanı, insani özelliklerini, güzelliklerini koruyarak insan haline tutan. Okumaktır bizi yalnızlıktan kurtarıp çoğaltan. Sevimli yanlarımızı besleyerek güçlü ve kuvvetli kılan. Okumaktır ruhumuzu tarihin derinliklerinden haberdar hale getiren, olumlu bilgileri özümleyerek, seçerek, severek ve sevdirerek özümüze nakış nakış işleyen…
Soru: “ Peyami Safa,Cemil Meriç ve Attila İlhan’ın Eserlerinde Batı” isimli araştırma eserinizin bir hayli ilgi gördüğü söyleniyor. Bu eseriniz hakkında basında yazılanlardan bir kaçını bizimle paylaşır mısınız?
CEVAP: Sözünüze konu olan esere birçok olumlu tepki geldi.
İşte onlardan çok az bir kısmı:
“Durdu Şahin’in “Batı”isimli eseri basında ve konuya ilgi duyan çevrelerde bir hayli ilgi gördü. Ele alınan konunun önemi dile getirildi. İşte o ilgiden birkaç örnek.
“Güzel bir çalışma olmuş. Ne yazık ki, ülkemizde karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları yok denecek kadar az. Oysa bu tür çalışmalara ihtiyaç var. Bu bakımdan çalışmanızı önemli buluyorum.” (Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Arif Ay, 9 Ekim 1994 tarihli mektubundan…)
“İşte her yönüyle etkileşim içinde olduğumuz Batı konusunda, Batı’yı iyi tanıyan ve eserlerinde çokça bu konuya temas eden üç yazarın, Peyami Safa, Cemil Meriç ve Attila İlhan’ın görüşlerini ele almış Durdu Şahin... Önce bu yazarların görüşleri bağımsız olarak sergilendikten sonra, son bölümde bu üç yazarın görüşleri birbirleriyle benzer ve karşıt olduğu görüşler de bir bütün içinde okuyucuya sunuluyor.
,...Bu küçük çaplı mütevazı ama önemli çalışma,”Batı” konusunda ilgi duyanlar için güzel bir başvuru kaynak niteliği taşıyor.” ( Yeni Hafta Gazetesi 7-13 Kasım 1994)
“ Eserin takdire şayan bir yönü de lisanının Türkçe zevkini tutmuş olanların kulaklarını tırmalamıyor olması. Onun için zevkle okudum” ( Yrd. Doç.Dr. Dilaver Cebeci, 16 Kasım 1994 tarihli mektubundan… )
“Peyami Safa, Cemil Meriç ve Attila İlhan’ın Eserlerinde Bat” adını taşıyan çalışma, mütevazı ölçülerine rağmen belirli bir dönemdeki tartışmayı bugüne getirmesi ve derli toplu biçimde ele almasıyla değer kazanıyor.” (Yeni Şafak Gazetesi, 10 Şubat 1995, s. 10 )
“Kâğıdının dışında her yanıyla çok güzel, çok yararlı bir kitap. Daha kapağına bakar bakmaz içiniz kaynıyor bu kitaba karşı. Sayfaları çevirdikçe de ilginiz yoğunluk kazanıyor. Bana sorarsanız 1994’ün en çarpıcı ürünlerinden birisidir derim bu kitap için.” ( Bahaettin Karakoç, Altınoluk Dergisi, Sayı 112, Haziran 1995, s. 34 )
“Bu mütevazı fakat bilgi dolu derleme birçok araştırmacı için kaynak niteliği taşıyor. Cumhuriyet sonrası Türk fikir ve edebiyatının yetiştirdiği Safa, Meriç ve İlhan’ın Batı dünyası hakkında önemli fikirleri olduğunu biliyoruz. Kitapta bu üç yazarın konuyla ilgili görüşleri veriliyor. Kitabın ikinci bölümünde ise bu görüşlerin karşılaştırılması yapılıyor.” (Türkiye Gazetesi, 25 Kasım1995, s. 13 )
“Ben bu edebiyat dostuna, “Peyami Safa, Cemil Meriç ve Attila İlhan’ın Eserlerinde Batı”gibi kitaplar hazırlamasını tavsiye ediyorum.” (Mustafa Miyasoğlu, Milli Gazete, 29 Kasım 1998, s.12 )
“...Durdu Şahin bu önemli konudaki çalışmasının “anahtar” mahiyetinde olduğunu belirtmekte fayda var.
Her üç yazarı ve diğer Batı konusundaki fikirleri okumadan, Batı denilen mefhumun ne olduğu ve bizim yaptığımız yanlışların neler olduğunu 94 sayfalık bu çalışmadan öğrenmek mümkün.” (Abdurrahman Şen, Yeni Asya Gazetesi)
Soru: İki adet ansiklopedide sizinle ilgili bilgilerin yer aldığı söyleniyor. O bilgileri bizimle paylaşır mısınız efendim?
Cevap: Memnuniyetle efendim.
Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi’nde
DURDU ŞAHİN
Şair ve yazar. 1 Haziran 1960 İsahacı köyü / Alaca / Çorum doğumlu. İlköğrenimini Alaca’da tamamladıktan sonra Çorum Endüstri Meslek Lisesi ve 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ni bitirdi (1989). 1992 Yılında İslahiye’de başladığı öğretmenlik mesleğini 1995’ten itibaren Alaca’da sürdürüyor. Türkiye Yazarlar Birliği Üyesidir.
1976 yılından bu yana yazı ve şiirleri Bizim Anadolu, Zaman, Yeni şafak, Sağduyu, Yeni Hafta gibi gazeteler ile Kardelen, Güneysu, Öğüt, Türk Edebiyatı, Çağrı, Seviye, Rayiha, Altınoluk gibi çok sayıda derginin yanı sıra çeşitli antolojilerde yer aldı. Seviye dergisinin yayın yönetmenidir.
Yayınlanmış eserleri şunlardır:
ŞİİR:Sevgi Pınarı (1986), Kutsal Sevda (1988), Kar Çiçeği (1990), Kuşluk Vakti (1997)
ARAŞTIRMA: Peyami Safa, Cemil Meriç ve Attila İlhan’ın Eserlerinde Batı (1994)
RÖPORTAJ:Gülşende Hasbihal (1995), Türk Aydınının Gözünde Okumak, Yazmak ve DÜŞÜNMEK (1997
------------------------------------------------------------------------------------
Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi,Hazırlayan:İhsan Işık,s.83
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi’nde DURDU ŞAHİN
Şair ve yazar. 1 Haziran 1960, İsahacı köyü / Alaca / Çorum doğumlu. İlköğrenimini köyünde tamamladıktan sonra Çorum Endüstri Meslek Lisesi ve 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü (1989) bitirdi. 1992 yılında İslahiye’de başladığı öğretmenlik mesleğini 1995’ten itibaren Alaca’da sürdürdü.
İlk şiiri 1976’da Bizim Anadolu gazetesinde yayımlandı. 1976 yılından itibaren yazı ve şiirleri Bizim Anadolu, Zaman, Yeni Şafak, Sağduyu, Yeni Hafta gibi gazeteler ile Kardelen, Güneysu, Öğüt, Türk Edebiyatı, Çağrı, Seviye, Rayiha, Altınoluk gibi çok sayıda dergi ve antolojilerde yer aldı. Seviye dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. Çorum Hakimiyet gazetesinde söyleşileri yayımlandı. Çorum Hizmetleri AŞ tarafından 1997 Yılı Başarı Ödülüne layık görüldü. Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.
“ Durdu Şahin’in sanat hayatındaki en dikkate değer çıkışı “Seviye” dergisidir. Alaca Belediye Başkanlığının desteğiyle 1997 yılında, iki aylık periyotlarla yayın hayatına başlayan dergi, şimdiye kadar yayınlanan 13 sayısıyla edebiyat dünyamızda hakikatan büyük “seviye” yakaladı. Taşranın imkanlarından beklenmeyecek bir başarıyı gerçekleştirdi. Şahin, “Seviye”nin dört sayısını, sanat ve edebiyat hayatımıza yıllarca emek vermiş ve kıymetleri maalesef bilinmemiş Bahattin Karakoç, Vahap Akbaş, Mustafa Miyasoğlu, ve Arif Ay gibi her biri kendi semasında bir yıldız olan değerli sanatkarlar hakkında “özel sayı” olarak çıkarmış ve yine edebiyat tarihine ve tenkitçiliğine çok hayırlı bir hizmette bulunmuştur.” (Nazir Akalın)
ESERLERİ:
ŞİİR: Sevgi Pınarı (1986),Kutsal Sevda ( 1988), Kar Çiçeği ( 1990), Kuşluk Vakti ( 1997), Gül Yağmuru (2005).
ARAŞTIRMA: Peyami Safa – Cemil Meriç ve Attila İlhan’ın Eserlerinde Batı (1994).
RÖPORTAJ: Gülşende Hasbihal (1995), Türk Aydınının Gözünde Okumak, Yazmak ve Düşünmek ( 1997)
HAKKINDA: Gündüz (9.6.1997), Akit (22.6.1997), Maraş’ın Sesi (2.9.1997), Türkiye (10.6.1997) M.Murat Özülke (Kilim, yıl:2,1998), Abdurrahim Karakoç / Durdu Şahin, Cevat Akkanat / Bahar Müjdesini Kışa Taşıyan Şair, Nazir Akalın / Durdu Şahin’in Hasbıhallerine Dair, Halistin Kukul / Durdu Şahin’in Şiiri ( Kilim, Durdu Şahin Özel Sayısı, sayı:11-12,2002), Nazir Akalın / Durdu Şahin’e Dair (Şairin Eldivenleri,2003)
DURDU ŞAHİN’İN ANSİKLOPEDİDE YAYIMLANAN ŞİİRİ:
UMUTLA BEKLİYORUM
Umutla bekliyorum,
Bir gün doğacak güneş tepelerden.
Uyanacak insanlık,
Kurtulacak gecelerden.
Meyveye soyunacak ağaçlar,
Başaklar bire bin verecek.
Her sabah pencere önüne konan kuşlar,
Mutluluk türküsü söyleyecek.
Bir çocuk sevinciyle çarpacak yürekler,
Analar artık ağlamayacaklar.
Dile gelecek yıllardır sakladığımız dilekler,
Yolcular, yollarda kalmayacaklar.
Umutla bekliyorum,
Bir gün doğacak güneş tepelerden.
Uyanacak insanlık,
Kurtulacak gecelerden.
Durdu ŞAHİN
Kaynak:
İhsan Işık, Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Cilt; 8, s. 3292 - 3293, Elvan Yayınları. Ankara – 2006
Saygılarımla…
Durdu ŞAHİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.