Kafedekiler:3.Yaranamadım, ne yaptıysam bu hayata yaranamadım...
.’’Yazmak, okumak, araştırıp sormak’, gibi bir nedenim var mıydı? Diye anlamsız sorular, herhangi bir geçerliliği olmayan cümleler kuruyor,anlamını bilmediğim kelimeler dökülüyordu dilimden.. Yavaş-yavaş kaybolan düşlerim, anlamı olmayan düşünceler oluşmaya başlamıştı kafamın içerisinde. Kurumaya yüz tutmuş, susuz bir yaz geçiren bir ağaç gibi. Solmuş, rengini kaybetmiş bir demet çiçek, bir sis gibi günün üzerine çöken ve gece karanlığın dönen’, gün gibiydi her şey sanki.
..Soğuk bir İstanbul sabahı. Soğuk buz gibi bir hava, yere düşmeye üşenen, karamsarlığa düşmüş, kar taneleri havada uçuşuyordu o sabah. Bana mı öyle geliyordu bilemiyorum ama o kar taneleri de üşüyordu o gün. Bom boş anlamsız bir şekilde iniyorlardı gökyüzünden yeryüzüne. Her şey donmuş, her şey anlamını yitirmişti Yeniden İçimde çiçek açmaya başlayan umutlarım, o gün o zamansız yağan kar’ın altında kalıp donmuş, yitip gitmişti. Yok, etmeye çalıştığım olumsuzlukları, ha bir umut diye çabaladığım umutlarıma da o gün kar yağmış, hepsi dalında yemi tomurcuklanmış meyvelerin üzerine yağan kar gibi, donmuştu.
.. Yaranamadım’, ne yapsam yaranamadığım bu hayata küsmek üzereydim. Her ne istediysem o hep erteliyordu benim isteklerimi, hep bir bahane buluyordu ve ne beni nede istediklerimi ciddiye almıyordu. Ne ağlamama izin veriyordu, ne de gülmeme. Mutlu olmayı hep çok gördü bana, hep üzdü beni, üzmeye de devam ediyordu.
..Hüzünlerim değil, kahkahalarım yankılansın istiyordum her yana. Kahkahalarım sessiz duvarlara çarpıp gene bana dönsün istemiyordum. Mutlu olmak istiyordum, mutlu insanlar gibi yaşayıp mutluluğun tadını çıkarmak istiyordum. Sadece kendim için değil, tüm insanlar için bunu istiyordum çünkü çevremde asık suratlı insanlar görmek istemiyordum. Çevremdeki asık suratlı insanlar beni yeterince mutsuz ediyordu zaten.
Kafam karma karışıktı o gün. Ne düşündüklerime ne de konuştuklarıma bir anlam verebiliyordum. Sadece havanın çok soğuk oluşu, çok üşüdüğümü ve benimle birlikte her şeyin donmak üzere olduğu gerçeği duruyordu karşımda. Kocaman-kocaman hayallerim, toz konmamış düşlerim’’ hepsi şimdi susuz bir ağaç gibi kurumaktaydılar. Her şeyim solmuş, rüya göremiyor, gördüğüm rüyalarımın bile rengi kaçmıştı. Çok yorgun, çok üzgün, kendimi aldatılmış, kandırılmış olarak hissediyordum. Kâbus yaşamıyordum ama kâbusların içerisinde yalnız korkak biri olarak dolaşıyordum sanki İçime akan gözyaşlarımla birlikte. Ben umut ararken, hayat benim önüme hep bir engel, hep bir umutsuzluk sürüyordu. Beni hep hata yapmaya zorluyordu, bende hep hata yapıyordum. ‘’Yaptığım hatanın ne olduğunu bilmesem de, mutlaka bir hata yapıyordum ki bu durumdayım’’ diye düşünüyordum.
Evet, kabul ediyorum, o gün hiç iyi bir günümde değildim ve hep karamsar bir tablo çiziyordum, hep olumsuzluklar içerisindeydi düşüncelerim. Bir türlü dikiş tutmayan, durmadan kanayan bir yara, Bir türlü bulunamayan bir virüs gibi. Tamam- tamam artık yeter burada duracağım derken bir başka yerden başlıyordu kanama yeniden. Yorgundum. Yorgun, üzgün hem de çok mutsuzdum. Buz tutmuştu her şey, hepsi bir boşluğa düşüp tek –tek kırılıyordu. ‘Üşüyordum’, hem de çok üşüyordum..
Gündüz Yavuz..