- 927 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İLERİ YAŞ PSİKOLOJİSİ
İLERİ YAŞ PSİKOLOJİSİ
Yaşlılığın Tanımı:
Dünya Sağlık Örgütü 65 yaş ve üstündeki bireyleri yaşlı kabul etmektedir. Yaşlanma bireysel bir değişim olarak kişinin fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte doku ve organlarda oluşan yaşlanma biyolojik yaşlanma olarak değerlendirilir. Öte yandan, toplumsal değerler ve kültürel yapı da yaşlının ve yaşlılığın yerinin belirlenmesinde etkin rol üstlenir. Biyolojik yaşlanma beraberinde zihinsel yaşlanmayı da getirir. Zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişiliklerde bir takım farklılaşmalar oluşur.
Bu dönemde algılamada yavaşlama, yaratıcı yeteneklerde azalma, dikkatsizlik daha yavaş düşünme, zor öğrenme, çabuk unutma, hareketlerde yavaşlama gibi bir dizi belirtiyle karşılaşılır. Yeni gelişmelere uyum sağlayabilme ve yeni düşünceleri kabul etmede problemler yaşanır. Çevreyle daha az ilgilenilirken, kendi bedenlerine daha fazla ilgi gösterilir. Beşeri İlişkilerde gençlik dönemine oranla daha derin ve seçici olurlar. Yeniliklerden ürkülür, eski yaşamlar özlenerek genç kuşaklarla aralarındaki mesafeyi uzak tutma gereksinimi duyulur.
Yaşlılıkla birlikte fiziksel yakınmalar da başlar. Örneğin sağlığa aşırı önem verme, her gün bir hastalıktan söz etme, sık sık doktora başvurma v.b… Yaşlılık bireyin geçmişini daha sık sorguladığı bir süreçtir. Kişi geçmişinde kendisine doyum veren bir hayat yaşamışsa, hedeflerine, isteklerine, ideallerine yaklaşabilmişse, yaşlılığı daha kolay kabullenir. Üretkenlik döneminde yapamadığı etkinliklere katılma arzusu gösterir. Seyahat etmek, okumak, artık daha genişlemiş olan ailesine ve arkadaşlarına zaman ayırmak gibi, yaşamını zenginleştiren işlere yönelme eğilimi gösterir.
Yaşlılığı kabullenme her bireyin dinamiklerine göre değişir. Maddi durumunun iyi olması ya da olmaması, ailesi ve dostları içinde sevdiği kişileri kaybetmesi, çevrede kendisini fazlalık olarak hissetmesi, eş ve çocuklarına yük olduğunu varsayması yaşlı kişileri olumsuz yönde etkileyebilir ve bu yüzden başlayan huzursuzluk dönemi, depresyona kadar gidebilir.
Bunun yanında, yaşlı kuşağın sıklıkla karşılaştığı kalp hastalıkları, hipertansiyon ve diyabet gibi rahatsızlıkların ciddi boyutta yaşadığı bu dönemde, fiziksel yetersizlikle ilgili düşünceler ortaya çıkar. Aile içindeki rol ve ilişkilerin değişmesi, yakın çevrede ölümle sonuçlanan kayıpların yaşanıyor olması bu dönemde bazı ruhsal sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olur.
Yaşlılıkta Ortaya Çıkan Ruhsal Sıkıntılar:
1) İleri yaşlardaki insanlar fizyolojik olarak gençlere oranla daha az uykuya ihtiyaç duyarlarsa da, uyku süresinde fiziksel ve ruhsal hastalıklara bağlı olarak artma ve azalma olabilir. Uyku düzensizlikleri ve gündüz uyuklamaları gibi sorunlar kişinin günlük yaşam enerjisini de etkileyerek hem çevreyle, hem de kendisiyle olan ilişkilerini bozar.
2) Zor öğrenip çabuk unutmanın yanında, hatırlamada çok ciddi bir sorundur. Kişi çocukluk ve gençlik dönemlerinde öğrendiklerini ve yaşadıklarını kolayca hatırlayabilirken, birkaç gün öncesinde yaşadıklarını hatırlamakta güçlük çeker.
3) Bedensel ve ruhsal hastalıkların ortaya çıkışı, eş-dost kaybı, fiziksel yetersizlik gibi nedenlerle çevredekilere sürekli ihtiyaç duyar hale gelmek, ekonomik sorunlar, yakın çevresindeki ölüm olayları gibi etmenler depresyonun ortaya çıkışına uygun ortam hazırlar.
4) Sinir sistemi ve beyinde yaşa bağlı yapısal değişiklikler meydana gelir. Bu bağlamda dikkatte azalma, nesnelerin isimlerini söze dökmede yavaşlama ve tereddütler, yeni bilgiler öğrenmede, önceden öğrenilenlerini hatırlamada güçlükler ortaya çıkar. Sorunlar karşısında çözüm üretmede, yeni ortamlara uyum sağlamada zorluk çekilir. Dolayısıyla yaşamın her alanına yayılabilen performans kaybı kişide yetersizlik duygularına ve başka ruhsal sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olur.
5) Zaman içersinde bellek, dikkat, yoğunlaşma gibi alanlarda performans kaybı ortaya çıkar. Karşılaşılan sorunu tam olarak değerlendirme ve çözümleme yeteneğinde azalma belirginleşir. Karşıdaki insanın davranışlarını yorumlamak güçleşir, yanlış yorumlar yapılmaya başlanır. Öfke, üzüntü, sevinç gibi duygusal tepkiler daha güçlü olarak yaşanır. Alınganlık belirli bir noktaya kadar doğal bir davranış kalıbı olarak kabul edilebilirse de, ileri yaşlarda hem sosyal hem fiziksel anlamdaki kayıplar kişiyi daha duyarlı ve kırılgan hale getirir.
6) Yaşlılarda sıklıkla görülen bir rahatsızlık da bunamadır. Hastanın bilinci yerinde olmasına rağmen bellekte zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde azalma olur. Gençlik dönemine oranla daha kırılgan ve öfkelidir. Yeni bilgiler öğrenmede ve bunları anımsamada, konuşma sırasında doğru sözcükleri bulmakta, günlük yaşantıya ait sorunları çözmekte yavaşlama zamanla daha belirgin hale gelir. Bazen de yaşlılık döne mi öncesi ezbere bildiği bazı isimleri, telefon numaralarını, hatta yaşamakta olduğu yer ve mekanı, eşini, çocuklarını, dostlarını ve geçmişini anımsayamayarak hayata tamamen kapanma eğilimi gösterir .
7) Yaşlıların evrensel korkusu ölümdür. Yaşlıların ölümü yakınlarında hissetmeleri ve her an ölebileceklerini düşünmeleri ölüm fobisine neden olur.
Yaşlılığa Uyum:
1)Yaşlılık çaresi bulunamayan fiziksel ve ruhsal bir hastalıktır. Fiziksel yaşlanma evrensel tıbbın, ruhsal yaşlanmaysa Psikiyatri ve büyük ölçüde Psikoloji ve Sosyolojinin görev alanına girmektedir. Dolayısıyla yaşlı bireylerin biyolojik ve ruhsal sorunlarından arındırılmaları konusunda günümüze kadar yapılan bilimsel çalışmalarda, ilaçla tedavi, psikolojik terapi seans ve huzur evlerinde barındırma ve bakım uygulamaları gibi sorunların hafifletilmesi dışında yüzde yüzlü oranlara varan bir başarı maalesef yakalanamamıştır.
2) İzmir de ki huzurevlerinde ve aile ortamında yaşamanın, yaşlıların yaşam doyumuna olan etkisini incelemek amacıyla düzenlenmiş bir araştırmada: 240 yaşlıdan oluşan örneklem ile yürütülen çalışma sonunda, aile ortamında yaşayan yaşlı kadın ve erkeklerin huzurevinde yaşayan kadın ve erkeklere göre yaşam doyum ve kalitesinin daha yüksek olduğu, keza huzurevlerinde yaşayan yaşlılarda depresyon görülme sıklığının da evinde yaşayan yaşlılardan daha fazla olduğu, ayrıca demans seyrinin huzurevinde hızlanarak kısa sürede kötüye gittiği saptanmış ve bu durumda, yaşlıların aile ortamında yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanması ve desteklenmesi kararına varılarak, yaşlılara verilecek bakım hizmetlerinin de “Evde Bakım” ve “Gündüz Bakımevleri” gibi örgütlenmelere öncelik verilmesi gerektiği önerilmiştir.
Son Söz:
Yaşlıların en önemli psiko-sosyal sorunu yalnızlık duygusudur. Yaşlı bir insan çok lüks bir huzurevine veya hastaneye bırakıldığında,hizmetlilerden ne kadar yakın ilgi görürse görsün, aklı eş,çocuk ve torunlarındadır.Yaşlı bireylerin sorunlarından arındırılması ancak ve ancak aile bireyleri ile ikincil derecedeki yakınlarından gördüğü içtenlikli sevgi,şefkat, saygı ve güven duygusuyla olanaklıdır.
Yaşlı bir bireyi sımsıcak bir çatı altında karşısına aldığı torunlarına uzun bir ömür sürecinde oluşan bilge kişiliğindeki deneyim ve anılarını aktarmak kadar mutlu edecek başka bir tedavi yöntemi düşünülebilir mi?
Bir Anı:
Yıl bin dokuz yüz doksan bir. Bingöl’ün Karlıova ilçesindeyim. Takvimler 15 Ağustosu gösteriyor. Gece ayrılıkçı kürt örgütünün saldırısına uğruyoruz. Kırk dakika süren bir çatışmadan sonra etrafı toparlamağa çalışıyoruz. Bu yoğun çalışma sırasında Bursa Yenişehir de ikamet eden ileri yaştaki annemin çok ağırlaştığı yolunda bir telefon alıyorum. Ortam çok gergin. Bu yüzden izinler kaldırılmış. Üç gün sonra vuku bulan ikinci bir saldırıyı da bertaraf ettikten ve takviye güçlerle sükûnet tesis edildikten sonra izin alabildim. Memlekete gittiğimde annemi yatağında bulmuştum. Başucunda Kur’an okunuyordu. Kardeşlerim:” Şuur gitti kimseyi tanımıyor, on beş gündür bir lokma yemedi,”dediler. Aldım Devlet Hastanesine götürdüm. Kahramanmaraşlı bir Başhekim vardı. Tanrı ondan hoşnut olsun, hemen yatırıp tedavi altına aldı. On günlük yoğun bakım sürecinde eşim gece gündüz yanında kalarak bakım ve temel ihtiyaçlarıyla yakından ilgilendi. Sonuçta şifayla taburcu edildi. Evde geçmiş olsun ziyaretine gelip giden tüm aile bireyleri ile yakın akraba ve komşulardan oluşan olağanüstü bir trafik var. Annem dalıp dalıp gidiyor. Yanında olmama karşın beni tanımıyor ve çok enteresandır, eşime adıyla hitap ederek beni soruyor:”Kim bu adam kızım?” Çok üzülüyorum. Yanından saklamayı başaramadığım gözyaşlarımla dışarı çıkarken dudaklarımdan şu dizeler dökülüyor:
Ana ben varım ya,
Dördüncü çocuğun.
Hani bin dokuz yüz kırk ikide,
Şehremini’ de doğurduğun.
Tek odalı yüreğine,
Bir kalemde sığdırdığın altı çocuktan,
Seni altı yüreğe sığdıramayan,
Dördüncü çocuğunum...
Söyle yiğit anam:
Halâ çocuğun muyum?
.../...
Sonuçta oturup konuştuk kardeşlerimle. Alzheimer hastası olan annemin bakımını üstleneceklerine dair kati söz verdiler. Bunun üzerine gönül rahatlığıyla Karlıova’ya döndüm. Sevgili annem 1995 yılına kadar aile ortamı içinde yaşadı. Kalp yetmezliği sonucu hayatını yitirdiğinde devletin nüfus kayıtlarına göre yüz on bir yaşındaydı. Mekânı cennet, toprağı bol olsun efendim. Selâm ve saygılarımla. 01 Aralık 2012
Necati ÖZTURAÇ
NOT: Bize bu çalışmayı öneren yaşlı dostumuz sevgili Ünal Hocamızı umarım mahcup etmemişizdir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.