Bir varmış, bir yokmuş...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir varmış bir yokmuş diye mi başlamalı bilmem, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde güzel ülkede güzel mahalleler varmış diye başlayabilirim galiba.
Toprak temizmiş. Hava, su, gökyüzü temizmiş. Oralarda yaşayan insanlar da temizmiş. Birbirlerine dost merhabalarını esirgemezmişler. Ve o merhabanın hatırı varmış ki para kadar değerliymiş. O merhaba için birbirlerinin arkasından kuyu kazmazlar, satıcılar para kazanmak uğruna içinde ne olduğunu bilmedikleri yiyeceği satmazlarmış.
O mahallelerde çocuklar sokaklarda çeşitli oyunlar oynarmış. Ter içinde bütün gün koştururken akşamın geldiğini anlamazlar, pencerelerden annelerinin seslenmesiyle akşam yemeği için zorla evlere girerlermiş. Bazen duymayıp eve gitmeyi unutanlar azarı işitip, dayağını yiyip, yine dışarıdaki bir arkadaştan gelen bir ıslık sesiyle dışarı kaçarlarmış. Dizlerindeki yara kabuklarının üstüne yeni kabuklar bağlanırmış. Kavga etseler de kin tutmaz, her gün yeniden barışıp yeniden kavga edilirmiş. Hepsinde bir paylaşma duygusu yavaş yavaş gelişir, birbirlerini kollarlarmış.
Ellerindeki misket torbaları ile gezer, gazoz kapağı toplarlarmış. Yakar topun acısını bilir, saklambaç, çelik çomak oyunları oynar, çember, topaç çevirir, ip atlar, yere üsüste koyduğu taşlardan kale direkleri yapar, komşu arsalarda top peşinde koşar terlerlermiş. Komşu mahalle kavgalarında kahramanlar yaratılır, topuyla kırdığı komşunun camı yüzünden babadan azar işitir, komşu bahçeye meyvelere dalmaya koşarlarmış. Duvar üstlerinde sohbet koyulaştırır, kan kardeş olurlarmış.
Yazlık sinemalar varmış 10 dakika aralarda frigo buz, alaska satılan. Hatıra defterleri varmış ”hayatın sarp ve dikenli yollarından geçerken bana da kalbin gibi temiz bir sayfa ayırdığı için” diye başlayan sayfalarıyla, anket defterleri varmış onlarca soru cevaplarıyla, tom miskleri, teksasları varmış.
Okula arkadaşlar beraber gider, birlikte ders çalışılır, komşu anneler diğer çocukları kendi çocuğundan ayırmazmış. Herkes komşusunu sever, sayarmış. Mutfaklardan kokular yükselir, canı ister diye yapılan yemekten komşuya da bir tabak götürülürmüş.
Gel zaman git zaman ülkede durumlar değişmeye başlamış. Mahallede bir tedirginlik baş göstermiş, insanların suratı asılmış. Geçim derdine düşmüşler. İşsizlik, enflasyon, pahalılık, köşe dönme istekleri derken herkes birbirinden uzaklaşmış. Yüzlerinde çaresiz bakışlarla hayata yenilenler, galip çıkanların esiri olmuş.
Çocukların top oynadığı arsalar teker teker kocaman binalara dönüşmüş. Gün gelmiş herkes yabancı olmuş, kapılar çalınmaz, hatır sorulmaz olmuş. Sokaklar caddelere dönüşmüş, bahçeler bozulmuş, gölgesinde oturulup çay içilen, dalına salıncak kurulan ağaçlar teker teker kaybolmuş.
İnsanlar betondan kafeslerine kapanmışlar, çocuklar güven içinde ama yalnız yaşarken okullarına servisle gitmeye başlamışlar. Gezmek onlar için artık büyük AVM ler içinde fast food yemek olmuş. Evlerinde sanal dünyalarının içinde, sanal kahramanlarının maceralarıyla yetiniyorlarmış. Dünyaya vindows penceresinden bakıyorlar, sadece dershaneye gitmek için evden çıkıyorlarmış. Sayısal-sözel test reytingleri tek uğraştığı konu olmuş.
Paylaşmayan, sokak oyunu nedir bilmeyen, arkadaşı olmayan, hiç ağaçtan düşmemiş, dizleri kabuk bağlamayan ama gürbüz ve güven içinde çocuklar yetişir olmuş. Ağaçlara tırmanmayı hiç düşünmemişler.
Bu masalın sonu nasıl biter ki?
Şimdi daha büyük evlerde, daha küçük aileler yaşıyor. Mallar arttı ama keyif azaldı. Çok para harcanıyor ama az gülünüyor. Az kitap okunuyor ama çok tv izleniyor. İlaçlar çoğaldı ama hastalıklar arttı. Çok konuşulup, az gülünüyor. Daha çok mutlu olmak için mutsuzluklar yaratılıyor. Çok para kazanmak için daha çok çalışılıyor, zaman azalıyor. Somurtarak işe gidiliyor, hayattan zevk alınmıyor.
Zaman ve şartlar değişse de bir tane hayatımız var. Ve herkesin kendi masalı.
Şükran Demirtaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.