KAFEDEKİLER:..2:Neyi anlatıyor bu yazılar?
Yorgun bir şekilde açtım kafe’nin kapısını; daha içeriye adımımı atar atmaz bir müşteri geldi, ’’Abla oturabilir miyim?’’-dedi
Elbette oturabilirsin, ama yeni geldim, içeriye henüz bakmadım etraf tozlu olabilir, dedim
. ’’Biz arkadaşlarla toplanıp hep beraber okula gidecektik, o zamana kadar burada oturup oyun oynayacaktık, baksana hiç birisi gelmedi arkadaşların’, dedi ve bakındı sağa sola kimse var mı? Bu genç bir lise öğrencisiydi. İçeriye girdim, bilgisayarı açtım ve o öğrenciyi içeriye aldım, oturdu ben etraftaki tozları silip süpürdüm, etrafı toparladım bir güzel, bugün erkenden giderim eve diye düşündüm.
..Serkan, gece erkenden eve gelmiş’, burada kalıp sabaha kadar oturup oyun oynamamıştı ya, eksik kalmıştır oyunu onun şimdi, bu yüzden kafeye erkenden gelecektir mutlaka, diye düşündüm kendi kendime…Serkan bu,ne zaman ne yapacağı hiç belli olmazdı çünkü…
‘’Güne’ iyi başlamıştım. Bugün işler iyi olacak, bugün işler iyi olacaktır diyerek pozitif düşünüyor, bir şekilde kendimi kandırıyor, motive ediyordum. Ne edeyim başka, kendi kendimi kandırıp, bu şekilde moral aşılıyordum kendime işte.
..Düşüncem doğru çıktı ve Serkan öğlene doğru kafeye geldi ve Gökhan’la ikimiz şaşırmış, Serkan’a bakıyorduk. Serkan, erkenden gelmişti ya, o yüzden şaşkınlık içerisinde pür dikkat kesilmiştik. Serkan her ikimizi hiç görmemiş gibi davranıp, hemen bilgisayarın başına oturmuştu. Komşunun oğlu, yani mahalleden arkadaşı da buradaydı ve tam üç kişilerdi, bana oturacak yer kalmamıştı.. ben işimi bitirdim nasılsa, en iyisi bende eve gideyim dedim. Serkan bana git demiyordu ama kafede de kalmamı istemiyordu, bunun farkındaydım, ah şu çenem ahh. Neler çekiyorum şu çenemden bir bilseniz.Bu yüzden Serkan gelir gelmez, benim kafe’den çıkıp gitmemi istiyordu..
Serkan la, şöyle ayaküstü sohbet yapıyor, bir yandan da yiyecek bir şeyler hazırlıyordum yemesi için.Serkan’a,, Bu sabah o sahtekâr Erol geldi kafeye, satılması için koyduğu malzemeleri geri götürecekmiş, götürmeden önce de seninle bir konuşacakmış. O sahtekar seninle ne konuşacak bilmiyorum..Bana her hangi bir açıklama da yapmadı,dedim ve de ekledim..
. Bak Serkan,, o yalancı Erol’dan sakın çekinme, hakkın ne ise almalısın ondan. Kimseye minnet edip boyun eğmene gerek yok, hak edene saygı duyulur, etmeyene değil’, henüz sözüm bitmeden Serkan’ın arkadaşı söze girerek, ben onunla nasıl konuşacağımı çok iyi biliyorum, sen merak etme yenge dedi. Bu arada bana tek yenge diyen gençte oydu, oğullarımın yaşıtları arasın da yani..
Sen biliyor olabilirsin, sen onu çok daha önceden tanıyorsun.., ama Serkan bilmiyor, onun tanımıyor, hiç birimiz tanımıyoruz,bu yüzden bilmiyor nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu. Serkan çok iyi niyetli ve karşısındakini de kendisi gibi iyi niyetli zannediyor… Erol da bunun farkında ve bu iyi niyeti suiistimal ediyor.
Adama bak ya, hayatı hep yalan dolan. İnsan bu kadar yalanı nasıl- söyler arkadaş, anlaşılır gibi değil..
Ben onu burada kalıp beklerdim ama o yalancının ne zaman geleceğini bilemiyorum ki, deyip hayıflandım. Arkadaşı, Serkan’ı işaret parmağı ile göstererek, bu hak ediyor kazıklanmayı deyince..
Belki, Serkan kazıklanmayı hak ediyor ama ben etmiyorum, benim burada canım çıkıyor. Serkan da hak etmiyor. Hem neden? insanlar kazıklanmayı hak etsinler.. Serkan kazıklanmayı, neden hak etsin ki? İyi niyetli olmak suç mu? ‘’Unutmuşum,, doğru ya bu ülkede iyi niyetli olmak suç’, iyi niyetliysen ezilmeye de mahkûmsun öyle mi?.
Serkan’ın arkadaşı, konuşmaya devam ederek. Herkes Serkan gibi olsa kimse bu ülke de sıkıntı çekmez, herkesin hayatı bir düzene girer , herkes rahat yaşardı vallahi, dedi ve birden başka tarafa çevirdi dümeni
..Ben kafe den çıkmaya hazırlanırken, tekrardan Serkan’a dönerek, sakın ha, dikkatli ol, o yalancıdan kazık yeme, dedim ve kafe den çıkıp gittim. Önce biraz alış veriş yaptım, her şeyi peşin parayla satın almış, kredi kartını hiç kullanmamıştım. Ay sonu toplu ödeme yapmak çok daha ağır geliyordu bana, bu yüzden, ödeyebileceğim kadar harcama yapıyordum bende.
Evin kapısına gelince, ilk önce posta kutusuna baktım, posta kutusu boştu. Binada da kimse yoktu. Kapıyı açtım elimdekileri hölde yere bırakarak, önce banyoya, daha sonrada üzerimi değiştirerek, aldığım malzemeleri yerleştirdim. Kendimi çok kötü hissediyordum, durmadan bir şeyler yer değiştiriyordu bende..Bu yüzden çok yorgun ve de bitkindim..Koltuğa uzanıp televizyonu açtım,yok hayır istediğim bu değildi benim, canım çok sıkılıyordu. Eksik bir şey yapmışım gibi etrafa bakınıyordum. Kendimi oyalayacak bir şeyler arıyor ama bulamıyordum. Sonra elimde birkaç parça çamaşır yıkayıp astım. Mutfağa girip, bir tatlı yaptım, karnım çok aç olduğu için, bir kâseyi o anda yemiştim bile... Sonrada, üzerime garip bir ağırlık çökmüş, galiba tatlı bana dokunuyor diye düşündüm. Gene geri koltuğa uzandım, kendimi çok kötü hissediyor, parmağımı kıpırdatacak halim yoktu.
.Tam bu sırada Gökhan gelmiş, Gökhan’a neden seni görünce şaşırmıyorum? Diye sordum
Gökhan güldü, hadi, hadi bana yemek ver, karnım çok aç deyince…
yemek yok
Serkan, sen ne zaman bu evde yemek yaptın ki zaten, deyip, Doğrudan dolaba giderek salam, sosis ve de et aradı dolapta.Yemek dediği böyle şeylerdi, Serkan için.,Eğer bunlar yoksa, yemek de yok demektir onun için.
Tatlıyı aldı, bende yanında yumurta kırdım oturdu bir güzel yedi .
Neşesi yerindeydi o aralar. Salimle çok iyi anlaşıyor, ikisi bir olup Serkan’ı çekiştiriyorlardı. Her ikisi de Serkan’dan yana dertliydiler. Arkasından bir güzel dedikodu yapıp, Serkan’ı çekiştiriyorlardı.
Uzun, uzun çalan kapının ziline Gökhan, bu Salimdir, çünkü zili ondan başkası bu kadar uzun çalmaz dedi ve kalkıp kapıyı açtı, evet, ‘’Zalim’’ bu, gelen Salim demiyor da ‘’Zalim diye çağırıyordu onu, sonra da bir hızla hazırlanıp çıkıp gitti evden, dışarıda ayakkabılarını giyerken, ben gidiyorum diyebilmişti ancak..
.Ben gene evde yalnız kalmıştım, of ya, yapacak bir şeyde yoktu, yapacak bir şey olsa da bende de yapacak hal yoktu.
Uzandığım yerden kalkıp camdan dışarıya baktım, olmadı balkona çıktım, yok, tat yoktu hiçbir şeyde. En iyisi arkadaşı arayayım, düşündüm bir an tereddüt ettim, neden? Aramaya çekiniyordum, çünkü ondan alacağım yanıta hazır değildim galiba. Boş ver, yanıtı ne olursa olsun, hiç haber alamamaktan daha kötü değildir deyip, Hemen şimdi, şu an aramalıyım, yoksa gene cayar vaz geçebilirim aramaktan.
Çünkü çok çabuk fikir değiştirebiliyordum ben. Hemen telefon rehberin sarıldım, numarayı bulup tuşlara bastım, iki kez çaldı, üçüncüsünde, alo dedi karşı taraf. Gözde evde mi? Diye sorunca,
Evet, ben Gözde deyince, güldüm, sanki hiç tanışmamışız, konuşmamışız da, ilk kez konuşuyor muşuz gibi.
Gözdeye, ben de Merve deyince,
Gözde, aa Merve sen misin? Nasılsın, iyi misin? Diye sormaya başladı..çok hoş bir karşılamaydı bu. Eyvah dedim, bu hoş karşılamanın arkasından, nasıl? Bir konuşma gelecek diye düşünmeye başladım. Öylesine hızlı düşünüyordum ki, ben bile kendi düşüncelerime yetişemiyor, kendime şaşırıyordum.
Epey uzun bir konuşma olmuştu, ona sormam gereken soruyu henüz soramıyor, o da hiç fırsat vermiyordu bana ne konuşmam için, nede ona soru sormak için
. Ama ben onu neden aramıştım?
O soruyu sormak için,
Neden çekiniyorum peki?
Konuya aynen şöyle girerek, bir şey çıkacağını sanmıyorum ama insan gene de merak ediyor, ne yaptın o yazıları? Diye sordum, sordum ama sanki bu soruyu sormakla ona karşı büyük bir suç işlemişim gibi hissettim bir an, Telefonda, ahize elimde ezilip büzülüyordum, üstelik.
Gözde, senin yazdıklarını baştan aşağı hepsini okudum, mektupları da, okudum.
Eğer değerlendirilebilirse, iyi bir şey çıkarabiliriz Çok doğal, çok akıcı sade yazmışsın. Sen kimden esinlendin? Sen en çok hangi yazarın yazılarını okuyorsun? Diye sorunca, ne yalan söyleyeyim, biraz bozuldum, ne bu şimdi, ne demek istiyor bu kız? Diye
Gözde’nin Konuşmalarına bakılırsa, yazıların içeriğini beğenmişti ki, bana kimden esinlendiğimi, daha çok hangi yazarları okuyorsun? Diye soruyordu..
Gözdeye, bu benim hayatım, insan kendi hayatını yazarken, kimden etkilenebilir ki?
Ben böyle söyleyince, Gözde söylediklerini geri almış gibi, hemen konuyu değiştirmişti. Gözde. Merve, şimdi sana ihtiyacım var bazı şeyleri birlikte düzenlemeliyiz, deyince
,. Ha bu ne demek oluyor, daha çok bir araya geleceğiz, anlamına mı geliyor? Diye tekrardan sordum Gözdeye?
Gözde, evet, daha çok konuşacağız anlamına da geliyor ayrıca, dedi
Çok mu değişecek yerleri var? Yazıların
Gözde,, hayır, hiçbir şey değişmeyecek, sadece bazı şeylerin, senin izninle olması gerekiyor o bakımdan daha çok görüşüp, ‘’birlikte çalışmalıyız’’ dedi.
Gözde’ye peki ne anladın?
Neyi anlatıyor bu yazılar?
Beni tanıdın mı? Diye sorunca da,
Gözde güldü. Azimli, kararlı, çoğu zaman boşluğa düşmüş, her seferinde de biraz daha içine kapanan bir kadın imajı var o yazılarda dedi..
Evet, tam da dediğin gibi, iyi anlamış, iyi süzmüşsün beni dedim, dedim ama öyle heyecanlandım ki, titriyordum, bu heyecanım, anlaşılmasın diye tekrar yapmıyor, Gözde’nin söylediklerini onaylıyordum.
Zaten kendimi yeniden anlatmaya gerek yoktu. Bende bunun için herkes bu yazdıklarımı okusun istiyordum…, öncelikle, ve de özellikle kadınlar okumalı bu yazdıklarımı diye düşünüyordum...
‘’Kadınlar kendilerini zavallı, çaresiz hep birilerine muhtaç güçsüz varlıklar olarak görmesinler’’. Hele kadınlar, mutlaka okumalılar bu yazdıklarımı dedim Gözde’ye Ama önce bu kitabın yayınlanması gerekiyor, öyle değimli?