SEN...
Hep ayrılıklar için çıkardın…göçebelerin konak yerleri ve etrafı çitlerle çevrili virane evlerdi yurdun. Şehir adına yüreğinde sadece kuytu bir mağara, o da paramparça olmuş yürekler misaliydi. İnsan denen mahlukat’a gözlerindeki sanatları öğretirdin kimi zaman. Kimi zamanda geceleri kumsallarda perileri anlatırdın hiç kimseciklere. Kimi zaman kapkaranlık odan öyle rutubetli olurdu ki , rüyalarında hep şahmeran beklerdi. Yıllar önce pusuya yatmış nemli rutubet, tenin soğukluğuna karşı kumar oynardı.
Demir çerçeveli köhne ve kışın çatısı damlayan iki göz odası olan bir evde yaşıyordun. Adeta toprağın üstü,yerin altındaydı evin. Hep utangaç arzuların , ar damarları yırtılmış anıların , yıkımların ,yurtlarından sürülmüş düşüncelerin , askeri cezaevlerinde yıllarca işkence görmüş bakire merhametin, esir alınmış ,prangalara vurulmuş, gözyaşlarınla beraber yaşadın bensiz yıllarca. Ve sen asırlar öncesinden kalma bakır yüzündeki mor teninle yaşardın kaldığın odada. Feza da bile, karşılığı olmayan kötürüm sevgilerinle göz göze geldiğimde, utancımdan dilsiz şeytanlara döndüm.
Benden önce hiç kimsenin haberi olmamıştı, yatak odanda kullanılmayan ruhlardan ,terk edilmiş duygulardan , kimsenin aldatmaya değer görmediği aşklardan ve sonsuz sevişmelerden kurduğun kabileyi bir ben keşfetmiştim.
Sevdiğimi hissedince bu dünyada öldüğümü bir kez daha anlıyorum. Sınırları çizilmiş bir ruh gibi korkusuz oluyorum bu dünya da. Hep seni sevmeler gibi seviyorum kimseyle yarışmaya cesaret edemediğim sevgimle.
Bugün , beni samimi duygularla sevdiğini söyleyen sana karşı, mağarasına saklanan, korkak, hatta ruhsuz biri gibi davranıyorum... Hatta tedirginliğimi, korkaklığımı bana hissettirdiği için öfke bile duydum sana.. Sebebi belliydi: Bu mağarasına saklanarak gizlenen, korkak, sevgi yeteneksizi birini nasıl bu denli gözü pek, bu denli koşulsuz duygularla sevdiğini söyleyebilirsin ki... Görmüyor musun halimi, hissetmiyor musun beni kendimle bir türlü örtüştürmeyen etrafımdaki derin boşluğu? Her gün defalarca lanetler ve küfürler savurdum ruhuma , başkalarından utançla gizlediğim bu sevgi yeteneksizi varlığı nasıl sevebilirsin diye...
sen çok eski bir duyguya , çok eski bir şeye aşıktın hep. Sanki dünya ya en derin acıları çekmek için lanetlenerek gönderilen şeytan gibiydin. Yarası kapanmayacak acılar içinde yaşıyordun hep. Seni gördükçe , çevremdeki hayat daralıyor ve çirkinleşiyordu ve sen mezarına daha sık kapanıyordun. Bir gün bana öylesine acı çekiyorum ki , çoğu kez acıdan bitkin düşüp tanrıya küfürler savuruyorum demiştin. Etrafında senin gibiler olsaydı kurtuluş olabilirdi, ama ben seni o acıların içinde bile yalnız bıraktım, tek başına . seninle her konuşmam ruhlarımızdaki hicran yaralarının sevişmelerine ve merhamet dilemelerine neden oluyordu.
YORUMLAR
Bekledim... İnanın devamını bekledim yazının. Son noktanın beni bu kadar derinden sarsabileceğini ummazdım hiç. İlk kez bir yazının bitimini üzüldüm. Öyle kapılmışım ki hikayenin içine, size bunları yaşatan kadın oldum bir an, ve savaştım içinizde ki korkak cengaverle...
Şiirinizde de belirtmiştim. Korkunç bir hayal güvü ve kitap bilgisi var sizde. Araştırmacı bir ruhunuz olmasaydı böyle derin imgeler bırakamaz, aşktan korkan yanlarınızla böylesine derinden yüzleşemezdiniz. Hayran kaldım inanın ve korkarım bu dizinin devamını sabırsızlıkla bekleyenlerinizden olacağım....