Benimle oyun oynar mısın?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Küçük bir çocukken henüz, büyük hayallerim vardı herkesten habersiz… Büyücek bir gökyüzü, bulutsuz sıcak bir hava ve umutlu başlamış klasik bir gün. Her zaman olduğu gibi diğerlerinden çok başka…
Özlemle yoğrulmuş adımız. Hasretle kavrulmuş ekmek arası tatlı bir helva, küçük bir müzik kutusu ve huzurdan bi haber bir bakış açısı. Gelişmekte olan Ankara gibiyim; büyüdükçe kendime sığmıyorum. Ağlıyorum; henüz gedik olmuşum. Yürüyorum; her zaman olduğu gibi; yine kendim kalkmışım. Her yanımı saran bir korkaklık var oyunlara dair. Ben hep oynarken korkardım zaten. Alışık olduğum bir şeydi. Küsmekten, yenik kalmaktan, bazen koşamamaktan, çoğu kez haksızlıktan korkardım. Ama düşebileceğim ihtimalinden hiç korkmadım nedense. Parçalarken ellerimi ve dizlerimi mutlu oldum hep. Güzel bir duyguydu bence. Yeni bir yaram olmuştu artık. O geçesiye kadar kral bendim. Hep bisikletten, ağaçtan, koşarken ayağıma takılan bir taştan sebep düştüm işte. Yeniden kalkabilmek, kendi yaralarımı sarabilmek için hep düştüm ben, yeniden kalkabilmek; bunun farkına vararak yürümeyi öğrendim. Kısaca yaşayarak büyüdüm ben.
Hep severdim başka şehirleri. Gizli bir yanları vardı bence; hala da öyle. Yeni arkadaşlar, kaçamak öpüşmeler, düşünecek bir iki hata ve hatıra, özlemler vs vs. kısaca hep sevdim ben başka şehirleri; başkalaşmış olmasınlar yeterdi benim için. Ancak büyüdükçe görüyorum ki; benim Ankara’m bile başkalaşmış artık. Sanki o da büyümeyi öğrenmiş gibi. Ama o çocuk değil artık. Kocaman bir yürek gibi atmaya korkan... İçinde sindirilmiş onca insan varken nasıl nefes alabiliyor anlamıyorum ancak o bile büyüdükçe yaşamayı, yaşadıkça düşmenin bir gereklilik olduğunu çözememiş demek ki…
Yeni hatıraları yerleştirirken en sessiz, sedasız lahzasına ömrümüzün; en antirik yerlerinden kestik anıları, en sebepsiz gülüşleri ve en ucuz hayallerimizin ucundan tutup tutup astık ağaçların dallarına. Bastığımız yerlerin belki bir çocuğun hayallerinden bir parça olduğunu, ömrümüzü kirletir gibi ufaklık bir hayali de kirletebileceğimizi hiç düşünmedik. Korkaktık evet ve hiç biriniz bunu kendinize itiraf etmediniz, edemediniz! Kendinize bazı şeyleri itiraf edebilmeniz mümkün değildi çünkü… Zayıf ve çaresizdiniz ömrünüzün bazı vakitlerinde, düşmekten korkarak yürüdünüz, yürüdükçe kanayan yüzlerinizi gizlemek için tonlarca makyaj yaparak; maskelerinizin ardına sakladınız yaralarınızı… Siz bile aklınıza geldikçe utandığınız, belki korktuğunuz bu anılardan soyutladınız kendinizi. Yaşanmamış sayarak ötelediniz hayatlarınızın geçmiş zamanlarında; şimdiki zaman ekini kullanarak ileriye sardınız güya yaşanmışlıkları ve ellerinizle; dizlerinizdeki kabukları diğerlerinden gizlediniz; oysa sizden farklı değillerdi…
Soğuk bir kış günü soğuk gökyüzünde parlamakta olan kamerin altında Allah’a ne çok dua etmiştiniz… Yıldızların parlaklığına aldanıp da gözlerinizden süzülen her damlayı belki bir yerlerde, sıcak yatağında uyumakta olan birilerine haram edip; o yürekten ahlarınızla birlikte geceye gömdünüz o yürek sızılarını… Unutmayın ki, gizlediniz o bütün yara kabukları, çizgileri ve hatıraları; bir bir siz yaşadınız ve pişmanlık duyarak veya saklayarak bunları engelleyemezsiniz.
Yaşanan her hatırayı bir çiçek gibi koyup kalınca bir kitabın arasında unuttunuz ancak bir gün o kitabı açacak ve hatırlayacaksınız mutlaka; kaçmak çare değil. Bırakın başkalarının sizle oynadığı oyunu; en kötücül oyunu sizler; yani bizzat biz kendimize oynuyoruz; uyanalım uykulardan ve kendimize dönüş yolculuğuna başlayarak, belki o günleri yeniden yaşarak bu oyundan galip çıkalım… Kendimizi ve tüm insanları sevmeyi başararak…
Sağlıcakla kalın…
FMÜ
YORUMLAR
Seni tekrar yazarken görmek çok güzel Merve, çok güzel bir yazı. sorgulayan.
Tebrikler canım. Sevgimle...
mari
Özlemle yoğrulmuş adımız. Hasretle kavrulmuş ekmek arası tatlı bir helva, küçük bir müzik kutusu ve huzurdan bi haber bir bakış açısı. Gelişmekte olan Ankara gibiyim; büyüdükçe kendime sığmıyorum. Ağlıyorum; henüz gedik olmuşum. Yürüyorum; her zaman olduğu gibi; yine kendim kalkmışım. Her yanımı saran bir korkaklık var oyunlara dair. Ben hep oynarken korkardım zaten. Alışık olduğum bir şeydi. Küsmekten, yenik kalmaktan, bazen koşamamaktan, çoğu kez haksızlıktan korkardım. Ama düşebileceğim ihtimalinden hiç korkmadım nedense. Parçalarken ellerimi ve dizlerimi mutlu oldum hep. Güzel bir duyguydu bence. Yeni bir yaram olmuştu artık. O geçesiye kadar kral bendim. Hep bisikletten, ağaçtan, koşarken ayağıma takılan bir taştan sebep düştüm işte. Yeniden kalkabilmek, kendi yaralarımı sarabilmek için hep düştüm ben, yeniden kalkabilmek; bunun farkına vararak yürümeyi öğrendim. Kısaca yaşayarak büyüdüm ben.
ne kadar güzel bir yazı içinde kendimi buldum en çokta bu alıntı yaptığım kısmı...yüreğinizden öpüyorum sizi....Ankara en sevdiğim şehir şu an itibariyle misafir olduğum güzel Ankara'mdan yazıyorum bu yorumu....ve kutluyorum sizi...hayalleriniz,umutlarınız anılarınız daima yeşil kalsın...ve gökyüzü mavisinde bir yaşam sizi kucaklasın... sevgiyle dostlukla....
mari
Güzel bir yazı severek okudum,cebime doldurdum bana gerekli olan bir kaç şey teşekkürler...
mari
YAPRAKÇIK
Bağlanmışken dalıma.
Güneş uğrar ,geceleri ay.
Kurt, kuş gelirdi arasıra.
İyi ki meyvam yok.
Yoksa neler gelmişti başıma.
Estikçe rüzgar,
Aklımı başımdan alır.
Gezdiği yerleri ,
Ballandırarak anlatır.
Rüzgara:
Günlerce yalvardım ,
Al beni de götür.
Gezdiğin yerlere , uzaklara..
Dağları , tepeleri göster.
Kuş gibi uçmak ne güzel.
Yere bırakma ne olur.
Bir yerim incinir sonra.
Hevesin çabuk geçmesin.
Yorulma ne olur , rüzgar.
Bırakırsan yere,
Çöpcü beni de toplar..
Eskiden gençler,
Kitaplar arasına koyarlardı.
Sayfalar sarılıp yatarım,
Aldırmam artık soğuklara.
Günler sonra da olsa,
İnsan eliyle okşanmak.
İltifatlar ederler,
Üzerimde gezinirken parmaklar..
Kitapların arasında kalan çiçek belki kitap hiç açılmayacak.Tebrik ederim saygılarımla.
mari
SON CÜML€NİZ H€RŞ€Yİ FAZLASIYLA HATIRLATIYOR
YÜR€ĞİN€ €M€ĞİN€ SAĞLIK
T€BRİKL€R
S€LAM SAYGI S€VGİ SABIR V€ DUA İL€
A.€.O