Büyük aşk
“Alo?”
“Mehmet Bey, merhaba. Gazetemiz için sizinle röportaj yapmak istiyoruz.”
“Pardon hangi konuda?”
“Başarılı estetik operasyonlarınız hakkında bir yazı dizisi hazırlamak istiyoruz. Yurt dışından gelen ünlü hastalarınız olduğunu yönünde bazı bilgiler aldık.”
“Kusura bakmayın. Hastalarımın kimliği gizlidir.”
“Bunu saygıyla karşılıyoruz Mehmet Bey. Sadece sizin başarılı ve genç bir cerrah olarak röportajınızı yayınlamak istiyoruz.”
“Bakın şu an yoldayım ve birkaç saat uyumak üzere evime gidiyorum. Daha sonra konuşsak?”
“Tabi Mehmet Bey. Sizi yarın arayalım mı?”
“Tamam. İyi günler.”
“Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz Mehmet Bey. İyi günler.”
Mehmet Aytu, son yılların gözde cerrahı. Kusursuz estetik operasyonlarıyla sosyetenin en çok tercih edilen doktoru. En çok kazanan doktorlar listesinde ilk üçte. Ama neye yarar? Kalbini asla kendisini sevmeyen bir kadına kaptırdı. Servet döktü o kadının önüne. Onun için herşeyden vazgeçmeye hazırdı. Mesleğinden bile. Ama hayır. Kadın bana mısın demedi. Hiç istemedi onu. Kirli mendil gibi, ısırılmış ancak tadından hoşlanılmayan bir şeyin artığı gibi elinin tersiyle itti onu. Neye yarar para? Altımda ikiyüzbin dolarlık son model otomobil neye yarar? Ya şehir dışındaki çiftlik evi. Evet, o çiftlik evi işe yaradı. Onu mutlu eden tek şey o çiftlik eviydi. İşte bunları düşünüyordu Mehmet Aytu, son model aracıyla evin asfalt yoluna girdiğinde…
Aracından indi, çakıl taşları üzerinde yürüyerek üç katlı lüks villasına yaklaşınca iki büyük doberman karşıladı onu. Biraz onlarla oyalandı. Ancak içeride onu bekleyen biri daha vardı. Kalbi bunun farkındalığıyla çarpmaya başladı. Onu bir an önce görmek istiyordu. Bir ameliyat yapar gibi anahtarını çok yavaş çevirdi kapı kilidi içinde. “Klik” sesiyle cam kapı açıldı. İçeri girdi. Bir süre salonun ortasına bekledi. Yerden on metre yüksekteki tavana bakıp büyük evin sesini dinledi. Bıraktığı sessizliği duyunca memnun bir şekilde gülümsedi. Anahtarlarını cam kase içine bıraktı. Mutfağa girip yemeği hazırlamaya başladı. Yarım saat sonra mutfaktan çıktı. Masayı kurdu. İki kişilik tabak, iki kişilik kadeh, servisler herşey iki kişilik. Sonra ahşap merdivenleri çıktı. Önce ikinci sonra üçüncü kata. Cebinden anahtarları çıkardı. Üç defa döndürdü kilidi. Ahşap kapı esneyerek açıldı. Karşısında iki kişilik bir yatak vardı. Yatağın üzerinde bir kadın yatıyordu. Yatağın dört yanı yüksek trabzanlarla çevriliydi. Bir bebeğin yatağını anımsatıyordu. Başını iki yana sallayan kadının üzerinde mavi elbise vardı. Gözleriyle uyumluydu elbise. Mehmet, onun için özel olarak seçmişti. Hayranlıkla izledi kadını. Mehmet’in yüzünde bir gülümseme belirdi. Gözleri parladı. Sevdiği ve aşık olduğu kadın karşısındaydı.
“Sevgilim, eve geldim. Seni çok özledim.” Dedi Mehmet Aytu.
Kadın, konuşmak istiyor ancak ağzındaki bant bunu engelliyordu. Kadının ağzındaki bandı yavaşça açtı.
“Seni hasta herif! Yanına kalıcağını mı sanıyorsun?” dedi kadın nefretle.
“Sevgilim. Her şeyi senin için yaptım.”
“Benim için öyle mi? Şu halime bak! Beni kaçırdın! Ve beni bu hale getirdin! Kollarımı kestin, bacaklarımı kestin. Adi herif!”
“Hala çok güzelsin sevgilim.” Dedi Mehmet Aytu. Sonra kadına baktı. Bacakları dizlerinin biraz üzerinden kesilmişti. Kollar da dirseklerinin biraz üstünden. Tüysüz tavuk gibi yatakta, kolsuz ve bacaksız öylece çırpınıyordu kadın. Mehmet Aytu, kadının bir daha asla kendini terk etmeyeceği bilinciyle rahattı.
“Bunu ödiyceksin! Asla sevmiycem seni! Ne yaparsan yap! Asla sevmiycem seni! Hastasın sen! Hastaaa!” diyerek bağırdı kadın.
“Hayır! Hayır! Seni seviyorum! Böyle konuşma!” dedi ve kadının ağzını tekrar bantladı.
“Tamam. Biraz gerginiz. Ama şimdi aşağıya inip birlikte yemek yiyeceğiz. Bir aile gibi.” Dedi Mehmet Aytu ve kadını alnından öptü. Yatakta kundaklanmış bebek gibi yatan kadını kucağına aldı ve odadan çıktılar.
Yemek masasında oturuyorlardı. Kadının özel bir sandalyesi vardı.
“Yemek asla müziksiz yenmemeli.” Dedi Mehmet Aytu ve müzik setini açtı.
Bethoven’ın beşinci senfonisi çalmaya başladı.
“Bir tek şey için yaşıyorum. Ölümünü görmek için.” Dedi kadın.
“Sevgilim, lütfen. Yemeğimizi yiyelim. Senin için pişirdim.” Dedi Mehmet Aytu. Ardından kadının tabağındaki eti kesti ve çatala aldığı parçayı kadının ağzına götürdü.
“Bugün ne oldu biliyor musun? Bir gazeteden aradılar beni. Röportaj için…”
Evin içinde bunlar olurken Bethoven’ın kükreyen beşinci senfonisi evin kalın duvarlarını geçerek gökyüzüne yıldızlara karışıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.