- 2589 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SILAYA ÖZLEM - Ankara
Merhaba değerli okuyucularım. Bugün sıla üzerine, sılaya özlem üzerine bir şeyler yazmak, duygularımı sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım gönüllerinize hitap edebilirim.
İnsanoğlu olur da yolu gurbete düşmez mi? Yolu gurbete düşer de sıla özlemiyle yanıp kavrulmaz mı? Ne demiş büyüklerimiz: “İnsan doğduğu yerde değil, doyduğu yerde…” Doğduğumuz yerler zamanla doyamadığımız yerler olmuş. Okul hayatı, iş hayatı… Derken gönüllü ya da gönülsüz savurmuş kader rüzgârları, düşmüşüz yollara ve ver elini gurbet. Ta ki doyduğumuz yeri bulana kadar. Bulmasına bulmuşuzdur, gönlümüze göre veya zorunlu olarak yerleşeceğimiz bir yeri. Üstelik karnımız da doyuyordur. Fakat ters giden bir şeyler vardır. Bazı duyguların sinsice beynimizde, yüreğimizde gittikçe yoğunlaşmaya başladığını fark ederiz. Hele ki yıllar geçtikçe bu duygular daha da artar. Adeta avuçlarının içine alır ve kafese tıkılmışsınız gibi sizi boğmaya başlar. Artık isteseniz de istemeseniz de içinizi kavuran o duygunun esiri olmuşsunuzdur. Bunun adı özlemdir. Bunun adı gurbet hastalığı, bir başka deyişle sılaya özlemdir.
Öyle anlar gelir ki hiç aklınızda yokken bile en ufak bir ses, bir koku, bir şarkı vb. herhangi bir olay sizi alır yıllar öncesine götürüverir. Bir anda, ta oralara, o günlere gidip o yaşanmışlıklara dalıverirsiniz. İşte öylesine bir düşünceyle istedim ki dizelerimle sizleri Ankara’ya doğru bir yolculuğa çıkarayım, oradaki yaşanmışlıklarınıza, anılarınıza kapı aralayayım. Her ne kadar farklı şehirlerden olsak da eminim ki pek çoğunuzun herhangi bir nedenle yolu mutlaka Ankara’ya düşmüştür. Umarım dizelerimde yaşanmışlıklarınızdan izlere rastlarsınız.
Güzel anılara doğru sonsuz saygılarımla.
***
KARA SEVDAM ANKARA’M
“Sevda Kokulu Bir Ankara Masalı”
Ankara’m
Kara sevdam
Dinmeyen gönül yaram.
Hasretliğim sana
Ve sende yaşanmışlıklara.
Buluşmak
Sevdalarla
Ankara’da, yüreklerde buluşmak.
İlk akla gelen mekân
Ulus’ta heykel dibi.
Yürek çırpıntısıyla göz gözü ararken
Saniyelerin saat, saatlerin asırlaştığı an.
Sanki donmuştur zaman.
Ve bir “acaba” kaygısı
Nasıl da yürek dağlar.
Tüm bedenin
Kalp atışlarına sorgusuz teslimiyeti.
Parke taşlarıyla bakılan
Adım adım papatya falı.
Gelecek, gelmeyecek…
Ve nihayet beklenen o an.
Uzak bakışlarda tebessüm.
Sonra ürkeksi dudaklardan
Kendince dökülen üç-beş söz:
“Meraba, n’aber?” … falan.
İlk durak, birkaç adımlık Akman.
Siz daha nefes almadan
Anında dikilir tepenize papyonlu garson.
“Hoş geldiniz, ne arzu ederdiniz?”
Kız henüz söylemiştir ki
Delikanlı diklenir, sahiplenir.
Zevkler bir dercesine
“Bana da ondan.”
Aslında garson bu duruma alışık.
Mevsimince bellidir gelecek olan.
Ya dondurma ya boza.
Avuçlarda terleyen bir kaşık
Ve o hararete dayanamayan
Bir kâse dondurma.
Ya da hiçbir zaman dibini göremeyeceğin
Dudaklarda kaysaklaşan, bir bardak boza.
Ve eşliğinde
Bir ömre sayfa açan
Masum, mahcup ve davetkâr
O kaçamak bakışlar.
Çağırır fısıldarcasına
Çeker kendine seni
Fıçısıyla Sakarya.
Kızılay’dan yorulursan Kuğulu’ya?
Varsa hâlâ dermanın
İşte orda, yokuşuyla Çankaya.
Bir uçta Çiftlik, bir uçta Papazın Bağı.
Kokoreçten mantıya.
Her köşen sevda durağı.
Mekân dediğin ne ki?
Yitik umutların ana kucağı
Ankara’m
Kış güneşim, yaz yağmurum.
Sevda çisentilerimin ebem kuşağı.
Sen doğdun ya ömrüme
Mehtap solmuş, güneş batmış kime ne?
Düşer yollara kumrular.
Yan yana olsa da bedenler
Arada,
İkrarın sükûtunca mesafe var.
Eller, ah o eller!
Sınırları aşamayan ürkek, biçare eller.
Nasıl da fazlalıktır bedene
Yürüdükçe, büyüdükçe büyürler.
Bir ak güvercin masumiyeti
Ve serçe yürek çırpıntısıyla
Tutuşmaya hazır ve coşkulu.
Daha dünden razı terlemeye.
Yürekler buram buram tutkulu.
Ve gün sevdaya gebelikte umutlu.
Yürümek var ya yürümek…
Senin caddelerinde
Seninle, sevdiğimle, yan yana
Bulutlara uçarcasına yürümek.
Yağmur çiselerken
Ulus’tan Sıhhiye’ye
Onca kalabalığın tenhalığında
Kendinden geçercesine
İki bedende tek yürek yürümek.
Aldırış etmeden
Uzayan yola, yağmura
Ve sırılsıklam ıslanmışlığa.
Gençlik Parkı’ndan yansıyan
Davetkâr ışık oyunlarına.
Ve Lunapark Aile Gazinosu’ndan yayılan
Derinsi Şükran Ay nağmelerine.
“Sevemedim kara gözlüm
Seni doyunca.
Ayırmasın mevlâm bizi
Ömür boyunca.”
…
Yürümek var ya yürümek…
Şarkının gölgesine sığınarak
Suskunluğun en manidarıyla
Ve gittikçe ufuklaşan sözlerden
Medet umarak Yürümek.
Yürümek var ya yürümek…
Bir avuç sevdada ölüp ölüp dirilmek.
Önünden geçtiğin Dil Tarih’in
Siyah beyaz fotoğraf tadında
Ihlamur kokulu göz kırpmalarına
Kanmadan yürümek.
Ya da gâvur güneşine inat
Muhabbet gölgesinde, sevdanın cilvesiyle
Kaldırımdaki çukurları hiçe sayarak
Farkındalığına varmadan yürümek.
Yollar uzasın diye
Küçük adımlara sığınarak büyümek.
Ve her adımda artan cesaretle
Sevda ufkunda esarete yürümek.
Mümkün mü hayır demek?
Zafer Pasajı’nda bir molaya.
Ve sahaf kokularına karışan
Her telden yansımaya.
Bazen Mahur Beste’siyle
Müjganla ağlaşan Ahmet Kaya,
Bazen de Ümit Besen’den
Bir davet gelir Tahta Masa’ya.
Dinlenceler eşliğinde
Çeker Sizi kendine, köşede bir çay ocağı.
Her ne kadar olsa da salaş
Kuytusunda dost sıcağı.
Neler feda edilmez ki?
Kıtır kıtır susamlı bir simitle
Ayak üstü sevda eşliğinde içilen
Yürek sıcaklığınca
Bir bardak tomurcuk çaya.
Sen ve sevdalarım.
Hasretliğim
Kasvetli bulutlarına gizlediğim
Hülyalarım.
Sisli günlerimde tek sığınağım
Sevda limanım
Ankara’m.
Dinmeyen gönül yaram.
Duy sesimi, duy ki
Açılmasın senle aram.
Sen varken güzeldi
Dopdoluydu Ankara.
Şimdi ıssız.
Şimdi sensiz ve bensiz.
Biz yoksak gayrısından bana ne?
Geç bunları geç
Şimdi ikimiz de maziyiz.
Gerisi hep bahane.
Rüyalar siyah beyaz
Buz rengi kış gecelerince.
Ankara, o Ankara değil artık şüphesiz.
Gitsem ne, gitmesem ne?
Yüreğim görmez gözle gördüğümü.
Onca kalabalıkta yalnız ve kimsesiz
Bir başıma.
Sessizliğim oldu sensizliğim.
Hadi çöz çözebilirsen bu kör düğümü.
Ankara bensiz, ben sensiz.
Sen ey masalsı sevdaların gizemli başkenti!
Bir şarkımsın benim
Henüz bestelenmemiş.
Güftesi benden
Bestesi senden.
Büyüsüne kurban olduğum.
Anla artık iki gözüm!
Gönlüm değdi gönlüne.
Kara sevdam
Ankara’m.
Dinmeyen gönül yaram.
Unutmadım, unutamam.
Sen de beni unutma!
Anılarla,
An karam!
Tahsin MELAN / Frankfurt - 12.11.12
Şiirin müzik eşliğindeki sunumu:
www.youtube.com/watch?v=x8dtNrB0RT4&list=UUJQiDcLkcZOvHI2rdl3-pIw&index=1&feature=plcp
YORUMLAR
Merhabalar..Dolaştım Ankara sokaklarında,her ne kadar bu şehirde yaşasamda şiir tadında bir seyahat güzeldi..Ama laf aramızda sıkıldım artık bu gri şehirden ,kaçasım var ..Deniz kokusu ve martı sesinde yaşayasım var,,sonrasında özlermiyim buraları,bilemedim şimdi..Selamlarımla..