GİZLİ ÖRGÜT-1-2-3
(Üç bölüm bir arada..hadi yine iyisiniz)
İş memleket meselelerine gelince elim daima "Mizah" butonunun olduğu yere doğru çekiliyor gizli bir kuvvet tarafından.
Ne kadar dirensem nafile!
İlla istediğini yaptıracak bana. Ben de isteksiz(!) o gizli -artık şeytan mı melaike mi bilemem- iç sesin dediklerine derin bir trans hali içerisinde boyun eğiyorum.
Duygular nerde beslenirse oraya meylediyor.Nasıl beslenip büyütülürse o şekle bürünüyor.
Sokak çocuğu gibi bütün hissiyatımız aslına bakarsanız.
Kim eline ekmek verirse,karnını doyurur,üstünü başını tımar ederse ona biat ediyor,emrine giriyor,rengine bürünüyor,sesi soluğu bile beslenediği efendisini andırıyor.
Lisede okurken ,bizim zamanımızda bir "Kavalalı" paşa vardı. Adını andığımızda başında bol bir kavuk ,zayıf,ağzı limon yemiş insanlara benzeyen ve komik bir adam gelirdi gözümüzün önüne.
Adamın adı "Kavalalı" biz ne yapalım.
Bir de Alman general "Liman Von Sanders " vardı ki sormayın gitsin. Babası Türk olmalıydı bize sorarsanız. Zira adamın adı "Liman" ile başlıyordu. belli ki "Sinop" ve havalisinden birisiydi merhum pederi biye düşünürdük.
Sonra adamın "Alaman" olduğu tarih hocamız tarafından dayatılınca, korktuk,kabullendik. Elin gavuru için bir dersten kalmak vardı neticede,vazgeçtik inadımızdan ve "Liman Paşa" yı Alman’lara iade ettik.
Tarih dersi en olaylı dersti. Zira bir kısım arkadaşımız hala "Ergenekon" dan geçen atalarının yol gösterdiği "Kurt" un izinde ,bir diğer kısın ise avlamak için "Kurt" un peşinde dolanırken biz aval aval onların kavgalarını seyredip,okul etrafında tek sigara satan büfelerde her iki tarafın ısırıklarına maruz olmamak için ayrı bir örgüt kurma peşindeydik.
Adı sonradan bir kaç defa değişse de ana fikir olarak daima arkadaşlık ve vefa duygularıyla beslediğimiz birlikteliğimize " Terbite,Asalet,Şuur,Adalet ve Kardeşlik Derneği adını verdiğimizde Tarih hocamız "o ne biçim isim lan şerefsizler " diyerek bizi uyarmasaydı,okuldan atılan on üç öğrenciden biri de ben olacaktım.
Olamadım, o zamanlar çok sevinmiş fakat akabinde meydana gelen olaylar sebebiyle bir hayli yıpranmış,üzülmüştüm.
Zira okul öğrencilerinden olduğunu zannettiğimiz biri veya birileri (burada -leri olduğu kesin bence de resmi kayıtlarda böyle yazıyordu) okulda bir takım yasadışı eylemler yapıp , derneğimizin adını " eylemler sürecek " ibaresinin ardına kırmızı harflerle ekliyor,zaten "kırmızıya "allerjisi olan okul müdürü ve kahır ekseriyet muallimler köşe bucak bizi arıyorlardı.
İsimler sadece örgütü kuranlar tarafından bilindiğinden korkulacak bir durum yoktu.
Gibi görünse de içimizde çok konuşan ve malzemesi bitince sırları ifşa etmekten asla tereddüt etmeyen bir kaç kişi vardı.
Bazı toplantılarda katılmadığım zamanlar benim de bu bir kaç kişiden biri olduğum yönünde açıklamalar yapanların kimler olduğunu ihbar eden gözlerin sahibi arkadaşıma sadece bakmam yeterliydi.
Okul müdürü yağmur nedeniyle okulun içinde yapılan törenin ardından "Bu serseriler bulunacak !" derken , emrindeki öğretmenlerin "Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir İleri !" emri alan Osmanlı subaylarına benzer bir gayret ve samimiyertle soruşturmayı derinleştirmeleri bizi "Bişey olmaz laaaa" tavrından "yusuf-yusuf" makamında süzülmemize sebep oldu.
Sıra ile sorguya alına öğrencilerden istenilen verim elde edilememiş olacak ki , iş müdürün bizzat içerdeki muhbirlerin yerine yeni muhbirleri vazifeye çağırmasıyla vaziyet tamamen başka mecraya doğru yuvarlanıyor,altında kalanların da "canı" pek önemsenmiyordu.
Öğlen saatlerinde müdür derneğimizin en zayıf halkasını odasına çağırınca aklıma bir gün önce uzun fındık sopasını omuzuma yaslayıp " bulacam ulan o o... çocuklarını" diye haykırışı geldi.
Yoksa sahiden...
Olmaz nasıl olur örgütümüzn ikini başkanının annesi, nasıl olur ?
Derken bir saat sonra müdürün odasından sol yanağı kulaklarının arkasına kadar kırmızıya boyanmış vaziyette çıkıp gelince arkadaşımızın çözülmediğne kanaat getirip civatalarımız gevşetip normal öğrenciler gibi şaka şamata yapmaya başladık.
Kimse bizden şüphelenmediğinden örgüt çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam etme kararı aldık.
İlk eylem olarak her iki siyasi öğrenci gurubuna ders verip ağırlığımızı ve sesimizi duyurmamız gerektiğine dair konsey kararına uygun olarak "devrimci" öğrencilerin devamlı gittiği belediye tuvaletine eylem yapmak için iki fedai tespit edilrek gerekli techizatla donatıldı.
Bir iki saat tuvalet bölgesinde kroki çalışması yapan örgüt taktisyenimiz "Zorto" kod adlı ( bu adı Zorro filminden almaya çalışıp telaffus edemediğinden bu halde transfer edebilmişti garibim) arkadaşın çalışmaları ışığında bölgeye intikal eden kuvvetlerimiz "devrimci " lerin girebileceği şekilde müsait kabinlere patlayıcıları yerleştirdikten sonra cami görevlisinin " Ulan bi itlik peşindesiniz ama bi yakalarsam fena kötek atıcam size " uyarılarına rağmen eylemin gerçekleşmesi için gerekli işlemleri tamamlayıp buluşma yerine geldiler.
Bir kaç dakika geçmemişti ki belediye tuvaletinden önce " Çaaat!" diye bir torpil sesi akabinde bir devrimciye ait olduğu her haliyle belli olan " Oy G...tümmm" nidası duyulunca meydanda aylak aylak gezenler birden canlanarak belediye tuvaletlerine doğru koşmaya başladı.
Bir tek biz aksi yönde koşuyorduk.
Ve izimizi kaybettirdik.
Sıra ikinci eylemdeydi ve bu eylem de başarılı bir şekilde sonuçlanırsa yapılan bütün "İ....lerin" ilçedeki "Devrimci " ve "Ülkücü" gençlerin üzerine yapışıp kalacağı,neticede hiç bir siyasi faaliyeti olmayan örgütümüzün bütün koğuşturmalardan sıyrılıp faaliyetlerine daha derin ve acıtıcı bir şekilde devam edeceğini düşünüyorduk.
İkinci eylem için seçilen yer daha sakin fakat tehlikeliydi.
Ve yapılacak işleme esas teşkil edecek malzemeler ve şahıslar önce elden geçirilerek arızaları olup olmadığı kontrolediliyor daha sonra arızalı olan arkadaşlarımızdan biri , altı delik olan naylon gazyağı şişesi değiştirilerek eylem tarihinin aynı kalması sağlanmış oldu.
Bu eylemi bizzat ben yönetecektim.
Bu benim için ilerde daha etkin yerlere gelmeme sebep olacak bir davranış olacaktı ve bu fırsat kaçırılmayacak kadar cezbediciydi,bana sorarsanız.
Akşam saatlerinde ahali hala belediye tuvaletinde patlatılan torpilin kızarttığı popdan basederek eğlenmeye ve endişelenmeye devam ederken,ilçenin en milli gençlik örgütlerinin birinin merdivenlerinde başlayan yangın neticesinde dışarıya kaçamayan bir gurup genç ikinci kattan atlayıp kurtuluyor,ancak bazı kemik kırılmaları ve kafa göz yarılmaları sebebiyetiyle Devlet Hastanesinin ambulansı bölgeye siren çalarak geldiğinden bütün ilçe binanın önünde toplanıp ocağı bombalayan "Dış Destekli Komonist Anarşistleri" bir nevi "porotosto" etmek için önce Belediye binasına sonra Kaymakamlık binasına doğru yürüyüşe geçiyordu.
Bu düşüş sırasında örgütümüzün en nazik elemanı " Danyal" kod adlı akıldan her zaman bir eksikliği olduğunu zannaettiğim "Kamil Yazıcı" adlı elemanımız bir milliyetçi abimizin altında kalıp yaralanınca ,öfkeli kalabalığın omuzlarında önce "Şehidimiz" sonra "Gazimiz " haykırışlarıyla hastanenin evvela morguna ,korkudan kapkara kesilip azıcık nefes aldığı anlaşılınca acil hasta bölümüne alınıyor.
Halkın acısıyla acılanıp tatlısıyla şekerlenen örgütümüz bu kutsi eyemde de halkımızı yanlız bırakmayarak bir nevi memleket meselesine sahipçıkarak ne kadar erdemli , faziletli,vatanperver ve "korku boku selanik" olduğunu kanıtlıyordu adeta.
Bu galeyan halinde kürsüye çıkan derin Türklerden bir abimizin konuşmasını alkışlarla tahrik ve tahriş eden milletimiz neticede abimizin " Öbür dünyada Türk bayrağımızın altında toplandığımızda ,bize Kültiginden soracajklaaar, dedem Korkuttan soracaaklaaar, kırk çerisiyle Çin sarayını basan Yamtar’dan sual edecekler" gibi saçmalamaya başladığı sinyalini almasına rağmen kürsüden inmeyince ,uyarı maksadıyla kafasına geçirilen ahşap sandalyenin telleri kafasında olduğu halde " Altaylardan geldiiiiii" gibi bir şeyler söylemeye devam ederek kalabalığa karışıyordu.
Elimizde nereye ait olduğunu bilemediğimiz üzerinde "kuş " deseni olan bir bayrak ,o yana bu yana sallayarak meydanın sonuna geldiğimizde derin bir nefes alıp mahallemizin sokağına koşar adım girince arkamızdan bütün meydandaki ahalinin bizi takip ettiğini farkedip bu sefer nasıl kurtulacağımızı ciddi merak etmeye başladım.
Koşar adım derken on bilemedin on beş adın sonra bizim evin önüne varmıştık ki omuzlarından dayımın ve annemim tutarak yürüttüğü babamı görüp afalladım.
Koşarak babamın yanına gidince annem " nerdesin oğlum? Baban saldırıya uğradı.Belediye tuvaletininde bombalanmış ,zor kurtulmuş" deyince neremden vurulmuşa döndüğümü söylemekten müthiş derce hicap ettiğimi belirtmeliyim.
Babam on beş gün rapor alarak işe gitmediği gibi gündüz okul dönüşü on beş kara gün beni esir edip hayatımı zindana çevirdi.
Bu arada bizim Kamil halkın en "gazisi" olup çıkarken bize karşı olan bütün tavrı değişerek,daha "kılımsı" bir ses be bakış algılamamıza neden olacak hallerinden sebep içimize bir endişe yığılıp kalıyordu desem en hafifinden halimi izah etmiş olurum.
Bu arada "Devrimciler" belediye tuvaletine atılan bombanın "Amerikan yapımı" olduğunu ve asıl hedefin kendileri olduğunu iddia ederek büyük bir vefa ve kadir şinasilik göstererk babam Sendikacı Nuri bey’in "poposuna " sahip çıkıyor,günlerce "Kana kan İntikam !" ve "Mahir Hüseyin Nuri abi....uymadı" sloganlarıyla evimizin önünde nümayiş yapıyorlardı.
ondan yapan var mı artık bilemiyorum fakat o zamanlar "nümayiş" sık olurdu.
Şimdilerde sadece kuru bir "eylem" ile geçiştiriliyor ülke meseleleri.
Efendim derken bizim halk örgüt üyemiz bir anda halk için bir kahramana bizim için tehlikeli bir canavara dönüşünce bütün cesaretimizi toplayıp onunla konuşup aklından neler geçirdiğini öğrenip akabinde ya gerekirse ilçeyi terketmek gerkmezse her türlü yalakalık yaparak durumu lehimize döndürmek için çalışmalara başladık.
Bizzat ne gadar azmettiysem de gerekli cesareti toplayacak şeyim olmadığından bu vazifeyi örgütümüzün elemanı olduğundan haberi olmayan hatta kod adının " Mortos" olduğunu dahi bilmeyen ilçedeki tek koopeatif başkanının oğlu Fevzittin’e verdik. Valla ismi öyleydi. Annesinin adı da "Nihale" idi,ki bir gün annesinin adının manasını sorunca yüzüme safiyane bir bakış atıp "altlık demek neydecen şimdi" deyivermişti. Önce kod adına itiraz ettiyse de bu ismin üç silahşörlerden "Atos ile Portos’un en yakın arkadaşı ve üçüncü lavuk olduyğunu izah edince ikna oldu ve "Danyal" ile görüşmek üzere verdiğimiz hediyerle beraber kızlar tuvaletine doğru yürümeye başladı.
Haftaya kızlar tuvaletinde neler oldu?
Kim kime ne verdi?
Mortos ihanet içinde mi?
Balkondan düşen gençlerden biri "Bayramali" mi oldu?
Nazife yenge Serpil’e ne dedi? ( Bu tamamen konu dışı ben ona Serpili bana ayarla demiştim de)
Şok..ŞOK..ŞOKKO...Babam olayı çözüyor mu?