- 2594 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
N / iğde Kokusunda Dem!...
Yaşam içimizdeki kentin kaldırımlarında eksik bıraktığımız cümlelerin duvağını açarken, yalnızlığı mühürler bazen yüreğimize. Yalnızlık, kalabalık gölgelerden kaçışın bir çeşit gizem sancısıdır. Bu sancının mayası elbette gurbettir. Hayat asıl gurbet yanını buğulu bir sorgunun ardına gizlerken, insanoğlu iç dünyasındaki arayışın sesini, sınırı hüzün olan haritada arar! Sonrası, şehirlere gömülü olan hikâyelere parça olacak anların şahitliğine değdirmektir kalan yanımızı.
Bazı şehirler vardır, ruhumuzdaki kilitli kapının anahtarını toprağında harmanlayan!
Bazı şehirler vardır, yaşama küs yanlarımızı sokaklarındaki tarihte demleyip yaşam ile barıştıran!
Bazı şehirler vardır, içinizdeki cayır cayır susan alfabeyi cımbızla çekip cümlelerin düğününü yaptıran!
Ve bazı şehirler vardır, toprağına ayak bastığınız andan itibaren sizi, göğündeki güvercinlerle hemhal edip kırık kanatlarınıza kanat olan!
N i ğ d e…
İğde kokusunun şifalı soluğunu tarihin asaleti ile söz kestirip; özgün bir bereketin adsız huzurunu doğuran bir başka şehir...
İnsanın aklı ile yüreği arasındaki o kayıp alfabenin şifresini çözen bir garip tılsım sanki Niğde. İlk bakışta sıradan bir şehir imajını veren bu sessizlik, içinde derin çığlıklar barındıran tarihi bir kuyunun, medeniyete göz kırpan sonsuzluğu gibi! İnsanlarının kendi içindeki prangalı tutunuşlarının sırrını, zamanın sihirli cevapları çözüyor. Dışardan gelen rüzgârlara kapılarını bir süreliğine kapatan bir savunma mekanizması var halkında! Öyle ki; o şehre ilk ayak basışınızda “sarı yalnızlık” türküsü dolanır dilinize. Yalnızlığın göbeğinden size akan bir bereketi besler aslında bu şehir. Doymuş bir sancı sonrası huzuru sunar, ördüğünüz duvarların umutlar demleyen diplerine. Gemileri yaktığınız denizin mavisini gövertir yeniden, yalnızlığın dökülen perçemine inat! Karşılıklı bir alışveriş başlar topraklarına ayak basanın şeffaf ama ürkek düşünceleri ile.
Siz Niğde’ye ne kadar sarılırsanız o size iki katı sarılır. Yetmez siz Niğde’yi küsüp ruhunuzdan, anlatımlarınızdan, yüreğinizden atmaya çalıştığınızda bile o size yine sarılır tıpkı bir anne şefkati ile. Onun içinizdeki kaleye hükmedişindeki sır, topraklarındaki tarihin sadakatinde mayalanır. Elçi tayin ettiği sabır, yaşama tutunuşunuzdaki telaş ile hemhal olur. Bir türlü çözemediğiniz kördüğüm, Niğde topraklarından ayrılırken açar kendini! Çözülen düğüm, siz Niğde’den gitseniz bile içinde vefanın rengini barındıran anahtar ile mutlaka çağırır sizi zamanın nabzının en hızlı atan anlarında!
Bir şehrin sizin yüreğinizdeki yeri gidişinizle bağlantılıdır. Topraklarından gitseniz bile göğü yüreğinizin göğü ile hep bağdaş kuracak olan bir sihirdir bu şehir! Niğde, insanın yüreğine sinen bir duânın, hüznün virdinde buluşup yangınlarından ırmaklar doğurması gibi bir duyguyu iliklerinize dek yağdıran anaç bir yağmurdur.
Ceviz, söğüt ve iğde ağaçlarının sardığı kaldırımlarda kiraz ağaçlarının zenginliği hemen dikkati çeker. Alâeddin Camii’nin kapısındaki taşa işlenmiş destansı sesler, ancak yüreğini o lisana yaslayanların duyabileceği bir tını ile çıkar! Bedesten’de, seslerin birbirine çarpa çarpa gelmişi, geçmişi belki de geleceği imzalayacak bir tılsımı nasıl emzirdiğini hissedersiniz. Göğünün ak alnından akar ters lalelerin kokusundaki bakir huzur. Bolkarlar’dan bir gelin edasıyla gelir kokusu ters lalelerin. Rahmaniye Cami’nin duvarlarındaki işlemeler ters lalenin Niğde topraklarındaki yerinin çok eski olduğuna ait önemli belirtilerdir.
Bor caddesindeki Sarı Han, Ulukışla ilçesi Yeniyıldız köyünde bulunan Kamereddin han, Altunhisar ilçe sınırları içerisinde bulunan Sıraçakıl Han ve Ulukışla’da ülkemizde en büyük kervansaray olarak bilinen Sadrazam Mehmet Paşa Kervansarayı, şehrin kendi içinde büyüttüğü sessizliği, aslında tarifsiz bir çığlıkla nasıl çevrelediğini duyar gibi olursunuz. İçinizdeki gurbeti size fısıldaya fısıldaya ezberletir. Ezberlediğiniz her damla ağıt, size rüzgârını helâlinden getiren bir huzur olarak geri döner.
Niğde Kalesinden seyrederken şehri, saat kulesindeki çalmayan çanın sadece sizin kulağınıza gelen sesi, ayrıcalığınızı gösteren bir armağandır aslında. Çünkü; insan bakarken görmenin şifresini ancak gönlünde palazlanan inanç ile çözer!...
Amas bağlarından şehrin göbeğine doğru inen yolun sağ tarafında bir iğde ağacı vardır. Niğde’nin her bir yanını kuşatmıştır iğde ağaçları; ama bu ağacın duruşundaki asalet, hayatın özetini arayan yanınıza sürülen kutsal bir koku gibidir! Yapraklarından akan hüzün, okula giden öğrencilerin cıvıltılarına karışıp kapatmaya çalışır kasvetini. Kimse bilmez, o ağacın okula gidemeyen bir çocuğunun kirpikleri ile yıkandığını. Kimse bilmez, o ağacın dallarının kimsesiz karıncaların yuvasına kale olduğunu. Ve kimse bilmez, o ağacın gölgesinde gurbeti kaderine işlenmiş bir firârinin kelimelerine kucak açtığını!...
Hüdavend’in etrafında baharın adını koyan çocuk ve kuş seslerinin oluşturduğu ortak nakarat, göğün göğsünden umut akıtır. Başakların şehre yansıttığı sarı zülüfleri yine ikliminden hiç eksik olmayan rüzgâr tarar! Elma kokusunun sindiği kaldırımları, sokak çocukları değil; birbirine bağlılığın simgesi olan aile kavramındaki sıcaklık kaplar. Aile kavramının yıpratılmadığı bir şehir olması, tarihe, törelere ve ananelere bağlılığın bereketi şehirdeki kimsesizlik kavramı olan huzur evi ve yetiştirme yurtlarının azlığı ile belli eder kendini.
Bu şehrin sanırım tek eksikliği birliğin kucağına bağdaş kuramamış olmasıdır halkının. Zira; bu devinimsel hareketleri durduran bir şey olmalı. “Bunca pozitif renklerin çizdiği bir tablo da nasıl olurda gelişen bir şehrin sesi duyulmaz” der içinizdeki ses! Ve cevap bellidir. “Benim olsun” içgüdüsü “Bizim olsun” bereketinin kapısını kilitleyen ağrıdır! Ağrıları ve sancıları bitirecek olan ilk adım, “ben” kıraçlığını “biz” ormanına çevirmek düşüncesini uygulamaya geçirmektir.
Mehtap ALTAN
Eylül2012
Not: Bu yazı Dört Mevsim Niğde Dergisinin Kasım/Aralık 12.sayısında yayınlanmıştır…
YORUMLAR
kendi halinde sıcacık bir anadolu şehri ama senin kaleminle muhteşemleşmiş..... zaman içinde izmiride çok seveceksin...yazılarını özlemişim imgelerin kraliçesi saygılar sevgiler
Mehtap ALTAN
Belki uğurlu gelir kimbilir...
Teşekkürler Tacettin ağabey....
Kendini yarı Niğdeli sayan ben 1982 ile 1990 arasında kaldığım bu şehirde şimdi her gün arabaların geçtiği bir çok sokağın caddenin açılışına şehrin gelişimine şahit olmuştum. O yollar açılırken toprak altından fışkıran tarihi çok iyi bilirim. Hayatımın en çocuk en ergen en geçişken dönemlerini bıraktığım bu ilde geçmişim duruyor taptaze. Ben tüm ilçelerine gitmiş görmüş gezmiş köylerinde dolaşmış kültürüne insanına tanış bir sonradan olma Niğdeliyim. Hayatım boyunca dedim bunu ben yarı Niğdeliyim. Öyle güzeldir ki Niğde bozkırın ortasında yaşayan bir huzurdur. Yazları geç saatlere kadar insanların dolaştığı nadir Anadolu şehirlerinden biridir. Hayatımda bir çok ilklerin tanıdığıdır bu şehir. İlkkez bir kıza ilanı aşk bu şehirde ettim. İlkkkez ölüm nedir bu şehirde anladım. İlkkez şiirin ne denli tatlı birşey olduğunu bu şehirde anladım. İlkkez İstanbul a bu şehirden bindim otobüse ve ilkkez Ankarayı bu şehirden giderek tanıdım. Uzak kelimesi bu şehirde belleğime kazındı. (memleketime olan uzaklığından dolayı otobüsle yazları memlekete gitmek için yaptığım yolculuklardan) ilkkez bir işte çalışıp para kazandım, ilkkez İzmir e bu şehirden gittim. hayat bazen bırakıp gitmekmiş ve özleyip bir daha gitmekmiş anladım ve dağlarına bir çok etkinlikten dolayı onlarca çam fidanını bıraktım. Niğde deyince anlatılacak olanlar sanırım sayfalar alır bitiremem, bitmez. Hayatımda en önemli kenttir Niğde. O şehri şimdi böylesine güzel anlatan yazı okumak beni nerelere alıp götürdü bilemezsin. Bu gece benim için tüm hayatımın en güzel günlerinin geçtiği bu ili düşünmekle geçecek. Çok teşekkür ederim çok güzel anlatım oldukça güzel bir yazı hele anlatım dili çok etkileyici. Tebrikler her daim yazmanız dileğimle.
Mehtap ALTAN
Bu demek oluyor ki sanırım Niğde'nin tarihe banmış terli toprağında birşey var...
Zira küçücük bedeninde ne duyguları mayalıp, ne insanlara kanatlar takıp ne kuruyan nehirlere deniz düşleri kurduruyor değil mi?
Sevgiler ve teşekkürler...
Dolaştık satırlarınızda Niğde'de..Evet bazı şehirler vardır ki,içimizi sızlatır hatrımıza düşünce...
Ne güzeldi Niğde kaleminizden...
Yüreğinize sağlık...
Sevgimle...
Mehtap ALTAN
Beşerin coğrafyalaşması, coğrafyanın beşerileşmesi..yazarından Niğde'yi keyifle okurken, kurulan bağın diğer yanından yani Niğde'den yazarı dinlemek mümkün olsaydı paralel sonsuzlukta bir lezzet bırakırdı muhtemelen.Yine de yazının son bölümünde değinilen; "Ağrıları ve sancıları bitirecek olan ilk adım, “ben” kıraçlığını “biz” ormanına çevirmek düşüncesini uygulamaya geçirme"
teklifini günümüzde pek çokları kabul ettiği halde fiiliyatta ortaya çıkan çelişkinin, artık kulakların değil, gözlerin güzel temsiller bekleyip durduğunu hatta bu beklenti ve arayışın hüzünlü bir kasvete büründüğünü -sadece Niğde'de değil elbet- söylersem, taşın altına elimizi koymak adına yaşadığımız şehirlere de borçlu olduğumuzu, sorumluluklarımızın bulunduğunu, bundan kaçışın kendi nesillerimize yansıyacağını..gelecekte başka bir Niğde yazısında kendimizi menfi bir okumayla karşı karşıya bulabileceğimizi..bunu kemiklerimizde bile sızı şeklinde hissedebileceğimizi de söylemiş oluyorum galiba.Bu pek güzel yazıya böyle bir yorum, uzunca bir zamandır değerli kalemi okumaktan uzak kalmanın bir yan etkisi olarak değerlendirilmeli belki de..
Teşekkür, saygı ve gönülden selamlarımla...
Mehtap ALTAN
Saygı ve selamlarımla...
Sevgili Mehtap hanım
siz ne kadar biz olmuş iseniz de bir o kadar da, kendine has özellikleri olan bir kişilik olmayı da başarmışsınız
Bu nedenle sizi tebrik ediyor, gönülden kutluyorum.
Çağdaş kendine özgü özgün, vatansever ve paylaşımcı bir kalem olarak niteliyorum sizi.
Takdir-i şayan son derece faydalı üretilerinizle ne kadar hayırlı işlere imza attığınız gözden kaçmıyor.
Siz çok iyi bir rehbersiniz. Günümüzde yetişkinler bile gazete dergi okumuyor kaldı ki çocuklar okusun.
Oysa ben bu üretilerinizden bi şekilde çocukların da faydalanmasını çok arzu ederdim.
Şairlerle olan röportajlarınız ve Güzelim yurdumuzdan güzel bir yöreyi böylesine sıcak bir ifadeyle kaleme alışınız alkışlanacak nadide bir hizmettir.
Niğde ve Aksaray zaman, zaman içinden geçtiğimiz, az da olsa aşina olduğumuz bir şehir. Yurdumuzun hangi yöresi güzel değil ki...
Doğu soğuk havası, karı tipisiyle bilinir.
Lakin görev icabı veya her hangi bir vesileyle bir şehre gittiğimizde önce sıkıntı çekebiliriz..
Zamanla alışırız, insanları sıcaktır,değişik mutfakları değişik tatları öğreniriz.
Yine de adetleri töreleriyle diğer insanlardan pek de farklı olmadıklarını gözlemleriz.
Hizmetli hürmetli yardımsever insanlardır.
Gün gelir ayrılmak icap eder kolay kolay ayrılamayız.
Velev ki, kendi topraklarımıza doğduğumuz şehrimize dönsek bile, bir süre kalıp insanına iklimine, doğasına alıştığımız, anılarımızın olduğu yerleri hasretle yad ederiz. Bu kez de yine gurbetteymiş gibi hasretlik çekeriz.
Niğde ve iğde siz bu iki kelimeye dikkat çekiyorsunuz.Benim memleketim Elazığ'da da iğde boldur çok severim kokusuyla yemişi ile ayrı bir özelliği vardır.Yemişleri adeta doyurucu bir özelliğe sahiptir.
Biraz uzun oldu ama sizi ve sohbetinizi özlediğimden olacak, unuttuklarımızı ihmal ettiklerimizi böylesine güzel resmederek anılarımızı depreştirerek siz bir güzellik yaratmış oldunuz bu paylaşıma da en azından teşekkür edilir.
Teşekkür ediyorum, seyahatin yeni yerler görmenin insan yaşamına çok şey kattığı bir gerçektir.
Ata sözümüzdeki gibi, çok gezen mi çok yaşayan mı bilir.Bu sözün doğruluğu nasıl yaşandığına bağlıdır. Tabii ki çok gezen bilir diyemeyiz.
Lakin çok yaşayıp kaliteli yaşamış, meraklı öğrenmeye hevesli insanların da bulunduğu yerde, okuyarak araştırarak kendilerini geliştirdikleri bir gerçektir.
Mutlaka bir fırsat yaratıp Kapadokya ve o yöreleri bir görmek gerekir. Şimdilerde deniz sahilleri gözde ama, sonbaharda bir kaç günlüğüne zaman ayırıp Niğde, Nevşehir, Gülşehir Ürgüp Göreme Hacıbektaş Avanos gibi yerleri görmeye değer.
Sevgili Mehtap esinin hiç bitmesin yüreğine kalemine sağlık. Tekrar teşekkür ediyorum sevgiler:)
Mehtap ALTAN
Bu yüzden her karışında bir başka gözlem ırmağı var...
Niğde'de bir ilköğretim okulunun bomboş kütüphanesine 2000 küsür kitap topladığım zaman bir Niğdeli bayan demişti ki "siz Niğdeli" değilsiniz niye koşturuyorsunuz ki?"
Onlar birşeyi unutuyor biz insanız ve bu anlamdaki fedakarlıklar bizim yaratılışımızın muhteşemliğindeki yansımalar...
Edebiyata aşığım ve bu aşkın karşılığını emek olarak vermeye çalışıyorum... Sizler gibi güzel insanlarda bunu gördüğü zaman çocuklar gibi mutlu oluyorum...
Hep birlikte en güzel diyorum saygı ile...
Yıllar önce gitmiştim Niğde'ye , boydan boya caddenin ikiye ayırdığı küçük ve sakim bir Anadolu kasabası görümündeydi.
Bu kadar tarih bizden mi gizlenmiş , biz sadece o cadde üzerinde bir aşağıya bir yukarıya yürüdük on beş gün.
Komşum Hacı Ali amca Niğde'den bir torba elma getirdi.
Elmalar nefis,getiren yüce gönüllü,yemesi hoş.
Niğde gözümde büyüdü yazıyı okuyunca...
Tebrik ederim,teşekkür ederim.
Selam ve saygı ile.
Mehtap ALTAN
Ama inanın görünmeyen yanındaki tarif aslında insanı bu anlamda ırmak oldurup akıtan...
Teşekkürler Saygılar...
Hani şu yerli belgeseller vardır ya...
Onların seslendirmesi gibi.
Öylesine haz aldım okurken.
Benim Mehtap kızımın yeteneği bu kısacık yazıyla sınırlı olmamalı.
Bilmiyorum belgesel veya roman çalışmaların var mı?
Röportaj/söyleşi çalışmalarını da anımsarım...
Kutluyorum.
Başarıların daim olsun kızım.
Mehtap ALTAN
Onlar da inşaallah ileride olur diyorum ALLAH söyletti kimbilir...
Saygım ve çokca sevgimle...
Bir zaman yaşayıp sonrasında bir nedenle bırakıp gittiğimiz her şehirde bir parçamızı bırakıyoruz. Hatta bazen hiç sevmediğimizi düşündüğümüz bir şehri, bir yeri bile özlerken buluyoruz kendimizi. Çünkü insanın en büyük özelliğidir "alışmak"...
Ne güzel bir yazıydı.
Tebrikler, sevgiler....
Mehtap ALTAN
Belki de yeri o yüzden ayrıydı...
Teşekkür ederim sevginle...
Niğdeli olmasam da oraya ne kadar yakın olduğumu bilirsin sevgili mehtap, okurken içim titredi birden, Niğdeli torunlarımı özlediğimi fark ettim. belki o şehirde daha çok sevdiğim olduğu için belki de benden alıp oraya götürdü diye Niğde'yi senin kadar sevemedim, ama yazın biraz daha düşünmemi önerdi bana, çok güzeldi anlatımın. Yazdıklarını çok seviyorum her zaman ifade etmesem de. Giderek İzmir'e hem sevdiğin şehirden hem benden uzaklaştın, özledim seni.
Mehtap ALTAN
Niğde belki de gurbetimin en vefalı şehriydi... Çünkü kimsenin haberi olmadan bana Erciyes'i mi gösterir di her pencere çıkışımda...
Öyle işte Afet ablam...
İzmir'e ayak bastığım an uzaklığın katmerli tadını sundu hayat bana... Yani seninle bir alakası yok bu uzaklığın...
Bende seni özledim...
Mehtap ALTAN
teşekkürler...
Satırlarda Anadolu'nun incilerinden birisi olan Niğde ilini gezmiş , hissetmiş olduk....Yazının sonunda ki mesaj çok önemli...Herkes üzerine alınmalı bana göre...Eğer uygar, çağdaş bir vatan kurma telaşında isek anında bellik illetinden yakamızı kurtarmamız gerekli...Tebrikler usta ve bize bizden daha yakın olan kaleme....Sevgi ile kalın...
Mehtap ALTAN
Teşekkür ederim...
GİTMİŞ GÖRMÜŞ GEZMİŞ GİBİ OLDUM Mehtap dost. Kalemin ustalığı anlatımda kendini o kadar net gösteriyor ki kendini. Herkes kaşık yapabilir ama ustalıksapını ortasına getirebilmektir. Buradaki ender ustalardan bir kalemsiniz. Bu yazınızı da o gözlerle okudum ve paylaştım.
Mehtap ALTAN
Değerliydi düşünceleriniz...