ÖLÜ KUŞLAR
Kanepeye uzanan cansız bedeni gece ikiden beri orada duruyordu.Açık gözlerini tavana dikmiş,sarkan iki kolundan gözüken koyu morluklar ölümü her an beklediğini açıkça belli ediyordu.O gece ay yorgundu;akşam çıkan ılık rüzgar,kavak ağacının dallarını hışırdatarak en güzel besteyi yapmasını ister gibiydi.Böyle havalarda yüreğini kaplayan boşluk onu hep ağabeyinden gizli içki içmeye meylederken,aynı zamanda yalnız kalmaya iteliyordu.Anne ve babasının ölümünden sonra ağabeyi her ne kadar o boşluğu doldurmaya çalışmışsa da başaramamıştı elbet.Onu bütün okul kavgalarından ayırmış,edindiği kötü çevreden uzaklaştırmak için arkadaşlarına gözdağı vermiş, yeri geldiğinde bir baba gibi davranmıştı.Ne yazık ki bütün bunlar Celil’i içinde bulunduğu siyah çemberden çekip kurtarmaya yetmemişti.İçkiye başladığında on altı yaşındaydı Celil.O zamana kadar hep içkiye düşkün olan arkadaşlarının yanında ağzı süt kokan biri olarak bulunmuştu onların deyimiyle.Anne ve babasının ölümünden sonra o da başlamış,yakalandığında ağabeyinden yediği tokat üzerine devamı gelmişti.’Hüzün kokuyor’,diyordu Celil.Gece gibi hüzün kokuyordu içki.Annem ve babam,bitmeyen kavgalar ve tepeden tırnağa özlenmeyi yitirmiş çocukluk,kanayan dizler,surattaki beş parmak izinde acı gülümseyişler kokuyordu.’O gecelerden biriydi dün,arkadaşlarının iknasıyla aldığı uyuşturucuyu birkaç kez daha denemesi üzerine aşırı dozdan kriz geçirmişti,diğerleri de korkup kaçmışlardı haliyle.İçtiği biranın yarı dolu şişesi hala tahta masanın üstünde duruyordu.Ölü bedeninin bulunduğu kanepenin az ileri tarafında ise geçen günden kalma karafaki şişesi ve morfin kalıntıları vardı.Oda,bayatlamış rakıyla birleşen kavun ve ekşi peynir kokusuyla dolmuştu.
Ağabeyi iş dönüşü geldiği vakit onu bulduğunda alelacele polise haber verdi;şimdi karakolda polisler ona sorular soruyordu.’Annenizle babanızın öldüğünü söylemiştiniz.Sonra nasıldı?Arkadaşlarını,sıkça gidip geldiklerini tanıyor muydunuz?’Annem ve babam öldüğünde çok daha suskunlaştı’,dedi ağabey.Sonraları takıldığı başıboş arkadaşları vardı,onlardan kurtardım.Bu aralar çok sık eve gelmiyordu.Susuşları…
-Evet?
-Susuşları ölümü bekler gibiydi daha çok..Sanki bir bildiği vardı da söylemekten çekiniyormuş gibi.Sahi komiser bey daha kaçı ölüyor böyle kardeşim gibi?
Acı acı gülümsedi komiser.’Sizinki gibi her gün kaçı heba oluyor bir bilseniz.Onlarcası,yıllardır nicesi gidiyor böyle.Bilmeyin daha iyi beyefendi.Ne yapabileceksiniz ki?..
Sorgudan sonra bir süre sokaklarda dolaştı.Polisin dedikleri,biri yıpranmış ruhuna takılan iki dişli çark gibi dönüyordu beyninde.Sakatlar,çocuklar kaldırımlar ve mide bulandıran marka kokusu..Işıltılı neon lambaların altına gizlenmiş yozlaşan gençlik.Her adımda aldığı nefesten bunalıyordu çaresiz ağabey.Yüreklerini marka hırsı bürüyen,vücudunun her hücresine radyasyon yerleşmiş dünyadan bihaber bu gençlik mi kurtaracaktı şimdi geleceği.Özentilikler ve karşı cinse iğrenç anlamlar yükleyen ifadeler buluyordu hepsinin yüzünde.Hepsi kardeşinden birer parça gibiydi ve ona göre içlerindeki özgür dünyaya kavuşamayan ölü kuşlardı onlar.Yürüdü..İçi acıya acıya bastığı yollar akşama doğru onu, evinin ölüm sessizliğiyle buluşturdu.
YORUMLAR
Yazı okunmuyor.Ya fonu yahut yazı rengini değiştirin. Kolay gelsin.