13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2612
Okunma
"Kalpler silahla değil, sevgi ve yüksek gönüllülükle yenilirler. Baruch Spinoza"
Demet okulunu ve öğretmenini çok seviyordu. Fakat öğretmeninden umduğu ilgiyi ve sevgiyi bir türlü göremiyordu. Demet’in gözünde ve gönlündeki öğretmen imajı daha farklıydı.
O’na göre öğretmende öncelikle adalet duygusu olmalıydı, sonra her öğrencisini koşulsuz sevmeliydi. Fakat bu ve benzeri hususlarda öğretmeninden pek de memnun değildi doğrusu.
“Yanılıyor muyum” diye bir çok kereler kendini test etti. Hatta öğretmeninden kuşkulandığı için bir ara kendinden utandı. “Mutlaka yanılıyorum.” Ya da; “hatalarım var” dedi kendi kendine. “Biraz daha iyimser olmalıyım” diye kendine telkinde bulundu. “Bundan sonra kafama takılan bir durum olursa içime atmayıp öğretmenimle paylaşayım. Belki de bu şekilde ikna olurum” dedi. Böylece okuldaki olup bitenleri fazla kafasına takmamaya çalıştı.
Birkaç gün sonra, Beden Eğitimi dersinde öğretmeni mendil kapmaca oyunu oynatmak istedi. Her zamanki gibi, yine Aslı’yı çağırarak mendili tutmasını söyledi. Demet’in kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Kendi kendine: “Tam zamanı dur bakalım neler olacak?” Dedi.
Oyun başlamıştı. Bir kaç tekrardan sonra Demet, Aslı’nın değişmesini bekledi. Fakat oyun devam ediyor ve öğretmenin herhangi bir değişiklik yapacak tavrı da yoktu. Daha fazla bekleyemedi, parmak kaldırarak söz istedi.
Öğretmeninin; “söyle Demet” demesi üzerine; “öğretmenim dersin başından beri mendili Aslı tuttu, değiştirmediniz. Bize de sıra gelecek mi? Ben de mendili tutmak istiyorum.” Dedi.
Öğretmeninin gülen yüzünde birden sert çizgiler belirdi. Kaşlarını çatarak Demet’e döndü: “Ukalalık yapma Demet, ne yapacağımı sana mı soracağım?” Dedi.
Demet böyle bir cevap duymak istemiyordu. Hem yapılan haksızlık, hem de söylenen sözler kendisini yaralamıştı. Oysa; “haksızlığa boyun eğmeyiniz” sözünü kendilerine öğretmeni öğütlemişti. San ki gizli bir güç elini tutup havaya kaldırdı. Cevap verme arzusunu yenemedi.
Öğretmeni Demet’in parmağını gördüğünde, memnun olmadığını hissettiren ses tonuyla: “Yine ne var Demetciğim?” Dedi.
Demet sözlerini itinayla seçerek konuşmaya başladı: “Öğretmenim sizin bu yaptığınız haksızlık değil mi? Öğrencileriniz arasında ayırım yapıyorsunuz. Üstelik de bana kaba sözcük kullandınız, size yakıştıramadım öğretmenim. Oysa bizler sizden güzel şeyler duymak isteriz.
Öğretmen Demet’ten bu sözleri beklemiyordu. Hem kızmış, hem de mahcup olmuştu. Öğrencisinin bu şekilde konuşmasını “ukalalık” ve “meydan okuma” gibi algıladı. Tahammül edemedi. Öfkesi sabrını aşmıştı: “Sen ne terbiyesiz bir çocuksun. Ne hakla bana akıl veriyorsun? Buradan defol git gözüm görmesin. Diye bağırdı.
Demet, bu olup bitenler karşısında fazla duramadı. Gözlerinden akan yaşlarla oradan uzaklaştı. Bağırarak ağlamamak için yumruklarını ısırıyordu. Soluk soluğa evlerine geldi.
O’nu kapıda annesi karşıladı. Durumundan, hoş olmayan şeylerin olduğunu anlamıştı. Demet kendisini annesinin kollarına attı. Artık hıçkırarak ağlama zamanıydı. Demet’de onu yaptı.
Demet uzun süre kendine gelememişti. Ağlamayı kestikten sonra da bir süre iç geçirip durdu. Annesinin tüm ısrarlarına rağmen olup itenleri anlatmadı.
Annesi okulda olanları komşularının kızı Burcu’dan öğrendi. Kızının durumuna çok üzülmüştü. Olayları eşine anlattı. Ne yapabilecekleri hakkında birlikte değerlendirme yaptılar. Öğretmen hakkında şikayetçi olmaya karar verdiler.
Demet, bu düşüncelerine katılmadığını ve çok üzüldüğünü ifade etti. Öğretmeni hakkında olumsuz hiç bir şey anlatmadı.
Bir kaç gün sonra okula müfettişler geldiler. Sınıftaki öğrencilerle tek tek konuştular. Bir şeyler yazdılar. Daha sonra da Demet’i çağırdılar. Yaşadığı olayları anlatmasını istediler.
Demet: “Anlatılacak bir şey yok, öğretmenimden şikayetçi değilim, O’nu seviyorum.” Dedi.
Bu cevabı, müfettişleri ikna etmemişti. Kendisine, iddiaları okuyarak tekrar sordular. Demet; “anlatılacak bir şey yok, öğretmenimi sizlere şikâyet edemem, buna hakkım yok. O’nun bende çok emeği var. Eğer bu okuldan öğretmenimi alacaksanız lütfen O’nu almayın, ben başka okula gidebilirim.” Dedi. Sonra da usulca: “Keşke bunlar olmasaydı, çok utanıyorum çok.”Diye mırıldandı.
Demet daha fazla kendini tutamadı. Birden hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Kendisini teskin ederek su verdiler. Sonra da teşekkür ederek gitmesini söylediler.
Demet dışarı çıktıktan sonra müfettişlerden birisi diğerine: “Öğretmen sevgisi bu olmalı.” Dedi.
Diğeri cevap verdi: “Peki öğretmenini şikâyet etmek istemiyor bunu anladık. O halde neden ağlıyor? Diye sormadan edemedi.
Arkadaşı derin bir nefes aldı: “O’nun gözünde öğretmen imajı çok yüce. Öğretmene olumsuz bir şey yakıştıramıyor. Kendisine yapılanlara da tahammül edemiyor. Böylesi yüce, asil yüreklere gıpta ediyorum doğrusu. Öğretmenin, bu çocuğun elini öpmesi gerekir aslında. Bu sevginin önünde saygı ile eğilmek gerek.” Diye sözlerini tamamladı. Ve gayri ihtiyari çok hoşuna giden bir sözü zihninden geçirdi:
Sanma ki bir çocuk küçük bir şeydir,
Bir çocuk belki de, en büyük şeydir…
Burada yapacak işleri kalmamıştı artık. Evraklarını toplamaya başladılar.
GÜLEGÜLE ÖĞRETMENİM
Bir gün çıkageldiniz,
Bu kuş uçmaz,
Kervan geçmez köye.
Sürpriz yapar gibi.
Bitmeyecek sandığımız,
Üç beş yıl,
Uçup gitti ellerimizden.
Meğer her kavuşmanın,
Bir de ayrılığı varmış …
Rüya bitti,
Gidiyorsunuz buralardan.
Yılların mutluluğu,
Hüzne dönüştü şimdi.
Çok üzgünüz …
Bizi teselli etmek için;
“başka öğretmen gelecek” diyorsunuz,
“Başka bir öğretmen geldiğinde…”
O öğretmen,
Hiç gelmeyecek öğretmenim…
Bu dağ başına kimse uğramaz,
Bunu sizde biliyorsunuz…
Tıpkı yıllar öncesi gibi,
Bir dağ menekşesi misali.
Yine yalnız kalacağız.
Fakat ümitsiz ve boynu bükük değiliz,
Bu kez ayrık otları bizi sarmayacak.
Yüreğimiz aydınlandı,
Yumuşadı katı kalpler.
Ne var ki duyguluyuz bir nebze,
Hüzünlü ve buruk…
Güle güle gidin.
Bu dağlarda, bakımlı olmasalar da,
Nadide çiçeklerin var olduğunu,
Herkese anlatın.
Güle güle gidin,
Güle güle…
Kalbimizi alın gidin…
Öğretmenim…
HADİ… GİDİN ÖĞRETMENİM…