OKU!
Var olmasına sebep olduğu bu varlığı ilk kez eline alış...Anne yüzünde gurur,tarifsiz mutluluk ve o muhteşem
annelik içgüdüsünün verdiği tebessümle evladını inceler. Zaten karnında taşıyarak tanıştığı bu varlığı görsel olarak okumaya başlar . Yüzündeki masumiyeti okur, yüz hatlarını okur... Okunarak başlarız hayata. Bebekliğimiz,
çocukluk yıllarımız hep bu
dünyayı ve kendimizi okumaya çalışmakla geçer. Bir ömürdür okumak...
Hayat denen serüvende; yanlış okumak, okuduğunu yanlış anlamak, pişman olmak... Kendini b
aşkalarında arayıp okumaya çalışmak ve okuduğun b
aşkaları gibi olmaya çalışmak. Aslında o kitaplar sen değilsindir. Kendi yazarlarının yazdığı kendi kitaplarıdır. Varlığınla en özel kitabın aslında kendin olduğunu belkide geç anlarsın. Bazen öyle geç olur ki kendi kitabını bitiremeden, anlayamadan,farkında olamadan göçüp gidersin. İşte en acı budur. Kendini okumayı tamamlayamadan,b
aşka kitaplara takılıp kalmak...
Kimi b
aşka kitaplar satırlarında güzeli barındırır aynı
zamanda kötü satırları da vardır. Tıpkı her kitabın olduğu gibi. Farkın dalık.. B
aşkaları gibi senin kendi kitabında da böyle satırlar hep vardır. Kötü satırlara takılıp kalmamak ama farkında olmak. Hep iyi satırları hatırlayıp b
aşkalarında da bunu görerek yaşamak.
İnsanoğlunun varoluşundan beri insan hep okudu..Dünyayı okudu ve anlamaya çalıştı ve çalışıyor. Okumak bilginin anahtarı ,bilgide sonuzluğa giden kapıdır. Bilgeliktir..Sorumluluktur.. Hemde çok ağır bir sorumluluk...Tarih bilgeliği ve bilge insanların değiştirdiği
dünyayı yazar.
“Oku!”... “Ben okuma yazma bilmem ki” dedi..Ses dahada yükseldi “Oku! yaradan Rabbinin adıyla Oku! O seni bir kan pıhtısından yarattı...”. Kendini oku. İnsanları oku,
dünyayı oku... Hepsinden önemlisi seni yaradan alemlerin Rabbını oku.
İlker DOĞANAY
23/11/2012