- 1256 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DARBELERLE YÜZLEŞMEK (SON)
"Büyük davamız; en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir." -Mustafa Kemal ATATÜRK-
29 Ekim 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyetçilik, devletçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik ve laiklik ilkeleri üzerine oturtulmuş, yönetimde demokratik usuller ve hukuk esas alınmış, 1946 yılına kadar bu ilke ve usullerin rehberi “Tam Bağımsızlık” düşüncesi olmuştur.
II. Dünya Savaşı sonrası, savaşın galipleri tarafından, kendi milli menfaatlerinin elde edilmesi ve elde tutulması maksadıyla yeni bir dünya düzeni kurulmuş ve bu düzeni tüm dünyada hâkim kılabilmek için kurumlar oluşturulmuştur.
Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan bu düzene, siyası bir karar vererek kendi arzusuyla, çevre ülke statüsünde eklemlenerek, siyasi ve ekonomik karar alabilme yeteneğinden vazgeçmiş, “Tam Bağımsızlık Düşüncesinden” uzaklaşmıştır.
Bu siyasi karar sonucunda, Atatürkçü düşünce ve tam bağımsızlık düşüncesi devlet ve devletin kurum ve kuruluşlarından dışlanmış, görünüşte/sözde bu düşüncelere bağlı olunsa da özünden/ruhundan uzaklaşılmış, sivil otorite; verilen sözler ve yapılan ikili antlaşmalarla dünya düzenine uyma garantisi vermiştir. Kabul edilen olgu içinde askerlerin görevi ise, Türkiye’nin “Yeni Dünya Düzeni” içinde ilerlemesinin aksatılmadan devamını sağlamak olmuştur. Genel çerçevesini ikinci bölümde çizdiğim gibi ordular, daima güçlüler tarafından kurulan sistemin koruyucuları olmuşlardır. Hâl böyle olunca asker, düzen dışına çıkanlara müdahale etmeyi kendine görev bilmiştir.
1946 yılından itibaren ordunun görevi, görünüşte Türk halkının hak ve menfaatlerini korumak, kollamak olarak görünse de, esas görevi; dünya egemenlerinin Türkiye ve bölgedeki hak ve menfaatlerini korumak olmuştur. Türk ordusuna bir tür bölgenin jandarmalığı görevi verilmiştir. Ordu’da bulunan küçük rütbeli askerler bunun farkında değillerdir. Onlar, kendilerine verilen günlük görevlerin yapılması ve başarılmasıyla meşguldürler ve bunu büyük bir yurtsever duygular içinde yerine getirmektedirler. Daha üst rütbelerde olup da bu farkındalığa ulaşanlardan, görevi yerine getirmede isteksiz olanlar ise, ordu içinde elenmekte, yükselememektedirler. Aradan sıyrılarak yükselmiş olanlar ise, fark edildiklerinde tasfiye edilmektedirler.
27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 darbeleri ile 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 müdahalelerinin, egemenlerin bozulan menfaatlerinin yeniden teminine yönelik girişimler olduğu kanaatindeyim. Müdahaleler öncesinde egemenlerin çizdiği yoldan ayrılmak isteyen sivil otorite, müdahalelerle yeniden kendilerine çizilen yola sokulmuşlardır.
İncelendiğinde görülecektir ki, darbeler öncesinde daima çizilen yoldan ayrılma isteği ve girişimleri olmuş, bunun ardından ülke, –planlanarak- karmaşa (kaos) ortamına sürüklenmiş, -ve yine planlı bir şekilde- ekonomik sıkıntı ve krizlerle karşı karşıya kalınmıştır. Toplumsal gerginlikler darbelere zemin hazırlamak için el altından planlanmış, desteklenmiş ve darbeleri haklı göstermek için kullanılmıştır. Oysa esas sebep; dünya egemenlerinin ülkedeki menfaatlerinin korunmasıdır. Darbeler ya da müdahaleler sonunda, gösterilen/dayatılan ekonomi çizgisine ülkeyi yeniden oturtmak ve menfaat akışını sağlamak için, egemenlerin ekonomik görüşleriyle yetişmiş ve bu düşünceyi özümsemiş olan kişiler ekonominin başına getirilerek/ gönderilerek ekonominin istenilen seyrine sokulması sağlanmıştır. Bu eylemler de daima askerlerin gözetim ve denetiminde gerçekleştirilmiştir.
Darbe bildirilerinde, darbenin Atatürkçü düşüncelerle yapıldığı, ülkenin Atatürkçü çizgiye yeniden oturtulacağı söylense/yazılsa da böyle olmamış, neticede Atatürkçü düşünceden hep uzaklaşılmış, Atatürkçü düşünceye ve tam bağımsızlık görüşüne sahip olan sivil ve askerler tasfiye işlemine tabi tutulmuşlardır. Darbelerden sonra Atatürkçülükten uzaklaşıldığı savıyla yapılan 21 Şubat 1962, 22 Mayıs 1963 ve 9 Mart 1971 karşı darbe girişimleri ise başarılı olamamıştır. Halen yargı süreci devam eden 2003 darbe girişimi iddialarını da bu kalemden sayabiliriz. Bunu, yargı süreci bittikten sonra daha net görme ve değerlendirme şansına kavuşacağız. Ancak, Atatürkçü görüş ve düşüncelere sahip sivil ile askerlerin bu dönemde tasfiye işlemine tabi tutulduklarını, ülkeden Atatürkçü düşünceyi tamamen silme gayretlerinin artmış olduğuna da şahit olmaktayız.
Türkiye’de darbelerle yüzleşmek isteyenlerin yapmaları gereken ilk iş, yüzleşmek için bir yüze sahip olup olmadıklarını görmek için aynaya bakmalarıdır. Sonra kendileriyle yüzleşmeliler ve daha sonra da başkalarıyla.
“Artık darbeler dönemi bitmiştir.” diyenler haklıdırlar. Çünkü siyasi otorite, dünya egemenlerine tam bağlılıklarını, sisteme tam uyumlarını çeşitli vesilelerle bildirdikleri/gösterdikleri sebebiyle, askerlerin de bundan sonra bir müdahalede bulunmasına gerek kalmamıştır. Sivil otorite, çizginin dışına çıktığında nasıl bir muamele ile karşılaştığını yaşayarak görmüş ve yaşadıklarından ders alarak sisteme şartsız hizmet etmeyi öğrenmiştir. Bugün sistem içinde olan siyasi partilerin hemen tümü, bu sistemin birer parçasıdırlar. Hangisine oy verilirse verilirsin, hangisi iktidar olursa olsun hepsi sisteme hizmet etmek üzere kurgulanmışlardır. Bugünkü düşünce tarzıyla şartların devam etmesi, sistemin de devam edeceği anlamındadır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bağımlılıktan kurtulması, milli menfaatleri için bağımsız karar alıp, bu kararlarını uygulayabilmesinin bir tek yolu vardır. O da; tüm devlet kurum ve kuruluşları ile yöneticilerinin Atatürkçü düşünce ve tam bağımsızlık düşüncesini benimseyip, özümseyip, uygulamalarıdır.
Ümidim o dur ki; bir gün bu düşüncelere sahip olanlar iktidar olacak ve o gün Türkiye aydınlığa kavuşarak gönenç içinde yaşayacaktır.
Yazımı Atatürk’ün şu veciz sözü ile sonlandırmak istiyorum:
“ BAĞIMSIZLIK BENİM KAREKTERİMDİR.”
Fikrimin önderi aziz ATA’m!
“BENİM DE!”
Bekir GÜÇLÜER
“DARBELERLE YÜZLEŞMEK” yazı dizisini hazırlarken faydalandığım eserler:
1. “Devlet”, Eflatun (Platon), Kitap Zamanı Yayınları, Temmuz 2008.
2. “Yasalar”, Platon(Eflatun), Kabalcı yayınevi, Nisan 2007.
3. “Yeni Dünya Düzeni, Kemalizm ve Türkiye”, Metin AYDOĞAN, Kum Saati Yayınları,2002.
4. “Karşı Devrim 1945-1950”, Çetin YETKİN, YAR MH Yayınları, Nisan 2006.
5. “Türkiye’de Askeri Darbeler ve Amerika”, Çetin YETKİN, YAR MH yayınları, Mart 2006.
6. “Yağma” , Charles L. MEE JR, Altın Kitaplar Basımevi, Haziran 1975.
7. “12 Eylül Saat 04.00” M. Ali BİRAND, Karacan Yayınları,1984.
8. “İhtilalci Subaylar”(üç kitap), Ersal YAVİ, Yazıcı Yayınevi, Eylül 2003.
9. “Türkiye Kısa İktisat Tarihi 1946’dan 2008’e”, Nazif EKZEN, ODTU Yayıncılık, Kasım 2009.
10. “Türk Siyasal Hayatı”, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eylül 2008.
11. “Türkiye Ekonomisi” Anadolu üniversitesi Yayını, Eylül 2008.
12. Çeşitli İnternet Siteleri.
YORUMLAR
Sayın GÜÇLÜER,
Darbelerle yüzleşmek yazı dizinizin tamamını okudum,
Özveriniz ve emeğinizden ötürü ayrı, paylaşımınızdan ayrı memnuniyet duydum.
Umarım milyonlara ulaşır. Tebrik, saygı ve selamlarımla.
bekir güçlüer
Uzun zamandır karşılaşamıyorduk. Ziyaretinizden dolayı memnun oldum. Değerlendirmeniz sebebiyle teşekkür eder, selam ve saygılarımı sunarım.