- 3236 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Yalnızlığım Karanlığı İncitmesin
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
..kahır da yara’dır!
kalp yarası..
Sevgili dostum
Son günlerde tahminsiz gelişen tatsız şeyler oluyor. Bendeyse sürekli bir yakınma, devam eden bir isyan ve hiç bitmeyen gözyaşları var. Yeni yeni haykırışlar besteliyorum devrimime. Gücüm kesilince kalkıp yalnızım diyorum boyuna; sanki herkes kalabalıkmış gibi!
Yağmurdan arta kalan küçük su birikintilerine düşmeden karşıya geçmeye çalışıyorum; sanki biri eteğimdeki çamuru görecekmiş gibi tedirginim. Bazen utanıyor, bazen gururlanıyorum. Birçok duygu geçisi arasında dönüp duruyorum yine.
Geçen gün sesimi duydun; soğuktum, uzaktım ve eğer gerçekten kalbinle dinlediysen, seni çoktan unutmuş gibi yankılandığını da anlamış olman lazım.
Benden çok şey gitti, alamadıklarım oldu, ayıklayamadıklarım, ayıltamadığım uykulu sahipliklerim... Elimden kayıp hayatın alacasına saçılanlarsa çoktan bütünleşmişti o renk karmaşasıyla. Önce kaktüsler kurudu, sonra balıklar öldü. İkimiz seninle eş zamanlı terk ettik varolan düzeni. Sen gidince ölürüm sanmıştım. Ben gidince ölürsün sanmıştım. Bak yaşıyoruz. Bak! Her şeye alışıyor insan... Demek ki sevgimizi fazla büyütmüşüz gözümüzde...
Zamanla sevilmez, zamanla unutulur bilirsin. Biz birden sevdik ama zamanla unutmak istemedik. Bize eşlik etmesi gücümüze gitti zamanın. Zamanla aynı hızda ve aynı ritimde yürümek istedik. Görüyorsun ki zamana yeniliyor insan. İnsan dediğin balık mı ki hafızası tembel olsun derdim. Öyleymiş sevgili dostum. Zaman iyilikleri de, kötülükleri de unutturuyor insana. O öyle bir silici ki, geriye yalnızca birkaç zerre anıların tozu kalıyor. Sonra bir bakıyorsun bir dakikanı ayrı geçirmek istemediğin insan, Afrika’daki bir siyahi kadar uzağın oluyor. Ne aramak, ne sormak, ne cemalini görmek... Hepsi bir düş oluyor. Zaman iyileştirse de aynı ölçüde nankörleştiriyor bizleri. Unutkan, pervasız ve vefasız insanlar olup çıkıveriyoruz meydanlara.
Aslında sen de haklısın. Harflere basmaktan daha zor rakamlara dokunmak! Yazmak daha kolay, sesindeki buğuyu anlamaktan! Sanal bir sandaldayken suyun üzerine silinip giden harflere itimat etmek, sahibine nasılsa ulaşır diye gönül rahatlığıyla teslim etmek cümleleri... Ah kayboluyorlar oysa! Muhattabının gözüne bile değmeden. Zamane dostlukları bunlar. Dokunmaya, görmeye, sesini duymaya ne hacet!
Sevgili dostum. Bak sonunda bu da oldu. Artık seni özlemiyorum. Sendeki ve bendeki iki yüreği yanyana getirdim ve anladım ki birimizinki yalnızca kan pıhtısından ibaret. Hani diyor ya şair, herkesin kalbi var sanılmasın! Sanmıyorum artık idare et...
Sana delice bir öfkeyle kızdığım zamanlar oluyor. Öyle yorgunum ki daha iyisi gelmiyor elimden. Daha iyisi seni incitmek olurdu belki ama yapamam. Ben karşılığını alıyorum aynadaki aksimin. Özetle sevgili dostum, ben hata ektim, şimdi pişmanlık biçiyorum!
Bunca zaman senin hep diğer yarım olduğunu düşündüm durdum. Ayrılmaz yanım, dayanıklı yanım, görmeden sevebilecek kadar tahammüllü yarım.. Bunca boş dünya işi arasında beni es geçtiğinde anladım bir olmadığımızı. Hem senin kalbin benden bağımsız çarpıyordu. Belli ki bu şekilde atıyor olmasına belki sen, belki de ben müsaade etmiştim. Bizden başkası değildi suçlu. Belki benden başkası değildi. Ama ne olursa olsun ben hayatımın en zor günlerini yaşıyordum ve sen yoktun. Yaşadıklarım anlatamayacağım kadar ağır, taşıyamayacağım kadar büyüktü.. İhtiyacım olduğunda yanımda olmaman, bizim için eksik bir vefa veya ne bileyim tamamlanmamış bir duygu göstergesiydi. Bağlılık, güven, vefa zoraki olacak hisler değildi. Dost dediğin, çağırmadan gelendir. Anlatmadan, senin darda olduğunu hissedebilendir. Göze, söze gerek duymaz dostluk. Hislerle yol alır. Sen hissetmedin.. Şimdi düşününce sitem bile etmemi gerektirmeyecek kadar uzak olduğumuzu anladım. Öyle ya, insan hatrının geçtiği insana sitem eder, sevildiğini bildiği insana nazlanır. Ki sevmek artık hiçbir şeye yetmiyor. Görüyorum ki bizim sevgimiz yokluğa, vefasızlığa, zamansızlığa katlanacak güce sahip değil. Zorluklar paylaşıldığında azalır sanmıştım hep, ama zorlukların paylaşmadığında katmerlenmesi çok beterdi... Az önce bir konuşmada şöyle dedi telefondaki ses; ’Sesin kötü geliyor, ciddi bir şey yok değil mi?’ ’Ölümün olduğu bir dünyada daha ciddi ne olabilir ki!’..
Evet ölmediğimiz sürece her şey steril, her şey yolunda. Ama şunu unutma sevgili dost’um, ben ’gel’ dediğimde gelmediğinde bitti her şey. Sonrası uzatmaları oynamaktan başka bir şey değildi. Belki de çok uzun zaman önce kangren olduğunda dostluğumuzu kesip atmayı becerebilseydik, tüm ruhumuza yayılmayacaktı vurgun. Hayattan hep darbe aldığımı düşünürken nasıl da koca bir yanılgıda ömür tüketmişim meğer. Hayat değil, insanlarmış acı veren!
Galiba umutsuzluk en beteri. Bu umutsuzluk bendeki bütün yaşama gücünü alıyor. Değer vermek ve değer görmekle ilgili sıkıntılar içerisindeydim. Nedir değer vermek? Bir insanı belki kendinden dahi fazla önemsemek veya öncelikler sıralamasında tutmak. Sırtında taşımak değil, yanında yürümek. Değer verdiğim için vazgeçtiklerim ve değer görmediğim için vazgeçilemeyenleri düşündüm. Değer vermekte, değer görmemekte aynı derecede can acıtıcı bir şeydi. Çünkü insan hep kendisinden ödün veriyor, değişiyor ve eksiliyordu. Birisi bana değer vermek nedir diye sorsa benim yaptıklarım derdim sanırım. Değer vermenin karşılığı ben olmalıydım. Literatürlerde bile böyle anılmalıydı değer vermek. Ben değişmiştim. Verdiğim değerler yüzünden eksile eksile ufacık kalmıştım. Birisine darda olduğunu bile bile ırak durmak değer vermek değildi. Ve darda olduğun ortadayken es geçilmek de değer görmemekti. Her ikisi de birbirinden beterdi. Sesler yükselir, insanlar kırılır, ruhlar incinir ama özündeki değer başkadır, değişmez. Doğru! Ne bu kadar hafife alınacak kadar yüzeysel, ne de abartılacak kadar zor değildi değer vermek. Yapılması gerekenler belliydi. Her şey ortadaydı. Sevilen insan önemsendiğini hissetmek istiyordu hepsi bu! Ona bunu hissettirmek bu kadar imkansız olamazdı. Eksilmekle aynı şeydi değersizlik. Verdiğinde de, almadığında da eksilmek söz konusuydu. Değer vermek, -sana değer veriyorum! demek değildi. İcraat etmekti. Fedakarlık yapmaktı. Lafta kalmayacak kadar mübarek, mübarek olduğu için de kutsal bir şeydi değer vermek. Ama nedense değer görmek için değer vermek yetmiyordu çoğu zaman...
Bendeki karanlık bile bir yara. Aydınlık gözlerimi kör ediyor. Yaram var, kanayan, hiç kapanmıyor, iyileşmiyor. Biliyor musun sevgili dostum, kahır da bir yaradır, adına kalp yarası denir! Ve bazı yaralar var ki, onları dostlar dahi iyileştiremiyor...
Şimdi sen beni uzaktan izliyorsun ya artık, böyle devam et.
Terk edilmiş ve bütün sokak lambaları sönmüş bir şehri seyre dalmış gibisin. Sende kalbimdeki ışıkları sönmüş ve terk edilmiş şehirde yaşamaktan umudu kesmiş ve fes edilmişsin artık sana olan düşkünlüğümden...
Oysa hala göremiyorsun. Bilmiyorsun çarmıhta gerilmişim ben, gerilmişim bir ok gibi ve bıçak gibi bir yaydan kopmak üzereyim. Yalnızlığım karanlığı da incitecek.
Ben sadece O’nu kaybetmedim ki! En temiz kalpli arkadaşımı, hiç büyümeyen çocuğumu, kaşları çatık babamı ve ömür boyu özleyeceğim bir adamı kaybettim..
Kaybetmekte hünerli biri olduğumu düşünürsek eğer, o gitti, o gidince herkes gitti ve ben her şeyimi kaybettim...
fulya/kasım2012
YORUMLAR
"Zamanla sevilmez, zamanla unutulur "
---------
"Değer vermek, -sana değer veriyorum! demek değildi. İcraat etmekti. Fedakarlık yapmaktı. Lafta kalmayacak kadar mübarek, mübarek olduğu için de kutsal bir şeydi değer vermek. Ama nedense değer görmek için değer vermek yetmiyordu çoğu zaman..."
--------
" İhtiyacım olduğunda yanımda olmaman, bizim için eksik bir vefa veya ne bileyim tamamlanmamış bir duygu göstergesiydi. Bağlılık, güven, vefa zoraki olacak hisler değildi. Dost dediğin, çağırmadan gelendir. Anlatmadan, senin darda olduğunu hissedebilendir. Göze, söze gerek duymaz dostluk. Hislerle yol alır. Sen hissetmedin.. "
ne kadar derin yaziyorsun sevgili Fulya .... iki kez okudum yazini ...
cok saglam bir durus vardi bu yazida ... hani o benim hayran oldugum daglar gibi............... kutluYorum........... sevgimle........
Baya bir sokak gezmişsin, dolaşmışsın kağıtçılar gibi. Kimi zaman umut arayan, kimi zamandan ümitsizce saçlarını makasla kesiveren bir şey ortaya çıkmış..
Buna da şükür kimi zaman... Ama bir şey var ki, zamanla yavaş yavaş toplanan şeyler de daha güzeldir. Hızla tüketilmez...Bu yönden güzel gerçekten.
Saygımla..
HakkınSesi tarafından 11/22/2012 1:39:48 PM zamanında düzenlenmiştir.