- 1337 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce Özgürlüğü Nedir ?
TDK/Düşünce özgürlüğü: Düşüncenin dış baskı ve yasaklarla sınırlandırılmaması, fikir hürriyeti.
"Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır".
Özgürlük; başkalarının özgürlük alanına tecavüz etmek değildir. “Düşünceye zincir vurulamaz” sözü tüm insanlar için geçerlidir, belli bir zümrenin tekelinde değildir. Amma velakin sözlük anlamını iyi bilmek gerekiyor. Düşünce özgürlüğü, hakaret, küfür, gasp, özel hayata müdahale ve saygısızlık manasına gelmiyor. Eğer bu gün ağzı olan konuşuyor, yazıyorsa, dönsün önce kendine aynada bir baksın.
Üniversite okuyan bir çok birey, nedendir bilinmez kendinde böyle bir hak görüyor. Özgürlük sadece onlara aitmiş gibi, diğer insanlar düşünemezmiş gibi, bir eda içerisindeler tabi ki genelleme yapmak istemiyorum. Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Okul insana bazı bilgiler sunar teoride fakat hayat ağırlıklı pratikten ibarettir. Tıpkı yemek kitabında ki tarifle yemek pişiren kişiyle, bu işte tecrübe sahibi olmuş pratik kazanmış ev aşçıları gibi (ev kadınları) arada ki lezzet farkını asla yakalayamazsınız o tariflerle.
“Akıl yaşta değil baştadır” ne güzel söylemiş atalarımız. Yedi yaşında sokaklarda çalışıp ailesine yardım eden ve de okumaya çalışan bir çocuktaki akıl ve idrak ile, hazır baba parasıyla yüksek okullarda okuyan, parası ve faturaları ailesi tarafından ödenen evlerde barınan, kısacası hayatta sahip olduğu her şeyi, emek vermeden kazananlar, bir olmaz sanırım. Bir büyüğüm derdi ki, çocuk varlığı da bilmeli yokluğu da. Şimdi anasından doğan neredeyse cep telefonu ve bilgisayar ile doğuyor. İstedikleri her şeye sahipler( bir şey hariç, amaç).
Bu kadar kolay kazanılan hiçbir şeyin değeri olmaz. Emek vermeden yemek olmaz. Anneler babalar çocuklarınızı maddi olarak doyurarak ve mutlu ederek onları hayata hazırlayamazsınız. Bu hayatta hiç bir deneyim sahibi olmamış gençler lafa geldiği zaman, kendilerinden yaşça büyük ve tecrübeli insanlara kafa tutabiliyorlar. Hatta şahit oldum, küçümseyip, hor görüyorlar. Yüce bir Milletin evlatlarının en azından, saygıyı ve mütevazılığı ayrıca sorumluluğu bilmeleri gerekir diye düşünüyorum. Ve tüm bunları konuşma, düşünme özgürlüğü adı altında yapmaları ilginç. Hiç bir tecrübeleri olmamasına karşın, onlar her şeyin doğrusunu biliyor ve düşünüyorlar (!)
“Akıl akıldan üstündür” bu yüzden istişarenin önemi vardır. Yadırgamıyorum, aksine anlıyorum. Bizlerin de yerine göre onlardan öğreneceğimiz çok şey var, ama yaşamış ve görmüş olarak onlarında bu tecrübelerimizden faydalanmaları gerekir, belki, bir çoğu bunu yapıyordur. Eğer büyükler size bir nasihat da bulunuyorsa mutlaka dikkatle dinlemenizi öneriyorum. Tabii ki dinlerken, kendi düşünce ve fikirlerinizi de yok saymayın. Güzel bir söz vardı onu da paylaşayım yeri gelmişken. Eğer nasihat para ile satılsaydı kapısında kilometrelerce kuyruk olurdu. En değerli şey nasihattır ama ne hikmetse, bedava olduğu için mi bilinmez, pek hükmü yoktur, değer verilmez.
Konuyu belki biraz dağıtmış olabilirim. Fakat tüm bunlar birbiriyle ilintili. Gençlerimiz bizim en değerli varlıklarımız. Onları hayal dünyasına değil, gerçek dünyaya hazırlayalım. Hayatı öğretelim. Ya da bırakıp kendi hallerine, yaşa ve gör! Mi diyelim. Hata yapacaklardır, bundan kaçamayız. Hatasız kim var ki? Biz bile onca tecrübeye rağmen hala hata yapabiliyoruz. Tek temennimiz, bizim düştüğümüz aynı hatalara onların düşmemesi. Dileğimiz budur. Umulur ki aklı selim, imanlı, şuurlu, vicdanlı, idrak sahibi, zeki bir nesil yetişir. Okul insanı bilgi sahibi yapar ama insan yapmaz. Öncelikle insan olmayı, insan gibi yaşamayı, öğrenelim ve öğretelim. Hiç kimsenin, her şeyi bilmesi mümkün değildir. Bilen yalnızca yüce ALLAH (c.c) tır. Okumuş cahilleri gördükçe kendi bilgisizliğimle gurur duyuyorum. İyi ki bilmiyorum.
"Her kişi hacı olmaz gitmek ile Mekke’ye; Merkep derviş olmaz taş çekmekle tekkeye"
Özgür olacağız modern olacağız diye İnsanlıktan çıkmayalım. Saygı bekliyorsak, saygı duymayı öğreneceğiz.
Kısa bir Hikaye
Çok eski günlerde köyün birinde çocuğunun büyüyünce adam olamayacağını anlamış dertli bir baba varmış. Çocuğunun düzgün olamayan davranışlarını her gördüğünde onu yanına çağırır öğüt verirmiş.
’Oğlum, hayatta paran olabilir, çok zengin olabilirsin, büyük bir iş adamı olabilirsin, devletin başına bile gelebilirsin. Ama sakın unutma önemli olan adam olmaktır gerisinin önemi yoktur’ dermiş. Bu sözler çocuğunun bir kulağından girer, diğerinden çıkarmış. Gel zaman, git zaman aradan çok yıllar geçmiş. Çocuk büyümüş evini terk etmiş, gurbet ellere gitmiş. Baba iyice yaşlanmış. Birbirlerini yirmi belki de otuz yıl görmemişler, birbirlerinden haber bile almamışlar. Çocuğun nasılsa talihi yaver gitmiş ve padişahın binlerce kişilik ordusuna kumanda eden bir ’paşa’ olmuş.
Bir gün babasının olduğu köyün yakınlarına ordusunun çadırlarını kurdurunca aklına babası gelmiş. Bir bölük asker gönderip gidip babasını getirmelerini emretmiş. Askerler babasını alıp paşanın çadırına getirmişler.
Babasını karşısında gören paşa:
’Baba sen bana adam olamazsın diyordun! Bak ’paşa’ oldum!’ demiş.
İhtiyar adam başını kaldırıp oğluna şu cevabı vermiş:
’Oğlum sen paşa olmuşsun amma hala adam olamamışsın!!
Not: İçimizdeki insanı yaşatmak adına sevgi saygı ve selamlar olsun efendim..
Dil-ruba Emine Genç / 22 Kasım 2012 Perşembe / 07:15