- 755 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GİTME SAHNESİ PART 4- KÖPRÜ
Buluşma vakti gelmişti, adamın acilen gitmesi gerekiyordu.
Zaten traşını dünden olmuştu . Kareli gömleğini giydi, gömleğiyle eş desenli şapkasını takıp uğur getiren yeşil montunu geçirdi sırtına.
Heyecandan sigarasının izmaritini düşürdü gömleğine. Ordan montunun koluna, ordan da pantolonuna.
"Ne istiyorsun benden lanet şey" diye söylene söylene ezdi sonunda yere düşen közü.
Ne yapsa eli ayağına dolaşıyordu, zaman kaybetmeden yola çıkmalıydı, başına bir kaza getirmeden.
Kadın aynanın önünde oturmuş, yansımasına dalmıştı. Gözlerine bakıyordu, nede çabuk çökmüşlerdi.
Saçları da eskisi gibi canlı durmuyordu, yıpranmıştı epeyce...
Kaşlarını, burnunu, dudaklarını sanki ona ait değillermiş gibi inceledi. Kendine zaman kaybettirmek istercesine yasladı başını masaya.
"Bana Özel" şarkısını tekrar tekrar söyleyip aynada klip çekti kendine özel.
Adam buluşma yerine varmıştı. Gözlerini kapatarak Galata Köprüsü’nün o büyülü çekimine bıraktı kendini.
Söylemesi gerekiyordu kadına;
bu köprüler, bu köprülerdeki antik yaşanmışlıkların canlılığını.
Tuhaf bir titreme, irkilme oluyordu her defasında. Sanki omuzundan tutuyordu biri ve isyan edecekken susturuyordu " sabret" telkiniyle...
Yada en mutlu anlarında elini tutuyordu biri ( hissediyordu o sıcak dokunuşu) ve halay çek, zıpla, haykır sevgini, diye koşturuyordu onu özgürlüğe.
Ritimli voltalarla köprüyü kaç kez gidip geldiğini bilmiyordu ama meraklanmaya başlamıştı kadının geç kalışıyla.
"Yolda başına birşey gelmiş olmasın", diye kafasında binlerce senaryo üretti.
Telefonu kapalıydı, meraktan kaç dokuz doğurmuştu adam, haberi bile yoktu ...
Kadın köprüye geldiğinde, adam bir paket sigara izmariti önünde çömelmiş martıları izliyordu. Şarkıya benzer birşeyler mırıldanıyordu ama şarkı değildi.
Beyninde susmayan soruların seslerini notalayıp mırıldanıyordu.
Kadını görünce, doğumhane kapısında müjdesini almış baba gibi sımsıkı sarıldı kadına.
Saçlarını kokluyordu bir yandan, bir yandan da nasıl merak ettiğini anlatıyordu kaçık cümlelerle.
Kadın bir kaç bahane sıraladı. Evde kendine özel çektiği klipten ve yeni baştan kendisiyle tanışmasından bahsetmedi tabii.
"Bu gün hiç konuşmadan sadece denizi ve martıları izleyelim" dedi
Kadındaki tuhaflığı sezmişti adam, onayladı kolunu omuzuna atarak.
Gemiler geçiyordu gürültüyle, hiçbirini duymuyordu ikisi de. Arkalarında bıraktıkları köpüklere dalıp gidiyorlardı.
Birşey vardı, ve o birşey kolları arasındaki kadını ondan uzakta bir yerlere götürüyordu hızla.
"Sorun nedir? Bu gün çok tuhafsın, söylemek istediğin birşey varsa konuşalım" dedi adam.
Kadın köprünün balkonuna yaslandı ve başını denize doğru çevirdi. Adam tekrar sorusunu yenileyince öperek susturdu.
Adam afalladı. Kadın ilk defa öpmüştü onu. "Bu gün özel demekki" dedi içinden.
Sorularının ağzını bağladı, koydu iç cebine. Sarıldı kadına.
Daha sıkı ne kadar olursa, kaburgalarını içinde hissetmek istercesine sarmaladı kadını kendine.
"Gitmem gerek" dedi kadın saatini göstererek.
Konuşmadan merdivenleri çıktılar. Köprünün üstüne gelince adamın kadına söyleyecekleri aklına geldi.
"İçinden ne geliyorsa o an onu yapmalı insan, bunu buraya gelince hatırlıyorum hep" dedi
"burda bana destek olan ruhlar var, elimi tutuyorlar bak!
haykır diyorlar, kalbinde ne kadar sıkışmış varsa...
Dinle bak, herkes dinlesin içimdeki okyanusun büyüklüğünü...... diye bağırmak için gözlerini kapattığında, kadın cebinden bir kağıt çıkardı.
Adamın açılmış avucuna koyup kapattı.
Adam söyleyecekleri boğazında kalmış halde yutkundu.
"Bu nedir?" dedi
"Ben gidince bakarsın" dedi kadın ve arkasını dönmeden uzaklaştı köprüden.
Adam köprünün ortasında çırılçıplak dövülmüş hissetti kendini.
Neydi şimdi bu?!
Bu gün özeldi hani, o mu anlayamıyordu işleyişi? Kafası karman çorman olmuştu iyice.
Kağıdı açtı yavaşça.
Daha evvelden ufak bir çocuğun onlar için çizmiş olduğu gelecek, sonsuzluk, aile resmi vardı orda.
Herşey vardı o resimde onlar için.
Ve avuçlarına bırakıp gitmişti kadın geleceği, sonsuzluğu, aileyi...
Tek başına neye yarardı tüm bunlar, içinde o olmadan...
Nasıl saçma bir özellikteydi bu gün yaRabbi,
nasıl seçme dolanmışlıklar bırakılmıştı avucuna çözmesi için.
Neyin sembolüydü bu?
Ayrılıksa, ne gerek vardı böyle bir senaryoya. Sahnenin başında hissettiği o sıcak buse de nesiydi o zaman!
Köprünün ortasında donakalmış adamın çıplaklığı gitgide artıyordu. Yediği darbelerin şiddeti de.
Sanki onunla beraber herkes donmuştu .
Sadece martı sesleri duyuluyordu arka kadrajda.
İkisinin de beyninde Cem Adrian çalınıyordu.
Kadın, yine ’Bana Özel’i söylenerek indi vapurdan,
Adam ’Bana Ne Yaptın Çocuk’ sövgülerini bağırdı, tek muhattabı martılara....
Gülşen Mavi
YORUMLAR
GÜLŞEN MAVİ
saygı ve selamlar