- 1350 Okunma
- 23 Yorum
- 0 Beğeni
ZİR & ZİRVE
“ Verdiğim emir, üzerinden altmış bin volt geçen çıplak tel gibidir. Emrimi yerine getirmek için koşacaksın. Düzden gidersen tele çarpar kavrulursun. Ya üstünden atlayacaksın ya altından sürünerek geçeceksin. Amacın benim istediğimi yapmak. Sen emirlerime yorum yapacak konumda değilsin. Yapacaksın. Ölümüne yapacaksın.”
“Bütün emirleriniz başımızın üstündedir. Komutanım, saygısızlık ne haddimize”
“Sus konuşmanı söylemedim ki. Neden gönderilen parayı harcamadın”
“Çok kısa bir zaman vardı. Eksik olan hiçbir şeyimiz yoktu. Binalarımız yeni, harcama istenilen fasıla uygun değildi.”
Devletimin parasını çar, çur etmeyelim düşüncemiz ön plandaydı. Kötü bir niyetimiz yok. Bu millete, bu devlete yazık değimli?”
“Sen devleti düşünemezsin onu yalnız ben düşünürüm. Sen kim oluyorsun ki.?”
“ Haklısınız komutanım. Sizin emrinizle bu birliğe komutan olarak atandım. Aynı durumlar olsa da aynı şeyi yine yapardım.”
“Kes artık, bu birliği dağıtın, herkesi sürün gitsin”
Sessizliğin ardından havalanan helikoptere bir süre bakakaldık. Gök delinmiş yıldırımlar düşmüştü. Zir, zirve ile yer değiştirmiş. Bir yüce dağ gibi bildiğimiz en büyük komutan hepimizin gözünde bir kum tanesi kadar ufalmıştı. Okulda da hocam olan birliğimizin komutanı her zamanki gülecen tavrı ile hepimizi görevlerimizin başına davet etmişti.
Hani derler ya çil cücüğü gibi, hepimiz yurdumuzun çeşitli yerlerine dağılmıştık. Aynı yıl komutanımız hemen emekliliğini istemiş. Çok sevdiği mesleğinden ayrılmıştı.
Zirvenin Dudaklarından çıkan iki sözcük koca birliği tarumar etmiş, askeri vesayetin ta kendisi olan bu olayı hiç acımadan yaşatmıştı. Komutanımızın tek suçu gönderilen parayı harcamamış askeri terimle tenkis olmuştu.
Para sanki gâvur parasıydı. Zir devletini düşünüyor. Zirve gücünü ispatlıyordu. Yetki egoyla buluşunca zavallılık gözle görülür olmuş. Komutanımız da köşeye sıkışmıştı. Çaresiz olan bizler, hiçbir şey yapamamanın sancılarını doyasıya yaşıyor, hayretler içinde kalıyorduk.
Yıllar sonra yargılanan iki kişiden birinin o zavallı haline hiç acımadım. Parkinson hastası imiş. Çok fakirmiş. Time dergisinde çıkan dünyanın en zengin generalinin o hali çok küçültücü idi. İlahi adalet asıl divanda yargılarken ona soracak
“Suçlu ayağa kalk”
Ama bizler hep oturanlardan olacağız.
O, ne ihtişamdı. Bir el hareketiyle her şey alt üst oluyor. Yüzlerce subay astsubay kaprislerinin karşısında çaresiz kalıyor.
Sıkıntılar içinde bunalıp duruyordu. Elimizden bir şey gelmez deyip, seni yüce Allaha havale ediyorduk. Yetkilerin sınırsızdı.
Eğer bu asil milletin bir kuruşunu hak etmeden yediysen sen cehennemi ebediyete gitmeden yaşıyorsun. Ölümün senin kurtuluşun değil, ilahi adaletin başlangıcıdır. Bilesin.
Var ise hakkımız son zerresine kadar haram olsun. Ellerimiz yakanda olacaktır. Şu hallerine bir bak, sen büyüksün rabbim. Bizlere bu günleri gösterdin ya.
YORUMLAR
dost peygamber ocağı diye kınalanarak gönderilen evlatlarımızı karakol baskınlarında ölümlerini ellerinde viski içerek televizyondan keyifle seyrettiler de kılları bile kıpırdamadı yardım göndermediler bunlarmı komutan bunlar içimizde büyüyen dönmeler bu vatanı peşkeş çektiler tam 15500 ananın bunların üzerinde ahı var o güzel yüreğinin sesine güzel yüreğine sevgiler olsun dost sevgiler olsun ki hakikatleri dile getirdin...her akan kanı paraya çevirdiler bunlar haram zıkkım olsun...esen kal...
Çoktandır anılarınızı özlemiştim.Bu gün de tesadüfen Facebookta görüp açtım.Daha doğrusu bir türlü
açamadım.Yine sitede bir problem var sanırım.
İlahi adalet erinde gecinde tecelli eder.
Sizin gibiler çoğunlukta olsaydı bu milletimiz bu gün bu duruma düşmezdi.
Kaleminiz var olsun efendim.Selam sevgi saygılarımı iletiyorum.
Dün bir söyleşi dinledim.
Atamızın bir opera izlerken gözlerinin neden uzaklara dalıp gittiğini, operayı neden izlemediğini sormuşlar.
-Ben bu adamları çoban sanırdım. Oysa operaları bile varmış. Tabi ki savaşta bizi yenerler. Demiş.
**
Sn. Komutanım, Atatürk bunu düşünür ve söylerken OTURUYORMUŞ.
UZUN ZİRVELER, BAZEN HERŞEY DEMEK DEĞİLDİR.
Saygıyla.
Ne oldum değil, ne olacağım demek için ibretlik bir yazı idi. Kaçırmış olsam da okumaktan mutlu oldum. Anınız can sıkıcı olsa da kaleminiz olayı bütün çıplaklığı ile anlatmış komutanım. Bu gibi zalimlerin yakasına ilahi adalet yapışsın, hesabın en incesini sorsun.
Hak yerde kalmayacaktır.
Tebrikler, saygılar...
Can abim ben oldum olası halka ses olan toplumsal sorunlarımıza ışık tutan bizi ama GERÇEK bizi yalansız anlatan yazıları çok severim..günahımızla sevabımızla biz..Ne yazık ki cumhuriyet tarihimizden tutunda son yüzyıl içindeki toplumsal hareketle ve darbeler tarihimize kadar her şey sanki bir senaryonun parçası nereye el atsanız vıcık vıcık bir kokuşmuşluk..Bir yerlerde tren raydan çıkmış ama nerde en büyük arzum bu tren hangi istasyonda raydan çıktı bilinsin gerçek tarih halka anlatılsın..Yalanı öğretmekle mükellef olmak ise ayrı bir acı..neyse dertleştim sizle
gelelim bu güzel yazınıza inanın anlatışınız o sıcaklık ve duru insan kimliğiniz satırlara buram buram yansımış..size olan saygım çok büyük ve yaşamınızdan kesitlere şahit oldukça saygım artıyor..
1980 darbesi Türkiyeyi demokrasi konusunda 50 yıl geriye götürmekle kalmamış, batan bankalarla birlikte Türk Milletini 380 milyar dolarlık bir borcun altına sokmuştur. Olayın maddi boyutunu dönemin başbakanı Demirel şu cümle ile özetler "70 sente muhtacız." Olayın maddi boyutu yanında bir de sosyal boyutu var kısa bir özet vermek istedim ben de
"1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi.
300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü.
73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
Şu durum İlahi adaletin tecellisidir.. demokrasinin işlerlik kazandığını görmek bu bağlamda ayrı bir güzellik.. yaşatanlardan Allah razı olsun.Tacettin abim bu özel hatıranızla devri algılamamıza tutuğunuz ışık için müteşekkirim sonsuz saygım ve sevgimle
Sevgili Taco, senin bu tür yazılarını , anı dağarcığının tozlu raflarından çıkarıp bizlerle paylaşmanı çok seviyorum.
O günlere tekrar dönüyor, düşünüyorum ve sana hak veriyorum, benzer olayları benim de yaşamış olmam dolaysiyle yazdıklarını aynen tasdikliyorum.
Paylaştığın anıların için, akıcı bir üslupla bize sunduğun için..
Sağolasın..
Var olasın..
saygıdeğer abican bu tür şahıslar her zaman vardı halende var olmaya devam ediyorlar...bak bu gün bir bakan daha önce de başkanlığını yaptığı bir kurumda yolsuzluk olduğunu açıklıyor ve yüzü kızarmadan halen o makamı işgal ediyor... nasılsa bir odacı ve ya bir memurun sırtına sararlar işlenen suçu sehven yapılmış diye... ve günümüzde, o sizin döneminizde ki asaletli yönetici ve idareci kalmadı nerdeyse...şimdi zirve de götürüyor zir de götürüyor malı hamuduyla...
yazılacak çok şey var ama biz susalım be abi can.. memleketim manzaralı bu harika çalışmanı canı gönülden tebrik ediyorum
her dem saygımla
Adaletli düşününce , dürüst olunca insan doğru hükümlere varabiliyor.
Evet "ölüm" bir son ,bir "yok oluş" değil,bir başlangıçtır.
Peygamberimiz (S.A.V.) "İnsanlar uykudadır,öldüğünde uyanır " sözü bana yaşam ile ölüm arasında sadece boyut farkı olduğu ve bir boutta kullanılan alıcıların ve elbisenin diğer boyutta işe yaramadığıdır.
Değerli Tacettin ağabey sizlerin anılarındaki memleket meseleleri ve bu problemlere yaklaşımınız büyük bir örnektir bizim için.
Bu tespit ve tenkitlerin daha çok kişi tarafından okunmasını temenni ediyorum.
Ben de askerliğimi yaparken bahçemizde bulunan ve etrafa kirlilik üreten bir ağacı kesmek isteyince Astsubay Ağabeyim İbrahim Gürcüoğlu tarafından yaptığımın yasal olmadığı konusunda bazı emir ve talimatlar gösterilerek uyarılmıştım.
Uzun prosedürleri bir kenara atıp ağacı kestirdim.yerine seksen tane fidan alıp diktim.
Şimdi "iyi ki de yapmışım diyorum" kendime..
Selam ve saygı ile.
Tacettin Bey,
Havacı olduğunuz için , o kişi ile ilgili olan her şeyi ,benden fazla yaşadığınızı biliyorum.
Bir komutan, ticaretle ilgilendiği saniyede ,komutanlık vasfını tamamen kaybeder. Be adam ,sen en yüksek rütbeye , en yüksek makama gelmişsin. Senin ,nene gerek ticaret yapıp, Hava Kuvvetlerini de ,pazar haline getirmek.
Bu şahısın,darbeden değil ,işte bu suçlarından yargılanması gerek. Ayrıca, bu Peygamber Ocağından, Yetimlerin her türlü haklarından , bir lokma haram yiyenlerin, Allah belasını versin.
Bana yaptığınız yorumları alamadım.
Saygılarımla.
tacettin yıldırım
kukurikuu
İnsan bazen rütbeye değil , kişiliğe saygı duyar .
Öyle dümbük ler gelip geçti ki, bazen düşündükçe ve onları
emekli olup ,pısmış vaziyetlerde görünce, sahte kabadayılıklarına,
sadece rütbeye dayalı sertliklerine ,inan ki gülüyorum.
En büyük rütbe ,emekli olduktan ,buna ulaşmak asla basit olamaz, yapmacık olamaz. Askerlik, kuyumcu terazisi gibi tartar insanı. Öyle çıkar
değeri ortaya.
Bir zamanlar emrinde olanlar , arkasını dönüp, başını çeviriyorsa,
onun omuzunda kiler ne ifade edebilir ki. Hani insanın ,soksun
ötüne diyesi geliyor.
Saygılarımla.