Kafedekiler..Anne nasihati
….. Yatağı boş görünce adeta yıkıldım. Okan’ın yanına giderek, bak oğlum sana bir anne nasihati edeyim dedim ve Okan’ın yatağının kenarına oturdum. Okan henüz gözlerini açmamıştı ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, sabah- sabah gene ne var anne der gibi bana bakıyordu.
Bak oğlum, çalış çabala gayret ede ki, yarınını bu günden hazırla. Yarınına bu günden yatırım yap ve hazırla ki, ileride benim gibi pişmanlık içerisinde olma. O zaman da pişman olsan da bir faydası olmuyor, bir bakıyorsun ki birçok şey için çok geç artık. Bir saat, yada iki saat az uyumak, bu günün yorgunluğundan sana hiçbir şey olmaz inan bana. Çok gençsisiniz daha, bu günden çalışırsanız, yaşlanınca rahat edersiniz. Bak ağabeyin gibi olma, sen kendine bir hedef çiz ve o hedefe doğru yürü ve de ilerle. Aç gözlerini ve beni iyi dinle, bu nasihat sana annenden, bunu sakın hiçbir zaman unutma Ona göre düşün ve kendini geleceğe hazırla. Belki bunları bir daha sana söylemeye zamanın olmaz, bu yüzden beni çok iyi dinle dedim..
.. Tabi ki bu durum benim için çok üzücüydü. Volkan onun, yani Okan’ın ağabeyiydi, ona model olacak kadar büyük değildi, Çünkü Volkanın da bir modele ihtiyacı vardı onunda alabileceği bir modeli yoktu. Volkan kardeşine inanılmaz bir şekilde sahip çıkıyor, onun bir kılına zarar gelmesi onu fena halde üzüyordu.
.. Okan’a Volkanın yaptığı o kavgayı anlattım.
Okan, Volkan ne yaptı? Diye sorunca.
Okan’a, Volkan bir yumruk vurdu adamın suratına, deyince, Okan güldü, gururlandı ve kendini çok daha güvende ve rahat hissetti. O an ben bunu Okan’ın bakışlarından ve de sergilediği yüz ifadesinden anlayabiliyordum, bana bunu tavırlarıyla anlatıyordu.
Herkes aynı şeyleri söylüyor, bende aynı şeyleri söylüyordum. Eğer ki söylemekle hallolsaydı her şey, şimdiye kadar benim söylediğim sözlerden göğe merdiven olurdu.Herkes, hepimiz hep aynı cümleleri söylüyor tekrarlıyorduk, ben sana ne demiştim, sen yapmadın..
Bu cümleleri söyleyen, durmadan, ben sana demiştim diyenler, bir günlerini bu çocuklarla geçirmiyor, onlarla yakından ilgilenmiyorlardı. Neye ihtiyacınız var?
Sizin bir derdiniz, bir sıkıntınız var mı?
Gerçek anlamda neye ihtiyacınız var sormuyorlardı ama şunu yapın, bunu yapın, hemen her gün bunu konuşuyor, bu şekilde nasihatler ediyorlardı bize..
Herkesin geliş nedeni var, ya hasta yada cenazeye geldiklerinde bize de uğruyorlardı. Bir kere olsun bizim için kimse gelmemiş, ne yapıyor, nasıl yaşıyorsunuz? Diye sormamışlardı.
Bu söylediklerim herkes için geçerliydi, aile bireylerinin her biri için geçerliydi, hiç beklemediğim, hiç ummadığım insanlar içinde öyle.
.. Evet, ben bir kumar oynamıştım ve şimdide kaybetmek üzereydim.
Olmadı başaramadık, yapamadık, İş yeri zarar ediyordu, çok da zararım olmuştu belki ama ilerde bu zarar bir tecrübe olacaktı bizim için, ama ne zaman? Dileğim çocuklarımın tüm bu yaşananlardan bir ders almış olmalarıydı. İş hayatı kolay değildi, hem de hiç kolay değildi ve bu sofra tam anlamıyla bir kurtlar sofrasıydı ve ben ve çocuklarım bu imkânsız sofrada bulunan mezelerden alıp yemek için oturmuştuk ama sanırım biz meze olmak üzereydik.
Bu durum beni çok üzüyor, acı çekiyordum. Bu hayat kirliliğini ilk kez yaşamıyordum ben, belki de son olmayacaktı. Ama şunu itiraf edeyim ki, bu iş yerini devralırken hiçte böyle düşünmüyordum. Her şeyde bir risk, her işin bir zorluğu vardı bunun bilincindeydim ama böylesini tahmin edememiş, düşünmemiştim Başaramadım, başarısızlığı kabul etmeliydim artık, bunu kabul edip, başarısızlıktan nefret mi etmeliydim? Yoksa her şey daha bitmedi deyip umudumu yitirmeden yola devam mı etmeliydim acaba? Diye düşünüyordum.
Bıkmıştım, gerçekten de bıkıp usanmıştım her şeyden, yoksulluktan yalnızlıktan, yaşadığım onca sefil hayatlardan..
.. Volkanın hemen her gece kafe de kalmasına alışmıştım. İş yerinden biraz erkenden çıkıp eve gitmek istedim. En azından bir süpürge takar, ortalığın tozunu alırım, yemek yaparım, bulaşıkları yıkarım, evde biraz iş yapayım ki unuttuğum ev hanımlığını yeniden hatırlamış olurum böylelikle, diye düşünüyordum..
… Eve gitmeden önce hastaneye, hastayı ziyaret etmek için önce hastaneye gittim, hastanede fazla kalamadan, hastaneden ayrıldım. Herkesin merak ettiği konu şuydu, nasıl geçiniyor?
Nasıl para kazanıyorsunuz? En ince ayrıntılarıyla soruyorlar merak ediyorlardı. Bende meraklarını gidermek için sordukları her soruya yanıt verip, onların merakını gideriyordum..
…Öyle inceden inceye, derinlere girmeden sorularını sorsunlar istiyordum, çünkü istediğim verimi alamamıştım, bu yüzden sorular kısa olsun, bende kısa yanıtlar vereyim istiyordum, hatta mümkünse iş konusu hiç açılmasın istiyordum ama bu mümkün olmuyordu..
Eve vardığımda, her yer her yerdeydi ve çok berbat görünüyordu evin içerisi. Karnım açtı ve hemen bir şeyler yemek yeme ihtiyacı hissetim. Dolabı açtığımda ise, her şeyden az-az vardı, ısıttım ve karnımı doyurdum. Bir çorba koydum ocağın üzerine, bir de bulaşıkları yıkamak için su. Sonra aldım süpürgeyi evin her yerini bir güzel süpürdüm. Can sıkıntısından patlamak üzereydim, iş arıyordum yapmak için ama bir türlü yapacak iş bulamıyordum. Bir yandan işlerim iyi değildi, bir yandan yalnızlık, bir yandan yoksulluk, yıllardır halledemediğim maddi sıkıntı, tüm benliğimi yemiş, alt üst olmuştum. Bu durum çok yormuştu beni ve kendimi çok yorgun ve de çaresiz hissediyordum..
Düşündüğüm bütün işleri yapmıştım, düşünmediklerimi de. Saat gece bire kadar oturdum ve hiç kimse gelmemişti. Volkan neyse de, Okan nasıl o saate kalmıştı hayret etmiştim doğrusu. Aman, Kalmış işte, ben gidip yatayım en iyisi, Okan gelirse oda yatar, yapacak bir şey yok dedim ve odama gittim, yatağıma uzandım ve kendimi çok yorgun hissediyordum. İş olsun diye değil, zaman geçsin diye daha önceden ördüğüm kazaklardan artan ipler vardı, onları bir araya getirip bir şeyler yapmak istemiştim, sanırım bu uğraşta yormuştu beni ve yatar yatmaz uyumuşum. Başka ne yapabilirdim ki? Zaten can sıkıntısı yetiyor, artıyordu bile
Sabah kapının tıkırtısıyla uyandım, Volkan gelmişti ve yalnızdı.
Volkana, Okan nerde diye bağırdım yattığım yerden.
Volkan, Okan gelmedi, kafede kaldı dedi. Volkanla o durumda konuşmak çok mümkün değildi çünkü sorduğum sorulara ya yanıt vermiyor, ya da tek yanıtla kesiyordu. Okan bir gün önce o kızla buluşacaktı ondan haberim vardı ama gene de içimde bir sıkıntı bir endişe vardı haklı olarak. Ortalık kötü, her türden insanın yaşadığı bir şehirde yaşıyorduk ve tehlikeler havada uçuşuyordu. Okan gelmedi kafede kaldı deyince rahatlamıştım. Okan öyle gece dışarıda kalmazdı, mutlaka bir nedeni vardı kalması için ve o nedenini de öğrenmiştim, Okan’ın en yakın arkadaşı kafede kalınca, o da onunla kalmıştı mecburen..Okan, Halit ile çok iyi anlaşıyorlardı ve hemen her akşam ikisi birlikte çıkıyor, birlikte geliyorlardı eve., Halit,bize yakın bir yerde oturuyordu ve bu yüzden içim çok rahat oluyordu, Volkan zaten hemen her gece kafede kalıyordu bu yüzden alıştırmıştı beni ve fazla merak etmiyordum artık..
.. Geri yattım ama bir türlü uyu tutmuyordu beni, kalkıp elimi yüzümü yıkadım, duramıyordum. Hemen üzerimi giydim, biraz yavaş olsa da evden çıktım kafeye doğru yol aldım. Kafenin önüne geldiğimde ise kafenin kapısı kapalıydı. İçeriye baktım monitör de kapalı görünce panikledim ve nerede bunlar deyip kapıyı açtım içeriye daldım. İçeriye girdiğimde ise gene o bildik manzaralar vardı. O kara perde boydan boya çekiliydi ve birisi çekyatta, bir diğeri sandalyelerin üzerinde, kimisi yerde yatıyordu gençlerin. Kim? nerde yatıyor diye bakmıyordum artık ve ses yoktu, taaki ben merdivene çıkıp perdeyi indirene kadar. Hemen hepsi aynı kişilerdi, orada tek yabancı kişi benim oğlum, Okan idi. Okan, ayaklarını sandalyeye uzatmış, başı omzuna düşmüş bir şekilde uyuyordu. Ona uzun- uzun baktım içim yanık bir şekilde. Gözlerim doldu, kendimi bir an suçlu hissetim sanki çocukların bu duruma düşmesine ben sebep olmuşum diye..
Ömer, günaydın dedi bana gülümseyerek. Ötekiler benim farkımda bile olmadılar. Saat ona geliyordu perde hala kapalıydı ve kafenin içerisi sigara dumanından göz gözü görmüyordu, sıcak vede havasızdı, daracık yerde onca kişi oturuyordu. Elime bir poşet aldım masanın üzerindeki döküntüleri toplamaya başladım. Halit te yerinden kalkıp bana yardım etmeye başladı. Ortalık kokuyordu, gerçekten de çok kötü kokuyordu. Kokusu en güzel sıvılardan almıştım, hemen ondan suya dökerek bir bez yardımıyla masaları silmeye başladım, yukarıya çıktım, oradaki camı kapıyı sonuna kadar açtım ki ortalık havalansın, hem de o inanılmaz pis koku çıksın diye.. Tuvalete de o kokulu sıvıdan döktüm, oh be, içim ferahlamıştı, bu ne ya, şu an bir müşteri girse içeriye ne der, ne düşünürdü acaba? Yâda ben müşteri olsam, böyle bir mekâna girer miydim? Ama şuda vardı, burada herkes herkesi tanıyordu ve kafede sabaha kadar kalanların kimler olduğunu hemen herkes biliyordu, bu yüzden hiç kimsenin bu durumu yadırgayacağını sanmıyordum ama olsun, benim gene de içime sinmiyordu bu durum..
Çekyatta birisi yatıyordu ama yüzünü göremiyordum, çünkü yüz üstü yatıyordu. Orada yatanın kim olduğunu tahmin etmek hiçte zor değildi aslında, orada öyle kendinden geçmiş bir şekilde yatan Yücel den başkası değildi, kim olabilirdi ki? Ben kafenin her yerini temizleyene kadar o orada uyudu öylece. Okan’a dönerek, Okan sana inanamıyorum, deyince, Okan da, ben de bana inanamıyorum zaten dedi ve sonrada arkadaşına dönerek, hep bunun yüzünden, diyerek Halit’i gösterdi suçlu olarak..
..Halit, ben ne yaptım ki şimdi beni suçluyorsun, sen haydı dedin de ben gelmedim mi?
Okan, hep senin yüzünden, sen bana hadi deseydin ben de gelir burada kalmazdım deyince, bu kez de ben söze girdim.Evet Halit, eğer sen burada kalmasaydın, Okan asla gece burada kalmazdı, burada kalmasının en büyün nedeni sensin, evet senin yüzünden Okan burada kaldı diyerek sözlerimi yineledim..
Okan’ı gece aradım, Okan, anne Halit burada deyince bende bir şey demedim.Halit, ben böyle söyleyince güldü..Sonra birlikte gidip pastaneden poğaça alıp geldiler. Bende çay demleyeyim dedim ama Halit çayı beklemeden yemeye başlamıştı çünkü Halit çay içmiyordu, Okan da sadece bir bardak içiyordu.
.. Burada sabahlayanlardan hiç birisi elini cebine sokmuyordu, biz Volkanla paslaşacağız deyip kapıdan çıkıp gidiyorlardı. Neden Volkan da Okan değil? Yâda ben değilim. Bu gençler öylesine sigara içiyorlardı ki, içerisinin rengi adeta gry’e dönmüştü. Kim gelir böyle bir yerde oturur? Burası bir netkafe değil de, adeta bir kahvehaneyi andırıyordu ama hiç kimse tek bir bardak çay içmiyordu. Benim derdim onların bir bardak çay, ya da kahve içmeleri değildi, benim derdim bu yeri bir düzene neden? Sokamayışımızdı. Müşteriyle çok fazla içli dışlı olup, onlarla yüzleşmiştik, şimdide istesekte altından kalkamıyorduk. Eğer böyle giderse burasını elden çıkarmak zorunda kalacak, yada kapatıp gideriz diye düşünüyordum... Eğer bizim gibi bir enayi bulabilirsek tabi. Eğer şansım yaver giderde burasını birisine devredebilirsem, devrettiğim o kişiye birde liste yapıp verecek, Bak bunlar-bunlar tehlikeli, bunlar-bunlar beleşçi diye Asla bunların yüzlerine gülme, bunlar sana hiçbir şey kazandırmazlar, aksine müşteri kaybettirirler, diye. Düşünüyor, hayal kuruyordum kendi kendime. Tabi önce benim gibi bir enayi bulmak lazımdı bu iş yerini devretmek için. Bu insanlar neden gelmiyor diye sakın endişe etme, gelmesinler daha iyi diyecektim.
..Tarkan’ın annesi geldi, el altından beni tehdit ediyordu sanki oğlunun eve gitmemesinden ben sorumluymuşum gibi konuşuyordu bana. Ona, burası bizden öncede vardı deyince
Hayır,o zaman buraya gelmiyorlardı dedi.
Başka bir arkadaş daha vardı yanımızda, ve o söze giremeden Kadın,devam etti konuşmaya.
O zaman küçüklerdi ve müdahale ediyordum, şimdi büyüdüler ve onlara müdahale edemiyorum artık. Hem buraya gelseler sorun değil, burası garantili bir yer de, başka yerlere takılıyor, korkum ondandır deyince. Öteki arkadaş söze girdi, benim oğlumu da gece yarısına kadar eve alamıyor hep sokaklarda kalıyordu,.Bu çevre hep böyle, burada bütün çocuklar hep böyle kimse çocuğuna söz geçiremiyor, hepsi arkadaşlarına uyuyorlar. Arkadaşları ne yapıyorsa çocuklarımız da onu yapıyor, deyince. Kadın beni bırakıp o arkadaşla konuşmaya başladı. Söz dönüp dolaşıp babalara gelmişti ve her ikisi de babaların oğullarına karşı olan ilgisizliğinden yakınıyorlardı.
Tarkan’ın annesi anlatıyor arkadaşa. Bunların babası evden işe, işten kahveye, akşam eve geldiklerinde ise çocuklarda uyumuş oluyordu. Bir kere olsun çocuklarını sevmedi, onları kucağına almadı, bir gün olsun onları dışarıda bir dolaştırmadı, bir parka götürmedi. İki tane oğlum var, ikisine de bir bardak su vermedi. Okulda toplantı var ve öğretmen velileriniz gelsin dedi çocuklara. Ben her ikisine de gidemeyeceğime göre, babasına dedim ki, sen birine ben birine gideyim, babası okula gitti çocuğun sınıfını bulamadı ve yan sınıfta bekledi. Babası çocuğun ders durumunu öğrenemedi öğretmenden. İşte bu kadar ilgisiz bir babaları var çocuklarımın. Bende bağırıyorum bu çocuklar senin yüzünden bu halde diye. Çocuklara yok, yada hayır desem her ikisi de kafalarını duvarlara vuruyorlar. Okusunlar istedim, onları dershaneye gönderdim ancak bir ay gittiler daha gitmediler ve verdiğimiz para da yandı, dershaneden parayı alamadık. Büyük şimdi asker, bakalım askerlik bitince ne olur.
Kadın ani bir dönüşle bana, neden burasının açık kalmasına izin veriyorsun? Yazık değil mi? Sabaha kadar elektrik yanıyor, ya burasını birisi şikâyet ederse, ya bu yer kapanırsa? Oğluma kızıyorum, o kadına yazık değil mi? Nasıl kalkıyor bunun altından diye., Oğlumda, parasını veriyoruz diyor bana
.. Kadın, oğlum parasını veriyoruz deyince, ben güldüm, kim veriyormuş? Bu gidişle yakında kapatıp gideriz. Herkes benim para kazandığımı sanıyor, ben nasıl ayaktayım onu bilmiyorum. Senin oğlunla aynı yaşlarda benimde oğlum var ve bende ona ulaşamıyorum. Üzerine biraz gidiyorum sonra onunla görüşemiyor, kaçıyor benden. Bunlar böyle bir gurup, kendi aralarında anlaşıp kalıyorlar burada ve olan bana oluyor dedim, kadına. Kafamla gösterip işaret ettim arka taraftaki genci. Bak dedim şuna kocaman delikanlı ve tam iki gündür burada yatıyor. Okadar uğraşmama rağmen onu buradan çıkaramadım, bu adamın anası babası yok mu? Merak ediyorum. İnsan merak etmez mi, iki günden beri oğlum eve gelmiyor, ne eder, nereye gider diye bir sormaz mı? Bunların hepsi aynı ve hepsi bir olup anlaşıyor ve hareket ediyorlar.
..Kadına bak ya, dedim içimden. Kadın oğluna ulaşamıyor beni, kafeyi kapattırmakla tehdit ediyor. Bu benim aldığım üçüncü tehditti, bu kafeyi açtığımdan bu yana, bu tehditlerin hepsi de kadınlardan gelmişti bana.. Kadın kafeye uğrayıp, oğlunu ekmek almaya göndermişti., Kadının oğlu bakkaldan gelinceye kadar ayaküstü konuştuk bütün bunları. Oğlu ekmekleri alıp geldi annesine verdi. Kadın gidince, öteki arkadaş ilk kez doğru bir laf etmişti bana. Sen neden insanların sorunlarını buraya kadar taşımalarına izin veriyorsun deyip, bana kızdı.. Başımı salladım ve haklısın, hem de çok haklısın dedim o arkadaşa. Yani çok şaşırmıştım bana nasıl böyle bir laf etti diye. Kadın beni çok şaşırtmıştı.
Kafe yır mı dört saatten fazladır açık olduğu için, ne yerleri süpürebildim, nede toz alabilmiştim. Burada sabaha kadar kalıp oyun oynayanlardı, parasını verecekler miydi? Ondan da emin değildim.
Müfit masadan kalkıp, yanımızdan geçerken, şimdi geliyorum dedi ve çıkıp gitti her zaman yaptığı gibi. Yücel de, on dakika sonra geliyorum deyip o da çıkıp gitti. Baktım Halit de çıkıp gidince ben Okan’a baktım neler oluyor diye. Okan, gözlerini kırptı ve başını öne eğip, Halit parasını bana verdi, dedi.
Okan’a, ne kadar diye sordum.
Okan, omuzlarını kaldırdı, bilmiyorum deyince ben sinirden titremeye başladım, neden bilmiyorsun diyerek.Okan hiç ses etmeden geçip masaya oturdu.
YORUMLAR
İlginç bir öykü...
Devamını da merak ediyorum ve okuyacağım...
Umarım bu çocukların hoşa gitmeyen tek alışkanlığı burada sabahlamak olsun.
İlginç öykünüz için kutluyorum...
superbaba tarafından 12/15/2012 11:40:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
pomborya
tşk ederim ilginiz için..