- 1545 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Kayboldum, Beni Bul...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Fırtına az önce dindi. Ve sildi haritamdan, teninin kokusunun uyuduğu bölgeyi. Aşk’la kenetlendiğim ellerimi de kaybettim. Oysa savrulmadan evveldi, parmaklarımı sende unutuşum. Dağ gibiydin yüreğimin koyaklarında… Yanardağdım, volkanlar kaynıyordu içimde. Lavların arasında sol kaburganın altındaki et parçasına dokunamayışımdandı belki, can çekişmelerim. Ötelediğim tüm rüzgârlarını geri çekiyorum içime şimdi. Eteklerinde parmaklarıma bulaşan kan lekesi, gelincik çiçekleri…
Seni çıkardım ya içimden. Güya… Kalbimde açılan derin kuyudan bahsetmedim kimseye. İliklerim sızlıyor. Sızlayarak yürüyorum sokaklarında şehrin... Kanıksanmamış ne kalmıştı. İhanetin bedelini ödeteceğine ant içmişti evren. Her ne kadar kavursa da bu ateş, anlamaya çalışıyordum. -Olabilirdi, sorun benim çok sevmemdi. Sevmesindi, başkasını tercihi beni değil onu değersiz kılmalıydı, nazarımda- Kaçacak yerin yoktu ve bu dünya da herkes ettiğini bulacaktı, yıkılmanı hiç istemesem de…
Fırtına az önce dinmişti. Onca savrulmuşluğumuzla ne çıkarabildik kıyıya vurup batan gemimizden? Yazık ki kurtulan olmamış ikimizden. Sarsıntılı gelgitlerin ve buhranlı sancılar eşliğinde sağlam çıkabilme umuduyla yaşıyordum. Aramızdaki pamuk ipliği ve “biz” neydik; olmayanın kavgası, yarışı, kazanımı mı olurdu hiç? Koptuk, kopacağız kâbusları ile ne kadar yürüdüm? Aynı şehrin, aynı sokaklarını, aynı mabedin ayin günlerinde çıplak ayaklarımla yana yana adımlayarak…
“Her gün an be an ölmeye değer miydi sevgim?”
Bilemedim işte… Kalbime saplanan hançerin yaralarını usanç duymadan iyileştiriyordum. İyileştirdiğimi sanıyordum. “Geçecek, bitecek, duracak bu yağmurlar ”telkinleri ile… Ayni aşkla sebepsiz, çıkarsız, beklentisiz sevmiştim. Sinsice yaklaşan kışın farkında bile olmamışım. Yeniden elimi tutuşunla fark ettim, buzdağına dönen kalbimi. Sinyalleri kesilmiş deniz feneri, haber alınamayan bir limandı artık kalbim. İstediğinde kendine dert edindiklerini dökebileceğin… Ama asla mazideki aşk’la sevemeyeceğin… Ve sana müjdeler olsun, sevilemeyeceğin…
İflah olmaz yaralarımın kangren olduğunu yüreğindeki geçici kiracıyı çıkardığında anladım. Geçici dediğime bakma, hiç kimse geçmiyordu hayatından. Kalıcı hayatlar ve sevdalar biriktiriyordun heybende. Kimdim ki? Neyin savaşındaydım onca zaman. Benim olmayan buluta öykünen tek bir yağmur damlası. Bir katrelik yer bırakamamışım kalbinde. Geri dönüş; bittiğindendi, ihanetin tavafının. Kirpiklerime gam yüklediğini ve umursamazlıklarının yağmurlarında sel olup gittiğimi göremedin.
Duvara asılmış ümitlerim ve çarmıha gerilmişti duygularım… Sevgimin asaletindendi çağlayanlara kapılıp gitmeyişim. Susmalıydım, susku giyinip köşeme yaslanmaktı hüznümle; seyrine dayanamadıklarımın…
Ortak bir arkadaşımız yok etmeye çalıştığım ben’i sarstı ve uyandırdı. Hıçkırıklara boğuluşum ve dizlerine yatışımı hatırlıyorum. Haziran yanıkları hala kanıyor içimde, yıllar da geçse kabuk bağlamaz geliyor yaralarım… Canımda can soluduğumu ve kan ağladığımı görünce yaşlarımı silerken gözlerimde ıslanan kirpikleri ile sordu:
“Onu bu kadar çok sevdiğini ne zaman anladın? “
Soru kendime gelmemi sağladı. Zırıldayan gözlerim sustu, bükülen dudaklarım açıldı birden. Burnumu çekişlerim, takatsizliğim ve nefes alamayışlarımla irkildim. Soru buydu, ben de ise cevap açık. Hiç bilmedin, bilmemeni tercih ediyorum. Cevabım dudaklarımdan süzülürken hiç bu kadar seni konuşmadığımı ve ne kadar kahrı aşk kelimeleri biriktirdiğimi anladım, nereden bilebilirdim gözyaşlarım eşliğinde susamayacağımı… Sonsuz hıçkırıklarıma ve sel olan gözyaşlarıma aldırma yine…
“Seni boş verdim, beni koy ver… gitsin”
… :
Gözlerimin önüne ihanetten kızgın mil çekip, Çin Seddi gibi duvarlar ördüğünde!
Ben’in yok olduğunu; baktığım her yerde o’nu görünce, sevdam boyumu aştığında…
Bal sarısı gözlerinin nefretini gördüğümde anladım.
Nefret de sevgi kadar güçlü bir duyguydu çünkü.
Irmak çağladıkça gözlerimde, büyüdü sevdam. Ölümsüzleşti.
Kör olana dek ağladım, ama biliyordum ki; Rabbim kendi siluetinden, o’nu gösterip aşk kılmıştı üstüme.
Farz kılmıştı aşk’ı, gönül nikâhımı kıymıştı yüreğime…
İçimde bitmek bilmeyen celselerde kıvrandım, yargılandım..
Adını verirken kâinattaki her Zümre’ye…
Uzun uzadıya görülen davalardan hep galip geldi sevdam…
Ahh ihanet boyunu aşmıştı çünkü, ….. boyunu kırk kez guslettirmişti.
Eskiydim evet, mazide kalandım ve yandım ve yandım ki; ne yanış…
Cehennemi dünyada görmek ve yaşamak bu olsa gerekti.
Her gün, her an, azar azar, soldum, biteviye azaldım.
Koskoca sevdamın devinip durduğu içimde cüce kaldığımı anladım.
Gözlerimin zeytin karası hasretten kör olmuştu.
Şaşkın ağıtlarımla her gün içimde seyreylediğim cihanım, padişahım, kocam, çınarım…
Köpeği, kulu olduğum sevdam…
Uğruna dağları delecek olsaydım, Ferhat’ın adı bile kalmazdı.
Çöllere düşecek olsaydım. Kays, Mecnun’luğuna inandıramazdı kimseyi…
Mertti benim sevdam sahip çıkandı, satmayan, sokağın ortasına atmayan, ihanetle yıkmayan, elini ölse de bırakmayandı.
Yanisi ne Aslı, ne Leyla, ne de Şirin’di. Bendim sevdanın mert / kadın yanı…
Ahh bu yangınların kor alevi bir daha harlanmayacak mı hissiydi belki…
Belki yanan avuçlarımın bir daha şefkatli gözlerine dokunamayacak oluşuydu.
O sıcak karnına dokunamayacağımdandı.
Şefkatini özlediğimdendi.
Şefkati ummandı.
Ummandı.
Umman…
Saatler darağacında bekletilirdi. Ölümün soğuk yüzünü vururduk zamana…
Yelkovan ve akrep seyrini bırakırdı, ellerimiz birleştiğinde…
Onun bana, benim ona olan sevdamda, çıkar yoktu; aşk vardı kalbimizde yıldız gibi yanan…
Şimdi şu göğün kafesi açılsa ve içine çekilecek olsaydım, almadan gitmezdim o’nu…
Gidemezdim.
Gidemem.
Gitmeyeceğim.
Niye diye sormasın. Nefretle bakmasın bana aynalar…
Cevabı bilinmeyen denklemlerin aritmetik formüllerinde bıraktım…
Kimyama da dokunmayın. Ne şifrelerim ne de DNA’ m çözülmesin.
Sustuysam sevgimin büyüklüğünden, sustuysam kendime ve aşk’ıma hayranlığım, saygımdandı…
Fırtına dinmişti, ama ne sen, ne ben yaşamıyorduk artık aşkın içinde...
Leşimizi yere serdik, sabahın ilk ışıklarıyla...
Bu aşk gül kokmuyor şimdi, ateşe atıp kavurduğum orkideler de solmuş.
Kül eliyorum eleğim belimde...
……
İlk kez Not:
Kendime ve aşk’ıma saygımla, aşk yine ve hep… Damarlarımda…
Senli de sensiz de olsa yaşayacağım, sevgimle…
Neşe Cömert
18kasım2012
Yazımı güne taşıyan Edebiyat Defterine, Değerli Seçki Kuruluna sonsuz teşekkürlerimle...
Saygılarımı sunuyorum... Okuyan tüm Edebiyat dostlarını saygı ile selamlarım...
YORUMLAR
Buldum ki :)
sizi burada da görmek ve okumak daha bir güzel.
ya duygular yazılınca ölürse
ya da duygular yazılınca ölümsüzleşirse
kalem hep aynı güzel, yine gelir okurum.
Selam ve saygılarımla.
Kutlarım güne düşen yazınızı.
Neşe CÖMERT
Neşe CÖMERT
Neşe CÖMERT
gözlerim nemlenerek okuduğum bir yazıydı, beni hüzün deryalarına saldı
günün değil her günümün yazısı olmaya aday
kutlarım yürekten arkadaşım
sevgilerimle
Neşe CÖMERT
derin bir aşkın yıkıntıları arasında kalan bir yüreğin hicranları yazıya yansımış.
aşkıyla ve duygularıyla yüzleşen bir yürek.sevgisini sorgulayan ve sevdasına sitem eden bir gönül.
aşk kavuşulmayan sevdanın adıdır.aşkta kavuşma olsaydı adı aşk olmazdı.önemli olan bu acıya çileye dayanabilmek ve çilesinde huzura erebilmek.
bedensel arzuların ötesinde aşkı ruhunda yaşayabilmek.sevgilinin varlığı önemli değildir artık.olsada olur olmasada.Ki o aşk dedğimiz olgu artık yürekte yaşamaktadır.sevgilinin şeklide önemli değildir.Çünkü aşk kişinin özünde ruhunda yaşayan bir varlıktır.
işte mecnunun,keremin ferhatın aşkı budur.kavuşmak diye bir gaye yoktur. artık ruhları eroin gibi esir almıştır o duygu.hayata boş veriri insan. sadece yaşar, lakin amaç ve elde etme duyguları körelmiş,her şeye iyi tarafından bakan birisi olunmuştur.Kin ve nefret duygularda yoktur.Hatta sevgiliye bile iyi dilekler sunulur.Gitmiş olsada.
dilerim o güzel duygu sizinde ruhunuzda ilelebet yaşayacaktır.
akıcı anlamlı ve oldukça etkili bir yazı.
saygılarımla.