- 643 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Utangaç Bahaneler
Utangaç Bahaneler
İnsan toplumsal bir varlık!
İnsan olmanın sorumlulukları da güzellikleri de var. Yani sadece sorumluluk açısından insana bakmayalım, güzellikleri de insan yaşamak ister!
İnsani ilişkileri gözlemlediğim kadar yazacağım. Herkesin bir etki alanı var elbet. Herkes kendi cürümü kadar!
Başlıktaki "Bahane" tabirini özellikle seçtim! "Utangaç Düzüşmeler" diyecektim ama ben de meşruiyet arayışına takıldım. Gözlemlediğim insanların çoğu asıl maksadını saklıyor ve bu nedenle gereksiz bir çok aracı işlem oluyor. Esnafın amacı kazanmak değil mi? Dükkan kirası, elektrik, personel masrafları için ve kendi "Kâr"ı için çalışır ama sorarsanız; hizmet ediyordur halka! Sanki hayır dağıtıyor! Yardım amaçlı para toplayanlar veya kampanya içersinde olanların kendi geçimlerini arka plana atması mümkün mü? Yani toplumun geneline göre daha yüksek standartta yardım için toplananla kendine iaşe, maişet, geçim sağlar! İnsanlara din öğretenler bunu hayrına mı yapar? Sorunca "Hayrına" der! Vekiller bu işi hayrına mı yapar? Sorsanız hizmet eder!
Toplumsal alana saklanmış bir çok perdeleme şekli var. Perdelemenin doğması da insanların yaşam alanını toplumsal kabuller, geleneksel ve yanlış anlaşılan dini kalıplar yüzünden daraltmalarıdır! Bunun pek çok sonucu olur. En vahimi insanların yalana baş vurması! Örnekleri çoğaltabiliriz: ev işlerinden sıkılan ve dışarı çıkıp rahatlamak isteyen klasik bir ev hanımın bunu doğruca söylemesi umulur değil mi? Genelde öyle yapmaz, bir arkadaşı rahatsızlanmıştır, ya da birine baş sağlığı dileyecektir de o yüzden dışarı çıkmıştır. Çıkmışken de bir kafede bir şeyler içmiştir...... Buna benzer bin türlü hikaye var. Erkekler de eve geç geldiğinde arkadaşlarıyla bir yerlere takıldığını söyleyemez ise bir bahane uyduracaktır.
İnsanların asıl maksatlarını gizlemesine sebep sebep kaldırılamaz mı? İnsan mertçe yaşayamaz mı? Elbet yaşar. Bunu yapan, başaranlar var. Mesela Bukowski, harabat adamı. İnsanların ayıplaması veya hakkında ne düşündüğünü iplememiş. Ama şu var, yaşam tarzı topluma göre sıra dışı. Bedelini ödemeden o tarzı da yaşayamaz elbet. Sonucuna katlanmadan yaşanmaz. Birileri onu ahlaksızlıkla suçlayacaktır.......
Bizim toplumda insanlar birbirini gözler. Bu alışkanlıktır; kim kimle geziyor, kim kiminle yakınlaşmış, kim nereye gidiyor, kim kime misafir oluyor, kim kiminle selamlaşıyor. Bunu gözlemleme alışkanlığı var ama bu gözlemden öteye geçer ve dedikodu üretmeye başlarlar. Şu şununla aşna fişne, şu camiye gitmez, şu oruç tutmaz, şu hovardadır, şu sigara bile içmez, rakı sofrasına da gelmez, yüz karasıdır!
İnsanları sıkıştıran bu toplumsal kabuller pratikte nasıl aşılır?
En yaygını "Sütçü" ve "Tüpçü" idi. Şimdilerde "Tesisatçı" ve "Tamirci" daha yaygın. Hatta "Yaşam koçu" en geçerli olanı. Bakınız insanlar birbirleriyle sohbet etmek ister. Bir kadın akşama kadar evinde sıkılmışsa ve bir arkadaşıyla sohbet etmek istemişse ve bu arkadaşı da erkek ise toplumun tepkisinden de korkuyor ise ne yapacak? Çare üretecek. Evine alabileceği ve toplumda tepki uyandırmayan kişilere mecburen yönelecek! Bakın bu çok berbat bir şey. Bir insanın gerçek arkadaşıyla sohbet edemeyip arayışa girmesi o insanın dağılması demektir. Eskiden çok olurdu hocalara giderdi kadınlar, bahane şu; bir konuda hoca üfleyecek ve yakalanınca sorun çıkmayacak. En fazla azar işitir. Hocaya gidince fazla sorun çıkmaz. Ama hocayla neler yapılır, orası bizi ilgilendirmez! Konuyu dağıtmak istemiyorum; çare arayışı insanların çeşitli kurslara yazılmasına, spor salonlarına ve çeşitli etkinliklere katılmasına sebep oluyor. Pazarlama ve satış da meşru bir yol elbet. Bu önemli bir sektör olduğu için dikkate alınmalı. En vahimi de siyasi görüşler ve dinsel inançlar üzerinden insanların meşruiyet arayışlarıdır. Bir insanla görüşmek istersiniz ama bunu bir sebebe bağlamalısınız ki toplumda tepki olmasın! Mesela bir şiir etkinliğinde veya siyasal bir ortamda, ya da dinsel bir konferansta bulunmak, orada yeni yüzlerle tanışmak, kaynaşmak daha kolay. Bu da başka bir bakışla insanları siyasi, dini ve kültürel açıdan kontrol etmek kodlamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektir. Günümüzdeki arkadaşlık meşruiyeti çüğunlukla bu alanlarda aranır! Buralarda tanışma imkanı bulanlar arkadaşlıklarını kültürel, siyasi ve dini eksene bağlamak zorunda kalırlar. Yoksa dedikodu olur. "Ne işin var ki bu adamla, kadınla görüşüyorsun?" derler! Din öğreniyorum, bizim partiden bize iş ayarlayacak; sanat alanında konuştuk şeklinde utangaç cevaplarla durum kurtarılır!
Bir duruma daha değinmeden edemiyeceğim; "İnsanların yanlış anlaması" konusu! Eleman diyor ki şu konuda şunu yazma, söyleme, yapma;yanlış anlarlar! Anlasınlar efendim, nasıl anlarlarsa anlasınlar! Sen doğrusunu yap yanlış ebedi kalmaz! "Ve İnsan Kendini Yarattı" başlıklı yazım için "Yaratmak Allah’a Mahsus" yazınızı yanlış anlarlar diyenler oldu. Bunu diyenden başka yanlış anlayan da olmadı. "Ben" konusunda yazmıştım. "Ben" demek Firavunlaşmaya neden olur diyen oldu. O’ndan başka bu konuda yanlış anlayan olmadı. Demek ki koruyucu ve kollayıcı, muhafazakarlar kendileri yanlış anlıyor, yoksa herkes anlayışı kadar anlıyor. Onlar sanıyor ki sadece kendileri bilir, anlar, önde ya zavallılar. Herkese değer biçerler, aşamaları onlar bilir. Neyse!
Son tahlilde; insanların "İnsan"ca yaşam tercihlerine kimse her ne adına olursa olsun karışamaz! Kendini özgürce ifade edebilen insan hata yapmaz. Sıkışan insan çare arar ve ilk bulduğu çareye yapışır! Özgür insan tercihlerini yapar, sonuçlarına da katlanır. Zaten tercihini özgürce yaparsa daha isabetli olur. Meşruiyet arayışıyla tercihini sınırlamaz! Gerçekler çıplak! Bakamayanlar gözüne perde kullanır! Tercihlerimizi kendimiz yapalım, savunalım; meşruiyet arayışı yüzünden başkalarının güdümüne girmeyelim! Emek vermeden yemek olmaz. Ben yazımın başlığını çekinmeden "Utangaç Düzüşmeler" olarak yazabildiğimde, toplumun tepkisinden çekinmeme gerek kalmadığında pek çok sorun hallolmuş olacak.
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
ŞeyTan
Şey: TDK Güncel Türkçe Sözlük: 1. isim Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz.
Tan: isim Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir.
Şeytan: 2. Kötü düşünceli, kötü niyetli kimse.
Ve insan kusurlarını, hatalarını üzerine atacak karanlık bir “Şey” buldu!
Hayır / şer göreceli; sebep sonuç ilişkisi var. Sonuçtan bakıp söylenecek her söz sebebi göz ardı ederek sonuçsuz kalacak.
Sonuçtan bakılırsa durum yanıltıcı olur. Sebeple sonuç ilişkisi göz ardı ediliyor. Duygusallık da işin cabası. Bu yüzden hatalar görülüp, tekrar edilmemek adına tespit yapılamıyor.
Şeytan icadı; insanlar akıllarının ermediği , idraklerinin ulaşamadığı, kavrayamadıkları şeyleri de “Şeytan İcadı” olarak niteleyip araştırmaktan, öğrenmekten ve sonuç çıkarıp ders almaktan böylece kurtarıveriyor kendini!
Sen neymişsin be “Şeytan” her derde deva!
Nefsine hakim olamayanı kandıran odur, haram menfaat elde edip zıkkımlananı da kandıran odur. Tembellik ve kurnazlığından zayıf düşen toplumların zavallı durumlarının da sebebi odur.
Bir fıkra ile hem konuyu açılsın, hem tebessüm olsun.
Temel, Dursun, Cemal minibüste yolculuk ederken nazik bir hanım gaz kaçırır ve çok utanır. Durumu kurtarmak için Dursun kabahati üstlenir; “Özür dilerim, akşam kuru fasulyeyi çok kaçırmışım, ondandır!” Nazik hanım rahatlar. Bir müddet sonra hanımefendi yine gaz kaçırır. Bu sefer de Cemal atılır; “Çok özür dilerim, nohut bende gaz yapar, ondandır!” Temel ineceği yere yaklaşır ve inmek üzere iken döner şöyle söyler; “Ha bu kari pi ta osurursa pendendur!
Günümüzde şeytanın durumu da böyle, kim ne hata ederse, beceriksizlik ya da haksızlık yaparsa ondandır!
İnsanlar hatalarını, tembelliklerini, hatta haksızlıklarını şeytana atarak kurtulabilirse ne olur?
Cevap; gelecek nesiller esarete düşer! Çalışmadıkları, üretmedikleri, tembellik ve kurnazlık yaptıkları için ekonomik ve askeri güçleri de olmaz! Ve hazin son; kim suçlu? “Şey” ha tamam, Şeytan suçlu! Pek ala. Şeytanın suçlu olmasının esarete, açlığa, namus ve can emniyetinin sağlanamamasına bir faydası var mı? Yok! O halde sarılın küreklere, “Şey” pardon inanca! Şeytan suçlu ya. Kahrolsun şeytan ve taşlansın! Şeytana lanet okuyan da kahraman olsun! Helal sana şeytana taş attın, laf attın. Büyüksün, kurtarıcısın!
Böylece sürünür gider, şeytancılar!
Bu konuda uzun yazmaya gerek var mı? Şeytan diyor ki; “Boş ver, sebep ve sonuç ilişkisinde evrensel İlahi nizam işler!” Doğru der! Şeytan dahi işleyişte görevini yapar. Bu nedenle şeytana mühlet verilmiş zaten. İnsanlar acizlikleri, tembellikleri, cukkacılıkları , menfaatçilikleri yüzünden geri kalıp ayak altına düşünce; şeytana suç atmak yerine akıllarını başlarına alsalar da “insan”a yakışır şekilde yaşasalar, üretseler, çalışsalar, yeseler, kendilerini savunsalar olmaz mı? Olur!
Selametle,
Ahmet Bektaş