- 3403 Okunma
- 31 Yorum
- 0 Beğeni
Doru Umutlara Artçı Sızılar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Pencerenin buğulu duruşuna bir gölge düşüyordu. Gölge, ateş böceklerinin sokak lambalarının geceyi yaran ışığı ile dans etmek istese de mecalsizliği buna engel oluyordu. Küçük kız serçe parmağının çelimsiz uzanışıyla bir şeyler yazmaya çalışıyordu pencerenin ay ışığına bakan tarafına. Camın buğusuna harflerin düşlerle örülen duruşunu çizmek onu mutlu ediyordu. Hayat onun için birkaç ay öncesine kadar ne kadar farklı şeylerde mutluluğu öğretmişti ona!
Işıl lösemi hastasıydı. 10 yaşının en ağır sınavlarından birini veriyordu hayata karşı. Minik yüreği kaldırım taşlarına atsa da en güzel düşlerini, yarına umut ile bakabilmek için elinden geleni yapıyordu dermansız bedeni. O, ölümün adını bile bilmezken; ölümün onun ruhuna ev sahibi olma çabası bazen omuzlarına ağır geliyordu. Sanki koskoca filler minicik yüreğinde ordu halinde dolaşıyorlardı. Ve sanki minicik bir karıncanın ayak izinde saklıyordu umudunun masmavi tablosunu. Tozu dumana katan her ayrıntı, içinde oluşan o dev çukura sızı olup düşüyordu. Çukur sızılarını şefkatli bir şekilde saklasa da duvarlarının yıkılan enkazında kan kaybediyordu düşleri!
Tedavi süresince sokağa çıkmak, gülleri koklamak, kuşlara dokunmak, top oynamak, ip atlamak kısacası yaşamak yasaktı! Çünkü geç teşhis edilen hastalığı ona derman olan hücreleri sinsice işgâl etmiş; onu halsiz bırakmıştı. Ayakları bazen ondan izinsiz halının üzerinde ip atlamak istercesine zıplama çabasındaydı. Bazen sek sek oynamak için halının çizgisini takip etme coşkusu, onun heyecanını kursağında bırakınca bedeni değil ama yüreği ve ruhu çok acıyordu. Mavi misketlerini cebinden çıkarıp pencerenin önündeki mermerde kendi kendine oynamak onu rahatlatsa da yarım kalan tebessümünün kıyısında hüzne kulaç atıyordu hep.
Yine gecenin kâbusa banmış karanlığını delen umut dolu sabahlardan birinde bir ses duydu Işıl. Bir serçenin pencerenin pervazında çırpındığını gördü. Kanadındaki çamurlar minicik bedenini taşımasına izin vermiyordu serçenin. Yaralı olduğunu anlaması hiç de zor olmadı. Kanadının biri pencere kenarında Işıl’a dostluk yapan kelebek kanatlarına değiyordu. Onların minicik kanatlarına yaslanıyordu serçenin kırık kanadı. Annesine seslendi telaş içinde. Annesi pencereyi açıp Işıl’ın ona dokunmasına yardımcı oldu. Onu avuçları arasına aldı. Aslında mikrop kapma ihtimali yüzünden o bile yasaktı ama!... Kirpiklerinin ıslandığını, gözlerindeki yarınsız bakışın demir parmaklıklarından dışarı çıkmak için çırpındığını fark etti. Serçe için bir şeyler yapmalıydı. Anneciği ona,
_Işıl haydi yavrucuğum, maskeni tak hemen veterinere gidiyoruz…
Işıl’ın gözlerindeki çaresizliğin yerini tebessüme bandırdığı coşku çığlığı aldı. Annesine dönerek
_Sen bir harikasın anneciğim…
Arabada avuçlarının arasına aldığı serçeye dışarıyı gösteriyordu. Bir yıldır kendi dünyasına gelen ilk misafirdi o. Arabanın camından bir canlı ile yaşamın en gerçek çığlığında buluşmak Işıl’a çok iyi gelmişti. Veterinerde tedavisi yapıldı. Eve geldiklerinde serçenin evin her odasında kanat çırpa çırpa coştuğunu gördü Işıl… Annesine,
_ Anneciğim bir gün ben de onun gibi uçarcasına koşacak mıyım? Kanadıma değen kan, beni özgür bırakacak mı? Soluğumda kelepçelenen çocuk yanımı verecek mi yaşam yeniden bana? Arkadaşlarım gibi yeniden tebeşir kokusuna, kalemin kurşuni şefkatine kavuşacak mıyım? Göğün gönlüme bakan penceresine koşmak için sokakları arşınlayacak mıyım yeniden? Kâğıt mendil satan çocukların gözlerinde gördüğüm hüznü dağıtmak için yanlarına oturup bende “kâğıt mendil” diye bağıracak mıyım? Mahallemizin yaşlı teyzelerinin poşetlerini taşıyacak coşkumu yeniden görebilecek miyim annem? Annem, ben yeniden çocuk olabilecek miyim söyle?
Annesi hıçkırığını yüreğindeki o saklı hicran odasında tutarak Işıl’a döner,
_Işıl’ım sabret yavrum… Sabret. Geçecek umut et. Umut olmadan yaşam olmaz ki. Bu serçe ile birlikte sen de iyileşeceksin inşallah. Kanatlarınız birbirine yoldaş olup yarının haritasında huzuru büyütecekler. Sabret yavrum…
Serçe bir o yana bir bu yana kanat çırpıp duruyor iyileşmenin tadını çıkarıyordu. Sanki tılsımlı bir güç uçmasını engelleyen acıyı bir an da alıp savurmuştu gecenin gerdanında gökkuşağı mayalayan sabaha. Kanadına değen coşkunun sesi, karanlığın koynunda bir türküye vurgun nakaratlar doğuruyordu. Dakikalarca odanın birinden diğer odaya kanat çırpıyor Işıl’ın soluğuna soluk oluyordu mutluluğu.
Sabah olmuştu. Bütün gece iyileşme ihtimalinin coşkusuyla kanat çırpan serçe yorgun düşmüştü. Işıl üzerine örttüğü yorganın onu kamçılayan ağırlığından sıyrılmak için silkindi. Sabahın geceden emanet kalan dinginliğini de alarak yanına pencerenin kenarına koştu. Serçenin kanadına dokunacak kendi kanadını onaracaktı bu umut ile! Odadaki duvarların her zamankinden sessiz olduğunu hissetti. Hatta pencereye en yakın duvarda önceden görmediği bir nem gördü. “Duvarın gözyaşı mıydı bu yoksa” diye geçirdi içinden. Sanki odasındaki duvarın pembe boyaları dökülmüş grinin o kasvetli siluetine bürünmüştü. Pencerenin önündeki gölge hiç kıpırdamıyordu. Uzun bir sükûnun koynunda sonsuzluğu doğuruyordu. Avuçlarına aldı serçeyi. Gözleri kapalıydı, kanatlarında dermansızlığın tutuk katılığı vardı. Soluğuna baktı! Serçe ölmüştü. Ne garip, adını bile koyamadan onu terk etmişti… Serçe ölmüştü…
Evin sessizliğini kapının zamana kafa tutan gıcırtısı bozdu. Paslı bir hüzün sardı evi. Duvarda asılan saat, akrep ve yelkovanını zamanın ketum bağrına bırakıp atmıştı kendini yere. Artçı sızılar acının depremini aşılıyordu gelecek an’ın nabzına. Sanki eve dair bütün soluklar kesilmişti. Sanki yaşamın doru atlar koşturan umut salıncağının ipini koparmıştı derin bir sessizlik! Sanki serçenin kanadı ile birlikte umudun kanadı da terk etmişti içinde sabır örülen huzur otağını.
Işıl’ın annesinin çığlığı bölmüştü duvarların ağıtını. Yavrusunun kirpiğinde birkaç damla yaş, akmamanın sadakatini ölümün beşiğinde sallamıştı! Işıl’ın nefes almadığını gördü. Benzi duvarların beyazlığına karışmıştı! Serçenin cansız bedeni Işıl’ın cansız bedenine yoldaş olmuştu.
Ölümün ertelemediği buluşmaya Işıl avuçlarında tuttuğu serçe ile gitmişti!…
Mehtap ALTAN
2012
Not: Bu yazı Çıngı Dergisinin Kasım/Aralık/2012 sayısında yayınlanmıştır…
YORUMLAR
Hayır...Tüylerim diken diken oldu derler ya,hikayenin acı sonunda aynen öyle oldu:(
Keşke mutlu bitseydi diyoruz ama hayat öyle değil ki..Mutlu bitmiyor işte.Gerçekler var ortada...Üzücü gerçekler,ölüm gerçeği,ayrılık gerçeği...
Serçelerin kalbi çok dayanmazmış zaten,dokunsan bir serçeye heyecandan ve korkudan kalbi çatlarmış.Benim de çok o anlamda yoldaşım öldü.Ve ister istemez bir bağ kurduğunuzdan olsa gerek,bi yanınız ölüyor.Bu anlamda mecazi bir ölüm olarak da düşünülebilirdi.Ama yadsınamayacak gerçek:Işıl lösevi hastası :( Zaten ölümü bekliyor içten içe,serçe ona belki de Arş-ı Azam'dan gönderilmiş bir melek,Allah onun canını Azraille değil,alıştıra alıştıra kendi gibi küçük ve hassas bir canlıyla almak istedi belki de...
Hikayenin özü öyle başka ki,hiç sanatsal mucizelerden,cümlelerin güzelliğinden bahsetmeyeceğim.Çok güzeldi,geç de olsa okumak nasip oldu.
Başarılarınız daim olsun defterin en sanat kişisi :)
Sevgiler ve selamlar..
Mehtap ALTAN
teşekkür ederim sevgili küsss ...
Mehtap ALTAN
sevgim çokca ...
İnananlar için hayat bir imtihan. Öyle garip bir imtihan ki cevapların birçoğu peşin peşin verilmiş elimize. Bu cevapları başından belli imtihan içerisinde “ölüm” en kazık soru gibi gözükse de en kolay olanı galiba.
Kolay… Çünkü mutlaka çıkacak, kaçarı yok, ama öyle ama böyle, zira ayetle sabit. Bknz:Zincirlikuyu Mezarlığı kapısında asılı olan tabela (!)
Kazık… Çünkü...aslında kazık mazık da değil, ne kazığı tövbe hâşâ. Bilakis Allahın emri yahu. Buz beyazı kristalize bir sır. Kazıklığı biraz alt yapı noksanlığından birazda dâhili ve harici bedbahtların (nefs) galebe çalmasından velhasıl kısaca cehalet ve cesaret noksanlığı. Oysa sırrına vâkıf(farkındalık) olanlar yoluna da vakıf(sürekli ve organize hayrat) oluyorlar. O da her kula nasip olmuyor işte
Ne mutlu bu sırra mazhar olanlara!
Demem şu ki; bu gün internet sayfalarında bebe resimleri gördüm. Vaad edilmiş(güya) topraklarda çekilmiş hepsi de. Üç, beş, yedi yaşlarında, ölü bebe resimleri. Kan donduran. Kimi kömürleşmiş, kiminin kolu kopmuş kiminin bacağı. Kimisinin suratı paramparça öyle ki kulağı yarıdan ortaya bölünmüş. Vaad edilmiş(güya) toprakların vaad(güya) edildiği lanetlenmiş(güya değil) kavim tarafından elan daha devam eden bir katliamın canlı şahitleri olan(!) onlarca bebenin resimleri.
Sonra Işıl’ı düşündüm, ne mutlu Işıl’a sıcacık yatağında, huzur içinde öldü, cesedi bile sapasağlam!
“Ey büyük Allah’ım sen altından kalkamayacağımız yüklerle imtihan eyleme bizi, ne olur”
Selamlar, saygılar
Mehtap ALTAN
aminnnn...
saygımla...
Hepimiz pamuk ipliğiyle bağlı olduğumuzu biliyoruz ama... Hiç de kolay olmuyor ölümün nefesinin bu kadar yaklaştığını bilmek... Ama "umut" hep var. Son ana değin...
-Biz elimizden geleni yaptık ama... Derken beyaz önlüklü bir doktor , bir saniye evveli ama kelimesinden bir kaç saniye evveli bile umut varken... Kaçırıp gözlerini "mukadderat" demişti...
Güzel bir paylaşım, güzel bir anlatım ama... Derin bir acıydı.
Saygılarımla.
abisinin uzaklardaki edeb-i yüreği,
müthiş bir hikaye o engin ve naif yüreğinden
tebrikleri sandık sandık yolladım...
selamlarıma ve saygılarıma karanfiller sarılarak yollandı... uzaklardan...
Absinin birtanesi...
direnis tarafından 11/21/2012 8:10:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehtap ALTAN
çok teşekkür ederim çok...
ne kadar çok hayaller yaşanamadan yok olup gidiyor.
ama umutsuz olmuyor sevgili dost,umut olmadan dahil olunamıyor hayata.
bu hastalığın ne kötü bir süreci olduğunu iyi bilen biri olarak,gözlerim doldu okurken.
ne kadar güzel bir anlatımdı,kutladım tüm kalbimle sevgili dostum.
Mehtap ALTAN
aşk insanın yaşama tutunma çabasındaki yürek teridir...
hayat, sen görmeden, bilmeden sadece hissederek yüreğine indiğim kocaman bir anlamsın...
gözlerinin dolmasına vesile olamk kötüydü ama :(
sevgimle dostum...
Mehtap ALTAN
sevgiyle...
Hangisine üzülmeli insan, ikisi de canlı. Bir hüznün içinde çaresiz öylece kaldım öyküyü okuyunca.
Bir kuşum vr kedim ölmüştü. Nasıl üzüldüğümü anlatamam. Ölen yavru kediyi atmamış, sabaha kadar canlanması için dua etmiştim.
Ve ölen bir insan, çok acı bırakır.
Çok güzeldi anlatımınız, gerçekliğini hissettirdi.
gönülden kutluyorum.
selâm ve sevgimle.
( Dün her siteye girdiğimde sorunluydu, öyküyü okumak fırsatını bulamadım..)
Mehtap ALTAN
sevgimle...
Mehtap ALTAN
güzel şairimizden ne güzel bir hikaye okudum..
canı gönülden tebrikler..
selam ve sevgi ile..
Mehtap ALTAN
Ömrünüz umudun perçeminde büyüyen duâlar kadar uzun olsun efendim...
Saygımla...
İçimde bir umut olmuştu serçenin kanat çırpışı,
Işıl için de serçe için de.
Belki de serçenin kanat çırpışı olacaktı
Işıl'ı mutluluğa koşturan.
Onu yaşama bağlayan
Mutluluktan akacaktı
Hep acıdan akan gözyaşları
Mutlaka ışıl ışıl
Mutluluk saçıyordu
Serçeye bakan gözleri...
Altın gibi kalbi
Serçe ile birlikte çarpıyordu.
Onu izliyordu Rabbi...
Onu herkesten çok seven
Onun kalbine tüm güzellikleri dolduran
Ona Cennetten bir köşe ayıran Rabbi...
Onu izledikçe kat kat arttı sevgisi
Küçük Işıl'ı yanına almanın zamanı gelmişti...
Küçük kız minik serçesiyle
Sonsuz mutluğu uçtu...
Rabbine kavuştu...
Mehtap ALTAN
teşekkür ederim gönülden...
_Işıl’ım sabret yavrum… Sabret. Geçecek umut et. Umut olmadan yaşam olmaz ki. Bu serçe ile birlikte sen de iyileşeceksin inşallah. Kanatlarınız birbirine yoldaş olup yarının haritasında huzuru büyütecekler. Sabret yavrum…
Sanki serçenin kanadı ile birlikte umudun kanadı da terk etmişti içinde sabır örülen huzur otağını.
Yinede umut etmek, olmayacağını bile bile umut etmek..İçimi acıttın Işıl..
Saygımı, sevgimi gönderiyorum kıymetli yazarım..
Mehtap ALTAN
Saygım ve sevgi benden can Zen...
_Işıl’ım sabret yavrum… Sabret. Geçecek umut et. Umut olmadan yaşam olmaz ki. Bu serçe ile birlikte sen de iyileşeceksin inşallah. Kanatlarınız birbirine yoldaş olup yarının haritasında huzuru büyütecekler. Sabret yavrum…
oysa okurken bu satırları, yüzümü pencereye dönmüştüm bir serçe silueti cama düşer de ben de ona tutunabilr miyim acaba diye...
unutmuştum bir an için, Deniz'e sevdalı olanların her daim tuz basılacağına yaralarına kendi göz yaşlarından...
bir umuttu işte.
neden öldürdünüz ki?
Mehtap ALTAN
yüzünüzü döndüğünüz pencereden o serçeye bakmaya siz devam edin lütfen...
bilirsiniz bazı yollar hep vuslata ve yaşama çıkar...
saygımla...
çocuklar ölmesin.....diyoruzda en çokta onlar ölüyor...kalemini özlemişiz usta....bitiş cümlesi muhteşemdi saygılar sevgiler
Mehtap ALTAN
teşekkür ederim Tacettin ağabey...
Yaşam dediğimiz şeyi on binlerce kez, on binlerce farklı şekilde yorumlayabiliriz. Bir kuş kanadı çırpınışı aralığında doğan ve batan yaşam...
BU yaşamın, yaşamların içinde öpülesi, koklanası melekler gizli.
Küçük melekler, tatlı melekler, ağlatan melekler...
Bu melekler, kaybolmadan önce bize dersler verirler.
İnsan olduğumuzu fısıldarlar kulağımıza.
Aslolan tek gerçeğin iyilik olduğunu söylerler bize.
Hırslarımıza yenik düşmememiz gerektiğini; bizi gerçekle başbaşa bırakan tek kavramın nefs olduğunu öğretirler.
O meleklerin bir kanadına bile dokunabilmek, büyük şanstır ademin oğlu için.
Ben onların önünde her daim diz çökerim.
Bana yaşamın önünde, ortasında, sonunda sınavlar bahşettiği için şükran duyarım.
İşte Mehtap Altan der ki,
O meleğin kalbi, aslında kırılgan bir serçe kalbidir.
O meleğin kalbi ve O serçenin titreyen kalbi, aynı anda seyreder gökyüzünden, ölümlü toprağı...
Mehtap Altan der ki :
Acı yoktur. İmtihan vardır. Asıl kanatan, başarısız imtihanların sonuçlarıdır.
Mehtap Altan garip biridir.
Çünkü bu öyküyü şöyle yazmıştır.
Yazmadan önce kalbini söküp eline almıştır.
Yani elinde kalemi değil kalbi vardır, yazan...
Çünkü Mehtap Altan, ağlatmayı sevmez ama, karşısındaki kalbi çırılçıplak bırakmayı da çok iyi bilir.
Ben Mehtap Altan'dan daha önce de çok şey öğrendim. Bugün de çok şey öğreniyorum.
Rabbim müsaade ederse yarın da öğrenmeliyim.
Bu da benim, minicik, küçücük umudum olsun....
Mehtap ALTAN
Ya da bir ezanın sesi ile başlayıp yine bir ezanın sesi ile biten!...
İmtihanlarımız acılı olacak belli...
Umarım başarısız olmaz ki senin bu yorumun hani o aradığımız umut denen şey var ya ona giden yolu gösteren bir serçe parmak cesareti gibiydi...
Hakkımdaki düşüncelerin için ise mübalağa yapmışsın diyorum... Çabamız insan olmanın felsefesinde düşe kalka yürümeye çalışmak çünkü... Hepsi bu...
Sana düş tespihim dedirten şiirlerinin yüreğinden sıkı sıkı tut, onlar asıla sarılmayı gösteren bir harita aslında bizlere gönderilen...
Sevgim ve elbette saygımla düş tespihim...
Özlemiştik kaleminizi.
Lakin; İlk kez bir yazınızı başında bıraktım. Devam edemedim... Affola.
Işıl'ın lösemi hastası olduğunu öğrendiğimde durdum kaldım öylece. İster istemez en son satıra ilişti gözüm bir umutla! Maalesef :(( Öykü olsa da yüreğim dayanmayacaktı okumaya bunu biliyorum kaldım orada o satırda öylece...
Dergide yayınlandığını öğrendiğim notu görünce ışıldadı yüzüm. Kutlarım başarınızı. Daim olsun yazan yüreğiniz-kaleminiz.
Sevgiyle...
Mehtap ALTAN
Dergiler edebî emeklerin okuludur... Edebiyat siteleri ise okul ile yaşam arasındaki köprüyü kurdurtan anahtardır...
Yeniden teşekkür ederim efendim...
Mehtap hanım güzel öykünüzü ÇINGI dergisinde beğeni ile okudum. Okurlarımızdan yazınız hakkında çok güzel beğeniler geldi.Devam etmeniz hususunda talepler bulunmaktadır.Ayrıca ; kaleminizin akıcılığı kadar ifadelerinizin berraklığı, kullandığınız duru Türkçe ye olan değer vermeniz, temanın okuyucuyu sıkmadan sürükleyerek sonun kadar okuma isteği meydana getirmesi gibi yönlerden bakıldığında çok güzel bir öykü olduğunu gördüm. Kaleminizin bu yaöde de eserler üretmesi dileklerimle birlikte selam ve saygılarımı belirtiyorum.
Mehtap ALTAN
Öykü konusunda korkularım ve eksiklerim var... Zira öykü, net duyguların insan hikâyelerindeki çığlığıdır ve suskunluğunun tam orta yerindeki tılsımdır... Bense bilirsiniz kelimeleri giyindirmeyi seviyorum...
Zaten en çok da öykü yazdığım zaman çıkarıyorum kalemimdeki imgelerin renklerini...
Düşünceleriniz değerliydi teşekkür ederim...
umudun başlangıç ve bitiş çizgileri birbirine öylesine yakındı ki; ışığın minik adımları dahi taşıyordu çizgiden...
Mehtap ALTAN
çok teşekkür ederim Sevgili Tuncer...
Uzun bir süreden sonra sizin yazılarınızı yeniden okumak kendi adıma büyük bir mutluluk....
Bu güzel paylaşımınızı (içinde hüzünde olsa ) kutlarım gönülden...
En derin saygılarımla selamlar....
Mehtap ALTAN
Teşekkür ederim efendim...
Mehtap ALTAN
bunu ancak kanadında evrensel şefkati taşıyabilenler görür...
kolay ölmek belki de vuslatın avuçlarına koşmanın diğer adıdır!
teşekkürler...
Mehtap ALTAN
teşekkür ederim...
Öncelikle yeni yazını görmek beni sevindirdi, iyi ki yazıyorsun karınca monoloğum
.
Yol beraberliği bunu hissettim yazıda, üzücü
Mehtap ALTAN
sevgim ve saygım çokca...
Bir avuç umut koyabilseydik keşke ışılın ceplerine yaşama dair ve bütün renklere dokuna bilseydi ışıl..
Ama
Ne kadar nefes verildiyse o kadar çekiyoruz ne bir eksik ne bir fazla...
Hüzündü baştan sona ve çok güzeldi
Yazar olaylar ve kişiler arasındaki bağı o kadar güzel sunuyor ki;anlatmıyor adeta yazıda yaşatıyor okura...
Tebrik ederim sevgili Mehtap
Emeğine
Yüreğine sağlık
Sevgim ve dostlukla...
Mehtap ALTAN
teşekkürler dostum...
Minik serçe eşliginde veda...Birinin rehberlik etmesi lazımdı yolculukta....
Hüzündü Mehtap Hanım...Hüzün hayata dair...Işıl'ın minik yüreğinden,annenin yüreğinden acıdım....
Yüreğinize sağlık,
Sevgimle....
Mehtap ALTAN
Sevgili Canan çok teşekkür ederim...
Mehtap ALTAN
edebiyatın anaç toprakları acılarımızı umuda öptüre öptüre büyüten anne kokusu değil mi can yoldaşım...
ağlamayacağız ki!...
gerçek umutlar gerçek dostluklarla sonsuza dek dostça sürer güzel yazı tebrikler değerli kaleme.....saygımla
Mehtap ALTAN
öyle meret bir hastalıktırki bu insanın dimagında kelimeler yetersiz gelir.nicelerini yolladık sonsuzluga,ve bilirizki onlar hep bizimle beraberler.Allaha her gün teşekkürümdür bugünde nefes alıyor diye seslenmem....sana kocaman sevgiler mehtap.unutmadıklarımızdan bahsetmişsin...ben o yüreği ayakta alkışlar ve öperim...sağlıkla kal emi....
Mehtap ALTAN
şükrün penceresinden bakabilenlerindir umut...
sevgimler Sevgili Sermin...