BIRAKMA BENİ ANNE
“limonatam nerde simidim nerde nerde limonatam simidiiiimmm” gözlerimi annemin yaklaşmakta olan sesiyle açtım. Annem aralıksız bağırarak girdi odama ve doğru başucuma geldi. İri elleriyle sımsıkı tuttu omuzlarımdan ve hırsla sinirle sarsmaya başladı beni, limonatam nerde simit simit yaaa simidim nerdeee” ben de bağırmaya başladım şimdi gidip alacağım limonatanı simidini şimdi alacağım duyuyor musun anne alacağım diyorum. O hala bağırıyordu. Ellerini omzumdan kurtarmayı başarıp sımsıkı tuttum ve biraz canı acıyana kadar sıktım ve sesimi duyurmaya çalışarak bağırdım tekrar hadi anne kalk gidelim alalım limonatanı.” “ya simit simit simit de isterim beeennn.” “simidini de alalım.” “limonata limonata da isterim limonataaaammmmm” “tamam anne limonatanı da alacağız simitini de alacağız tamam mı hadi tut elimi. Anneeee aaannneeee bağırma diyorum hadi almaya gidiyoruz limonatanla simidini.” Üzerimi bile giyinmeme müsadesi yoktu eğer onu şuan elinden tutup fırına simit almaya oradan da bakkala limonatasını almaya götürmezsem bir kıyamet daha koparırdı. Ayağımda terliklerim üzerimde geceliklerim tutup annemin elinden götürdüm istediklerini almaya. Öyle mutluydu ki şuanda, gören dünyayı ona vermişler sanırdı .
Hayatta en sevdiği birkaç şeydi limonata ve simit. Herkes simiti çayla severdi ama annem istisna. Simite hayranlığı babama olan aşkından ileri gelirdi.babam simitsatarmış çünkü. Geçimlerini simitle sağlarlarmış. Çoğu zaman da simitle doyururlarmış karınlarını. Limonataya aşkı da benden kaynaklanır. Bana hamileyken sadece limon istemiş babamdan ve babam o limonu ancak üç aysonra alabilmiş anneme. Ben doğunca da tutturmuş annem adını limon koyalım diye. İtiraz etse de babam annem tutturmuş birkere limon olacak diye. Ne yapsın çaresiz kabul etmiş babam .
zavallı annem ona hem acıyorum hem de bazen katlanmakta zorlanıyorum. Aslında eskisi kadar değil ben de alıştım artık sabahtan akşama kadar bağırmalarına, çığlıklarına, bazen sessiz sessiz ağlamalarına.
Bir çocukmuş gibi ilgileniyorum onunla. Sabah limonatasıyla simidini alıyorum. Öğlen genellikle birşey yemez sabahtan limonatası kaldıysa onu içer. Ya da bahçedeki ceviz ağacının altına oturur akşama kadar kabak çekirdeği çitler bazen de albümleri karıştırıp fotoğraflara bakar. Bazen eline bir fotoğraf alır ve bu genellikle ben bir yaşımdayken annem ve babamın beni ortalarına alıp çektirdiğimutlu aile tablosu fotoğraf olur ve saatlerce ona bakar. yüzünde anlam veremediğim gülümsemeler, acılar ve bazen de sevgi dolu ifadeler belirir. Bazen ağlar, bazen kahkahalarla güler ve ben o anda o günleri yeniden yaşadığını sanırım hep.
Gülmek çok yakışır anneme hem kahkahası hem tebessümü huzur verir insana. Kim bilir babam da en çok bu yüzden aşıktı ona. En çok bu yüzden hiçbir dediğine karşı koyamamıştı her halde.
Ben onun kahvaltısını yaptırdıktan sonra işe giderim. Akşama kadar dergi ve gazete için gelen yazıların içinde debelenirim. Hangisi daha iyi, hangisi taraflı, hangisini başa koymalı ve hangilerini çöpe atmalı bunları planlarım. Bir yandan da annem gelir aklıma. Sadece haftasonları tamamen ilgilenebiliyorum onunla. Genellikle onu bahçeyekoltuğuna oturtup çıkarım evden. Akşam bahçe kapısından içeri girerken hemen gözlerim cevizağacının altındaki oturulmaktan harap olmuş, kumaşı soluk sarıya dönmüş koltuğa takılır. annem oturuyor mu diye. Onu orda görünce içimi bir sevinç kaplar. Koşarım yanına sarılırım ona. Bazen kısık gözlerle sen kimsin der gibi bakar bana. Bazen bir tokat yerim kafama. Bazen de sımsıkı sarılır bana kucağına oturtur ve saçlarımla oynar, yerden bulduğu küçük bir dal kurusuyla saçlarımı tarar. Aslında çok yavaş taramak ister ama yapamaz. Çok acır saç diplerim hatta biraz da yolunur o tararken ama hiç sesimi çıkarmam. Acı verse de bu fasıl çok hoşuma gider. Yakınımızdan geçen insanlar bir ona bir bana tuhaf tuhaf bakar. İkimizin de keçileri kaçırdığımızı sanarlar. Bazen de “vaahh vaah zavallı annesiyle dura dura o da delirdi yazık zavallı. Gençliğine güzelliğine yazık oldu. “ gibi acıma sözcükleri gelir kulağıma fakat kimin umurunda. Ne derse desinler, ben öyle mutluyumdur ki o anda…
hem kim akıllı ki şu alzaymıra yakalanmış, tımarhanelik dünyada.
Dizleri acımasın diye sadece bir tarafımla otururum kucağına. Öylece ne kadar vakit geçiririz biemem. Belki iki belki üç saat belki de daha fazla. Benim tam oturamamaktan dolayı bir bacağım uyuşur sonra da ağrımaya başlar. Ama annem de hala kalkmak adına tek bir kıpırtı olmaz. En sonunda bırakmak istemese de geri çekerim kendimi. Masadaki fotoğrafları toplar, yıllarına göre özenle yerleştiririm albümlere.ertesi gün tekrar dağıtacağını bile bile…
Sonra kabak çekirdeğinin kabuklarını bir poşete doldurup çöpe atarım ve annemin akşama kadar bir kilodan fazla çekirdeği nasıl çitlediğine şaşırır kalırım. Bu nedenle her akşam mutlaka elimde bir kilo kabak çekirdeğiyle gelirim eve. Bir de çok korkarım aldığım bu çekirdeği annem yarın yiyemezse hatta ne yarın ne de sonra… Artık hiç çekirdek çitleyemezse, limonata içemezse ve simit simit diye bağırarak
Uyandıramazsa beni diye.
eve gireriz beraber. Yemek hazırlarım ikimiz için o da beni izler kenarda. Sonra yine her günki yemek faslı başlar. O yemez, Ben zorla ağzına sokarım kaşığı. Yarısı üzerine, yarısı miğdesine gider. Bazen çok kızar bana ağzına biriktirip suratıma tükürür verdiklerimi. Ya da bütün yemekleri masaya döker, tabakları da rastgele fırlatır.bu yüzden uzun zamandır cam ya da porselen tabak kullanmam. Hepsi plastiktir tabakların, ve hiç kırılmazlar. Sonra ben ağlarmış numarası yaparım, bazen gerçekten de dayanamayıp ağlarım. Beni böyle görünce sakinleşir. Yemek bulaşığı elleriyle gelir saçlarımı yüzümü okşar, yanaklarımı ve burnumu sıkıştırır. Böylece benden özür dilemiş olur. Sonra ben yeniden yemek koyarım ve bu sefer hiç nazlanmadan ne kadar verirsem vereyim hepsini yer. Bu da benim için her şeye deyer.bütün huysuzluklarını unutuveririm. Onugötürüp banyosunu yaptırırım. Saçlarını kurularım. Saç kurutma makinesini de hiç sevmez. Yine huysuzluk yapmak ister. Ben de bunu hemen anlarım ve yine ağlarmış numarası yaparım o da hemen sakinleşir ve kafasını hiç kıpırdatmadan saçını kurutmamı bekler. Onu yatağına yatırırım. Üzerini de sımsıkı örterim. Sırtını omzunu belini iyice sararım yumuşacık battaniyelerle. Yanağına da bir öpücük kondururum en kocamanından o da bana gülümser o güzel yüzüyle. yavaş yavaş gözkapaklarının kapandığın görürüm. Hiç ses çıkarmadan çıkarım odasından. Mutfağı temizlerim, banyomu yaparım. son bir kez daha gidip onu kontrol ederim ve nihayet ben de uykuya dalarım.
başımı kaldırdığımda
günün ilk ışıkları vurdu gözlerime.veben hala yaşıyorum. Işıklara kızıyorum. Görmek istemiyorum yaşamak istemiyorum. hala. . Ne kadardır bu masada oturuyorum ne zamandır elimde kalem, sol tarafı gözyaşımla ıslanıp kuruyalı çok olmuş defteriminson sayfasında, acılarımı tazeleyip, yaşadıklarımı yazıyorum, hayal kuruyorum, geçmişi yaşıyorum, ağlıyorum, annemle yaşadığım her anı yazmak istiyorum.ne kadarını yazıyorum onu da bilmiyorum. Kendimi kaybediyorum. Uyuyor muyum diye düşünüyorum ama Hayır, hayır uyumuyorum. Uyuyamıyorum. Ne vakit kapatsam gözlerimi karşımda annem. Elinde aile fotoğrafımızlaceviz ağacının altındaki o kahrolası koltukta. Gülümsüyor, bilmiyorum kime.ama ben üzerime alınıyorum. .
Şimdi hemşireler gelecek biliyorum. Deli sanıyorlar vbeni. Hsık sık kontrol ediyorlar. Ayak seslerini duyar duymaz yatağıma atıyorum kendimi.uyuyormuş numarası yapıyorum. Hiç çekemiyorum işe yaramaz lakırdılarını. Şimdi gelecekler eğer yakalanırsam, yine bi ilaç daha. Sonra bilmem kaç saat
dipsiz bi kuyuya atacaklar beni.
Ah annem, sen gideli iki ay on gün beş saat doluyor. Saatler sensiz de işliyor. Sen gidince yaşayamamsanmıştım. hani eve gelip de o lanet olası sandalyede elinde aile fotoğrafımız, masada boş bir limonata bardağı, içi kabak çekirdeğiyle dolu plastik bir tabak ve başın sandalyenin arkasında öyle uyur gibi durduğun ve uyuduğunu sandığım ama bir dakika sonra ölüm uykusuna yattğını gördüğüm o gün var ya anne,
işte ben de öleceğimi sanmıştım birkaç dakika içinde. Çünkü nefes alamıyordum anne.
Ama olmadı, ölmedim, ölemedim anne.
Ah anne,
hep ya senden önce ölürsem, seni kime bırakırım, bensiz ne yaparsın diye korkardım da şimdi ben sensiz kaldım. Söyle anne bir cevap ver, ben şimdi koca dünyada hem de kırk üç yaşımda ama tek başıma
ne yaparım?
Kırk üç yaşında bir çocuğum ben anne. Saçlarımsen taradığından beri taranmadı. Bazen hemşireler ite kakabanyoya götürüyorlar beni. Saçlarımı çekiştire çekiştire
yıkıyorlar ama hiç taramıyorlar anne.
Hiç canım acımıyor onlar saçlarımı çekince. Gülümsüyorum hatta kahkaha atıyorum, hemşireler benden korkuyor anne. En çok da o zaman karar veriyorlar delirdiğime her halde. boşversene anne, ben çok mutlu oluyorum o zaman.
Saçlarımı bir kuru dalla tarayıp bana sarıldığını hatırlıyor hafızam..
Anne, bak yine siliniyor görüntün. Anne en azından bari gitme.süper bi fikrim var anne. Aa hande yener demişti değil mi şarkısında bu cümleyi. Hatta,”süper bi fikrim var, sen şimdi git, bi daha geri gelme.” Diyordu. Ama benim daha süper bi fikrim var anne,
Dur sakın gitme, önce dinle.
Süper bi fikrim var anne,
Sen şimdi gel,
Bi daha sakın gitme. Ahahaahaha. Ay sesimi duyacaklar şimdi.
Sana bişey itiraf edeyim mi anne?
Sanırım hemşireler haklı anne. Keçileri kaçırdım ben de.
Ama şimdi çok mutluyum işte. Çünkü şimdi tam olarak senin kızın oldum işte.
Ha anne bakGideceksen de rüyama gel anne. Eğer geleceksen, çığlık atıp ortalığı ayağa kaldırayım. Hemşireler gelip uyutsun beni.ama Sen de hemen gel emi.bekletme sakın beni. Hadi gel anne. Çünkü çok özledi limonun seni.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.