- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
De Facto
Niye bu kadar gevezeyim? Dudağıma sürdükten sonra, susmamı sağlayacak bir koruyucuya ihtiyacım var. ‘Oh my huge preservative’, yan odadan gelen sesler… Birisi öksürdü mü nedense çok korkarım. Aslında iş yerinde takmam pek, ama normalde çok takarım. Demek ki iş yerinde normal değilim. Bir kadın asla çalışmamalıdır! Bir kadın üretmelidir. Bir kadın çalışmadan da üretebilir. Bir kadın üretmeden de çalıştığı çok görülmüştür. Bir kadın asla üretmeden çalışmamalıdır. Bir kadın tüketildiğini bilerek ürettiğini söylese, yalandır. Ben yalancıyım. Ürettiğim en güncel şey, bacağımda ve birkaç yerde daha çıkmak da direnen tüyümsü kullar. Hepsini azat etmem lazım. Küvete su doldurmadan… Başımın içindeki tüm kanallar aynı safrayla boşalacak.
Pelin saçlarını yeni boyatmış. Boyatmış? Sanki evin duvarlarını boyadık. Nasıl beğendiniz mi buz mavisi duvarlarınızı? Ya Pelin, bu saçlar da ne? Bal rengi saçlar, bir kadını bal gibi tatlı yapmaz asla!
Tuvalet de ki kadın, izlediğim en son iğrenç film kadar iğrenç. Kusura bakmayın, ama erkeklere de anlatmam gereken pek çok uygun olmayan davranışlarımız da var. Pelin sen saçlarını bu renge boyatmasaydın keşke! Antalya’da dağlara koyulan bal kovanları gibiyiz maşallah! Bankların hepsi bizim Pelin. Pelin, sahi evlenecek misin? Yaş oldu yirmi sekiz!
İğrenç! Sustum. Hepimizin bilinmesini istediğimiz bir hikâyesi harikulade varlıkla işgal edilmiştir istenilen kaslı ve tornavida destekli güçsüz şirk içindeki toynaklar tarafından. Masamda en son istediğim şey, kahve bardağının altıyla masaya çizilen oval kahve somutsallığı. Somurtuyorum. Islak mendil kokuyor içim dışım. En son tuvalette koltuk altımı silmiştim. ‘IYK’, ulusal olarak belgelenmeli!
Kız saçlarını sarıya boyatınca, abisinden iyi bir söz yemişti. Yemişti nasıl oldu, olmadı; ama yedi. ‘Sen o karılar gibisin’ demişti abisi. Ama fahişelere ayıp ediyordu abisi. Fahişeler en azından daha uyumlu olurlarmış bedenlerinde. Mahallenin gençleri konuşurken, mutfak penceresi altından dinlerdim onları küçükken. Küçüktüm… Gemileri tahtadan yaptıklarını zannettiğim zamanlar!
Esmer biri için sarı saç, mallık olmalı! Gitmiyor! Pelin, ben niye saç rengine taktım şimdi? Ama bana bakmıyorsun bile. On tanıştığın delikanlı içerisinden sonuncusunu sevdim. Adı neydi? Hah, Erdi! Erdi, hiç sevmem bu ismi. Hapishaneye yatıp, hanımağanın çamaşırcısı olurum daha iyi. Erdi isminde sevgilim olmasın!
Hepimiz aynı dünyaya indirilmiş ayetler gibiyiz. Farklıyız, ama bir bütün olmamızı engellemiyor hiçbiri. Kimi zaman avuçlarımı, yalnız sıktığım içinde yoruluyorum. Dışarıyı seyretmek de cabası! İspanyol meyhanesinde klasik müzik çalmaya benziyor bu terslik! Şu mini etekli kadına garibanın biri baksa ‘sapık’; zengin piçi baksa ‘yakışıklı’! Ağzını bozma kızım, kimi için yumrukları umuttur, kimi içinde yüreği! Sen yüreğini sakinleştir. Pelin, ama saçların hiç yakışmamış!
Altımda bir şey var, rahatsız ediyor beni. Bu ne ya? Hah, çakmak! Eve gelince Pelin’in saçlarını unutmuş olmam gerekiyordu. Başka takacak sorunum yoktu sanki!
-Pelin saçlarının hali ne?
-Güzel olmamış mı?
-Yo, olmuş da; ne iş anlamadık!
İçimden Pelin’i taklit etmeyeyim en iyisi. Ekmek yiyemedim. Su içtim iki bardak. İnsan, insanın hepatiti! Ben ‘Z’ den başlamayı yeğliyorum. Başı var, sonu yok çünkü!
İzlediğim filmi, izlemeye devam etmeliyim.
Film başlayalı pek olmadı. Yunan güzeli bir Amerikan bu! Amerika kızlarını nerden tanıyayım. Neyse, filme döneyim.
Film başlarken bir belgesel izleyeceğim havasına takılıp kalıyorum. Bu his hoş değil! Bir aslanla kaplanın çiftleşmesi ne kadar normal geliyorsa bana, bu film olmalı! Tatlı bir kız. Film başlarken dışarıdaki arabalar, yeni biçilmiş çimler, top oynayan çocuklar, içki şişeleri, sigara izmaritleri… Belediye’deki çöpçülerin hepsi grevde sanki! Kızın üzerinde mavi renk de külot var. Üstünde ise vücudunu sıkan tarzda siyah bir body. Avucunda bir şey var, sürekli ona bakıyor. Avucundaki şeye odaklanmışlar, ama kızın mavi külotu da ekranın altında fon resim gibi. Kadınların temasal olarak vücutlarının bu kadar kullanılması rahatsız edici gerçekten, ama rahatsızlık bir başlangıç sadece. Bir insan cümlesine ama ile başlıyorsa, rahatsızlık duyduğu bir şeyin yanında, sevdiği, hoşuna giden bir şeylerde olduğu kesindir. Kız uzandı aniden. Avucundaki kolyeyi dudaklarına götürüyor. Gümüş kolyeyi dişleri arasında gezindiriyor. Öpüyor sonra ufaktan.
Sıkılabilir miyim yönetmen bey?
Sonra küvet. Sonra intihar saçmalığı. Hayır, rahat nefes al kızım! İntihar etmiyor. Bir kızı daha kurtardı Universal savaşta kaybedilmiş toprak değildir, onurdur. Küvet de saatlerce kalabilir. Bu monotonluk izdihamına kim âşık olabilir ki?
Meğerki kız bir belirsizliğe gidiyor. Sevgilisi Hapis de. Sevgilisi hapse o kolye için girmiş. Kolyeyi gasp etmiş, o yüzden cezası normalden uzun. Kız iş yerinde bir adamla tanışıyor. Hapisteki sevgilisi her Cuma ve Salı sevdiğini bekliyor. Onunla yarım saat görüşüyor. İyi halden erkenden çıkabileceğini söylüyor. Kız iş yerindeki adamın kurları karşısında anlamsızca sarhoş oluyor. Sevdiği adamdan daha zengin birine âşık olabilme ihtimalini en samimi kız arkadaşı Sarah’a açıyor.
(Sara nöbeti geçiriyorum)
Sarah hapishanedeki Derek için üzgün. Derek seni seviyor diyor, senin içi hapse düştü. Başrol oyuncumuz Sophie yastığını yere fırlatıyor. Azmış olabileceğini düşünüyorum. Hapishanedekinin fakir yanından dolayı perişan bir haleti ruhi yeisi mevcut. Kolyeyi çalmasaydı, beni adam gibi sevseydi dediği sahne klozetten kalkarken ki sahne! Ne alaka?
Kız adamın yanına gidiyor. Bilindik sahneler. Kızımız kendini adamın ellerine bırakmış. Hani benimle seviş, ama ruhumu sana satamıyorum halleri. Adamımız blue! Leylak rengi duvarlara gölgeleri yansıyor. Kadının adamın üstünde ne işi var? Bu birkaç yıl beraber yaşayacaklarına dair anekdot olmalı!
Esas oğlanımız hapisten çıkıyor. Kestaneyi deldirmediği için şanslı bir zat, gülüyor. Ama sevdiği için gasp yaptığı kadın artık yok! Hapisten yeni çıktığı için, çalışabileceği yeri devlet buluyor, gösteriyor. Bir dinner’da işe başlıyor.
Ve o sahne! Gece geç saatlerde bara takılıyor. Barda o! Yanında eşi yok. Her şey değişmiş. Sophie artık evli.
Beraber çıkıyorlar bardan. Esas oğlanımız ağlıyor. Sophie saçlarını çözüyor. Saçma ama güzel! Esas oğlanın arabasına biniyorlar ve önceden de olduğu gibi dolunayın olduğu gecelerde beraber yıldızlara baktıkları Milkhill tepesine gidiyorlar.
Kızın elbisesi güzel, oğlanımız kızgın. Arabadan çıkmıyorlar. Oğlanın yaktığı sigara dumanları gece karanlığında sis gibi…
Uzun bir konuşma. Dante, Shakespeare, Gothe… İncil’de İsa’nın havarilerine anlattığı yaratılma sahnesi, aşk ve imtihan! Oğlan elleriyle yüzünü kapatıyor. Kız ağlıyor.
Kız arabadan çıkıyor. Ayak da ve Ay’a bakıyor. Esas oğlan arkadan geliyor. Kız dönüyor oğlana ve hapse düşme sebebi kolyeyi oğlanın avucuna bırakıyor.
Kız gidiyor. Yürüyor. Oğlan ağlıyor.
Pelin’in saçlarını rüyamda görebileceğim herhalde. Hayata mana verdikçe, daha fazla saçmalıyor ve gevezelik yapıyoruz. Öksürmüyorum! Hayır, bu ciğerlerimi yaşam mücadelesine hazırlama turları. Su içmeliyim.
Pelin, yoksa… Hayır…
Pelin benim. Ben Pelin isem, Pelin kim? Küvette uyumadan önce çekilen son kabus sahnesi bu olmalıydı! Kendime bir isim bulup, her şeyi uydurabilmiştim.
Banyoda, küvet içinde film izlemek gerçekten güzel! Küveti olmayanlar ne yapsın? Bilmiyorum, ben Pelin değilim ki!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.