Zina çiçekleri
Selin, mor elbisesiyle salonun ortasına yürüdüğünde sabahın 10.00’uydu. Çantasını yeşil koltuğun üzerine fırlattıktan sonra sandalyede oturan Yalçın’ın arkasında bir süre sessizce bekledi, kendini orada olmadığına inandırana ve varlığını unutana kadar. Sonra birden hatırladı orada olduğunu. Kokusunu alıyordu adamın. Yalçın’ın tenine, nefesine karışan alkol kokusu her zaman etkilemişti Selin’i. Sonunda kendine geldi ve sordu:
“Neyin var?”
“Yok bir şey.” Dedi Yalçın, arkasını dönmeden. Bilgisayar başında yazmaya devam ediyordu. Aslında yazmıyor, yazar gibi yapıyordu. Arkasında duran kadının nefesini hissederek bir cümle yazdıktan sonra okuyor ve beğenmemiş gibi “cık” diyerek siliyordu.
-Beyaz papatyalar süt dişi dökmeye başladığında bal arısı uyuşması için iğne batırıyordu- bunları yazdığında Selin’in sesiyle irkildi.
“Bana yalan söyleme! Okuyucuların anlamaz ama yalanlarını en iyi ben yakalarım.”
Bunun üzerine Yalçın, oturduğu sandalyeden kalktı. Ağzında sigarayla bir süre karşısındaki kadına baktı.
“Binaya girerken seni gören oldu mu?”
“Hayır.”
Kadının yanından geçti mutfağa yürüdü ve ocağa kahve suyu koydu. Geri döndüğünde kadın bilgisayarın başındaydı ve yazdıklarını okuyordu. Hızla gelip bilgisayarın ekranını kapattı.
“Yaa niye okutmuyorsun?”
“Henüz bitmedi.”
“Roman mı?”
“Belki.”
“Of yine tersinden kalkmışsın bu sabah.”
“Kalkmak için önce yatmalısın yavrum.”
“Sorun ne bebeğim.” Dedi Selin ve sarılmak için Yalçın’ın üzerine atıldı. Ancak çevik bir hareketle kurtuldu Yalçın.
“Gitmemi istiyorsan söyle. Bana böyle davranmana katlanamıyorum. Ben fahişe değilim!”
“Oku şunu.” Dedi Yalçın, ve robun cebinden çıkardığı zarfı kadına uzattı.
Selin, beyaz zarfı açtı ince parmaklarıyla. Zarfın içinden çıkan küçük kağıdı okumaya başladı.
-Sayın, Yalçın Yılmaz
Otelimizin açılışında siz değerli yazarımızı aramızda görmekten onur duyarız. Açılış cuma günü başlayacak ve hafta sonu boyunca çeşitli etkinliklerle devam edecektir. Konaklamanız ve diğer bütün masraflar tarafımızdan karşılanacaktır. Siz değerli misafirlerimiz için her türlü konfor düşünülmüştür. Lütfen katılacağınız konusunda olumlu bir yanıt verirseniz bizi arayınız.-
Selin’in yüzü pembeliğini yitirdi. Çiçekler bu hızla solsaydı dehşete ancak bu kadar düşerdi insanlık. Selin, ayakta duran ölüden farksızdı. Eli titredi ve elinden düşen küçük kağıt havada çok ağır şekilde sallanan beşik gibi yere parkelerin üzerine bıraktı kendini. Selin donmuştu. Hareket etmek istiyor, edemiyordu. O an buharlı bir ıslık sesi yankılandı odada ve ocaktaki suyun kaynadığını haber verdi.
Yalçın, mutfağa gitti. Elinde fincanla salona girdiğinde Selin bıraktığı yerdeydi.
“İyi misin?” diye sordu Selin’e.
“Sence biliyor mu?”
“Biliyorsa şu an burada olduğunu da biliyordur.”
“Tanrım.” Dedi Selin ve hızla pencereye yürüdü. Perdelerin arkasından serin sabah trafiğine baktı. Caddede yürüyen insanları inceledi.
Küçük insancıklar, yukarıdan bakınca öyle aptal görünüyorlardı ki telaşlıydılar, sorunları vardı, deliklerden soluyor, deliklerden besleniyor, deliklerden işitiyor, deliklerden konuşuyorlardı, herşey deliklerden girip çıkıyordu, insan da çıkıp gelmişti hayata deliğin birinden. Ve aşağıdaki insanlara karşı nefret duymaya başladı. Sonra kaldırımda bekleyen adamı farketti. Siyah kasketli, siyah ceketli adamı. Hareket etmeden öylece duruyor yukarı yedinci kat penceresinde duran Selin’e bakıyordu sanki.
“Aşağıda biri var.” dedi Selin heyecanla.
Yalçın, hızlı adımlarla pencereye yürüdü ve Selin’in omuzları arkasında durdu. Harika kokuyordu kadın. “Yemişim aşağıdaki adamı.” dedi içinden. Sonra aşağıya kasketli adama baktı.
“Peşine birini takmış olabilir mi?” diye sordu.
“Bilmiyorum. Paranoyaktır. Herşey beklenir ondan.”
Derken bir otobüs durdu ve adam otobüse binip gözden kayboldu.
“Kim paranoyak acaba?” dedi Yalçın ve ağzına bir sigara soktu. Ancak sigarayı yakmadı. Ardından yeşil kanepeye bıraktı kendini. Sırt üstü yatıyor ağzındaki sigarayla oynuyordu. Sigarayı havaya atıyor sonra ağzıyla yakalamaya çalışıyordu. Her denemesinde sigara ya ters giriyordu ağzına ya da göğsüne düşüyordu.
Üç günlük sakalı, yağlı saçları, üzerinde mavi şortu ve beyaz fanilası üzerine giydiği robuyla yazardan çok emekli olmuş bir kaçığı andıran adamı izliyordu Selin, beyninde vida misali dönen soru girdaplarına daha fazla dayanamadı ve sordu:
“Seni neden davet etmiş olabilir?”
“Bilmiyorum. Sevgili kocan yayınevimin ortaklarından biri.”
“İyi de neden sen? Neden başka bir yazar değil?”
“Belki vardır. Güzelim ben çok satanlar listesindeki bir yazarım. Açılışlar için günde kaç davet geliyor bana biliyor musunu? Hem benden daha iyi biri geliyor mu aklına?”
“Ama sen açılışlara hiç katılmazsın. Yoksa? Yoksa gidecek misin?”
“Bir düşünelim. Eğer kocan seninle ilişkim olduğunu biliyorsa ve beni bu sebeple davet etmişse ve gitmezsem bunu kabullenmiş sayılırım. Yo sadece şüpheleniyor ve bunun için beni davet ettiyse, ve gitmezsem onu haklı çıkarırım. Her iki durumda da korkak sayılırım. Ancak bilmiyorsa, sadece tesadüf olarak beni davet ettiyse zaten hiçbir şey değişmiycektir. Ayrıca bu eli görmek ve oynamak zorundayım...”
“Bu oyun ya da kumar değil aptal! Of nereden çıktı davetiye?”
“Sen de orada olacaksın, seni de görmüş olurum. Hem menajerime çoktan katılacağımı söyledim.”
“Delisin sen.”
“Deli olmasam sigortalı bir iş bulurdum. Sonra gider doğurgan bir kadınla evlenir ailemle huzur içinde yaşardım.”
“Geç kalmış sayılmazsın.”
“Kırk yaşındayım güzelim. Ve bu yaştan sonra senin gibi çıtırları götürmenin başka yolu yok.”
“Doğru konuş benimle. Söyledim sana ben fahişe değilim!”
“Buraya gel.”
“Hayır. Kadınlara biraz saygı duymalısın.”
“Nereye gidiyorsun?”
“Kocamla öğle yemeği için randevum var.”
“Sen bilirsin.”
Selin’in beklediği bir cevap değildi. Çantasını aldı ve salondan çıktı.
Yalçın, sigarasını havaya attı ve sigara bu kez mükemmel şekilde, olması gerektiği gibi doğru tarafıyla ağzına yerleşti.
“İşte bu! Yaptım! Gördün mü?”
Ancak kimse yoktu. Bir an evde yalnız olduğunu unutmuştu.
“Saygıdan bahsedene bakın.” Dedi ve ekledi: “Yalçın, yine kendinle konuşuyorsun farkında mısın?”
Cevap vermedi. Sigarasını yaktı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.