BADEMCİK AMELİYATI
Kaç kişi bulunur ki doktorlar ameliyat gerekmez dediği halde ameliyat olmak isteyen? Hikayeyi ilginç kılacak en önemli noktadır burası diye düşünülebilir ama asıl ilginçlik ameliyat sürecinde yaşananlar.
16-17 yaşlarındayken nasıl olduysa Temmuz ayında anjin olmuştum. Boğazım,bademciklerim iltihaplanmış.Yutkunamıyorum,mecalsizim.O sıcak havalarda bir üşütme sıtması bir yanma sıtması geliyor.Bütün eklemlerimi kurtlar kemiriyor.”Öleceğim” ihtimali de şiddetle beynimi kemiriyor.Kemirile kemirile karabasanlar içinde ne uyuyabiliyor ne de uyanık durabiliyorum.Köyde abimlerde kalıyorum.Bir kimse de doktora götürmeyi akıl edemiyor.Doktoru akıl etmiyorlar ama köyde kendilerince bu işlerden anlayan birini akıl ediyorlar.
Boğaz çekmesi tabir edilen bir yöntemi uygulatmak üzere komşumuz Eşe bacıyı öneriyorlar.
Güç bela Eşe bacının evine vardık.Ablam kadar sevdiğim Eşe Bacı ağzımı açtırdı ve parmaklarıyla bademciklerime bastırmaya başladı.Tahammül edilebilir bir acı değil duyduğum.Elini tutuyor,kendimi çekiyor sabit duramıyorum.Baktı ki olmayacak Eşe Bacı bir iki teşebbüsten sonra vazgeçti.
Parmakları değil tırnaklarıyla bastırmış Eşe Bacı. En son denemeden sonra elini boğazımdan çıkardığında hiç de hijyene uygun görünmeyen tırnaklarını fark ettim Eşe Bacının. Çözüm için gittiğim kapıdan biraz daha rahatsızlanarak ayrılmıştım.Bütün ağrıların üstüne bir de tırnak yarası ağrısı binmişti.
O gece nasıl sabah ettim bilmiyorum. Kabuslarda tarihte yaşanan bütün savaşlara katıldım. Kah kolum koptu,kah bacağım.Dünyanın ne kadar çirkin sesi varsa kulağıma doluyor,ne kadar korkunç suratı varsa gözümün önüne geliyordu.O hararetten beynimin haşlanması işten bile değildi.Arada kalkıp su ile ovalıyordum yanan yerlerimi.Temmuz sıcağında titreye titreye bir hal oluyordum.
Üç dört gündür boğazımdan yiyecek namına bir şey geçmemişti.Sabah ortalık ışıdığında şöyle aynada boğazıma bakayım dedim.Gördüğüm manzaradan ürktüm. Bademcikler ,alt damak,üst damak, dişetlerim,dilimin ucu iltihaplanmıştı.Benim bir büyüğüm abim gelip o halimi görünce sağolsun hemen doktora götürdü.
Doktor boğazıma bakınca:
-Ne yaptın bu boğaza sen böyle,berbat olmuş,dedi.
Komprösörü çalıştırdı, boğazımdaki iltihabı aldı.Ağzım,boğazım,damaklarım delik deşik oldu.Sonra da kükürtvari bir ilaçla açılan yerleri sıvadı.Ağzımda üçüncü cihan harbi yapılmıştı sanki.Bir de ilaç yazarak bizi gönderdi doktor.
Birkaç gün sonra kendime geldim.Yemek yemeye başladım.Açılan çukurların kapandığını günbegün fark ediyordum.Sonunda bedenin kendini tedavi gücü sayesinde olmalı ki iyileştim.
İlerleyen zamanlarda sık sık anjin olmaya başladım.Ne kadar dikkat etsem,ne yapsam bir şeyler oluyor ve boğazım,bademciklerim gidiyordu.Saçım biraz ıslak kalsa,az soğuk içsem veya sıcak içsem,yalınayak betona basıversem,bir esinti alsam gidiyordu bademcikler.Dikkat etmeme rağmen anjin olduğumda artık az çok ne yapmam gerektiğini biliyordum.Bir Novaljin-Linkocin karışımı iğne yaptırıyor,kendimi zorlayarak bir şeyler yiyor kısmen daha hafif atlatıyordum.
Fakülte yılları sıklıkla anjin olarak geçti.Göreve başladım.Öğretmenlik mesleği,hele de branş konuşma branşı olunca hemen hemen her ay bir anjine yakalanma kaçınılmaz gibiydi.Gittiğim doktorlara ısrarla ameliyat olmak istediğimi söylüyordum.Doktorlar bir şekilde bu talebimi dikkate almıyor,erteleyici bahaneler buluyorlardı.Penadur denilen çok ağır bir iğne vuruluyordum.Her hemşire vuramıyordu bu iğneyi,her eczane vurmuyordu.
Irsi bir özelliği de vardı sanırım bizde bademcik rahatsızlığının. Abim ve kardeşim bademcik ameliyatı olmuşlardı.Onların ameliyat sonrası rahatlamalarını bildiğim için ben de ameliyat olmak istiyordum.Bir şekilde doktor ameliyata ikna olmuştu ama yeni alet gelecek bahanesiyle erteliyordu ameliyatı.
Beden çürük.Sadece anjin değildi rahatsızlık.Başka rahatsızlıklar da vardı.Görev yaptığım yerde üst hastane olmayınca Ankara’ya havale etmişlerdi.Sağ ayak bileğimde bir şişlik ve morarma vardı.Ağrı da veriyordu.Teşhis konulamadığından Ankara’ya sıklıkla gidip geliyordum.
Orta Doğu’nun en büyük hastanesi diyorlardı gittiğim hastaneye. Beşinci gitmemde ancak öğrenebilmiştim sıra almayı. Her gitmeye birkaç gün kalıyor. Hastane koridorlarında beklerken yazılı kağıtlarını okuyordum. Tıp Fakültesi öğrencilerinin de staj yaptığı bir hastaneydi. Her hasta onlar için bir kobaydı. Ben de az kobaylık yapmadım. Ortada bir meta gibi evire çevire inceliyorlardı beni. Başlarında hocaları da benim üzerimden ders veriyordu öğrencilerine.
Bir gittiğimde orada da anjin oldum hem de şiddetlisinden. Gittiğim doktor boğazımı görür görmez ameliyata karar verdi. Gerekli tetkikleri istedi.
İstenilen “boğaz kültürü” sonucu temiz çıkmıştı. Doktor sonuca inanmadı.
-Sen ameliyat olmak istiyor musun? diye sordu bana. Ben de:
-Üç dört senedir ameliyat olmak istediğimi söyledim.
Boğaz o durumdayken ameliyat olmazmış. İyileşmem için ilaçlarla birlikte hastaneye gelmem için randevu verdi. Yaklaşık on yıldır çektiğim bir sıkıntıdan kurtulma ihtimalinin sevinciyle döndüm görev yerime. Ameliyat olacaktım,hem de Orta Doğu’nun en büyük hastanesinde…
Ayağımdaki rahatsızlık için yapılan tetkikler bir türlü bir teşhise götürmüyordu doktorları. En son çekilen filmin sonuç raporu:Lumbo sakral vertebralarda minimal dejeneratif değişiklikler şeklindeydi.Biz ne dertteyken film ne söylüyordu.Doktora sordum bu ne demek diye? Belkemiğinde hafif aşınma demekmiş,önemli bir şey değilmiş bilgisini aldım.
Doktorun belirlediği randevu tarihinde bir pazartesi günü hastaneye gittim. Yatış işlemlerini yaptırdıktan sonra KBB servisine çıkıp belirtilen odaya yerleştim. Gerekli tetkikler yaptırıldı.Salı günü yani hastaneye yattığımın ertesi günü ameliyat edilecektim.Servisi dolaşan nöbetçi doktor yarın ameliyata gireceğimi,verilen ilaçları içip perhiz proğramına uymamı tembih etti.Gece saat ondan sonra bir şey yenilip içilmemesi gerekiyormuş.
Sabah saat 8:30’dan sonra ameliyata gidecek hastaları hazırlayıp götürmeye başlıyordu görevliler. Bekliyorum sıra bana ne zaman gelecek diye.Saat 10 oldu,11 oldu gelen giden yok.12 oldu yine yok.Öğlen yemekleri verilmeye başlandı.Ben ameliyata gireceğim diye yemek de almadım.Durumum hakkında bilgi almak istediğimde hep “beklesin “ cevabına muhatap oluyordum.Saat 14:00te diğer ameliyatlar uzadığı için benim ameliyatın ertelendiği bilgisi geldi.Sonraki ameliyat günü Perşembeydi.Capcanlı bir adamın hastanede yatması ilginç bir durumdu.Ağrır,sızlar bir yanım yoktu.Diğer hastalar gibi yatağa bağımlı değildim.Hastanede vakit geçmek bilmiyordu.Dışarı çıkınca yeniden girmek sorun oluyordu.
Bazı hastaların,hastane kıyafetiyle dışarı çıkıp girdiğini fark ettim.Eşofmanla sabahtan bir çıkıyordum dışarı,akşama kadar Ankara sokaklarında dolanıyor,Gençlik Parkına gidiyor istediğimi yapıyordum.
Çarşamba akşamı bana tekrar ameliyat düzeni aldırdılar.Sabah beklemeye başladık.Bu kez yemek yemem için 12den önce haber geldi,ameliyatın ertelendi diye.
Sonraki ameliyat günü Salı.Beş gün arada zaman var.Doktordan izin isteyip Aksaray’a evime geldim.Hanım dahil soranlara durumumu anlatmakta zorlandım.Pazartesi hastaneye gitmem gerekirken yeni bir anjine yakalanmıştım.Doktoruma telefon ettiğimde anjinken ameliyat olmayacağını ilaçlarımı kullanıp haftaya gelmemi söyledi.
Geçti bir hafta.Anjin iyileşti.Geldim tekrar hastaneye.Oda arkadaşlarım birkaç kez değişmişti bu arada.Şimdi başka birileri vardı.Tanışıp sohbet ettik.Akşam yine ameliyat için hazırlanmam söylendi.Saat 22:00’dan sonra bir şey yemeyecektim verilen ilaçları aldıktan sonra.
Sabah 9:00’da gladyatör kıyafetinin bez versiyonu gibi olan kolsuz kıyafeti giydirdiler.Sadece kilot kalmıştı üzerimde.Koltuk sandalyeye oturtup beni ameliyat için götürüyorlardı.Nihayet ameliyat olacaktım.Kısmi bir heyecanla sevinç hali sarmıştı benliğimi.
Ameliyat olacak hastaların toplandığı bir merkez varmış.Hasta bakıcı götürüp oraya bıraktı beni.Bir yandan gelenleri ameliyata götürüyorlar,bir yandan yenilerini getiriyorlardı.Ameliyata girecek hastalara “cesaret iğnesi” vuruluyordu.Ben cesaretlik bir şey görmediğimden bir de iğnenin boyutunu gördüğümden adeta saklanıyordum.
Hastanede kaldığım süre zarfında samimi olduğumuz bir hacı abi vardı.Beraberdik bekleme ofisinde.O da ameliyat olacaktı.Sağlık görevlisi arada gelip soruyordu.-“İğne vurulmayan var mı?” diye.Ben sesimi çıkarmıyordum.Hacı abi muhbirlik yaptı ve gelip koluma aşı yapar gibi iğneği vurdu sağlık görevlisi.
Yarım saat geçmeden iğne tesirini gösterecek olmalı ki hakikaten kolumu keseceklerini söyleseler korkmadan uzatacak bir cesur halini almıştım.Bu arada ha bire götürüyorlardı ameliyat olacakları.En son hacı abiyi de götürdüklerinden sonra sohbet edecek kimse de kalmadı.Nasıl olduysa sızıp kalmışım.
Uyandığımda odada benden başka kimse yoktu.Ortalıkta ses seda da yoktu.Herhalde beni burada unuttular diye düşünerek çıktım odadan ameliyathane koridoruna.Zeminden 6-7 kat aşağıda idi bu kat.Ameliyathanelerin kapıları açık ama hiç görevli yoktu içlerinde.Sinirlilik ve korku haliyle koridorda dolaşmaya başladım.Arada “-alo kimse yok mu,hey” diye sesleniyor sesimin yankısından başka bir şey duymuyordum.Uzun bir koridordu.İleri mi geri mi gideceğimi de bilmiyordum.Sanki bir alarm verilmiş de herkes kaçmış desem,alarmlarda en alt kata toplanır insanlar diyorum.Ortamı kendimce anlamaya çalışıyordum.
Şaşkın,sinirli,korkmuş bir vaziyette bazan da kendimle konuşa konuşa gidiyordum.Gide gide bir inilti duyar gibi oldum.Yaklaştıkça iniltiler,acılı sesler yükseliyordu.Korku diğer duyguları bastırıyordu gittikçe.
Meğerse ameliyat edileceklerin toplanma merkezi olduğu gibi,ameliyat olanların da toplandığı bir merkez varmış.Bir baktım onlarca ameliyat edilen hasta sedyelerde,oraları buraları sarılı inleyip duruyorlar.Ben ameliyat edilmeden unutulmuştum,onlar ameliyat edildikten sonra.
Sayıları ondan fazla olan inleyen ameliyatlı hastaların bulundukları bölümde bir kulübe ve önünde üç-dört tane sağlık görevlisi vardı.Pasta börek hazır etmişler,çay demlemişler atıştırıyorlardı.Beni o halde görünce hiç şaşırmadılar.Ben ameliyathanede unutulduğumu söyledikten sonra yukarıya nasıl çıkabileceğimi sordum.Servisimi sordular söyledim.Adamın telefonu kaldırıp indirmesi bir oldu.
-Cevap vermiyorlar,dedi.
O kadar sürede telefonun başında tetikte bekleyen biri bile cevap vermeye yetişemezdi.Biraz sinirlendim ve sinirli bir tonda tekrar aramalarını söyledim.Onlar da sinirli bir cevapla aradıklarını söylediler.Bu kez öncekinden biraz uzunca bekleyip yine telefonu kapattı arayan kişi.
-Servis cevap vermiyor, dedi…
Gittikçe asabım bozuluyordu.Yolu tarif etmelerini,benim gidebileceğimi söyledim.
-Yasak,dediler…Görevli gelmesi gerekir,dediler…
Saat 16:30 sularıydı.Gece saat 22:00’dan beri bir şey yememişim.Yaşadığım onca sıkıntının üstüne inleyip duran hastaların yanında ayakta bekliyordum.Hasta iniltileri burgulanarak beynime işliyordu.Tepem attı.
Sehpalarında sigara paketiyle çakmak vardı.Hışımla gidip izin almadan paketten bir sigara alıp yaktım.Şaşkın gözlerle bana bakmaya başladılar.İki bayan iki erkektiler.
-Siz insan mısınız? dedim.
-Ben gece saat 10’dan bu yana bir şey yiyip içmemişim.Burada yaşadığım şok,şu hastaların iniltisi beni ne hale soktu düşünmüyorsunuz.
-Yardımcı olmadığınız gibi ,gel kardeş şuradan bir şeyler atıştır,bir çay iç de demiyorsunuz.Bu kadar mı uzaklaştınız insanlıktan.Lanet olsun sizlere,Ben kendim yolu bulurum,hepinizi de şikayet edeceğim ,dedim yürüdüm.
Bir müddet donup kaldılar…Sonra biri peşimden koştu geldi.Özür diledi.Servise haber etti.10 dakika kadar sonra görevli gelip beni servise çıkardı.
Görevliye diyorum,doktora diyorum.
-Beni ameliyathanede unuttular diye.Hiç aldırış eden yok.
-Olur mu canım öyle şey,diyorlar.Ameliyatlar uzamış,seninki ertelenmiş.
-Ya birilerinin haber etmesi gerekmez miydi? diyorum ama nafile…
Hanım çalışıyordu.Basit bir ameliyattır diye bir refakatçi getirmeye gerek duymamıştım.Demek ki takipçisi olmayan hastalar bu durumlara düşüyordu.Garip bir düşünceydi belki ama insanın en değersiz yerler olduğunu düşünmeye başlamıştım hastanelerin.
Bir sonraki ameliyat gününü beklemeye koyuldum.Hastanede sıkılmaya başlamıştım.22 gün geçmiş daha ameliyat olamamıştım.Bir doktora biraz dert yandım “ne olacak halim” diye…Bir dahaki sefere kesin ameliyat olacağımı söyledi.
Kaçıncı kez olduğunu hatırlayamadığım ameliyat hazırlığına akşamdan yine başlamıştım.Yatarken dualar ederek artık ameliyat olmayı diledim rabbimden.
Sabah ameliyata gidecek hastalar götürülmeye başlandı.Her görevli gelişinde soruyordum.
-Ben ne zaman gideceğim ameliyata?diye.
Her seferinde beklemem söyleniyordu.Öğlen yemekleri dağıtılmaya başlandı.Ben ameliyata gideceğim diye yiyemedim.Ameliyathaneden kesin alacaklarını söylemişler.Beklesin demişler.Bekliyordum ben de.
Saat 13:30 gibi geldi bir görevli durumumu bildiği için:
-Haydi gözün aydın ameliyata gidiyorsun, dedi gülerek..Beni tekerlekli sandalyeye oturttu,doğru ameliyathaneye.
Ameliyathaneler çok tenhaydı.Öğleden sonraya pek ameliyat kalmıyordu anlaşılan.Genç bir doktor ile bir sağlık lisesi öğrencisi vardı benim ameliyat olacağım yerde.Doktor birilerini bekler gibi etrafına bakınıyor.Kendi kendine söyleniyordu.Beni ameliyat koltuğuna oturttular.10-15 dakika bir şey yapmadan beklettiler.Sonra beni belimden kollarımdan koltuğa bağladılar.Lokal anestezi için iğneyi vurdular.Ameliyat başlamıştı.
Anestezinin etkisi hissedilince doktor gerekli malzemeyi alarak bana ağzımı açmamı söyledi ve ameliyatı başlattı.Ağzımı yeterli derecede açmıyorum diye kızıyordu doktor. Ben açtığımı sanıyordum ama o gittikçe daha kızgın bir tonda;
-Aç kardeşim şu ağzını, diyordu.
Bir ara sinirli bir şekilde elindeki aletle dişime,dudağıma vurarak bağırdı “ağzını aç” diye.
Kollarımdan bağlıyım,anestezinin etkisiyle konuşmam mümkün değil.Bir açıklama yapmak,doktora bir şeyler söylemek istiyordum ama mümkün olmuyordu.Adam kızıp duruyordu bana.Arada stajer öğrenciye de kızıyordu.Siniri biraz daha yükselince;
-Kardeşim aç şu ağzını doğru dürüst,dilini keseceğim bak, dedi.
Benim duyduğum bütün bademcik ameliyatları tek hamlede bir çelik telli halkanın bademciğe geçirilip koparılması şeklindeydi.Bir hamle değil birçok hamle oldu bademcik alınmadı.Sanki bir cımbızla oradan bir parça alıyor ve porselen bir kaba tık vuruyor aldığı parçayı ona düşürtüyordu.Bademciğe de kızmaya başladı birkaç hamle sonra.
-Bu ne biçim bademcik,ben hayatımda böyle bademcik görmedim ,diyordu.
Kendimi işkenceye tabi tutulmuş biri gibi hissediyordum.Acaba bu doktor kılığında sadist bir piskopat da eline mi düştüm diye düşünüyordum.Bademciğime,bana,stajyer kıza kıza kıza devam ediyordu ameliyat.Kırk parça oldu bademcikten kopardığı parça.Arada komprasörle boğazımda biriken kanı çekiyorlardı.Bir yutkunma haliyle öksürme geldi.
-Yüzüme tükürdün diye kızdı bana.Bir iki damla kan sıçramıştı gayrı ihtiyari.
Kolumun boşta kalan kısmıyla elini tutmaya çalışıyorum ama yetişemiyorum.Koltuğa bağlıyım çünkü.Eli aşağılara insin de kapayım diyorum.Söz söyleyecek halim yok.Adam resmen bana işkence yapıyor.Bari kolunu bir tutayım da gözümle halimi arzedeyim diyorum.Bir fırsat denk geldi yakaladım.Beni oracıkta kesse de umrumda değil artık.. Hani bebek çok sıkı kavrar ya tuttuğu bir şeyi.Ben bırakmasam kolumu kesmeden bıraktıramazlardı o kolu bana. Gözüme baktı ister istemez .Gözlerimdeki ifadeyi kolunu sıkmamın şiddetiyle de anlamış olacak ki
-Tamam sakin ol bitiyor,dedi.O andan itibaren kızmaz oldu.Ameliyat uzamış,anestezinin tesiri geçmiş olacak ki canım çok yanmaya başlamıştı.O zaman kadar sözleriyle canımı yakmıştı şimdi ise cımbızla yakıyordu.
Ameliyatı falan unuttum.Resmen işkenceye maruz kaldığımı düşünüyor ve işkenceciden bunun hesabını sorma planları yapıyordum kafamda.Sinirimden acı duymaz olmuştum ama yüzlerce plan kurmuştum kısa sürede.Bu adamı bana yaptığı işkenceye tabi tutacaktım.En azından muadili bir işkence ile hesabını soracaktım.Öldürmek fikri bile geçiyordu aklımdan.İntikam doluyordum her geçen dakika.
-Çok şükür bitirdik,üç saat oldu nerdeyse dedi.Servisten görevli çağırdı.Bir şeyler tavsiye etti bana ve gitti.O esnada çözseydi beni oradaki kesici aletlerle saldırırdım sanırım.Ya bunu hissettiğinden,ya da uygulama böyle olduğundan beni çözmedi.Stajyer kızcağız şaşkın ve korku dolu gözlerle beni süzüyordu.
Servis görevlisi geldi beni alıp servise çıkardı.Dondurma yemem gerekiyormuş.Dondurma getirdiler.Bir iki yalayıp lavaboya gidiyordum pelte pelte kan tükürüyordum.Dayanılmaz bir ağrı vardı boğazımda.
Hemen doktorla ilgili bilgileri toplamak istiyordum.Konuşamadığım için soruları bir kağıda yazıp gösteriyordum.Yani intikam planını devreye sokacaktım.Kime sorduysam hastanenin en iyi,en dürüst doktorlarından biri diyorlardı.Yaptıklarıyla anlatılanlar hiç bağdaşmıyordu. Ben mi anlatamıyorum,sorduklarım mı anlamıyor bilemiyordum.Bu işte bir gariplik vardı.
O gece hastanede kalıp ertesi gün taburcu olacaktım.Gece aynı doktor servise geldi.Çok müşfik bir edada elini omzuma koyarak:
-Kardeş hakkını helal et,seni üzdük biraz dedi.Ben senin ameliyatının her ertelenmesinde karşı çıktım,ama kimseye laf anlatamadım.Sonra yaparız dedi arkadaşlar dedi.Bugüne de söz vermişlerdi hepsi gelecek ve seni ameliyat edecektik beraber dedi.Benden başka orada iki doktor ve iki hemşire daha olacaktı.Onlar gelmeyince asabım bozuldu.Biraz gergindim,çok özür dilerim dedi.Hakkını tekrar helal et dedi.
Benim intikam planları altüst oldu bunları duyunca.Yüreğim yumuşadı.Görev sorumluluğu gereği mesai arkadaşlarına kızan doktorun kurbanı ben olmuştum.Her ne kadar kendince haklı gerekçesi olsa da bu şekilde davranmamalıydı diye düşünsem de helallik dilemesi ,özür dilemesi yatıştırdı beni.Allah’a havale ettim.Ertesi gün raporumu yazarken yeniden özür diledi ve helallik istedi.
Ayrılırken hastaneden,Ankara’dan Orta Doğunun en büyük hastanesi imajı mahallenin sağlık ocağının çok gerisine düşüyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.