- 2121 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Yolcunun Talihsiz Anilari
Bir Yolcunun Talihsiz Anıları
Kot Adı T, bir kitap adı bu. Alan yayınları arasında çıkan Eylül 2012 baskılı bir kitap; yazan, yani anılarını kaleme alan (yazar) Erol Özcan. Bir Yolcunun anıları demiş ama ben bu başlığı kitaba uygun bulmadığım, hiç bulmadım; uygun bulamadığım için de yazarına ve kitaba denk dişen bir ad bulmam gerekiyordu, bu adı buldum. „Bir Yolcunun Talihsiz Anıları“ demek daha uygun düştü; inanıyorum ki bu kitabı okuyan ve okuyacak olan bir çok kişi de benimle aynı fikri gönül rahatlığıyla palaşacaktır.
Doğrusunu söylemek gerekirse ilk başta kitabın adını şöyle olmasını daha uygun bulmuştum: „Kot Adı T/ Bir Karıştırıcının Anıları“. Bu kitaba daha uygun gibi geldi bana, lakin sonradan bu kararımı değiştirdim, neden değiştirdim ben de bilmiyorum, ama değiştirdim işte. Fakat siz isterseniz Bir Karıştırıcının (Mikserin )Anıları olarakda kabul edebilirsiniz, bu yanlış olmaz, hiç olmaz; hatta bu ad kitaba çok daha uygun düşebilir.
Kitabı okumayanlar burda neyi anlatmaya çalıştığımı anlamakta bir hayli zorlanacaklar ve hatat ne dediğimi anlamayacaklar. Ve diyecekler ki bir devrimcinin tahlihsiz anıları olabilir mi ve bir yolcuya karıştırıcı (mikser) demek ne kadar yakışık alır?
Bu soruya yanıt vermede evvel şu açıklamayı yapmak istiyorum. Bu açıklamayı yapmadan konuya girersem bir çok şey anlaşılamaz, algılamakta çok güçlük çekeriz.
Bir insanın anı yazmasına , roman, öykü, şiir yazmasına karşı değilim, bir yazan olarakta karşı olmam söz konusu dahi olamaz. Hata bir çok arkadaşıma/ yoldaşıma yazmalarını, en azından anılarını kaleme almalarını istiyor bunu her fırsata dillendiriyorum. Bunu şundan istiyorum: Bizi ancak biz, bizi en doğru ve daha güzel ancak biz anlatabiliriz. Birbirinden anlamlı anıların altında imzalarımız var, küçümsenmeyecek, yok sayılamayacak bir değer yarattık, bu yaratılan güzellikler bizimle birlikta mezara gitmemeli, gelen yeni kuşağa bunlar aktarılmalı; işte ben, bu kaygıyla yola çıkanlardanım. Erdal Aykaç arkadaşımızın „Olmazsa Yeniden Dene“ adlı anı kitabı çıktığından çok mutlu olmuştum. Geçen yıl (2011) Haziran da İsviçre Basel de BirGün gazetesi için yapılan Dayanışma etkinliğine Erol Özcan da Hollanda dan gelerek konuk olmuştu. O zaman onunlada bu düşünncemi paylaşmış, yazmasını istemiştim. Bu konuşmamızdan bir yıl sonra kitap çıkardığını öğrenince sevindim.
Evet sevindim; belki bir çok arkadaşımıza Erdal Aykaç ilham verebilir, bu arkadaşlarda anılarını insancıllıklarını kaybetmeden, devrimci duyarlılıklarıyla yazarlar diye düşündüm, sevincimin bir nedeni de buydu.
Bu sevincim kitabı elime alıncaya kadar sürdü. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bu sevincim iyi niyetimden geliyordu, Erol Özcan ı tanıdığımdan dolayı değildi. Tanıdığım kişiden yola çıksaydım eğer hiç sevinmemem gerektiğini biliyordum ve bunu da gönül rahatlığıyla söylememde bir sakınca bulmazdım. “Kol kırılır yen içinde kalır“ mantığını kabul etmeyen bir anlayışla yola çıktığını kitabın arka kapağındaki anektotta okuyunca eyvah dedim yine Erol Özcan karıştırıcılığa(mikserliğe) devam ediyor dedim.
Evet Erol karıştırıcılığa (mikserliğe) anılarını yazarak devam ediyor…
Karıştırıcılığa yazarak nasıl devam ettiğini şöyle gerekçelendiriyor Erol Özcan: „Bitmeyen Yolculuk” adlı kitabı okuyarak esinlendim, yazma kararı aldım diyor. Yazar öncelikle yanlış, çok yanlış yerden ve yanlış biçimde esinlenmiş. Bitmeyen Yolculuğun yazarı hepimizin bildiği gibi Oğuzhan Müftüoğlu. Okudum bu kitabı. Anılarını karıştırıcılık üzerine inşaa etmemiş. Yaşadıklarını insancıllıktan kopmadan kaleme almış.İnsanları kırmaktan, insanları aşağılamaktan, horlamaktan, haksız yere suçlamaktan itinayla, olanca duyarlılığıyla kaçınmış. Bu kitam sana ilham verseydi olumlu anlamda ilham vermesi gerekirdi.
Ama ben, Yazarın bir çokları gibi “Bitmeyen Yolculuk” adlı kitaptan esinlenerek yazmadığına inanıyorum, bizi kandırıyor, doğru söylemiyor. Yazar, Erdal Aykaç arkadaşımızın “Olmazsa Yeniden Dene” adlı kitabından esinlenerek demeyimde tepkisinden yazdı, bunu çevresindeki herkes gibi kendi de çok iyi biliyor. Ama her zaman ki gibi çıtayı yüksek tutmak istediği için böyle söylüyor. Eee Oğuz abinin çıtası Erdal Aykaç a göre daha yüksek, yazarımız da böyle gördüğü için, haliyle çıtayı yüksek tutarak böylece kendini de yüksek göstermiş oluyor.. Kompleksin dayanılmaz ağırlığı sanırım bu olsa gerek.
Bu kanıya nerden mi vardım, şurdan vardım: Erol Özcan, Erdal Aykaç ın kitabını haksızca eleştirisinden. Erdal ın çalışmasına olumlu ve iyimser bakmadı, hiç bakmadı. Sözde Erdal kendini çok abartmış, Kırşehir firarının mimarı olarak göstermiş, egosuyla yazmış. Oysa Erdal ne Adana ne de Kırşehir firarında Tunelde çalışmamış biri. Erdal ciğeinden hasta olduğu için tunele ınmedı dızor; ama Erdal’ ın faşistlerce vurulmus olmasından, uzun zaman yoğun bakımda kalışından hiç sözetmiyor. Bu vicdansızca eleştirisine karşılık olarak bende Erol’ a şu iletiyi yollamıştım Fecboocktan. “Sevgili Erol, Erdal arkadaşımız yanlış birşey yatzdıysa eğer sen doğrusunu yaz; ama arkadaşını devrimci olmayan bir tarzda eleştirme”.
Erol’ un Erdal arkadaşımızdan esinlenerek yazdığını söylemek daha isabetli ve yerli yerinde olur. Erdal dan esinlenerek yazdım demesi de utanılacak birşey değil, bundan utanç duymamalı bir insan. Lakin bu utancı yaşamamak için kareyerist duygulardan arınmış olmak gerek, görünen o ki Eol Özcan da bundan arınamamış onca yıldır.
Ama yinede biz iyimserliğimizi karoyarak yazarımıya bu konuda inanmış girünelim, Oguz abiden esinlendiğini kabul edelim.
Neyse sözü daha da uzatmadan bir karıştırıcının talihsiz anılarına gelelim.
Kitabı okumaya başlayınca bir kaç sayfadan sonra insanda hemen şu kanı oluşuveriyor. Kitabın yazarı on kitap okumamış, okuduğu kitapları da hiç algılamadan okumuş. Bir başka bir biçimde söleyecek olursam eğer yazar okuduklarından ve yaşamdan edindikleri bilgileri hiç içselleştirememiş, ezberlemekle yetinmiş, kulaktan duyduğu bilgilerle devrimcilik yapmış. Ezbere dahayanan bilgilerde insalara her zaman yanlışlar yaptırır, Erol da yanlışları işte bu nedenle yapıyor. Ben isterdim ki başta Erdal Aykaç ‘ ın, Oğuzhan Müftüoğlu’ nun ve benim yazdığım Mustafa Özenç ‘ in kitatabı olmak üzere en az on, onbeş anı kitabını algılayarak okuduktan ve edindiği bu bilgileri içselleştirdikten sonra yazmış olsaydı az daha başarılı olurdu; ama neyseki yayınevinin editörü kitabı azda olsa okunacak hale getirmiş, azda olsa sıkılmaktan kurtarmış okuyanları.
Yazar bu anı kitabını bizim kuşağa hitaben yazdığı anlaşlıyor. Yeni yetişen bir gence bu kitabın vereceği hiç birşey yok, ben bulamadım; zira onlara yazılmamış. Kitabı eline alan bir genç ya anlamadan bitirecek yada yarım bırakıp bir köşeye atacaktır kitabı. Çünkü döneme ilişkin sonderece yüzeysel bilgiler var. Kitapta sadece kendısi var. Çok az yerinde çelişki yaşamadığı arkadaşlarına yer vermiş, onlardan kısaca utanma belası söz etmiş. Yani Erdal Aykaç’ ı eleştirdiği hataya kendi düşmüş, kendi egosunu tatmin etmiş. Kol kırılır yen içinde kalmaz diyerek içindeki öfkesini bir güzel ortalığı kirleterek kusmus.
Ama 12 Eylilden bu yana herkes devrimcilerin üzerine kustu; ama en fena kusmada devriciyim diyenin devrimciler üzerine kusmasıdır. İşte 30 yıldır devrimciler toplumsal yaşamda etkin değilse bir önemli nedenide bu; devrimcinin devrimciye vurması. Erol’ da anı kitabında bunu yapmış.
Kitabı birilerine duyduğu, yıllardır bir türlü sönmeyen öfkesini kusmak için yazdığını hayatında ilk kez kitap okuyan biri bile çok rahat anlayacaktır.
İşkencede çözülenlere fenahalde kızmasını sürdürüyor, zavallı kişilikler diye yolarkadaşlarını aşağılamaktan geri kalmıyor. Sanki bu yolarkadaşlarımız polisle gönülü olarak işbirliği yapmış ve birlikte çalışmıslar. Yenilğinin tüm nedeni olarak çözülenleri gösteriyor, çözülmeyi ihanetle eşdeğer tutuyor. Yaklaşık Altı yüz kişilik toplu davada bir kendisi çözülmemiş olduğunu rahatlıkla ifade ediyor. Kitabı okuyan, benimle aynı fikre varan bir arkadaş şöyle dedi bana: “Kendisinin çözülmediğini söylüyorsa bunu kanıtlamalıydı, kitabının arkasına poliste verdiği ifadeyi olduğu gibi koysaydı” dedi ve şöyle devam etti “poliste her arkadaşımız bir biçimde çözüldü, kimi arkadaşımız az, kimi çok bilgi verdi, kimi arkadaşımız ise kimseyi yakmamak için az eylem, kimi arkadaşımızda çok eylem kabul etti, kimi arkadaşlarımızda önceden hakkında verilen bilgileri kabul etti, sonuçta her arkadaşımız az çok çözüldü; çözülme bu boyutta olmasaydı yenilgimiz de bu boyutta olmazdı” dedi. Arkadaşımızın benimle paylaştıkları bu düşünce hiçte yabana atılamaz. Ve burda uzun uzun çözülmenin psikolojik ve sosyolojik nedenlerini anlatmaya gerek görmüyorum. İşkencede çözülmeyi zavallılık olarak gören bir zihniyeti insanlıkla, insani duyarlılıkla bağdaştıramam.
Yazar bununla yetinmiyor , Adanaya onca emeği geçmiş olan birine, faşizme karşı mücadeleyi yükselten, faşizme karşı direniş komitelerini örgütleyen çok değerli ve saygın bir arkadaşımıza hiç adıyla hitap etmiyor, bir devrimciye yakışmayan basit insanlar gibi Kılkuyruk diye söz edebiliyor.
Yazar çirkinlikte sınır tanımayarak inatla sürdürüyor, kusuyor içindeki zehiri. Yine Adana ya önemli katıkları olan, elindeki tüm imkanları devrimci mücadele icin sunan, CHP içinde devrimci mücadeleyi örgütleyen, Bayındırlık il müdürüyken , Bayındırlığın tüm kapılarını devrimcilere, Devrimci Yolculara açan bir arkadaşımıza altından kalkılması zor bir çamuru rahatlıkla atabliyor, MİT ‘ te çalışan bir işkenceci polisi korumakla, yalan bilgi vermekle suçlayabilyor.
Yazar hiç çekinmeden başka arkadaşlarımızı suçlamaktan, töhmet altında bırakmaktan çekinmiyor; bunu yaparkende edindiği bilginin yanlışlığına doğruluğuna bakmadan yapa biliyor. Bakın ne diyor: “(...) Sarı Selim kendinden istenenleri verir. Ama bir problem vardır, Sarı Selim Özenç in kaldığı evi bilmez. Ama sorun yoktur, Adana İl komitesinde yer alan birinin bu evi bileceğini söyler ve bu uzun boylu sarışın il komitesi üyesi Mustafa Özenç in kaldığı evi gösterir ve Özenç bu şekilde yakalanır”.
Yazar sonderece yanlış bir bilğiye sahip, hiç araştırmamış, ezbere konuşmaktadır. Mustafa Özenç in yakalanması böyle olmamıştır, doşrusunu öğrenmek isteyenler “O Büyük Gün Geldüğinde” adlı kitabımı okuyabilirler. Sarışın İl komitesinde dediği arkadaşımızı da suçlamaktan, töhmet altında bırakmaktan hiç utanmamıştır.
ŞimdiYazarımızın karıştırıcılığana (Mikserliğine) gelebiliriz. Doğru yazarımızın dışardayken lakabı (kod adı T) Tazıydı, lakin mapustaki lakabıda karıştırıcıydı. 12 Eylül de bir kaç arkadaşıyla yakalanıp cezaevine getirildiği günden itibaren kendine olumsuzluğu örgütlemeyi vazife edinmiş zeki, karizmatik, yaratıcı, takılmayı seven, dalğa geçmekten hoşlanan, taktığı kişiye takan, kabına sığmayan bir arkadaşımızdır. Olumsuzluğu örgütlemeye Mesin cezaevinde de devam etmekten de geri durmamıştır. Adana cezaevinde başaramadığını Mersin de başarır, Devrimci Yol kitlesini böler, iki ayrı Devrimci yol yaratır. Arkadaşlarımız kanlı bıçaklı hale kadar getirilir. Aynı vazifesine Kırşehirde de devam eder.
Mersin cezaevinde de çok söyledim, şimdi de bir kez daha söylüyorum. O zaman hiç anlamadı, umarım şimdi anlar, yazıp bastırdığı bu anılarından utanır, doğruları görür.
İnsanlığın tarihi boyunca en kolay örgütlenen şey olumsuzluktur. Tarihte olumsuzluğu örgütleyenler ise hep gericiler olmuştur. Çünkü olumsuzluk insanın gerici yanıdır, zayıf yanıdır, eksik yanıdır. Devrimci mücadele içerisinde de olumsuyzluklarımız olmuştur ve eksiklerimiz, hatalarımız daç Ben yazarımız gibi şuna hiç inanmadım. Hiç bir arkadaşım, yani yoldaşım isteyerek, bilerek, gönülden hata yapmadı. Hatalarımız yatersizliğimizden, toyluğumuzdan kaynaklanıyordu. Bu hatalar tabii ki eleştirilecek. Eleştirilecek ki tekrar tekrarlanmasın aynı hatalar ve aynı suyu kirlete kirlete yıkanmak mecburiyetinde kalmayalım.
Peki eleştiri nasıl olmalı. Yazarımız bundan da habersiz, bu bilgiden de yoksun, çünkü okumayan, aklıyla değil, duygularıyla hareket eden bir arkadaşımız. Eletiri yapmasını küfür etmek, çamur atmak, hakaret etmek, aşağılamak olarak algılamış. Yazık, çok yazık!
Eleştiri ve Özeleştiri üzerine Mustafa Özenç ‘ in bir sayfalık yazısı var; bu yazısı “O Büyük Gün Geldiğinde” adlı kitabımda var. Algılayarak okumasını isterim.
Muhittin Çoban
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.